"Hepsini Dinledim" serisi için yeni bir yazı yazmanın zamanı gelmişti. Hatta çok bile zaman geçti. En son 2024 yılının ilk gününde “Aosoth” için bir yazı yazmışım bu etiket altında. Gerçekten de bu kadar zaman geçtiğini hiç düşünmemiştim. 10 grubu yazacaktım. Neyse ki Aosoth 6 numaralı grup olmuştu. Aosoth’a kadar oldukça iyi bir performans sergilemiş olsam da sonrasında yeni çıkan albümler ve benim yaşadığım birkaç sorundan dolayı vermiş olduğum ara derken bu yazı dizisini epey bir süre ihmal etmişim. Bu pazar günü eskilerden bir albüm kritiğini yazmaktansa bu yazı dizisine yazmam gereken grubu yazmayı istedim. Bugün, rotamızı Norveç’e çeviriyoruz. Black Metal’in başladığı kutsal ülkeye bir kez daha ziyarette bulunuyoruz. Başlıkta da gördüğünüz üzere Black Metal tarihinin en önemli gruplarından biri olan “Immortal”dan sizlere söz edeceğim. Bu yazı dizisini okumayan arkadaşlar için kısa bir bilgilendirme yapıp, yazıya öyle devam etmek istiyorum. Yazı dizisinin başlığına Hepsini Dinledim adını verdim. Çünkü bu yazıları yazmamdaki esas amaç buraya yazacağım grupların bütün albümlerini dinlemek ve bende oluşan duygu ve düşünceleri buraya aktarmak. Ne bir albüm değerlendirmesi gibi oluyor bu yazılar ne de bir grup hakkında salt bilgi veren, dümdüz makaleler oluyor. Öte yandan bu zamana kadar bütün albümlerini dinlemediğim gruplar da var. Onlardan biri de işte Immortal. Bu yazı sayesinde Immortal’ın bütün diskografisini dinlemiş oldum. Klavyenin başına geçtiğimde dahi kulaklıklarım takılı ve Immortal dinlemeye devam ediyorum. Bu yazıları okuyanlar sıkıcı bir şeyler okumayacaklardır. Öyle umarak yazıyorum zaten. Bütün yazılarda olduğu gibi çoğu subjektif yazılar bunlar. Çünkü her gruptan, her albümden, her şarkıdan aynı duyguları almamız mümkün değil. Benim buraya yazdıklarım sadece bana ait düşüncelerdir. Hiç kimse ile sidik yarıştırma gibi bir derdim yok. Elbette bilgi vermem gereken yerlerde araştırıp, bulduğum şeyleri aktarıyor oluyorum. Bunun haricinde baştan sona kişisel düşüncelerimi okuyorsunuz. Bu açıklamadan sonra şimdi ikinci paragrafta olayların gelişme bölümüne geçelim.
Black Metal’in peyda olduğu yer olarak ben her zaman İskandinav Yarımadası’nı ve bilhassa da Norveç’i kabul ederim. Bunun aksini iddia eden “Metal Müzik Guruları” İngiltere falan diyorlar ama ben onlara kulak asmıyorum. Neyse bu tartışmaya hiç girmek istemiyorum bile. Immortal’ın Black Metal’e girdiği tarih olarak 1990’ların başı olarak kabul edilir. O dönemde çıkan birçok Black Metal oluşumu gibi baz aldıkları ve vahşileştirdikleri Metal türü Thrash Metal’dir. Thrash Metal, Black Metal’in en büyük atasıdır. Diğer Rock türleri de elbette esinlenme ve etkileşim yönünden varlığını göstermiştir. Fakat esas ağababa Thrash Metal olmuştur. Immortal’ın ilk kadrosunda (Immortal adlı ilk EP’lerini baz alıyorum) “Abbath, Demonaz ve Armagedda” vardır. Black Metal’i içselleştirmiş ve günlük hayatının bir parçası olarak gören herkesin aşina olduğu isimlerdir bunlar. Grubun bir de bugünkü kadrosuna bakalım: “Demonaz”. Bu kadar. Bunu yazmak bile bana komik geldi. Sizler de okuyunca şöyle bir gülümsemişsinizdir diye düşünüyorum. Grubun 30 yılı aşkın olan kariyerlerinde birçok değişim oldu. Bugün ise grubun tek sabit elemanı Demonaz’dır. Elbette albüm kayıtlarında ve canlı performanslarda konuk müzisyenler oluyor. Fakat grubun gerçek neferi Demonaz’dır. Özellikle Abbath’ın Immortal’dan ayrılması büyük bir olay olmuştu. Abbath, kendi solo kariyerine odaklandı ve o kariyerini de devam ettiriyor. Genel olarak ortalama üstü bir başarı grafiği çiziyor. Fakat Immortal’da yaptıklarından sonra kendisinin solo kariyerinin aynı değeri görmediğini herkes biliyor. Zaten olayın sadece Abbath ile ilgili olmadığı da çok açık. Çünkü Demonaz gibi bir adamın varlığından yoksun olmak Abbath’ı illaki etkiledi. Ben hem Abbath’ın hem de Immortal’ın diskografisini baştan sona dinlemiş biri olarak Immortal’ın gerçekten bambaşka bir seviyede olduğunu söyleyebilirim. Immortal’ın bu denli dehşetengiz grup olmasında Abbath etkisi çok büyük. Fakat Immortal’ın tek ayaklı halinde Demonaz var ve şu an Demonaz’ın olduğu Immortal da gayet başarılı bana göre.
