Albüm Kritik 1001 (Korpiklaani / Rankarumpu)

Herkese selamlar! Bir süre 1000 numaralı albüm kritik yazısı olan “Crushing the Holy Trinity”nin sitenin en büyük tahtında hüküm sürmesini istedim. Bu yüzden birkaç gün yazı girişi yapmadım. Crushing the Holy Trinity’i yayınlamadan önce de birkaç gün siteye yazı yazmadım. Zira o yazıyı okuduysanız neden yazmadığımı zaten anlamışsınızdır. Sayfalar süren ve bir yandan da felsefi manifesto niteliği taşıyan bir yazıyı yazarken başka bir yazıya odaklanamazdım zaten. Artık 1000 numara yeterince hüküm sürdüğüne göre biz de yolumuza devam edebiliriz. Artık 1000 sayısını da geride bırakıyoruz ve 1001 numaralı albüm kritiğine geliyoruz. Bu albüm kritiği de benim için oldukça ilginç bir anlam ifade ediyor. Zira üniversite yıllarımda keşfetmiş olduğum “Korpiklaani”nin bu yıl çıkardığı “Rankarumpu” albümünden sizlere söz edeceğim. İlginç anlam taşımasını da kısaca açıklamak isterim. Korpiklaani’yi 2014 yılında ilk olarak dinlemeye başlamıştım. O zaman keşfettim yani grubu. O sıralar özellikle Folk Metal yapan grupları merak ediyordum. Kendi coğrafyalarının, kültürlerinin seslerini nasıl Metal ile birleştiriyorlar merak içindeydim. Çünkü bu merakımı gazlayan bir grup vardı. Alman Viking & Black Metal grubu “Falkenbach” her ne kadar Folk Metal’i icra etmiyor gibi dursa da “Markus Tümmers”in şarkı yazımlarında seçmiş olduğu melodik partisyonlar biraz da Folk Metal çağrışımı yapıyordu. Bu yüzden de acaba başka hangi gruplar olabilir diye arayışa çıkmıştım. Korpiklaani’nin ilk albümü “Spirit of the Forest” (2003)’ten “Wooden Pints” adlı şarkıya denk geldim YouTube’ta. Hem de klibi olan bir şarkıydı. Klibi çok dandik olsa da şarkı beni öylesine kendine hayran bırakmıştı ki sonunda niş bir iş yapan bir grup buldum diye dehşet sevinmiştim. Keman, akordeon, elektrik gitarlar, bas gitar ve davul eşliğinde bir potpuri dinletiyordu Korpiklaani. Bu yüzden de bu grubu dinlemek inanılmaz derecede eğlenceliydi. 2014 yılında “Tales Along This Road” albümünün kritiğini yazmıştım. 31 numaralı o kritiği de yine pespaye bir şekilde yazdığım için onu da sırası geldiğinde elden geçireceğim. Fakat konumuzu bu değil. Korpiklaani’nin gelmiş geçmiş en iyi albümü olan bu albümü dinlemek inanılmaz bir haz veriyordu bana. Hatta 2014 yazında sadece “Ghost” ve Korpiklaani dinliyor gibiydim. Zaten aynı yaz Ghost konserinde de yerimi almıştım. Neyse. Korpiklaani’yi ciddi anlamda takip ediyor ve tüm diskografisini dinliyordum. Fakat grubun ilk dört albümüne ne kadar dibim düştüyse sonraki albümlerde her şey yerle yeksan oldu. Özellikle “Korven Kuningas” ile (2008) bu düşüş başladı. 2009 yılında çıkan “Karkelo”da da devam etti düşüş. 2011’de çıkan “Ukon Wacka” da yine tatsız tuzsuz bir albümdü. Fakat ben hala sabırla albüm albüm dinlemeye devam ediyordum grubu. 2012’de “Manala” geldi. Herkes grubun biraz daha iyi bir hale büründüğünü falan söylese de bu albüm de ilk dört albümden herhangi biri ile aşık atacak durumda değildi. Benim sadece 1 kredim kalmıştı bu grup için. O da 2015 yılında çıkardıkları “Noita” ile tükenmiş oldu. Böylesine nevi şahsına münhasır bir grubun oldukça kötü şarkılar yazması, bestelemesi ve bunları bir de aralıksız albümlerle dinleyenlere sunması şaşılacak işti. Bu noktadan sonra da Korpiklaani defteri benim için kapanmış oldu. Hatta öyle ki Korpiklaani’nin ilk dört albümünü bile yıllardır dinlemiyorum. Şimdi ise yıllar sonra karşıma çıkan Fin gruba bir şans daha vermek istedim. Sanırım bu defa bu şanslarını iyi kullanmışa benziyorlar. Şimdi gelelim albümün ne halde olduğuna. Evet, giriş kısmı bildiğiniz bir albüm kritiği kadar uzun oldu ama olsun.


