Albüm Kritik 1000 (Deathspell Omega - Stabat Mater - Musta Surma - Clandestine Blaze - Mgla - Exordium / Crushing the Holy Trinity)
"Ölüm her şeyin en kötüsüdür ve onun eserlerini sürdürmek, güçlerin en büyüğünü gerektirir”
HEGEL
DİSK-1 "BABA"
"He is mystery, indeed he is the absolute mystery
Divine disclosure is in direct proportion
To the degree of divine concealment
Intensification of revelation equals
To increasing of God's hiddenness
Descent of the Deus Absconditus
Vere tu es Deus Absconditus”
“… O bir gizemdir, aslında o mutlak olan bir gizemdir
İlahi vahiy, ilahi gizliliğin derecesiyle doğru orantılıdır
Vahinin yoğunluğu,
Tanrı’nın gizliliğinin artmasıyla eşdeğerdir
Gizli Tanrı’nın gökten inişi
Gerçekten de sen Gizli Tanrı’sın…”
Bu sözler “Deathspell Omega”nın “Diabolus Absconditus” adlı şarkısından alıntıdır. Bu şarkı aslında tek başına bir EP’dir. Hatta bu EP’yi 2018 yılında siteye yazmıştım. Aynı zamanda Deathspell Omega’nın diskografisinde 2011 yılında çıkan bir EP olarak görülmektedir. O zamanlar ben de bu şarkının o tarihte çıktığını biliyordum. Fakat albüm kritiğini yazacağım zaman ufak araştırmalarım sonucunda bu EP’nin aslında Black Metal tarihinin belki de en mübarek işi olarak adlandırabileceğimiz ve bugünün 1000 numaralı albüm incelemesinin de konuğu olarak gördüğünüz “Crushing the Holy Trinity” çalışmasında 2005 yılında yer aldığını öğrenmiştim. Bugün, burada okuyacağınız ve sonraki zamanlarda bir kez daha ve belki bir kez daha okuyacağınız şeyin bir albüm kritiğinden çok daha öte bir eser olduğunu şimdiden söylemek istiyorum. Siteyi uzun süredir takip edenler buradaki albüm inceleme yazılarının nasıl bir formata sahip olduğunu biliyorlar. Bazen, benim için yeri bambaşka olan grupların albümlerini yazarken çok daha derinlemesine bir şekilde yazıyorum. Çok daha ruhani bir tavra bürünerek, edebi ve felsefi şekilde albümleri ele alıyorum. Fakat genel olarak her bir albüm incelemesini takriben 500-700 kelime arasında tutmaya çalışıyorum ki okuma işinizi bir nebze olsun kolaylamak adına. Zaten genel olarak o kelime aralığında albümlerin her şeyine değinmiş oluyorum. Fakat dediğim gibi bu her grubun albümü için geçerli değildir. Bugün, burada okuyacağınız aslında birden fazla albümün değerlendirmesidir. Fakat Crushing the Holy Trinity tek bir “Split Album” olduğu için ben de bölüp, parçalamak yerine, tek bir yazıda ama uzun bir yazıda, bu mübarek eseri, grup grup, albüm albüm ve belki de şarkı şarkı inceleyeceğim. Tıpkı girişte gördüğünüz gibi şarkı sözlerinden alıntılar yapacağım.
