Metal, Mekanlar ve Gereksiz Romantizm

 


Herkese selamlar! Bugün sizlere bir “özel yazı” yazmak istedim. Siteyi uzunca süredir takip edenler bilir, bazen albüm incelemesi harici şeyler de yazmak istiyorum. Bu yazdıklarımı da “Özel Yazı” etiketi altında topluyorum. Bu yazıda ise sizlere uzunca bir süreden beri yazmak istediğim bir konuyu nihayet ele alıyorum. Bu tür yazıları yazmak için öyle ha deyince klavyenin başına oturamıyorsunuz. En azından ben yapamıyorum. Yazının bir düzeneğini çıkarmam gerekiyor muhakkak. Nasıl başlayacağım, kaç bölümden oluşacak, kaç sayfalık bir yazı planlıyorum gibi soruların cevabını klavyenin başına oturmadan vermiş olmam gerekiyor. Yazının planlamasını iyi bir şekilde yapıp, başlıkları belirledikten sonra her bir başlığın altına gelecek düşüncelerimi de iyice derleyip toparlamam da lazım. Bu yüzden bu yazının oluşması öyle bir günde olacak bir şey değil. Bunu daha giriş kısmında belirtmek istiyorum. Bu yazı birkaç günlük emeğin sonucunda sizlerle buluşmuş oluyor. Kaç kişi böyle uzunca bir yazıyı okumak ister bilmiyorum fakat kafamda epeydir planını yaptığım bu yazıyı yazmak en azından beni ihya edecektir. Bu yüzden de ince eleyip, sık dokumam gerekiyor. Kendimi tatmin etmeyen hiçbir yazıyı yayınlamıyorum yıllardır. Sitenin ilk yıllarındaki amatör yazılarımı bile tekrar elden geçirmeye başladım. Yıllar sonra dönüp arkama baktığımda en azından Türkiye’deki Metal içerikli siteler arasında iyi bir yerde olduğumu görmek istiyorum. Hiçbir maddi çıkarım yok. Hiçbir beklentim yok. Belki de deli işi yapıyorum ama olsun. Entelektüel ve sosyal bir varlık olduğumun en büyük kanıtlarından biri de bu site diyorum.


Bu yazıya başlık ararken bir hayli düşündüm. En sonunda da bir köşe yazısı gibi bir yazı yazacağım için (büyük bir köşe) adını daha sade ve hicivli koymayı tercih ettim. Bu yüzden de “Metal, Mekanlar ve Gereksiz Romantizm” koydum. Bu yazıda ülkemizde Metal dinleyicilerine reva görülen pespaye mekanların nasıl olur da hiçbir şekilde kendilerini geliştirmeden, iyileştirmeden bu noktaya kadar gelebildiklerini anlatacağım. Ne yazık ki bu konu hakkında dünya çapında da bir araştırma yapan kimse yok. Bu yüzden de bu yazıda okuyacaklarınız benim deneyimlerimin ve öznel düşüncelerimin yansımasıdır. Fakat bu yazı ile belki birilerinin bu konu hakkında ciddi bir araştırma yapmasına da vesile olabilirim. Dünya çapında böyle bir araştırma olmamasının sebebi muhtemelen böyle bir sorunun hiçbir zaman kendilerinde nüksetmiş olmamasıdır. Elbette irili ufaklı kötü mekân sorunları vardır ama bunu sadece Metal gruplarına tahsis edilecek yer olarak değerlendirmiyorlardır. Bizim ülkemizde ise durum tam tersi. Nerede kötü mekân varsa onları Metal konserlerine uygun görüyorlar. İşte ben de bu saçmalığa olan kinimi, nefretimi, hayal kırıklıklarımı, üzüntümü ve şikayetimi bu yazıda sizlere yansıtmak istedim. Belki ülkedeki birçok Metalciden çok daha az konser deneyimi yaşamıştırım. Fakat edindiğim tecrübelerin genel anlamda kötü oluşu artık canıma tak etti. Sırf bu yüzden artık konserlere gitmeye isteksizleşmeye başladım. Ben işin sadece mekân kısmına odaklanacağım. Elbette işin bir de organizasyon tarafı var. Fakat orası ile ilgili yazacak kadar bilgi sahibi ve deneyim sahibi değilim. Mekanlarla ilişik bir diğer konu ise izbe tarzdaki mekanların ciddi anlamda Metal’in içine edişidir. Özellikle Metal ve Rock barları olan geçen yerler işi o derece azıya almış durumdalar ki Metal dinleyen herkesi aşağılarcasına her şeyin en dandik olanına muhtaç ediyorlar. Bu konu da benim kanıma dokunan başka bir şey. Dedim ya burada bol bol kin kusacağım. Özel olarak mekân isimleri vermeyeceğim. Zaten bu yazıyı okuyanlar o mekanları kendileri tahmin edecektir. Mekân isimleri verip de bu defa da onların fedailerinin ağız kokusunu çekemem. Bu arada fedaisi derken mekân sahiplerinden falan da bahsetmiyorum ha. Oraları kendi ana babaları gibi savunan adamlardan, müşterilerden bahsediyorum. Hem müşterilerin hem de mekân işletmecilerinin bu tür barları gereksiz bir romantizmle millete yedirmeleri ve bu zamana kadar hep 50 aynı kişiyi ağırlamaları tam bir trajikomedi bana göre. Neyse, bütün bunlara elbette değineceğim. Yavaş yavaş. O halde birinci başlık ile başlayalım. 


