Kendini hep çok güzel albümler yapmaya adamış bir adam var. Bu adamın adı “Austin Lunn”. “Panopticon”u günümüze kadar muazzam bir şekilde getirmeyi başaran ve Ambient Black Metal’e bambaşka bir soluk getiren bu abimiz bu yılı da boş geçmiyor ve bizlere yine kulaklarımızı ve ruhumuzu okşayacak güzel bir albüm sunuyor. Panopticon, Black Metal’in en nadide gruplarından birisi. Bunu her albümünde söylüyor olmak, Lunn’un müzik vizyonuna her albümde bir kez daha hayran kalmak… Bunlar tecrübe etmesi gerçekten şahane duygular. Zaten Lunn’un amacı da bu. Müziği ile bizi kendi yarattığı o atmosferin içine almak ve masalsı bir dinletiye şahit etmek. Bunu da 2007 yılından bu yana muazzam bir şekilde yapıyor. Her bir şarkının her bir detayını kendisi düşünüyor, kendisi besteliyor ve kendisi çalıyor. Böylesi muazzam bir adama hayran olmamak için aklımızdan zorumuzun olması gerekir. Bilinirliği yüksek veya az olan birçok enstrümanı çok başarılı bir şekilde çalıyor olması beste yaratımlarında da Lunn’un elindeki en büyük kozu. Panopticon ile bir kez daha ruhumuzu okşuyor Lunn. Bu yıl çıkardığı “The Rime of Memory” dinlemesi bir yandan huzur verici, bir yandan hüzünlendirici, bir yandan öfke duygunuzu harekete geçirebilen ve bir yandan da karanlığın kucağına sizi atan bir albüm olmuş.
Her Panopticon albümünde olduğu gibi The Rime of Memory’de de yine her şarkıda birçok enstrüman sesini duyuyorsunuz. Bu enstrümanlar gerek kendilerine özel partisyonlarıyla gerekse de Black Metal rifflerinin gerisinde veya önündeki varlıklarıyla Panopticon albümlerini zenginleştiriyorlar. Birçok albümlerinde buna şahit olmuştuk. The Rime of Memory’nin de genel hatlarını aynı düzlem içinde oluşturmuş Lunn. Eh, kendisi bu tür bir albümü yaratacak en iyi kişi olduğu için ve böylesi niş bir iş yapan başka bir grup da olmadığı için haliyle bildiğinin en iyisini yapmaya devam ediyor. Bunda da çok şaşırılacak bir şey yok. Her şarkı yine çok uzun sürelere sahip. Özellikle “I erindringens høstlige dysterhet” adlı introdan sonra gelen “Winter's Ghost” neredeyse 20 dakikalık süresiyle tek başına bir EP gibi bir gövde gösterisi yapıyor. Elbette birçok enstrümanın aktif bir şekilde kullanıldığı ve az önce de dediğim gibi her bir enstrümanın neredeyse kendilerine ait öne çıkma sürelerinin olduğu şarkılar dinliyorsunuz. Bu tür şarkıların da süresi elbette 5 dakika olacak değil. Diğer taraftan Panopticon aslında Metal’i neredeyse birebir klasik müzik yaratım düzlemindeki gibi icra ediyor. İçinde birçok değişkenini olduğu, temponun sürekli yükselip, alçaldığı ve bunlarla birlikte görkemli bir atmosferin yaratıldığı şarkıları daha çok klasik müzikte duyuyoruz. Klasik müzikten sonra da birçok Metal türü aynı mantalitede şarkılar yazıyor ve albümler oluşturuyorlar. The Rime of Memory albümünü diğer Panopticon albümlerinden ayıran çok fazla bir özelliği yok. Dediğim gibi her şey aslında birebir aynı düzlemde yaratılmış. Fakat yaratılan şeylerin ciddi anlamda büyük işler olması ve bunların hepsini kusursuz bir şekilde bizlere sunuyor olması Panopticon’u bambaşka bir grup haline getiriyor. Bugün, The Rime of Memory’i dinleyip de bu albümün boşa bir çaba olduğunu söyleyecek Black Metal dinleyicisinin pek olmayacağını düşünüyorum. Her şeyi bir kenara bırakıp, sadece buradaki virtüözlüğe ve müzik vizyonuna büyük bir saygı gösterilmesi gerekir.
Ambiyansı görkemli kılacak bütün müzikal ve atmosferik öğelerin hepsi saat gibi işliyor. Bütün bu görkemi yaratmak sadece bunlarla da bitmiyor elbette. Bir de bu kadar emeğin kulaklarımıza düzgün bir şekilde gelme durumu var. Bunda da Lunn yine muazzam bir iş çıkarıyor ve şahane bir prodüksiyon ile albümünü bizlere sunuyor. Albümü dinlediğim zaman zaten her şeyin bu kadar kristal berraklığında kulağımda çınlamasından dolayı ayrı bir haz aldım. İşin agresif ve kaotik kısmında, yani Black Metal kısmında, ise yine baştan sona muazzam bir iş çıkarılmış. Elbette böylesi ambiyans albümlerini yazmak için kompleks rifflerden kaçınıp daha çok o ambiyansı sağlayacağınız, melodik seslerin cümbüşünü verecek enstrümanların kullanımına önem veriyorsunuz. Bu yüzden de Panopticon bütün bu işleyen zembereği bozmamak adına elinden gelenin en iyisin yapmış. Black Metal’in o asiliğini de melodik folk ezgilerini de çok iyi bir şekilde gösteriyor bizlere. İşte bu yüzden Panopticon nevi şahsına münhasır bir grup olmaya devam ediyor. Ciğerimizi parçalayacak şarkılara imza atan Lunn abimizin de elleri, kolları, ayakları, ağzı dert görmesin. Bir başka yazıda görüşmek üzere, hoşça kalın!
Albüm Puanı: 10/10
Yorumlar
Yorum Gönder