Amon Amarth İstanbul Konseri İzlenimlerim (29 Temmuz 2024 / Pazartesi)

Herkese selamlar! Geçen haftadan bu yana siteye yazı girişi yapamadım. Fakat bu defa hayırlı bir işten dolayı siteye yazı yazamadım. Çünkü İstanbul’da olmam gerekiyordu. Çünkü 29 Temmuz Pazartesi günü Amon Amarth konseri vardı. Herhalde bu sitede Amon Amarth’ın son albümlerini yerden yere vurmaktan itina etmediğim günleri hatırlıyorsunuzdur. Özellikle siteyi yakinen takip edenler ne demek istediğimi biliyorlar. Öyle ya da böyle bu grubun hayatıma etki etmediği gerçeğini hiçbir şey değiştirmedi. Hayatıma etkisi ise elbette bütün yaşamımı kontrol altına aldı anlamında değil. Müzikal zevkimin gelişmesinde ve farklı lezzetlere olan tutucu yaklaşımımın değişmesinden bahsediyorum. İsveçli Vikingleri uzun yıllardır dinliyorum. Grubu her ne kadar YouTube videolarından keşfetmiş olsam da (YouTube’un en yüksek çözünürlüğünün 480p olduğu zamanlardan bahsediyorum bu arada) sonrasında bütün albümlerini dinleyerek adeta ruhuma işledim. Her bir albümünde ne olup bittiğini biliyorum. Süreç içindeki değişimlerini, gelişimlerini, düşüşlerini ve yeniden ayağa kalkışlarını biliyorum. Bu yüzden de her ne kadar son albümlerinden ötürü gönül koymuş olsam da bu defa konserlerine gitmem gerekiyordu ve ben de tam olarak bunu yaptım. Amon Amarh’a dair her şeyi bilip de canlı izlememek gibi bir şeyden kendimi daha fazla mahrum bırakmak istemiyordum. Gittim, gördüm ve şimdi de size deneyimlerimi aktarıyorum.


Bunca yıldır Amon Amarth konser videoları izleyen biri olarak her daim bu adamların sahnede ne derece devasa bir iş yaptıklarını görüyor ve etkilenip, iç çekiyordum. Özellikle büyük festivallerdeki performansları ile adeta ruhumu teslim alıyorlardı. Amon Amarth’ın kendi alanında 1 tane olması ve başka herhangi bir grup ile eş değer bir tarafı olmaması kendilerini zirvede yalnız bırakıyor. Evet, Death Metal icra ediyorlar. Evet, Melodic Death Metal icra ediyorlar. Evet, birçok grup var bu müziği icra eden. Fakat Amon Amarth gibi Viking ve Pagan temalarını bu derece melodilere ve metale yediren bir grup daha yok. O yüzdendir ki bu adamlar devasa kitleleri başına topluyor ve herkesin kalbini ve ruhunu çeliyor. Konser, “Rock Off” festivalinin 10. Yılı şerefine düzenlendi. Rock Off gerçekten de öyle ya da böyle ne var ne yok elinde ortaya koyarak birçok büyük grubu ülkemize getirdi. Gerçekten de yaptıkları iş hiç kolay değil ve bu getirdikleri gruplardı da çok iyi bir şekilde bizlere sundular. Evet, ufak tefek pürüzler elbette oluyor ama günün sonunda, bütüne baktığımızda gerçekten de taktir edilesi bir işe imza attıklarını söylemem gerekiyor. Konserin biletleri satışa çıkar çıkmaz bu defa Biletix üzerinden aldım. Bu zamana kadar hep “Hammer Müzik”ten koleksiyonluk biletler alıyordum. Fakat kendilerinin saçma tutumları yüzünden artık bıkkınlık geldi ve artık özel basım falan umurumda olmadan dijital olarak alıyorum biletleri. İstanbul dışında yaşayan biri olarak bu adamlardan bilet almam için araya birini sokmam gerekiyor. O birine para göndereceğim ve o arkadaş da ya bana bileti gönderecek kargo ile ya da ben İstanbul’a gittiğimde kendisinden alacağım. Tabi eğer arkadaşım İstanbul’da olursa… EFT falan da yapamıyorsunuz. Özetle Hammer Müzik ve bilet işi benim için bitti. İstanbul’da denk gelirsem belki alırım ama haricinde işim olmaz. Gerçi sonrasında İzmir’de de özel basım biletlerin satışı vardı ama iş işten geçmişti artık.