1) Metal Müzik’in Konserlerdeki Etkisi 

Bugün, dünya üzerinde kaç yüz bin tane Metal albümü var sayısını bilmek imkânsız. Yüz bin sayısı belki çok abartı gibi gelmiş olabilir ama hiç de öyle değil. Dünya çapında binleri geçmiş Metal grubu varsa Metal albümlerinin sayısı da elbette yüz bini geçmiştir. Bu albümlerin hepsini dinleme olanağınız da imkânsız. Fakat ne güzel ki hepimizin bir şekilde bir müzik zevki var. Metal içinde konuşuyorum elbette. Kimimiz birkaç Metal türünü seviyor, kimimiz 20 farklı Metal türü dinleyebiliyor. Kimimiz ise sadece 1 tür dinliyor, kimimiz ise sadece 5 grup dinliyor. Bunların hepsi de olasılık dahilinde olan ve normal şeylerdir. Bu yüzden de ortada garipsenecek hiçbir şey yok. Bu yazının sahibi olarak bizzat kendimden örnek vereceğim sizlere. Bu site sayesinde birçok grup dinledim ve birçok grubu da keşfetmiş oldum. Bildiğim grup sayısı 500’e yaklaşmıştır. Fakat hepsini aklımda tutmanın imkânı yok elbette. Dinlediğim albüm sayısı ise çoktan 1000 sayısını aşmıştır. Yüzlerce klip izledim. İnternette yine yüzlerce canlı performans videoları izledim. Fakat yaşadığım konser tecrübesi ise 20 anca olmuştur. Bunun en büyük nedeni elbette ülkeye sevdiğim grupların çok nadir gelmesindendir. Öte yandan sırf bulunmak için bir konsere gitmeyi hiçbir zaman düşünmedim. Albümlerini dinlemediğim veya tarzını beğenmediğim grupların konserlerinde bulunmanın benim için ele avuca gelir pek bir mantığı yok. Öte yandan üniversite öğrencisi olduğum zamanlarda maddi nedenlerle de birçok büyük çaplı festivali kaçırdım ne yazık ki. Bu defa da görmeyi çok istediğim grupların hepsi bir araya gelmişti ama ben gidememiştim. İşler bir noktada rast gitmeyebiliyor ve bu da hayatın içinde olan, gayet normal bir durum. Sayılara baktığımız zaman Metal adına deneyimlediğim en az şey Metal konserine gitmek olmuş. Bu siteyi takip edenler bilir, benim dinlediğim grupların çoğu Underground gruplardır. Yani popülaritesi sadece belli bir zümrenin arasında olan gruplar. Bu yüzden de ülkede o türden grupları görmek çok sık olan bir şey değil. Daha geçen mart ayında “Craft” konserinde olduğuma hala inanamıyorum mesela. Bu derece az rastlanan şeyler bu ülke için. Öte yandan “Haggard” gibi popülaritesi daha yüksek ve daha geniş kitlelere hitap edecek gruplar neredeyse iki yılda bir bu ülkeye geliyor hem de İstanbul, İzmir, Ankara gibi üçlü bir turne bile yapabiliyorlar. Eh, o da beni çeken bir şey olmadığı için haliyle yüzde bir ihtimal ile gerçekleşen Black Metal konserlerini bekliyorum ben de.


