Hepsini Dinledim 6 / Aosoth


Bu zamana kadar hayran kaldığım o kadar çok Black Metal grubu oldu ki, onların hepsini bir çalma listesinde topladığımda kulaklarıma eşsiz bir ziyafet çekmiş oluyorum. Black Metal’e bu kadar düşkün olacağım bundan 10 yıl önce hayatta aklıma gelmezdi. Black Metal’in benim en çok dinlediğim tür olacağını o zamanlar birileri söyleseydi büyük ihtimalle gülerdim ve hadi lan oradan derdim. Fakat hiç beklemediğim bir anda kendimi Black Metal’in karanlık kuyusuna düşmüş bir şekilde buldum. O günden beri de o kuyudan asla çıkmak istemedim. Tam tersine gittikçe daha derine, gittikçe daha karanlığa doğru gitmek istedim. “Hepsini Dinledim” yazı dizisinde bu zamana kadar bahsettiğim gruplardan “Zifir”i ayrı tutarsak, hepsinin bir şekilde Black Metal dinleyenlerin kulaklarında çınladığını biliyorum. Ben de o grupları dinlemiş olsam da bütün albümlerini dinlememiştim yazıları yazana kadar. Bu yüzden de bu gruplar hakkında yüzde yüz oturmuş bir düşüncem yoktu. Ne zamanki grupların diskografilerinde bulunan albümlerin hepsini dinledim, işte o zaman o grupların müziklerine de tarzlarına da ve felsefelerine de daha iyi bir şekilde hâkim oldum. Dinlediğim hemen hemen her grup hakkında ufak da olsa bilgi edinmeyi seviyorum ve aklımın bir köşesinde bu bilgilerin var olması beni mutlu ediyor. Pratik hayatta ne işe yararlar bilmiyorum ama sevdiğim müzik ve gruplar hakkında bilgi sahibi olmak benim açımdan önemli.

Yeni bir yıla girdik ve bu yıldan beklentim, bu ülkedeki herhangi bir entelektüel ve aklı başında insanın beklentisi ile aynı. O yüzden de her şeyi açıkça yazmama gerek yok. Bu yıla “Hepsini Dinledim” yazı dizisinin yeni bir yazısı ile başlamak istedim. Metal Müzik Ansiklopedisi’nin yeni yayın yılı genelde “Özel Yazı” etiketi altında yazdığım yazılardan biriyle başlıyor. Bu yıl da geçen yılın sonlarına doğru başlatmış olduğum “Hepsini Dinledim” yazı dizisi ile başlıyoruz. Bugüne kadar bu yazı dizisinde “Zifir, Dark Funeral, Emperor, Gorgoroth ve Burzum”a yer verdim. Şimdi ise benim için Black Metal’i bambaşka bir seviyede icra eden ve ne yazık ki varlığı devam etmeyen bir grubun bütün albümlerini dinlemiş bir şekilde klavyenin başına oturuyorum. Fransa’nın “Île-de-France” bölgesinde eline gitarını alan ve Black Metal’in çehresini değiştirecek bir adamın var olduğunu bilmemiz için 2002 yılını beklememiz gerekiyormuş meğerse. 1976 yılında doğan “Hervé Queyroix”, mahlas adıyla “MkM” içinde büyüttüğü şeytani tarafını ve resmen Black Metal için evrilmiş müzik yeteneğini artık insanlık ile paylaşmak istemiştir ve 2002 yılında “Aosoth” adında inanılmaz bir Black Metal grubunu Metal camiasına sunmuştur. Normalde “Hepsini Dinledim” yazı dizisinin listesinde Aosoth yoktu. Fakat bu yıl öylesine fazla Aosoth dinledim ki bu gruptan da mutlaka bahsetmem gerekiyor diye düşündüm. Diğer taraftan grubun sadece “IV: Arrow in Heart” ve 2017 yılında çıkardığı son albümü “V: The Inside Scriptures” albümlerini dinliyordum. Diğer albümler ile ilgili hiçbir fikrim yoktu. Nedense bu iki albümden başka Aosoth albümü yokmuş gibi davranıyordum. Bunun nedeni de bu iki albümün muazzam işler olduğundan dolayıdır. Özellike IV: Arrow in Heart’ı bu yıl kaç kere baştan sona kadar dinledim hiç hatırlamıyorum. Beni öylesine derinden etkileyen ve her dinlediğimde böyle bir grubun artık olmamasından dolayı beni öylesine kedere sürükleyen bir albüm ki, burada kelimelere dökmek imkânsız gibi geliyor bana. Bir yandan böyle bir albümün varlığı ile dehşeti, kaosu ve Black Metal’in o büyük görkemini yaşarken, diğer taraftan Aosoth’un artık olmayışı ile hüznü yaşıyorum. Bu şekilde karmakarışık duyguları yaşatmak sana hiç yakışmadı MkM!