Konserin pazartesi günü olması kadar saçma bir şey olamaz. Fakat ben artık alıştım bu duruma. Şehir dışından gelen biri olarak söverek geliyorum böylesi hafta içi bir günde olan konserlere. Her ne kadar bu yüzden konseri ayarlayan prodüksiyon şirketlerine sitemde bulunsam da biliyorum ki onların elindeki bir şey de değil bu. Zira onlar da cumartesi tepeleme dolacak bir konseri pazartesi günü yapmak istemezler. Hem grubun uygunluğu hem de maliyetler burada devreye giriyor. Bu yüzden de eldeki en uygun gün neyse konser o zaman gerçekleşiyor. Neyse ki konserin denk geldiği pazartesi gününe kendimi ayarlayabildim. Hatta birkaç gün öncesinde giderek İstanbul’da biraz da zaman geçirmiş oldum. Pazartesi günü geldi. Konser İstanbul’un yeşil alanlarından biri olan Maslak, Parkorman’da gerçekleşecekti. Ben de planımı yaptım ve konserden 2 saat önce sıraya girsem yeterli olur diye düşündüm. Elbette şundan da bahsetmem gerekiyor; Amon Amarth tek başına çıkmayacaktı o sahneye. Ön grup olarak “Pentagram” olacaktı. Pentagram’ı duyduğum an yüzümü ekşittim zaten. Kimileri gibi bu gruba saygı falan duymuyorum. Hatta ülkenin en iyi grubu falan dedikleri zaman da acı acı gülüyorum. Ülkenin en iyi grubu Pentagram ise vay halimize zaten! Vizyonu dar olan bir Metal grubuna sempati duymam veya saygı duymam bekleniyorsa lütfen onu benden beklemeyen. Her şeye, herkese saygı duyulmaz! Konserin kapı açılışı 18:00 idi. Ben 16:10’da mekanın önüne geldiğimde baya insan birikmişti. Garip olan şu ki birikenlerin çoğunluğu benim gibi sahne önü bileti olanlardı. Bu yüzden de en önde konseri izleyemeyeceğimi anlamıştım artık. Neyse, ben de üçüncü sırada izlerim ne olacak dedim ve beklemeye koyuldum. 19:45’te Pentagram çıkacaktı ve gerçekten de tam saatinde çıktı. Pentagram sevenleri tatmin edecek bir setlist ile çıktılar. Sahnede yer yer 10 kişi oldular. Gereksiz bir duygusallık ve nostalji havaları estirdiler. Böylesi şeylere pek gelemiyorum. 21:00 civarı da sahneden indiler. Genel olarak iyi çaldılar. Fakat kullandıkları ekipmanların ne denli kötü olduklarını Amon Amarth çıktığında anlamış olduk. Zira ne gitarlardan doğru düzgün ses geliyordu ne de davulun prodüksiyonu iyi bir şekilde yapılmıştı. Hoş davul da kalite olarak çok aşağıda idi. Eldeki imkanlar böyle olunca sonucu da bu oluyor tabi ki.


Amon Amath da 21:30’da sahne alacaktı ve onlar da gerçekten tam saatinde çıktılar. Bu kadar dakik çok az konsere şahit oldum. Her şey tıkır tıkır işliyordu. Pentagram sahneden çekildiğinde bir koşuşturma başladı. Dakikalar içinde olanlara inanmak mümkün değildi. Açıkçası Amon Amarth’ın buraya bütün ekipmanı ile geleceğine hiç ihtimal vermemiştim. Fakat bir anda karşımda devasa Viking başlığı üzerine kurulmuş dehşet bir davul seti gördüm. O da yetmezmiş gibi Viking boynuzlarının hizasına yerleştirilen ve muhtemelen helyum ile şişirilip, kukla ipleri ile hareket ettirilen 2 tane Viking savaşçısı yerleştirildi. Bu savaşçılar daha sonra yerlerini ejderhalar ve deniz canavarları ile yer değiştirecektiler. Tanık olduğum şeyden dolayı öylesine mutluydum ki uzun zaman sonra bir grubun ülkemizi ikinci sınıf bir ülke olarak görmeyişi ve elindeki her şeyi buraya getirerek bizleri berhudar edişi aynı zamanda da çok duygusal bir andı. Esas duygusallık yaratan şeyler işte bunlar oluyor. Yoksa sahneye 3 eski vokal ile çıkıp saçma bir yüzeysellik yaratmak değil (Pentagram’a taş!). Her şey artık savaş naraları atmak için hazırdı ve Amon Amarth bana kalırsa son albümlerindeki en gaz şarkılarından biri olan “Raven’s Flight” ile muazzam bir giriş yaptı. Hiç kimse yerinde duramıyor ve “Waaaaar” kısmı geldiğinde boyunlarımızın artık kopmaması için bir neden göremiyorduk. Konserde hangi şarkıları çalacaklarını biliyordum ama sırasını bilmiyordum. Bu yüzden de işin biraz da sürprizli olması benim de işime geldi tabi. Sahne dekoru tematik yönden değişen şarkılara göre değişiyor ve bir anda sahneye giriş yapan “Loke”u görüyorsunuz. Loke gidiyor, sonra iki savaşçı giriyor ve kılıç kalkan oynuyorlar. Amon Amarth sadece şarkılarını icra etmeye gelmemişti. Teatral olarak ortaya koymak istedikleri ne varsa onu da şarkılarla birlikte koyuyorlar ve bizleri daha da yükseltiyorlardı. Yıllardır her konserlerinde çaldıkları ve herkesi coşturdukları “Guardians of Asgaard, The Pursuit of Vikings, Deceiver of the Gods, War of the Gods” şarkılarının yanında son 3 albümlerinden de popüler olan şarkıları da çaldılar. Çoğu Amon Amarth sever için bu setlist çok iyiydi. Ben de iyi buldum. Fakat gönlünü Amon Amarth’ın devleştiği yıllarda bu gruba kaptırmış biri olarak “Runes to My Memory, Fate of Norns, Asator, Risen From the Sea, Without Fear, Victorious March, Destroyer of the Universe ve Varyags of Miklagaard” şarkılarından en azından 3 tanesini duymak isterdim. Eminim ki benim gibi düşünen hiç de azımsanmayacak insan vardır. Yine de sahnede her şarkı ile devleşti Amon Amarth.