Metal'i gerçek anlamda özümsemek, içselleştirmek ve bu müziğin gerçekten de elle tutulur bir şey olduğunu hissetmek için muhakkak konserlere gidilmesi gerekiyor. Örneğin bir “Iron Maiden” konserine giden birinin hayatında büyük bir şeyi başarmış gibi hissetmesi işte bu içselleştirmenin sonucudur. Çünkü neredeyse taptığımız grupların sahnede sanki her birimize özel serenat yaptığını hissetmemizin nedeni konser sahnesinden aldığımız o samimi enerjinin ta kendisidir. Hiç Metal dinlemeyin biri bile “Metallica” konserine gittikten sonra büyülenmiş olarak konser salonundan çıkacaktır ve öyle de oluyor zaten. Hiçbir türde göremeyeceğimiz virtüözlük yeteneklerinden tutun da Metal’in vahşiliğinin ruhumuzu ele geçirmesine kadar her şey konser alanlarında tanıklık edeceğimiz şeylerdir. Bu yüzden de Metal’in esas kitlelere ulaştığı yer konser salonları, arenalar, stadyumlardır. Sevdiğimiz bir grubun yeni albümünü dinlemek büyük heyecan verici bir şeydir. Grubun o albümün turnesine çıkması ise daha büyük bir heyecan kaynağıdır. Grup, konser yol haritasını açıkladığında hemen bakarsınız. Önce benim ülkeme geliyor mu diye, sonra ise benim şehrime geliyor mu diye. Bu ikisinden sadece ülkenize geliyor olması bile aslında sizin için tamam demektir. Fakat ne yazık ki bizim gibi ülkelerde bu durumun ülkeye gelme aşaması bile gerçekleşmiyor. Şehri zaten geçtim. Bütün grupların geldiği neredeyse tek bir şehir var ülkemizde: İstanbul. Konser deneyimi yaşamak bizler için gerçekten çok zor bir kültürel etkinlik. Yerel barlarda çalan, yerel grupları dinlemek bir noktaya kadar idare ediyor. Sizler artık o cover şarkıların sahiplerini dinlemek istiyorsunuz. Fakat ülkenizi bir Orta Doğu gibi gören binlerce grup olduğu için ne yazık ki bu deneyimi yaşamak büyük bir zorluk haline geliyor. Metallica, bu ülkeye en son 2014 yılında ülkeye gelmiş. Metallica örneğini vermemin nedeni ise en çok turlayan grupların başını çekiyor olmasındandır. Bu grup Antarktika kıtasında bile konser verdi. Neredeyse 10 yıl olmuş son Metallica konseri üzerinden ve daha da vahimi 40 yılı geçkin kariyerlerinde bu grup ülkemize sadece 5 kez gelmiş. Böylesi popüler bir grup bile ülkemizde konser vermeyi en son düşünüyor. Konser deneyimi yaşamak isteyen binlerce genç, yaşlı insanın üçüncü sınıf barlarda, gürültü dinlemesi de kaçınılmaz oluyor haliyle. Metal’in özü konserdir. Öyle ki dinlediğiniz bir albüm belki sizi hiç memnun etmemiştir. Hatta albüme sayıp sövmüşsünüzdür. Fakat o grup ülkenize geldiğinde grubun diğer albümleri hatırına ve hem de konser deneyimi yaşamak için canlı dinlemeye gidersiniz. Beğenmediğiniz albümden çalınan şarkılar bir anda sizi büyüler ve albüme başka bir gözle bakarsınız. Konser biter bitmez o albümü baştan sona dinlemek için sabırsızlanırsınız. Bunun benzerini 2014 “Ghost” konserinde bizzat tecrübe ettim. Ben, o konsere zaten Ghost’u dinlemek için gitmiştim ve grubun halihazırda iki LP’si ve bir cover EP’si vardı. Fakat yanımdaki 5 kişilik genç kadro Ghost daha sahneye çıkmadan sayıp sövmeye başladılar. Onlar “Trivium” için gelmişti. Saatlerdir Trivium’u dinlemeyi bekliyorlardı. Neyse, Ghost’un “Infestissumam” albümlerinin ne denli boktan olduğundan falan konuşuyorlardı. Ghost’un da zaten bir numarası yok deyip duruyorlardı. Ghost sahneye Infestissumam ve Per Aspera Ad Inferi ile çıktı. Açılış bu iki şarkıydı. Daha bu iki şarkıda yanımdakiler mest olmuş, ulan efsane çalıyorlar ha ve şarkı da iyiymiş lan şunun adı neydi diye soruyorlardı. Bu durum daha ilk iki şarkı bitiminde gerçekleşmişti. O yüzden konserlerin önemi gerçekten bambaşka. Biz Metalciler de bu büyük nimetten sonuna kadar faydalanmalıyız zaten. Bizim için konserler birer dini ibadet gibidir. Nasıl Müslümanlar zikirlerle, Hıristiyanlar gospellerle kendilerinden geçiyorsa ve özümseme yaşıyorlarsa bizler de konserlerle aynısını yaşıyoruz. 