Şimdi gelelim bu mübarek eserin (buna bir albüm demeyi pek uygun görmüyorum ve kutsal üçlüyü yerle yeksan eden bu eseri “mübarek” olarak adlandırmanın da oldukça eğlenceli ve keyif verici olduğunu düşünüyorum) iskeletinden sizlere söz etmeye. 3 bölümden oluşan bir eser. Üç bölümden oluşmasının nedenini de anlamışsınızdır zaten. Bu üç bölümün adları ise “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh”tur. Bu mübarek eserin kapak resmine bile baktığınız da içeride nelerin bizleri beklediği konusunda az çok fikir sahibi olabilirsiniz. “Dmitry Karpov” tarafından resmedilmiş bu albüm kapak resmi (en azından araştırmalarımda bu sonuca ulaştım ve bu adın uydurma bir isim olduğunu düşünüyor, albüm kapak resminin aynı zamanda grafik tasarım konusunda da manyak bir yeteneği olan Mikko Aspa tarafından yapıldığına inanıyorum). İşlerin çirkinleşeceğini daha kapak resminde görmek beni bir hayli mutlu ediyor. Evet, konseptin Hıristiyan inancının temeli olan teslisten geldiğini biliyoruz. Birçok dehşet grubun bir araya gelip de İsa’nın adını ve Hıristiyan inancını yücelteceğini elbette düşünmüyoruz. Tam tersine bu üç birlik kuramına açılan bir savaş var ve bu savaş lirikler ve müziğin en sert haliyle yapılıyor. 3 diskten oluşan bu eserin “Baba” kısmında açılışı Fransız ekolünün en dehşetengiz grubu “Deathspell Omega” yapıyor. Az önce de dediğim gibi 22 buçuk dakikalık “Diabolus Absconditus” var bu eserde. Giriş için şahane bir tercih olduğunun düşünüyorum. Uzun bir süre boyunca değişken riffler, uhrevi ve felsefi sözler dinliyorsunuz. Sonrasında ise Fransa’da Deathspell Omega’nın başında dursa da aslen bir Fin olan ve Black Metal tarihinin görüp görebileceği en dehşet adamlardan “Mikko Aspa”nın bir diğer grubu olan (tek başına yürüttüğü) “Stabat Mater”in “Above Him” adlı şarkısı geliyor. Bu şarkı da 17 dakika 38 saniyelik bir süreye sahip. Yani disk 1 iki şarkı ve toplam 40 dakikalık bir süreye sahip. Sadece disk 1 bile tek başına bir albüm yapıyor. Fakat sadece iki şarkıdan oluşan bir albüm! Konseptin “Baba” bölümünden bahsederek giriş yaptım. Bu noktada buraya nokta koymak yerine “Baba” bölümündeki şarkılar ve temadan söz ederek albümün giriş kısmından başlamak istiyorum. Her bir kısmı bu şekilde irdeleyerek devam edeceğim.
Mikko Aspa’nın hakkında birçok şey söyleniyor. Bu söylenen şeylerin çoğu ise olumsuz yönde. Özellikle bir Nazi sempatizanı olduğunu düşünen gerçekten büyük bir kesim var. Bu konu hakkında araştırma yapmıştım zamanında ve hiçbir şekilde somut olarak bu tezi destekleyecek bir şeye ulaşamadım. Sadece biraz sonra “Oğul” kısmında göreceğiniz “Clandestine Blaze” projesinde antisemitizmle ilişkili sözler yazmış. Yine de bunu doğrudan Nazilik ile bağdaştırmanın anlamsız olduğunu ve antisemitist birçok insan olduğunu ve bunların illaki Nazi sempatizanı olması gerekmediğini düşünüyorum. “Fredrich Nietzsche”nin “Übermensch” (Üstinsan) kavramına olan yakınlığını belli eden söylemleri ve bazı liriklerinde de bunu göstermesi de Aspa’yı bu konuma getiriyor sanırım. Fakat bunun doğrudan Nazi sempatizanlığı ile bağdaştırmak ahmaklıktan başka bir şey gibi gelmiyor bana. Öyle ki bazı popüler Metal medya kanalları direkt olarak Mikko Aspa, prodüksiyon şirketi ve hatta yakın çalıştığı müzik gruplarına sansür koymaktadırlar. O yılın en iyi albümüne imza da atsalar da, bu gruplar asla anılmazlar ve kendilerinden bahsedileceği zaman nefret söylemleri ve hakaretler devreye girer. Bunun en güzel örneğini “Banger TV” denen kanalda görmüştüm. “Best Metal of 2010-2019” adlı, iki parçadan oluşan videoları var. Burada “Mgła”nın “Exercises In Futility” albümü büyük bir kitle tarafından bu 10 yıl periyodunun en iyi 10 Metal albümü arasına konulmuş. El mahkûm, Banger Tv’deki o cılız oğlan da söylemek zorunda kalıyor. Fakat söylerken araya hakaret, laf sokma ve en sonunda da önemsiz bir grupmuş gibi geçiştirerek bunu yapıyor. İşte durum bu derece ilginç. Bu arada şu “üstinsan” meselesine geri dönmek istiyorum. Bilmeyenler için Nietzsche bu fenomeninde ne demek istiyor kısaca söz edeyim. Nietzsche'ye göre, üst insan, mevcut insanlık durumunu aşan ve kendi değerlerini yaratabilen bir bireyi temsil eder. Üst insan, geleneksel ahlaki değerlerin ötesine geçer ve kendi yaşamının anlamını kendisi belirler. Bu söylemden işte Nazi sempatizanlığını çıkarabiliyorlar. Bu konuyu daha fazla uzatmamak en iyisi sanırım. Fakat gerekli açıklamaları yapmam gerektiğini düşündüğüm için kısaca değindim bu noktalara.