Rankarumpu'dan önce çıkan Korpiklaani albümlerine şöyle bir baktığımda hep vasat veya vasat altı puan almışlar. Korpiklaani’nin kendisin yok eden en büyük şeyin keman ve akordeon ile yazılan melodik partisyonlarının her albümde, şarkılar arasında dahi çok benzerlik taşıması oluyor bence. Çünkü hep aynı şeyleri dinliyormuşsunuz gibi bir his oluşuyor. Mesela bu durum Tales Along This Road albümünde yoktu. Bu yüzden de o albüm hala grubun en yüksek puana sahip albümüdür. Bir de bu albümde de dikkatimi çeken klasik bir Korpiklaani saçmalığı var. Bazı şarkılarda gereksiz yüksek tempo var. Şarkının dinamiğine baktığınız zaman gerçekten de davulun bir anda böylesine hızlanmasını ve adeta bir Thrash Metal şarkısı çalıyormuş gibi estirmesi benim çok garibime gidiyor. Evet, bazı şarkılarda bu tutum gayet neşeli ve gaza getirici oluyor. Fakat bu her şarkı için geçerli bir şey değil. Bu yüzden de bu albümde de güzel güzel giden şarkıların bir anda gereksiz yere hızlanması bana absürt geliyor. Diğer taraftan kemanın bariz bir şekilde yine şarkılara hükmettiğini görüyoruz. Fakat bence bunun artık değişmesi gerekiyordu. Akordeon ve hatta klavye bile dahil edilerek, daha epik melodiler yazılması taraftarıyım. Keman da elbette eşlik etsin. Fakat her şarkının lokomotifi de olmasın. Gitar rifflerinden hiçbir zaman bir şey beklemiyordum Korpiklaani adına. Dediğim gibi o riffler zaten dümdüz işler oluyor ve melodik partisyonları besleyen arka plan görevini görüyorlar. Fakat Rankarumpu’da bu durum biraz değişmiş. Artık gitar riffleri de biz de bu işin içindeyiz dercesine kendilerini gösteriyorlar. Çoğu durumda melodik partisyonlarla aynı notalara basılıyor olsa da başına buyruk ve şarkıyı taşıyan gitar rifflerini de duyuyoruz. Bunu gayet olumlu bir gelişme olarak görüyorum. Diğer taraftan yine bir Korpiklaani albümü klasiği olarak adeta bir Fin düğünündeymişsiniz gibi hissediyorsunuz kendinizi. Muhtemelen hiç alakası yok dediğim şeyin Fin düğünleri ile ama kendi düğünlerimizden yola çıkarak böyle bir söylemde bulunmak istedim. Albümdeki çoğu şarkı halay çekmelik gibi geliyor bana. Özellikle “J.R.R. Tolkien”in yarattığı “Orta Dünya”da bir Hobit köyünde halk oyunlarında çalınabilecek kıvamda şarkılar var albümde. Bunu seviyorum. Zira Korpiklaani’nin Folk Metal’de belli bir seviyeye gelmesinde ve farklılaşmasındaki en büyük etmen bu tür güzel işler yapıyor olmalarıdır. Albümdeki şarkıları genel olarak beğendim. Bazı şarkılar bir noktada sıkıcı geldiyse de bütünsel olarak başarılı bir Korpiklaani albümü olarak görüyorum Rankarumpu’yu.

Sizler de eğer Folk Metal dinlemeyi ve daha ziyade Orta Dünya ezgilerini Metal ile duymayı seviyorsanız Rankarumpu’yu dinleyebilirsiniz. Yıllar sonra Korpiklaani’nin iyi bir albümünü dinlemiş olmaktan mutlu oldum. Fakat hala benim için ilk 4 albümün yeri çok başka. O yüzden de bu yazı bittikten sonra “Happy Little Boozer” dinleyip kendimden geçeceğim. Görüşmek üzere, hoşça kalın!

Albüm Puanı: 7,5/10





Yorumlar