Aosoth, MkM’nin önderliğinde bir solo-grup projesi olarak hayatına başlasa da kayıtlarda çalacak müzisyenler ve canlı performans müzisyenleri ile birçok farklı kişi de gruba dahil olmuş. Grubun kadrosu sürekli bir devinim yaşamış aslında. Gerçi çok uzun soluklu olmayan bu kariyerde devinim de ona göre oluyor. MkM, hem besteleri yapan hem de şarkıları söyleyen kişi konumunda oldu Aosoth’ta. Diğer müzisyenlerin ise katkısı genellikle MkM’nin bestelediklerini çalmak oldu. Sadece davul kısmında kayıtlarda yer alan davulcuların büyük bir özveri ile şarkıları bambaşka noktalara taşıdığını görüyoruz. Aosoth’un esas patlama yaptığı 2008 yılına baktığımızda burada gruba manyaklığı ile nam salmış bir başka adam dahil oluyor. 2006 yılında “Sébastien Tuvi”, mahlas ismi ise “BST” olan multi-enstrümanist bir adam Aosoth’un kadrosuna dahil oluyor. Grubun ilk albümü olan ve kendi adını taşıyan “Aosoth”ta gitar ve bas gitar görevini yükleniyor. İşlerin Aosoth için çok iyiye gitmeye başladığı yıl ise 2009 oluyor ve bu yıl grup, o zamanın belki de en iyi ve en çiğ Black Metal albümlerinden biri olan “Ashes of Angels”ı dinleyenlerine sunuyor. Bu albümde BST, bütün enstrümanları başına geçiyor bu defa. Hatta şarkı yazımlarında da görev alıyor. Zaten MkM onun için; gördüğüm en muazzam adamlardan birisi hiç şüphesiz BST idi ve onun yaratıcılığı ve yeteneği karşısında etkilenmemek mümkün değildi diyor. Gerçekten de Ashes of Angels’ın ikonik bir Black Metal olmasında BST’nin payı çok büyüktür. Bu albümü kasım ayında ilk defa baştan sona dinledim. Albümün açılış şarkısı olan “Song Without Lungs” ile kendimi kaybetmiştim. Öyle ki bir türlü ikinci şarkıya geçemiyordum. Bu şarkıyı başa sarıp sarıp dinliyordum. Black Metal’in “catchy” şarkılarından birini bu şeytana tapan grup, Aosoth yapmıştı.


Ashes of Angels, Aosoth’un kendi adını taşıyan albümünden sonra daha da iyi bir şekilde gelince gözler bir anda bu Fransız Black Metal grubuna döndü. Özellikle 2000’lerin başında yaşanan Fransız Black Metali’nin yükselişi gerçekten inanılmazdı. Öyle ki bu ülkeden çıkan Black Metal grupları bu müziği olduğu gibi çalmak yerine, hep görkemli ve hayretler uyandırıcı şekilde icra etmeye çalışıyorlardı ve bunda da başarılı oluyorlardı. “Deathspell Omega, Svart Crown (bu grup da dağıldı ne yazık ki), Blut Aus Nord, Pensées Nocturnes, Alcest, Glorior Belli” gibi ve adı aklıma şimdi gelmeyen nice Fransız Black Metal oluşumu bu müziği bambaşka bir yere getirdiler. Müzik vizyonu inanılmaz olan adamların bir araya gelip kurdukları bu tür gruplar ile Avrupa Black Metali gözle görülür bir şekilde yükselişe geçti ve bana sorarsanız bugün Black Metal camiasının gerçek sahipleri de Avrupalı gruplardır. İskandinav Yarımadası her ne kadar bu ateşin harıl harıl yandığı yer olarak bilinse de Avrupa’da bir volkan patlamış durumda. Bunu görmezden gelmek imkânsız. Fransız Black Metal grupları ekstrem müzik icra etme noktasında hala lider konumdalar bana göre ve hemen arkasında ise Polonyalı gruplar geliyor. Aosoth da bu ekolün içinde olan bir Fransız grubu olarak Ashes of Angel ile daha ikinci albümünde inanılmaz bir etki yaratmayı başardı. Artık dinleyici kitlesi giderek artıyordu. Aosoth, Black Metal’in katıksız bir azmanı olarak tam karşımızdaydı!