Mikko Aspa’nın Black Metal ve farklı Metal türlerindeki muazzam işleri bu adamın aslında sanat ile yoğrulmuş bir ruh hastası olduğunu gösteriyor. Çünkü böylesine vizyoner biri olmak için ruhun ve zihnin bir şekilde olağan dışı hareket etmesi gerekiyor. Adamın yer aldığı gruplara baktığım zaman bile tüylerim diken diken oluyor. Deathspell Omega, Creamface, Clandestine Blaze, Grunt, Nihilist Commando, Stabat Mater ve konuk sanatçı olarak gittiği daha nice gruplar… Bu yüzden de Black Metal sahnesinin gerçekten de üstinsanı olmayı hak ediyor. Benim için bu adamın, muhtemelen birçok kişi için de, en görkemli ve en önemli işi Deathspell Omega’dır. O yüzden de böylesi mübarek bir eserin açılışını da kesinlikle Deathspell Omega şarkısı yapmalıydı. Diabolus Absconditus’un “Hegel”in sözü ile açılması ve sonrasında ise iki sayfadan fazla süren bir söylev ile, 22 buçuk dakikalık sürekli değişken müziği bezemesi tam anlamıyla bir gövde gösterisidir. Sadece bu şarkı ile Deathspell Omega’nın ne denli farklı bir noktada yer aldığını anlayabiliriz. Atonal riff yazma konusunda muhtemelen eline su dökebilecek hiç kimse yok Mikko Aspa’nın. Fakat Deathspell Omega sonrasında bazı gruplar da bu tür işlere giriştiler. Özellikle deneysel ve avangart müzik icra eden Black Metal gruplarının sayısında artış oldu. Deathspell Omega, Black Metal’de adeta bir devrim yarattı. Artık sadece satanizm odaklı sözlerle, çiğ ve düz bir müzik yapılmanın çok da bir değişiklik sunmadığı, Black Metal’in gitgide kan kaybettiği 2000’lerin başında adeta bir devrim hareketi gibi Mikko Aspa önderliğinde Black Metal küllerinden yeniden doğdu. Bugün, Black Metal’in ne denli popüler bir Metal türü olduğuna hepimiz şahitlik ediyoruz. Hiçbir şey göremiyorsanız bu konu ile ilgili, YouTube’u açın ve Black Metal gruplarının şarkılarına çekilen reaksiyon videolarının sayısına bakın. Gerçekten şaşılacak bir durum. Fakat Black Metal’in bu denli yükselişe geçmesi beni şaşırtmıyor. Çünkü Deathspell Omega ile başlayan devrim hareketi bu grubun arkadaş grupları ile devam etti. Bu mübarek eserde de göreceğiz o arkadaşları. Hoş, tek başına Mikko Aspa’nın grupları bu eseri fethediyor ama olsun. Diabolus Absconditus, “Baba” kısmına tam da olması gerektiği gibi başlıyor. Uzunca bir manifesto ile baba olanın, yani Tanrı’nın, gizeminden ve bu gizemin açıklanamaz olmasından duyduğu öfkeyi dile getiriyor. Daha çok nihilist bakış açısı ile yazılmış bir pasaj var. Bu pasajı baştan sona okuduğunuz zaman Mikko’nun birçok felsefe kitabından alıntılar yaptığını ve o düşüncelerle kendi düşüncelerini harmanladığını göreceksiniz.
"...I awake in the morning - just the way millions do, millions of boys, girls, infants and old men, their slumber dissipated forever... These millions, those slumbers have no meaning. A hidden meaning? Hidden, yes, "obviously"! But if nothing has any meaning, there's no point in my doing anything. I'll beg off. I'll use any deceitful means to get out of it, in the end I'll have to let go and sell myself to meaninglessness, nonsense: that is man's killer, the one who tortures and kills, not a glimmer of hope left…”
"...Sabah uyanıyorum – milyonlarca insanın yaptığı gibi- milyonlarca oğlanın, kızın, bebeğin ve yaşlı adamların uykuları sonsuza dek kaçmış… Bu milyonların, o uykuların hiçbir anlamı yok. Gizli bir anlam mı? Gizli, evet “çok açık bir şekilde”. Ama hiçbir şeyin anlamı yoksa, benim herhangi bir şey yapmamın da anlamı yoktur. Defolup gideceğim. Ondan (tanrı) kurtulmak için her türlü aldatıcı yolu kullanacağım, sonunda da kendimi salacağım ve anlamsızlığa ve saçmalığa satmak zorunda kalacağım: İnsanın katili budur! İşkence eden ve öldüren, geriye bir umut ışığı bile bırakmayan...!"