Immortal'ın bütün bütün diskografisini dinlemek gerçekten harikulade bir deneyim oldu benim için. Grubun ilk albümlerini dinlememiştim. “Diabolical Fullmoon Mysticism, Pure Holocaust, Battles in the North, At the Heart of Winter ve Damned in Black” bu zamana kadar dinlemediğim Immortal albümleri idi. Neyse ki artık bunları da dinledim ve bu eksikliği kapatmış oldum. İlk olarak bu albümler üzerinden grubun ilk zamanları üzerinden konuşmak istiyorum. 1991’den 2000 yılına kadar sıralanmış olan bu albümleri dinlediğim zaman Black Metal’in ne denli çiğ olduğunu ve katıksız, safkan bir Metal türü olduğunu anlamış oldum. Immortal’ın eldeki imkanlarla bizlere kaosu ve dehşeti salmaya çalıştığı ilk albümü Diabolical Fullmoon Mysticism’i dinlemek beni çok etkiledi. Bazı grupların ilk albümlerini dinlediğimde dehşete düşmüş gibi hissediyorum kendimi. Çünkü genelde ilk albümlerde pek başarılı şeyler beklenmiyor. Fakat Immortal bunun dışında kalıyor. Öylesine dehşet bir albüm yayınlamışlar ki, bugünün Black Metal’inin gerçekten temel taşı sayılabilir bu albüm. Immortal’ın Black Metal sahnesine bu denli ciddi bir giriş yapmasının en büyük nedeni bu müziği ciddi bir şekilde içselleştirebilen müzisyenlerin kadrosunda yer almasıdır. Norveç’ın karanlık ve soğuk iklimi de buna tuz biber olmuştur elbette. İlk albümle dikkatleri üzerine çekmeyi başaran Immortal, sonrasında da hep iyi ve çok iyi albümler sunmayı başarmış. Grubun diskografisini dinlerken herhangi bir albümün çok kötü veya vasat olduğunu düşünmedim. İlk albümlerin prodüksiyon yüzünden kulağa çok kötü bir kaliteye sahipmiş gibi gelmesinin de anlaşılır bir nedeni var. Immortal’ın yoktan var edip şarkılarını kaydettiği dönemlerden bahsediyoruz. Haliyle prodüksiyon kalitesi de eldeki imkanlarla paralel bir şekilde oluyor. Bu yüzden işin teknik kısmına kulp bulmak için grubun gelir anlamında da iyi bir noktada yer alması gerekiyor.
Immortal albümlerini dinlerken fark ettiğim birkaç şey var. Bunlardan ilki grubun hep Norveç Black Metal fenomenine sadık kalması oldu. Sonuçta kendilerinin çizdiği bir patika var ve bu patika günümüzün modern Black Metal grupları için ilham kaynağı olurken, Immortal için kendilerinin başlattıkları nevi şahsına münhasır bir şeydi. Elbette Immortal’ın müziğini paylaştığı birçok grup vardı. Yine de Immortal’ın bir rehber görevi gördüğünü de unutmamak gerekir. Her albümlerinde Norveç Black Metali’nin DNA’sına sadık kalmış grup. Bu sadık kalma işini ise her daim iyi rifflerle bezeli şarkılar yazarak ve o şarkıların birçoğunun bir araya gelip oluşturduğu albümleri bizlere sunarak başarmışlar. Sürekli kendini tekrarlayan gruplardan birisi değil Immortal. Her ne kadar albümlerinde işledikleri temalar sınırlı ve kendini tekrarlayan şeyler olsa da müzikal anlamda bunu görmüyoruz. En azından çok fazla denk gelmiyoruz. Yoksa bazı şarkıların selefi bazı şarkıları andırdıkları da bir gerçek. 1999 yılında çıkan “At The Heart of Winter” ile prodüksiyon kalitesi de artık iyi bir noktaya geliyor. Immortal’ın yazdığı şarkılar artık çok daha rafine ve net bir şekilde kulaklarda yankılanıyor. Immortal’ın genomunda bulunan iyi şarkı yazma ve bunu Black Metal karanlığı ile süsleme mekaniği çoğunlukla hep doğru bir şekilde işlemiş. Grubun her albümünde bunu fark ediyorsunuz. Bu da bir başka büyüklük kanıtıdır.
Son albümlerinde melodik yoğunluğu arttırmaya başlamıştır Immortal. Fakat bu melodik yoğunluk öyle duygusallık veya dramatik bir hava içeren şeyler değil. Tam tersine gerilimi daha da tırmandıran ve şeytani havayı daha da kuvvetli bir şekilde vermeyi amaçlayan partisyonlar. Bu yüzden de Immortal bir yandna müziğini dinç tutabiliyorken bir yandan da görkemli olmaktan da ödün vermiyor. Atmosfer yaratma konusunda çok başarılı bir grup olmasa da yazdıkları şarkılar sayesinde böyle bir şeyin ihtiyaç olarak gösterilmemesi gerektiğini de göstermiş oluyor. Ben, bu yazıyı yazacağım için grubun bütün albümlerini dinledim. Bunu giriş kısmında da söylemiştim zaten. Fakat her albümü eşit derecede sevmedim. En çok sevdiğim albümler “Diabolical Fullmoon Mysticism, Pure Holocaust ve Northern Chaos Gods”tır. Diğer albümleri de dinlemekten keyif alsam da bu üç albüm diğerlerinden birkaç basamak daha üst seviyede yer alıyor benim için. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, hoşça kalın!
Yorumlar
Yorum Gönder