İşin ses ve teknik kısmına gelirsek, az önce yukarıda Pentagram’ın ne denli kötü bir ekipman ile sahne aldığını Amon Amarth sahneye çıktığında anladı herkes demiştim. Gerçekten de adamların ekipmanları çok üst düzeydi. Fakat önde konser dinlemenin bir dezavantajı da var elbette. Bunu da özellikle davulun twinleri devreye girdiğinde anlıyorsunuz. Gitarlar duyulmaz oluyor ve vokal de sesi kısılmış gibi bir hava veriyor. Gerçi vokal konusunda twinler olmadan da bazı şarkılarda kısıklık hissettim ama bu uzun sürmedi. Neyse ki uzun sürmedi yoksa sinir bozukluğundan başka bir şey kalmazdı geriye. Diğer taraftan Johan’ın seyirci ile olan iletişimi muazzamdı. Kendisi gerçekten çok şaşkındı. Bu derece her şarkıya eşlik eden, deliren ve zerre susmayan bir seyirci beklemiyordu belki de. Her defasında bizlere inanılmazsınız, harikasınız derken gözlerinden ne kadar samimi olduğunu anlıyorduk. Karşılıklı kurulan bu bağ beni de etkiledi elbette. Binlerce insanı yere çömeltip kürek çektirdi. Binlerce insanı yarınlar yokmuşçasına bağırttı. Binlerce insanı boyun fıtığı için teşvik etti. Binlerce insanı zıplatarak yeryüzünün sağlamlığını test etti. Kısacası Amon Amarth ilk şarkıdan son şarkıya kadar geceyi unutulmaz ve tam da onların temasına yakışır bir şekilde epik kılmayı başardı.


Instagramda, kendi kişisel sayfamda, konser fotolarından paylaşırken tam olarak şunu yazdım: 

“Bazı grupları dinleyip, dinlememek ya da az dinlemek ya da çok dinlemek önemli değil. Özellikle Metalciler için geçerli bir şey bu. O gruplardan biri de kesinlikle Amon Amarth! Birçok grubun aksine burayı ikinci sınıf bir ülke olarak görmeyip, bütün sahne ekipmanlarını yüklenip gelmişler. İnanılmaz bir sahne dekoru, inanılmaz teatral şovlar ve Viking olmanın verdiği enerji ile canavar gibi çalıp, söylemeleri... Bütün bunları 29 Temmuz 2024 Pazartesi akşamı yaptılar. Muhtemelen 17-18 bin kişiye çaldılar. Bu konser hafta sonu olsaydı muhtemelen Parkorman yetmezdi. Kesinlikle tecrübe edilmesi bir deneyim. Teşekkürler İsveçli Vikingler!” 

Bu not ile de bu yazının sonuna geliyorum. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, hoşça kalın!

NOT: FOTOĞRAFLARI LOGOSUZ VE İZİNSİZ KULLANMAYINIZ. HEPSİ BİZZAT BENİM TARAFIMDAN ÇEKİLMİŞTİR. TEŞEKKÜRLER!


Yorumlar