 

2) Dünya Çapındaki Konser Alanları 

Konserlerin Metalciler için bu denli önemli olmasının farkında olan organizasyon şirketleri de kolları sıvıyorlar elbette. Özellikle Avrupa ülkelerinde, Birleşik Krallıkta, Birleşik Devletlerde ve bazı Latin Amerika ülkelerinde dünya çapında Metal konserleri ve festivalleri gerçekleşmektedir. Bunların ne denli geniş çaplı olduklarını ve ne denli büyük kitleleri kendisine çektiğini internet sayesinde bizler de görüyoruz. Belki bu yazıyı okuyanlarınızdan bazıları bizzat o büyük konserlerde bulunma şerefine erişmiştir. Metal’in birleştirici gücünün farkına varan organizasyon şirketleri ile ülke yönetimleri büyük festivallerle katma değeri yüksek işler yapmaktadır. Bu, her taraf için tamamıyla kazan kazan durumudur. Bugün Belçika gibi küçük bir ülkede gerçekleşen “Graspop Metal Meeting” festivali ülke ekonomisine 3-4 günde (belki 1 haftada) ciddi gelir sağlamaktadır. Bunu bilen ülke yönetimi de bu festivalin en iyi şekilde geçmesi için üzerine düşen her şeyi yapmaktadır. Organizasyon şirketi ile koordineli bir şekilde iş yapmaları Metal dinleyicilerinin günlerce harika deneyimler yaşamasını da sağlıyor. Bu festivale gelen dünya çapındaki grupları dinlemek için Belçika’ya diğer Avrupa ülkelerinden binlerce kişi geliyor. Devasa bir arazide gerçekleşen bu festival 1996 yılından bu yana muazzam konserlere ev sahipliği yapmış. Belçika dediğimiz ülkenin nüfusu birkaç milyon sadece. Fakat vizyon sahibi ve aydın görüşlü bir yönetime sahip olması ve organizasyon şirketinin insanları kazıklama gibi bir derdinin olmamasından dolayı bugün bu ülkede dünyanın en büyük Metal festivallerinden biri muazzam bir şekilde gerçekleşiyor. Teknik aksaklıklar elbette olabilir. Fakat bunların ivedilikle çözüldüğünü biliyoruz. Zaten burada önemli olan da teknik aksaklıklar değil, organizasyon şirketinin üzerine düşen görevleri en iyi şekilde yerine getirmesidir. Sahne büyüklüğü, elektronik aksamlar, ışıklandırmalar, yeme-içme akışındaki düzen, kamp alanlarındaki bakım ve temizlik, gruplara sağlanan rahat ortam, dinleyicilerin her yerden konseri rahatça duymalarını sağlayacakları ciddi ses sistemlerinin sağlanması, alkol tüketiminde herhangi bir sorunun yaşanmaması ve dinleyenlerin ihtiyaçlarının çabucak karşılanması gibi daha buraya yazabileceğim birçok maddenin sorunsuz bir şekilde işlemesini sağlamak en büyük sorumluluktur. Bu yüzden de bu tür festivallere aylar öncesinde hazırlanılır ve kapı açılış günü geldiğinde her şeyin tıkır tıkır işlemesi gerekir. Eh, yıllardır bu çapta büyük festivalleri yaşatan organizasyoncular için bu artık bir rutindir.