Şarkının bu pasajında görüldüğü üzere “Baba”ya karşı büyük bir ayaklanma başlamıştır. Fakat bu ayaklanma aslında bir noktada nihilist bir manifestodur. Bu yüzden de Diabolus Absconditus’un neden bu şarkının adı olduğunu anlayabiliyoruz. Hiçbir şeyin aslında bir anlamı olmadığı bir yaşamı tanrı ile bağdaştırarak daha da anlamsız bir hale getiriyoruz. Tanrı’nın ne anlam ifade ettiğini bilmediğimiz halde ona gizemli sıfatını yapıştırıyor ve görkemli kılmaya çalışıyoruz. Halbuki rutin ve anlamsız bir hayat yaşayan bizlerin, hayatı anlamlı kılmak için bir “Baba” fenomenine ihtiyacımız varmış gibi davranması en büyük yalandır. Bu yüzden de “Gizli Tanrı”yı ortaya çıkarma çabalarımız da beyhudedir. Çünkü gizli değil, yok olandır o!
Bu noktadan itibaren de “Stabat Mater”ın “Above Him” şarkısına geçebiliriz. Yine bir Mikko Aspa grubu ama bu defa Deathspell Omega’da olduğu gibi bir Black Metal şöleni yok. Vitesi oldukça düşürüyoruz. Funeral Doom Metal’in o ağır tempolu ritmine ayak uydurmaya çalışıyoruz. Aspa’nın bir kez daha grup adı seçerken yine teoloji sularında gezdiğini görüyoruz. “Stabat Mater” Katolik litürjisinde (Liturji: özellikle Hıristiyanlıkta, halka açık dini ayinlerin nasıl yapılacağını belirleyen metot ve prosedürler bütünüdür) önemli bir yer tutan ilahidir. Özellikle Latin Katolik geleneğinde, Meryem Ana’nın İsa’nın çarmıhta çektiği acıları gözlemlediği anı tasvir eden bir şiir ve müzik eseri olarak bilinir. Şimdi şarkının adının “Above Him” olması gayet anlamlı bir düzleme oturuyor işte. Aspa’nın bir ilahi adını alarak, özellikle İsa’nın çarmıhtaki acısına şahit olan anasının durumunu anlatan bir ilahinin adını alarak, bir Funeral Doom Metal projesi başlatması… Bu adamın zihnindeki keçilerden biri olmak isterdim doğrusu. Above Him, müzikal olarak çok basit düzleme sahip olan ama o tek riff ile bütün mistisizmi ve dehşeti yaşatabilen bir şarkı. Bunu ise Mikko Aspa’nın o kalınlaştırılmış sesinden ve şarkı sözlerinden çok rahat bir şekilde idrak edebiliyoruz. Bu şarkının sözleri kısa olduğu için hepsinin çevirisini yazacağım.
"Chants echoing in ruins
Prayers turned into curses
Cursed to condemn us to hell
Curses to bring us misery,
What we gave to them
Forgiveness is forgotten
Chants repeat the same weeping
Asking and hoping their god
To punish and exterminate unbelievers
Whe have killed him.
We are above him.
We are gods of this moment,
Crushing the throne
That has been built
Of bones of unbelievers
These are the hands what strangled
Last breath from holy belief”
"Harabelerde yankılanan ilahiler,
Duaların lanetlere dönüştüğü,
Bizi cehenneme mahkûm eden lanetler,
Bize sefalet getiren lanetler,
Bizim onlara verdiklerimizdir.
Bağışlamak unutuldu
İlahiler aynı yakarışı tekrarlıyor
Tanrılarına yalvarıp, umut ederek,
Kafirleri cezalandırıp, yok etmelerini diliyorlar.
Onu biz öldürdük; biz ondan üstünüz.
Bu zamanın tanrıları biziz.
Kafirlerin kemiklerinden yapılmış tahtı ezerken,
Kutsal inançtan son nefesi sıkan eller işte bunlardır.”
