Herkese selamlar! Bugün aslında hiç yazı yazacak bir havada değildim ama yine de kendim bir şekilde hayatta tutacak bir etkinlik olduğu için klavyenin başına oturmayı istedim. Bir süredir zaten hayatta bir şekilde sosyal varlık olduğumu idame ettirmenin en iyi yolu yazı yazmak ve kitap okumak benim için. Burada oturup sizlere psikolojik buhranlarımdan bahsetmeyeceğim elbette. Bugün pazar günü olduğuna göre geçmiş yıllardan bir albümü siteye yazı yazmanın zamanı gelmiş demektir. Dün de “Gorgoroth”un “Quantos Possunt ad Satanitatem Trahunt” albümünü tekrar elden geçirmiştim. Bugün de uzun zamandır siteye yazmak istediğim ama bir türlü zaman ayırıp da yazmadığım, “Trivium”un tüm Metal camiasına kendisini ciddi anlamda gösterdiği ve belki de kanıtladığı albümü “Ascendancy”den sizlere söz edeceğim. ABD menşeili Metalcore grubunun bendeki önemi çok büyüktür. Trivium ile Metal’i daha da özümsediğimi söyleyebilirim. Bu grup sayesinde Thrash Metal etkisinden çıkıp, perspektifimi genişlettim. Bu yüzden de Trivium benim için aynı zamanda diğer Metal türlerine açılmamı sağlayan büyük bir grup anlamına geliyor. Trivium, artık gerçekten de büyük bir grup. Birçok Metalcore grubu ya göz ardında kaldı ya da bir şekilde kısıtlı bir dinleyici kitlesine sahip olup, o şekilde kariyerlerine devam etti. Fakat Trivium daha ikinci albümleri Ascendacny ile büyük festivallerde çalan ve dünyanın birçok yerini “Headliner” olarak turlayan bir gruba dönüştü. Bu, o kadar hızlı oldu ki Trivium için bir anda yeni “Metallica” denmeye başlandı. Tıpkı Metallica gibi daha ikinci albümünde estirmeye başlamış ve birçok Metal dinleyicisini peşine takmayı başarmıştı. İşte bu kuvvetli rüzgârı Trivium’un arkasına aldıran albüm de Ascendancy olmuştur.
Ascendancy, Trivium üyelerinin virtüözlüklerinin ne denli büyük olduklarını gösterdiği şahane bir başyapıt oldu. Daha ikinci albümde grup büyük oynadı ve kazandı. Matt’in vokal konusunda daha iyi bir performans sergilemesi, riff yazım konusunda zaten çok yetenekli olması ve bunu, bu albümde de şahane bir şekilde göstermesi herkesin dikkatini çekti. Bu adam için geleceğin “James Hetfield”ı bile dendi ve bence James’ten daha iyi riff yazan bir adam. Bunu yıllar geçtikçe gördük ve görmeye de devam ediyoruz. Diğer taraftan “Corey Beaulieu” gibi bir solo tiranı da yine bu grubun en büyük silahlarından birisi. Ascendancy’de de muazzam solo yazımları ile bunu çok net bir şekilde göstermiştir. Corey’nin bütün Trivium albümlerinde hep iyi sololar yazması gerçekten beni hayrete düşürüyor. Kötü Trivium albümlerinde bile şarkıları kotaran şey genelde Corey’nin solo performansları olmuştur. İşin bas gitar kısmına geldiğimizde ise “Paolo Gregoletto” Ascendancy’nin süpersonik enerjisine büyük katkı sağlamıştır. Bu albümde belki çok büyük gövde gösterisi yapmamıştır. Fakat sonraki Trivium albümlerinde bas gitarın daha ön plana gelmesiyle bizler Paolo’nun ne derece ruh hastası bir adam olduğunu görmüş olduk. Ascendancy’i büyük bir albüm haline getiren en önemli elemanlardan birisi de “Travis Smith”tir. Trivium birçok davulcu değiştirdi. “Shogun”a kadar grupta yer alan Travis, bana sorarsanız hal grubun gelmiş geçmiş en iyi davulcusu olmuştur. Evet, şimdiki davulcu “Alex Bent” çok yetenekli ve etkileyici bir davulcu. Fakat Travis’in özellikle Shogun’da göstermiş olduğu davul yazım performansı ve Ascendancy’inin bu denli önemli bir albüm olmasındaki katkıları yadsınamaz. Özellikle benim gibi Trivium’u uzun yıllardır takip eden ve dinleyen biriyseniz Travis’in ne denli muazzam işler yaptığına sizler de şahit olmuşsunuzdur.