Graspop sadece bir örnektir. Dünya çapında birçok büyük festivali biliyoruz. Wacken, Download, Rock’n Rio, 70000 Tons of Metal, Sweden Rock Festival, Rock im Park, Copenhell, Bloodstock, Nova Rock ve Hellfest gibi devasa festivallerden daha fazlası dünya çapında gerçekleşiyor. Bu tür büyük festivaller haricinde yine dünya çapında stadyum konserlerini de görüyoruz. Ülkemizde de özellikle İnönü Stadı’nda zamanında büyük gruplar performanslarını sergilemişti. Gerçi o konserlerle ilgili hep sorunlar okumuştum. Çünkü bizde organizasyon kültürü neredeyse sıfır olduğu için neyi nasıl yapacağımızı doğru düzgün bilmiyoruz. Amacımız hep üstün körü iş yapıp para kazanmak olduğu için haliyle konserler de genellikle kötü geçiyor ve daha da kötüsü gruplara da kötü deneyimler yaşattığımız için bir süre sonra o büyük grupların ayakları buradan kesiliyor. Bu yüzden de biz daha işin organizasyon kısmını doğru düzgün gerçekleştiremediğimiz için büyük festivalleri artık ülkemizde göremiyoruz. Ne demişler ne ekersen onu biçersin!


3) Ülkemizde Metal Konserleri İçin Tahsis Edilen Mekanlar 

Doğrusunu söylemek gerekirse bu saatten sonra benim gözüm ne büyük festivalleri arıyor ne de devasa stadyum konserlerini arıyor. Bu iki büyük çaplı organizasyonların ülkemizde hiçbir zaman doğru düzgün gerçekleşeceğine inanmıyorum. Bu düşünce belki çok pesimist bir düşünce olabilir. Fakat nihayetinde böyle düşünceye sahip tek kişi olduğumu düşünmüyorum. Bu şekilde düşünmemize neden olan süper şahıslar kendilerini biliyorlardır. Hoş, bilseler de onlar yaptıkları rezil organizasyon işlerinde asla hata görmezler. Asla eleştirilere kulak asmazlar. Üstüne üstün bir de sizi azarlarlar. Klasik bir Türk DNA’sı bunu gerektirir çünkü. Büyük çapta hiçbir konseri ülkemizde görme gibi bir düşüncem yok (festival ve stadyum konserleri gibi). Fakat en azından kapalı konser mekanlarında 3-5 bin kişinin güzel deneyimler yaşayacağı konserlere gitmek istiyorum. İstiyorum da bu mekanlar hangileri? İşin bu tarafında işte bizdeki mekân sayıları ve olanların da kalitesi büyük bir sorun teşkil etmektedir. Ben hiçbir zaman Metal harici bir konseri, bir konser salonunda dinlemedim. Çokça klasik müzik konserine gitmişimdir. Fakat onların çaldıkları yer de zaten akustik açısından kendi performanslarını anca bizlere iyi bir şekilde dinlettiriyor. Gerçi üniversitedeyken Blues Festivali olmuştu Hilton otelinde. Orada saatlerce Blues dinlemiştim. Oradaki deneyim de çok iyi değildi. Fakat Blues, gürültüsü nispeten daha az bir müzik türü olduğu için Metal’deki gibi büyük bir sorun yaşamadan konseri dinleyip, ayrılmıştım. Fakat Metal konserlerini ülkemizde hangi mekânda dinlemiş olursam olayım sinir bozukluğu ile o mekândan ayrılmış oldum.