Above Him’de artık Baba’yı tamamen yok ediyoruz. Ayinler eşliğinde onun bütün görkemini yerle yeksan edip, dinsizlerin kemiklerinden yapılmış tahta bu zamanın tanrıları olan biz, yani insanları, geçiriyoruz. Bağışlanması gereken kimse yok. Çünkü bağışlayacak biri yok artık. Dualar karşılık bulmuyor. Tanrı’nın önünde dimdik bir şekilde dikilen yeni tanrılar var. Bu yeni tanrılar ise eskisini çoktan öldürdü. Baba, öldü.
DİSK-2 "OĞUL"
Tanrı öldü. Şimdi işimiz oğluyla. Tanrı’nın sanki tek bir oğlu varmış gibi düşünen Hıristiyan toplumunun bu cehaleti çok gülünç geliyor. Fakat bu sadece Hıristiyanlara özgü bir şey değil. Günün sonunda her din, kendi peygamberini Tanrı’nın tek oğlu sanıyor. Ya da bazıları daha geniş çerçeveden bakıp, oğullar arasında en güzel olanı, en iyi olanı falan sanıyor. Din, gerçekten de büyük karanlık. Bu karanlıktan beslenen Black Metal’in böylesi karşı argümanlar ile safsatalara savaş açması da kaçınılmaz oluyor. İkinci kısma geçiyoruz ve teslisin belki de en dramatik ve en romantik kısmı olan “Oğul” tarafına bakıyoruz. Bu kısımda göreceğimiz gruplar; Finlandiyalı “Musta Surma” ve yine bir “Mikko Aspa” grubu olan “Clandestine Blaze” olacak. İkinci diskimizde 4 Musta Surma ve 4 Clandestine Blaze şarkısı olmak üzere toplam 8 şarkımız var. Bu 8 şarkının süresi yaklaşık 34 dakika kadar. Yani disk 1’deki iki şarkının süresinden az süreye sahip. Musta Surma’dan bahsederek yazının bu kısmına başlamak istiyorum. Musta Surma’nın Black Metal sahnesinde neler yaptığını araştırmaya kalktığımda beni afakanlar bastı adeta. Zira grup hakkında bilgiye ulaşmak hiç de kolay değil. Temelleri 1997 yılında atılmış, safkan bir Black Metal grubu. Fakat aktif olma yılları ve grup içi dinamikleri oldukça tuhaf. Zira genelde Split albüm çalışmalarında yer almışlar ve bunlardan hariç 2 EP’lerinin var olduğunu gördüm. Bu mübarek albümün içine dahil edilmelerinin haklı sebepleri olduğu kesin. Zira grubun 4 şarkısını dinlediğim zaman kesinlikle o İskandinav çiğ Black Metali’nin hakkını veriyorlar. Diğer taraftan “Oğul” kısmında yer almaları da boşuna değil.
"...heidän kristinopin saastuttamat kallonsa tulevat iänkaikkisesti mustumaan.
Taivaan jumalan pojalla, joka ristinkuolemallaan uhrasi itsensä heidän tähden, joilla ei ole valtaa täällä.
Taivaiden kuollut poika, joka opetti palvelijansa lampaiksi. Joilla ei ole valtaa tällä..."
"...Hıristiyanlık tarafından kirletilmiş zihinler sonsuza dek kararmış olacak.