Aosoth'un Ashes of Angels’ı böylesine iyi tepkiler aldıktan sonra grup bir süre bu albümle turladı. Aralarda da 2 tane “Split” albüm çıkardı. Yıl 2011’i gösterdiğinde ise Aosoth tekrar sahneye çıktı ve yeni albümünü insanlığa duyurmuş oldu. 3 numaralı albümün adı ise “III: Violence & Variations” oldu. Bu albümü yakın zamana kadar hiç dinlememiştim. Albümden herhangi bir şarkıyı da dinlememiştim. Bu yazıya karar verdikten sonra bu albümü de dinleyeceğim için içimi biraz rahatlatmıştım. Zira epeydir dinlemek istiyordum fakat bir türlü o zamanı yaratamıyordum. Bu albümü de kapsayan bir görevin olması gerekiyormuş. Böyle bir görevi de kendi kendime icat ettim işte. III: Violence & Variations’ı dinlemeden önce düşüncelerim Aosoth’un bir evrim geçireceği yönündeydi. Ashes of Angels’ın bu denli çiğ ve kaotik olmasından sonra aynı mantıklı yola devam edeceklerini düşünmüyordum. Zira hem kendi adlarını verdikleri ilk albümde hem de Ashes of Angels’da aynı düzlemde yazılmış, harikulade şarkılar vardı. III: Violence & Variations’ı dinlememiştim ama sonrasında çıkan IV: Arrow in Heart’ı dinlemiştim. Bu yüzden de III: Violence & Variations’ın bir kırılma albümü olacağını düşünüyordum. Nitekim de öyle bir albüm olduğunu albümü dinlerken fark ettim. Black Metal’i muazzam bir şekilde özümsemiş MkM’nin buradaki amacını anlamış oldum. III: Violence & Variations ile Black Metal için aslında yeni bir kapı açmış oluyor Aosoth. Sadece çiğ, hızlı ve kaotik şarkılar yapmak gibi bir amaçtan çıkıyor ve derinliğini daha fazla hissedeceğimiz, şeytani ama bir yandan da felsefi temaları işleyen bir albümle yeni bir Aosoth çağını başlatıyor. Bu tür bir evrime şahit olmak benim için heyecan verici bir deneyim oldu. Bu albüm sonrasında gelmiş olan IV: Arrow in Heart daha bir anlam kazanmış oldu ve Aosoth’un müzik perspektifinin ve virtüözlük becerilerinin nasıl sınırları zorladığını görmüş oldum. Diğer taraftan Aosoth ile ilgili sevmediğim tek bir şey var o da davul kayıtlarını bilgisayar programı ile hallediyor olmaları. Belki bütün albümler için böyle olmamıştır ama çoğu albümlerinde davul yazımlarını bilgisayar programı kullanarak yapmışlar. Özellikle BST’nin aynı zamanda bir prodüktör ve ses mühendisi gibi bir adam olması Aosoth’u böyle bir şeye yönelmesini sağlamış olabilir. Neyse ki canlı performanslarında gerçek davul kullanmış grup. En azından orada da bilgisayara bırakmamış işi. Kayıt aşamasında böyle bir şeye tamam diyebilirim ama canlı performansta davulu görmek ve davulu çalan adamın dinleyenleri coşturmasını isterim. Her neyse. III: Violence & Variations da tıpkı Ashes of Angels gibi büyük bir başarı göstermiş oldu. Zira Aosoth, atmosferik anlamda da çok güçlü bir albüm yapmayı başarmıştı. Hem şarkı yazımlarında hem de albüme verilen dozunda ses efektleri ile karanlık bir atmosfer soluyorsunuz. Aosoth, tek bir karavana yapmadı III: Violence & Variations’a kadar. Hep çok iyi albümleri dinletmeyi başardı bizlere. Peki, ya sonra?


Sonrası benim için hayatımın albümlerinden birini dinlemek oldu. “IV: Arrow in Heart” benim için Black Metal camiasında bu zamana kadar duyduğum en iyi 10 albümden birisi oldu. Bu 10 albüm içinden kaçıncı sırada olduğu değişebilir. Fakat değişmeyen tek şey Arrown in Heart dehşet verici derecede muazzam bir albüm olması ve her bir şarkıda Black Metal’in geldiği mükemmelliği göstermesidir. Ne garip ki ben böyle düşünürken, Aosoth’un baş adamı MkM bu albüm için zamanında çok garip şeyler demiş. Black Metal dinleyenlerin bildiği sitelerden biri olan “Bordo Methodölogy” 2017 yılında Aosoth insanı “MkM” ile o zaman yeni çıkmış olan ve aynı zamanda grubun son albümü olarak tarihteki yerini almış olan “V: The Inside Scriptures” üzerine bir röportaj yapmış site. Zaten bu sitenin yaptığı röportajlar genelde böylesi niş gruplarla oluyor ve eğer İngilizceniz varsa mutlaka göz atın derim. MkM, V: The Inside Scriptures için konuşurken eski albümlere de değiniyor ve sizlere Arrow in Heart için söylediği cümleleri birebir çevirerek buraya yazıyorum.