Fotoğraf: Cem ERDAL / 2 Mayıs 2019 Watain Konseri (IF Beşiktaş)

Yurt dışından sevdiğim grupların ülkemize geleceğini duyduğumda önce seviniyorum normal olarak. Sonra çok uzun zaman geçmeden lan yine kötü bir konser deneyimi yaşayacağım ama neyse diyorum. Bakın, bu gerçekten hiç hoş bir şey değil. Daha gitmediğiniz konser hakkında kafanızda böyle bir düşünce oluşuyorsa bu gerçekten de tat kaçırıcı bir durum. Benim gibi birçok kişinin kafasında kesinlikle bu düşünce oluşuyordur. Konserlerin çoğu zaten İstanbul’da gerçekleşiyor. Ülkenin gerzekçe yönetilmesinden dolayı her şey İstanbul’da oluyor. Her türlü sanat etkinliği, en güzel fuarlar, sergiler, maçlar, ticaret, organizasyon gibi aklınıza gelen her türlü şey İstanbul’da gerçekleşiyor. Bu yüzden benim gibi İstanbul dışında yaşayan insanlar sevdikleri grupların konserine gitmek için bir de ekstradan yol ve kalacak yer parası ödemek zorunda kalıyorlar. Bizler zaten sevdiğimiz grubu görmek için bu denli maddi fedakarlıklar yapmayı genelde göze alıyoruz. Çünkü biliyoruz ki o konsere gitmezsek bir daha belki o grubu göremeyeceğiz. Bu düşünce genelde doğru çıktığı için bizler de lanet olsun deyip maddi olarak kendimizi zorlayarak da olsa konser için İstanbul’a gidiyoruz. İstanbul'a gitmek belki de yaşayacağımız en heyecan verici deneyimlerden biri oluyor. Bir başka heyecan verici deneyim konser salonundan içeriye girmek için sırada beklemek ve sonunda da konser salonuna girmek. Üzülerek söylemeliyim ki hangi konser salonuna girdiysem hepsinde de yüzüm düştü. Hiçbir şekilde gruplar için güzel bir sahne ayarlanmıyor ve Metal konseri olduğu için de sanki müstahak, yeter bu bunlara anlayışı varmış gibi bir hava veriliyor. Tabi benim gittiğim konserler genellikle Black Metal gruplarının konserleriydi. Bu yüzden de mekanlar genellikle dandikti. Black Metal konseri veya diğer ekstrem türlerden konser olunca sanki kötü bir mekân ayarlanmak zorundaymış gibi. Özellikle 2 Mayıs 2019 yılında, Beşiktaş IF Performance Hall’da gerçekleşen "Watain" konseri tam bir rezaletti. Konser öncesinde birçok “süper” Metal basını Watain’in büyük konserlerinde kullandığı sahne düzenini IF’te de kullanacağını yazmıştı. Ben de o zamana kadar IF’te konser izlemediğim için oldukça heyecanlanmıştım. Konser günü gelip de salona girdiğimde karşılaştığım manzara tam anlamıyla rezaletti. Sahne diye lise grupları için okullarda kurulan sahne kadar bir sahneyi Watain’e layık görmüş süper bir organizasyon vardı. Watain’in sahne düzenine konsere gitmeden önce bakmıştım. Böyle dehşet verici bir şeyi görmek çok heyecan verici olacaktı elbette. Fakat sahnede gördüğüm şey öylesine dandik bir kurulumdu ki gülmekten kendimi alamadım. Watain’in istediği pek çok şey muhtemelen gerçekleşmemiştir. Sahnenin de böyle dandik olmasında kendilerinin bir suçu olduğunu sanmıyorum. Kıç kadar alanı Watain’e layık görenler ise konserin ne denli muhteşem geçtiğini yazıp çizdiler sonrasında. Konser bir parça iyi geçtiyse zaten Watain’in sadece kendi çabası ile oldu bu. Öte yandan rezalet ses sistemi, sahne düzeni gibi şeyler konseri baltalamaya yardımcı oldu sadece.