Göklerdeki Tanrı’nın oğlu, kendini çarmıhta ölerek kurban eden, yeryüzünde hiçbir gücü yok
Gökyüzünün ölü oğlu, hizmetkarlarını koyunlara dönüştürdü…”
Bu sözler “Kalpeina Helvetin Tulessa” şarkısına ait. Sadece bu şarkının sözlerinin bir kısmına bakarak dahi neden Musta Surma’nın oğul kısmı için doğru bir seçim olduğunu anlayabilirsiniz. Fince yazılmış bu şarkı sözlerini “Google Çeviri”den değil, yapay zekâ yardımıyla çevirdim. Biraz da ben edebi olarak düzenlemiş olabilirim. Diğer türlü Fince bilmediğim için zaten en fazla yapacağım şey bu oluyor. Peki, bu dört şarkı müzikal olarak neler veriyor? Aslında İskandinav Black Metal’ine aşina iseniz Musta Surma da tam olarak bunu yapıyor. Elbette böyle konsept bir albüm için yazılan şarkıların bir tamamlayıcı özelliğinin olması gerekiyor. “Oğul” kısmı için Musta Surma bu işi layığı ile yerine getiriyor. Fakat şarkıları müzikal açıdan ele direkt olarak aldığımda dediğim gibi çok farklı bir şeyler duymuyoruz. Şarkının sözlerinde iş daha çok bitiyor. Şimdi gelelim “Oğul” üzerinden nameler dizen diğer gruba. Clandestine Blaze, yine Mikko Aspa’nın tek başına yürüttüğü bir Black Metal projesidir. İşlerin tuhaf bir hal aldığı nokta burada başlıyor. Az önce Mikko Aspa’nın Deathspell Omega’sının bir Nazi sempatizanı olarak algılanmasının saçmalığından bahsettim. Evet, çünkü Deathspell Omega’nın durduğu çizgi gerçekten de hiç alakalı değil. Fakat Clandestine Blaze’e baktığımız zaman bu defa antisemitist söylemlerin de yer aldığını görüyoruz. Clandestine Blaze’in manifestosu tamamen farklı bir boyutta. İşin içinde gerçekten de çok keskin konular var. Antisemitizm bunlardan biri. Diğer taraftan savaş yanlılığı, zulme olan övgüler, cinsel sapkınlık gibi çok uç noktaları tema olarak işliyor Aspa bu projesinde. Adamın birçok absürt ve dehşet düşüncesini anlatabileceği bir solo-grup kurması gerçekten de çok ilginç. Fakat böylesi bir adamdan da beklenmeyecek bir davranış değil sanırım. Üstinsan manifestolarına her ne kadar katılsam da işin bu tür daha niş ve uç boyutlarına katılamayacağım. Yine de herkesin her düşüncesini ifade etme özgürlüğü vardır ve saygı duyulmak zorunda veya saygı beklenmek zorunda değildir. Clandestine Blaze’in “Oğul” kısmındaki manifestosuna ve müziğine bakalım şimdi.
"...Book you believe in
Values you believe in,
None of those matter
When your faith is based on forgiveness.
Self deception, betrayal and mental slavery
Can never lose for fear.
Father, son and the holy spirit demands your
Confession of faith and sheep-like regret,
And forgives your worthless life...”
"...İnandığınız kitaplar,
İnandığınız değerler,
Bunların hiçbiri önemli değil,
Eğer inancın bağışlanma üzerine ise.
Kendinizi kandırmayın!
İhanet ve zihinsel kölelik,
Korkudan asla kaybolmaz.
Baba, oğul ve kutsal ruh,
Bağlılığınızın itirafını ve koyun gibi pişmanlığınızı ister,
Ve değersiz yaşamınızı bağışlar…!”
"Trophy" adlı bu şarkıdan alınma bu dizelere baktığımız zaman da yine “Oğul” kısmında yer almasının makul olduğunu görüyoruz. Fakat diğer taraftan da genel çerçevede bakılan bir teslis atfını görüyoruz. “Ödül” olarak hep bağışlanma olgusu ön plana çıkıyor. Ne halt yenirse yensin hep Tanrı’nın ve onun “Oğlu”nun bağışlayıcı olduğu dile getirilir. Bağışlansa ne olacaktır ki? Sonuçta anlamsız hayatların, anlamsız çabalarıdır yaşam denilen şey. Bu yüzden de ellerin sürekli gökyüzünü göstermesi aynı zamanda hiçliğe açılan avuçlardır. Fakat inanmış, aldanmış ve kandırılmış olanlar bunun farkında değildir. Clandestine Blaze’in lirik olarak zaten istenilen neyse onu vereceğinden kuşku duymuyordum. Müzikal olarak ise Musta Surma’dan çok da uzak noktada durmadığını söyleyebilirim. Kompleks ve atonal şarkı yazma konusunda manyağın teki olan Aspa’nın bu projesinde daha köklere bağlı olduğunu görüyoruz. Hatta gitar soloları falan duyuyoruz. Hoş, bok gibi sololar olsa da duyuyoruz. Doğrusunu söylemek gerekirse görkemli bir “Baba” kısmından sonra, “Oğul” kısmının bu derece yüzeysel bir müzikaliteye sahip olması beni şaşırttı. Belki de İsa’ya biçtikleri değer budur. Bilemiyorum. Fakat “Oğul” kısmını burada noktalıyor ve artık son kısma geliyoruz.