"...Şunu da vurgulamam gerekir ki, Arrow in Heart’a, An Arrow in Heart ve Ritual Marks of Penitence harici katlanamıyorum. Geri kalan şarkıların hepsini bir daha asla duymamak için yakıp, yok etmek isterdim.”

Gerçekten böyle cümleleri, böylesi bir albüme sarf etmiş olması akıl alır gibi değil. Kardeşim, senin o yakılması gereken albüm dediğin albüm, bugün Black Metal’in en nadide örneklerinden biri olarak gösteriliyor. Sanatçıları anlamak gerçekten çok zor. Özellikle MkM’yi bu noktada anlamak benim için neredeyse imkânsız oluyor. Böylesi bir albüm denecek cümleler bunlar olmamalı. Oturup çok iyi albüm yaptım diye böbürlenmeye de gerek yok, anlıyorum. Fakat böylesine yerden yere vurulması gereken bir albüm olmadığı gün gibi ortada. Beğenmediği albümün devamı niteliğinde bir albümle kariyerini noktaladın be kardeşim. V: The Inside Scriptures ile IV: Arrow in Heart arasında sanki çok büyük farklar varmış gibi bir tutumda olması da ayrıca garip geldi. Her iki albüm de Black Metal adına çıkmış çok sağlam albümler olarak tarihteki yerlerini aldılar. Kusura bakma MkM abi, Aosoth’un en iyi albümü olarak ben hep IV: Arrow in Heart’ı göstereceğim.


V: The Inside Scriptures, ile Aosoth son sözünü söylemiş oldu. Grup neden devam etmedi nedenini bilmiyorum. Kötü giden bir diskografi kariyeri olsa anlaşılabilir. Fakat her albümü yüksek puanlar elde etmiş bir grup Aosoth. Her albümünde hayran kitlesi daha da artmış bir grup Aosoth. Bu yüzden de böyle bir son olması çok üzücü. Maddi sıkıntılar desem pek olası değil gibi yine de bu ihtimal daha güçlü gibi duruyor. Bir de Aosoth’un en büyük eksiği reklamlarını çok iyi yapamamaları ve bunun için belki de yeteri kadar profesyonel destek almamaları oldu. Bu da grubun bilinirliğinin artışını hep belli sayıda tuttu. Bu grubu canlı dinlemeyi çok isterdim. Fakat şimdilik bu pek mümkün görünmüyor. Son olarak V: The Inside Scriptures’a tekrar dönecek olursam, bu albümün de yine etkileyiciliği öylesine büyük ki her dinlediğinizde tüyleriniz diken diken oluyor. Çünkü MkM denen adam gerçekten de çok iyi şarkılar besteleyen ve bir noktada bu şarkılara çok iyi atmosfer katarak ortaya görkemli işler çıkarmayı başaran birisidir. BST’nin de yine prodüksiyon konusundaki muazzamlığını gösterdiği işlerden bir başkası da V: The Inside Scriptures olmuştur.

Aosoth öyle bir grup ki bütün albümlerini dinlediğiniz zaman gözlerinizde parlamalar oluyor. Black Metal’i bu derece sindirmiş ve DNA’sına hâkim olup, yenilikçi yaklaşımıyla kendi mükemmel dünyasını ve tarzını yaratmayı başarmıştır. Bugün, böylesi bir grubun Metal camiasında olmayışı gerçekten çok büyük bir kayıp. İçimde bir parça da olsa bir umut var. Aosoth’un tekrar bir araya geleceğine ve bizlere yine dehşetin en görkemlisini yaşatacağına dair. Hepsini Dinledim yazı dizisinin altıncısında Aosoth’tan sizlere söz ettim. Bu grubun bu zamana çıkardığı bütün albümleri dinlediğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Eğer, bu zamana kadar dinlemediyseniz mutlaka dinleyin. Çünkü dinlemediğiniz her gün sizin için büyük bir kayıp olacaktır. Bunu fark ettiğinizde kendinize çok kızacaksınız. Çünkü ben öyle yaptım. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, hoşça kalın!



Yorumlar