Fotoğraf: Cem ERDAL / 23 Şubat 2019 Behemoth Konseri (Wolksvagen Arena)


Bu zamana kadar ses düzeni ve sahnesiyle en çok keyif aldığım konser 23 Şubat 2019 “Behemoth” konseri oldu. Wolksvagen Arena’da eli yüzü düzgün bir şekilde gerçekleşen bir konserdi bu. Yine ses problemleri vardı belki ama bunlar minimal düzeydeydi. Demek ki Black Metal gruplarına da nispeten daha güzel yerler tahsis edilebiliyorlarmış. Fakat organizasyoncuların çoğu Black Metal dinleyicilerini hep azla yetinen, gürültüyü seven adamlar olarak gördükleri için haliyle birçok konser dandik konser salonlarında gerçekleşiyor. Öte yandan ülkemizde süper iyi herhangi bir kapalı konser salonu var mı ya? Bunun üzerine gerçekten oturdum araştırma yaptım. Konser salonları ile ilgili deneyimlerini yorumlarda yazan, “ekşi sözlük”te yazan insanların yorumlarını okudum. Nihayetinde şunu anladım ki en baba Metal gruplarına bile tahsis edilen, nispeten daha büyük ve konforlu salonlarda dahi organizasyon hep patlak vermiş. Ya konsere girişlerde sorunlar yaşanmış ya mekân içindeki alkol satışlarına fahiş fiyatlar çekilerek kavgaların yaşanmasına neden olunmuş, ya ses sistemlerinin doğru düzgün ayarlanmaması nedeniyle arkalarda konser dinleyenler zar zor duymuşlar, ya en önde konseri izleyenler yine ses sistemlerinin yıllanmış olmasından dolayı safi gürültü ile yetinmek zorunda kalmışlar, ya da hepsinin aynı anda gerçekleştiği konserleri tecrübe etmişler. Bu olumsuz tecrübelerin hepsini ben de yaşadım. Bu yüzden de biz Metal dinleyen insanlara layık görülen kötü mekanlar artık sabrımı taşırmaya başladı. Nispeten iyi mekânda konser oluyor diye gidiyorsunuz orada da yine aynı problemleri yaşıyorsunuz. Bakın, gruplar ülkemize gerçekten neredeyse bedavaya geliyor. Bilet fiyatları çok komik. Bugün, bir "Duman" konserine gideceğiniz zaman dahi daha fazla para ödüyorsunuz. Adamlar binlerce kilometre öteden geliyorlar, Türk seyircisi önünde çalmak istiyorlar. Bizler ise bu adamlara boktan bir sahne ve organizasyon deneyimi yaşatıp geri gönderiyoruz. Organizatörlerin hepsi aynı hikâyeyi yapıyor. Grup elemanlarını havaalanından alıyorlar. Otellerine yerleştiriyorlar. Akşamına Nevizade’ye götürüp kebap yedirip, rakı içiriyorlar ve böylece harika iş yaptıklarını sanıyorlar. Her gruba bunu yapıyorlar. Gerçekten ülkedeki sahtekarlığın her yere sirayet etmiş olması içler acısı bir durum. Bu kafa devam ettiği sürece bizler kendisini geliştirmeyen, hiçbir şekilde mekanlarına yatırım yapmayan, para kazanma hırsı ile gözleri dönmüş kötü adamların bizlere reva gördükleri konserleri dinlemeye devam ederiz.