DİSK-3 "KUTSAL RUH"
Evet, artık teslisin son kısmındayız. Kutsal Ruh’a geldik. Fakat bu kutsal ruh neyi temsil etmektedir esasında bunu bilen kaç kişi var? Şöyle bir düşündüm ve ben de aslında tam olarak neyin karşılığı olduğunu bilmediğimi, muhtemelen kulaktan dolma bir bilgiye sahip olduğumu düşündüğüm için araştırmak istedim. Buraya da kulaktan dolma bir bilgiyi yazacak değilim. Kutsal Ruh’un neyi temsil ettiğine baktığımda kapsamlı bilgilere ulaştım. Fakat burada bütün o bilgileri yazmayacağım. Birkaç cümle ile toparlamaya çalışacağım. Kutsal Ruh; Tanrı’nın kendisi ile olan ilişkisini temsil ediyor. Bu ilişkisinden yola çıkarak insanlara rehberlik eden ve güçlendiren bir varlık olarak görülür. Kutsal Ruh olgusunun insanlara önderlik eden, Tanrı’nın özü olduğunu da düşünebiliriz. Bütünüyle saçma bir anlama sahip olan bu fenomeni açıklamak durumundaydım. Bu tür absürt inanışlardan bahsedince beni bir gülme alıyor. Neyse, biz diskin bu üçüncü bölümüne geçelim. Bu kısımda artık teslis inancını sonlandırıyoruz. Sonu ise Polonya’nın en revaçta gruplarından biri olan “Mgła” ile yapıyoruz. Sadece Mgła yok. Finlandiyalı bir başka yeraltı grubu "Exordium" da son diskin kadrosunda yer alan bir başka gruptur. Mübarek eserin bu kısmı tıpkı giriş kısmında olduğu gibi ciddi anlamda görkemli bir şekilde sonlanıyor. “Oğul” kısmı müzikal olarak beni pek tatmin etmemişti. Fakat “Kutsal Ruh” kısmı gerçekten de olması gerektiği gibi tehditkâr, ulvi ve kaotik olmayı başarıyor. Zaten Mgła’nın yer aldığı bu kısmın öyle alelade olmasını beklemiyordum. Fakat 2005 yılındaki Mgła’nın kadrosunda “Darkside” yok. Davulun başında “Daren” var. Darkside gelene kadar Mgła’nın davulcusu olmuştur kendisi. Yerine gerçek anlamda bir “Baba” geldiği için Mgła bugün dünyanın en çok bilinen Black Metal gruplarından biri olmuştur. Exordium’u ise bu zamana kadar hiç dinlememiştim. Bu mübarek eser sayesinde kendilerini de dinleme şerefine eriştim. İskandinav Black Metali’nin köklü gruplarından biri olmalarına rağmen çok fazla gün yüzüne çıkamamışlar. Elbette bu kendi tercihleri. Zaten diskografilerine baktığımda da bir EP, bir LP, Bir de Split albüm var. Split olan zaten Crushing the Holy Trinity. Üretkenlik kısmında neredeyse hiç olmayan bir grubun bilinir olmasını beklemek de hayalperestlikten başka bir şey olmazdı. Kutsal Ruh kısmındaki müzikal kaliteyi çok beğendim. Bir defa Mgła’yı bu kadar çiğ bir prodüksiyon ile dinlemek gerçekten ilginç bir deneyim oldu benim için. Buna rağmen yine M. (Mikołaj Żentara) bir kez daha kalitesini göstermiş ve harikulade melodik rifflerle, şahane eserler ortaya koymuş.
"...One step ahead
To be the one with the depths
To fulfill the prophecies
To be the steel hand of revenge
That breaks the eternal cycles
That crushes the idols of gods
That tears the serpent's tail out of its mouth
The bringer of light - light of the new order…”
“…Bir adım önde
Derinliklere sahip olan olmak
Kehanetleri yerine getirmek
İntikamın çelik eli olmak
Ebedi döngüleri kıran
Tanrıların putlarını ezen
Yılanın kuyruğunu ağzından çıkaran
Işığın getireni- yeni düzenin ışığını…”
Bu sözler Mgła’nın “Power and Will II” adlı şarkısında yer alıyor. Bu kısımda gördüğümüz şey ise Kutsal Ruh’un artık tamamen yok edilmesidir. Bu yok oluş ise Kutsal Ruh’un bizzat fedakârlık göstererek rehberlik ettiği insanlar tarafından gerçekleşir. Mgła’nın klasikleşmiş işi olan albüm ismini şarkılara vermesi ve sadece numaralandırması burada da devam ediyor. “Güç ve İrade” olarak çevirisi yapılabilir Power and Will’in. Burada da yine hedefi tam 12’den vuruyor Mgła. Kutsal Ruh’un insan tarafından lime lime edilişini anlatırken artık son olarak şeytanı da sofraya davet eder. Şeytanın da olaya dahil olması ile yenilgi artık gerçekleşir. Şimdi, kutsal üçleme ezilip yok edilecektir. Çünkü karanlıkların efendisi, sabah yıldızı gücü ve iradeyi eline almıştır. Exordium’un devreye girdiği nokta ise şeytanın devreye girdiği noktaya denk düşer. Artık nihilizm ile yoğrulan bir satanizm propagandası vardır. Geri kalan 3 Exordium şarkısında bu tema işlenir. İnsanların bir hiçliğin içinde yaşamaya çalışmalarını ve sapkınlıktan öteye gitmeyen hayallerini yaşamaları artık sabrın sınırına gelmiştir. Tanrı çoktan konu dışı kalmıştır ve altından tahtında insanları birer piyon gibi yöneten şeytan, gücünü kanıtlamaktadır.