2003 yılında çıkan ilk Trivium albümü “Ember to Inferno” grubun kariyeri için iyi bir başlangıç sayılsa da kafalarda soru işareti de bırakmıştı aynı zamanda. İyi bir albüm dinliyordu birçok kişi ama birçok kişi de bu albümden öteye gidebilir mi diye grubu sorguluyordu. Zira grubun kurucularından ve aynı zamanda vokal ve gitar işini üstlenen “Matt Heafy” o zamanlar çok gençti. Buna rağmen gitar virtüözlüğü ile etkileyici işler ortaya koyuyordu. Fakat vokal kısmında büyük soru işaretleri vardı. Matt’in kendine özgüveni vardı ama Ember to Inferno’da duyulan sesi pek de iç açıcı değildi. Bütün bunların ötesinde o dönem birçok Metalcore grubu kendini göstermeye başlamıştı ve birçoğu da aynı ayarda işler yapıyordu. Trivium da öyleydi. Fakat aradan sadece 2 sene geçtikten sonra her şeyi değiştiren ve grup hakkında olumsuz ne varsa ortadan kaldıran bir albüm geldi. 2005 yılında çıkan Ascendancy bir anda patlama etkisi yaratmıştı. Trivium’un kendisi de belki böyle bir etki beklemiyordu. Fakat Ember to Inferno’dan sonra grubun arkasında sağlam bir plak şirketi olan Roadrunner Records geçmişti. Bu şirketin çatısı altında olan birçok grup dünyanın en çok dinlenen grupları arasında yer alıyor. Trivium da bu desteği arkasına alıp daha özgüvenli ve daha cüretkâr bir işe kalkıştı. İşte Ascendancy bu cüretkarlığın sonucu çıkan bir albümdür. Ascendacny için sadece bir Metalcore albümü demek büyük bir hata olur. Zira artık Trivium bu albümle diğer Metalcore gruplarından ciddi anlamda ayrışmıştır. Bu albümün içinde Thrash Metal, Death Metal, Heavy Metal, Groove Metal ve hatta New Wave of British Heavy Metal bile var. Bütün bu türleri muazzam şekilde işleyen Trivium elemanları elbette bütün gözlerin odağında yer alacaktı. Bütün bu türleri her şarkıda çok iyi işlemeleri ve günün sonunda DNA’sı Metalcore olsa da içinde birçok türü barındıran bir albüm ortaya çıkarmaları taktire şayandır.
Albümdeki her şarkı istisnasız çok iyiler. Trivium’un her albümüne eklemekten hiçbir beyiz duymadığı, radyo şarkısı olarak adlandıracağımız şarkılar vardır. Bu albümde yer alan “Dying in Your Arms” da öyle bir şarkıdır. Fakat muhtemelen Trivium’un yazdığı en iyi radyo ve popüler Metal şarkısı olmuştur. Günümüzde bu tür bir şarkıyı hala albümlerine koyuyor grup. Fakat hala hiçbiri Dying in Your Arms kadar etkileyici ve akılda kalıcı olmadı. Diğer taraftan Ascendancy’inin patlamasında büyük etkisi olan “Rain, Pull Harder on the Strings of Your Martyr, A Gunshot to the Head of Trepidation ve Like Light to the Flies” gibi şarkılar bugün hala Trivium hayranlarının canlı dinlemekten muazzam keyif aldığı şarkılardır. Ben bu şarkıların yanına diğer şarkıları da eklemek istiyorum. Zira bu albümdeki her şarkıyı dinlemekten hep büyük keyif aldım ve hep de heyecan seviyem yükseklerde oldu. Diğer taraftan prodüksiyon açısından da ortaya şahane bir iş konmuş bu albümde. Gitar tonlarından tutun da davulun sesine kadar her şey mükemmel bir şekilde kaydedilmiş. Bu albümdeki, bu muazzam şarkıları kötü bir prodüksiyon ile dinlemek gerçekten çok üzücü olurdu. Trivium’un diskografisinde kötü prodüksiyona sahip tek bir albüm var o da “Vengeance Falls”tur. Zaten bunu bildiklerini geçen aylarda söylemişti grup üyeleri ve yeniden elden geçireceklerini de söylemişlerdi.
Sonuç olarak, Trivium Ascendancy ile tarih yazmanın kapısın açmıştır. Büyük oynamış ve kazanmıştır. Shogun ile de ne denli büyük bir grup olduğunu göstermiştir. Fakat Shogun sonrası ta “The Sin and The Sentence” a kadar ki büyük düşüşü de yaşamıştır. Öyle ya da böyle Trivium bugün Metal camiasının en büyük ve en etkileyici gruplarından birisidir. Bunu görmezden gelmek bana büyük saçmalık geliyor. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, hoşça kalın!
Albüm Puanı: 10/10
Yorumlar
Yorum Gönder