"...Constant hopeless chants, useless plight scars exhausted in a mindless try to bless their souls with pure and sacred enlightenment…”
“… Sürekli umutsuz yakarışlar, işe yaramaz dert izleri, Akılsız bir çabayla, saf ve kutsal bir aydınlanma ile kutsamaya çalışırken yitip giden ruhlar…”
Bu şarkı sözü de Exordium’un “Craving Vehemence” adlı şarkısından alınmadır. Exordium ile kapanışı yapılıyor Crushing the Holy Trinity’nin. Kapanışı da dediğim gibi gayet beğendim. Bu Mübarek eseri puanlama kısmını ise her diske ayrı puan verip, ortalamasını alarak yapmayı uygun gördüm. Bütünüyle bir felsefi eser olan Crushing the Holy Trinity’nin müzikal olarak aynı derecede güçlü olmadığını düşünüyorum. Elbette çok iyi şarkılar var. Fakat bütüne baktığımız zaman bu denli dehşet lirikleri besleyecek çok niş şarkılar yok. Deathspell Omega ve Mgła’nın bir kez daha ne kadar önemli gruplar olduğunu fark ediyoruz aslında. Çünkü bu mübarek eserin lokomotif grupları oluyorlar. Fakat esas büyük adam rolünde hiç şüphesiz Mikko Aspa var. Bu eserin oluşmasına ön ayak olan ve ortaya belki de gelmiş geçmiş en kaotik ve dehşet Black Metal Split albümünün çıkmasını sağlayan bir deha olarak görüyorum Aspa’yı. Kişisel söylemleri falan beni bu noktada ilgilendirmiyor. Burada mükemmel bir Black Metal dehası var ve bu adam sayesinde bugün, Black Metal en niş müzik türlerinden biri olarak tüm Avrupa’yı etkisi altına almayı başarmıştır. Sevin ya da nefret edin, Fransız Black Metal ekolünü yaratan Fin bir adam var. Bu mübarek eserde yer alan her isim tarihe geçecek bir işe imza atmıştır. Her ne kadar yeraltında kalan bir eser olarak görülse de, bu eserin zaten esas olarak beslendiği yer de orasıdır. Ne büyük şans ki ben de bu eseri defalarca dinleme şerefine eriştim. Ne büyük gurur ki böyle bir eseri sitenin 1000 numaralı albüm kritiği için yazdım. Sitenin gelmiş geçmiş en uzun yazısı oldu. Okuma sabrını gösteren herkese sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum.
Bu zamana kadar bu sitenin büyümesine katkı sağlayan, sıkı takip eden, geçerken uğrayan, arkadaşlarına öneren, favorilerine ekleyen, övgü ile söz eden, yorum yazan, yorum yazmaya üşenen ama her yazıyı okuyan herkese sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum. Hayal dahi edemeyeceğim bir konuma ulaştı Metal Müzik Ansiklopedisi. Her ne kadar Instagram'da bir hiçmiş gibi görünse de bu site, her yıl okuyucu kitlesini daha da arttırmıştır. Instagram sayfasını da takip etmenizi yeri gelmişken rica etmek isterim. Umarım daha uzun yıllar birlikte oluruz. Hepiniz sağ olun! Yaşasın Metal!
DİSK-1: 9/10
DİSK-2: 6,5/10
DİSK-3: 8/10
Albüm Puanı: 7,8/10
Gerçekten çok başarılı olmuş. Elinize sağlık.
YanıtlaSilÇok teşekkürler!
Sil