4) Özensizliği Romantizmle Birleştirme 

Yazının bu noktasına kadar hep biz Metal dinleyicilerin ne denli sömürüldüğünden ve ne denli değersizleştirildiğinden sizlere bahsettim. Şimdi gelelim içimizdeki ahmak insanlara. Öfkemi anlatmak için kullanacağım en naif sözcük gerçekten de ahmaktı. Bu yüzden de kendimi tebrik ediyorum. Çok daha ağır şeyleri hak eden insanlara ahmak demek de bir yetenek çünkü. Konser mekanlarının bu derece kötü olmalarında bizlerin de pay sahibi olması gerçekten inanılmaz bir şey. Düşünsenize ben bu yazıyı yazarken tamamen biz Metal dinleyicilerinin faydalarını düşünüyorum. Fakat bazı insanlar var ki kendi dinleme deneyimlerinden daha çok mekânı ve şartlarını savunuyorlar. Böyle bir aptallığı gerçekten de sadece Türkiye’de görürüz. Aldığı herhangi bir hizmetin kusurlu çıkması sonucunda şikâyette bulunan birisine muhatap firma veya oluşum (her neyse) elindeki en iyi şeyin kendisine verildiğini ve firmanın da çok özveride bulunduğunu falan açıklaması sonucu “ha o zaman tamam kusura bakmayın” deyip firmadan özür dilediği senaryolar yaşıyoruz. Hatta daha da kötüsü yaşadığı kötü deneyimi romantizm ile süsleyerek başkalarına firmanın dramasını anlatıyorlar. Bu ne salaklıktır böyle yahu. Ben, o firmadan bir ürün aldıysam vadedilen deneyimi yaşamak için almışımdır. Firma bana iyi olanı sunmak zorundadır. Ben, firmanın herhangi bir bahanesini veya açıklamasını kabul edip de evet siz de haklısınız diyemem. Böyle yapmak ahmaklıktan öte bir şey değildir. Yahu yakın zamanda olan bir başka şeyden daha örnek vereyim. Futbol ile pek alakam olmasa da ne olup bittiğine dair bilgi sahibi oluyorum genellikle. Sanırım Manchester United-Galatasaray Şampiyonlar Ligi maçı günüydü. Maçı yayınlayacak “Exxen” platformu maçı yayınlayamadı. Sürekli hata verdi platform. Neden peki? Çünkü Exxen’in sahibi süper iyi adam veri merkezine falan yatırım yapmamış, kazandığı para ile platformu geliştirmek yerine başka haltlara harcamış. Para ödeyip hizmet almanız gereken platform size bunu sağlayamıyor ve muhatap dahi bulamıyorsunuz. Sonra ne oluyor, süper iyi platform sahibi maçı bir başka sahibi olduğu karasal TV kanalında yayınlıyor. Bu durumu bile şöyle savunanlar oldu: “Yahu adam ne yapsın dünyanın her yerinde oluyormuş bu problemler. Bak çok uzatmadan hemen TV’de verdi. Hemen de şikâyet ediyoruz. Adam bir çözüm buldu sonuçta.” Evet, böyle açıklamalar yapıldı. Böyle yorumlar yazıldı. Bu ülkedeki ahmak insanların varlığına en güncel örneklerden birisidir. İnsanlar her ay platform parasını ödüyor buna rağmen maç izleyemiyor. Sonunda ise herkesin ulaşabildiği sözüm ona bedava TV kanalında maçı izleyerek tatmin oluyor. Pes!


Aynı şey işte Metal konserlerine giden bu tip ahmak insanlarda da var. Büyük konserleri bir kenarı bırakın. Hafta içi çok çalışmışsınız, cuma veya cumartesi günü Metal çalan bir bara (bulabilirseniz tabi) gidip, yerli grupların canlı performansını izleyerek birkaç bira içmek istiyorsunuz. Hevesleniyorsunuz ve gidiyorsunuz. Mekâna giriyorsunuz. Mekân zaten o kadar izbe, o kadar basık ki daha girer girmez nefes darlığı başlıyor. Fakat bu mekân romantizmini bir fetiş haline getiren şahıs bunu salaş bir mekân ve çok samimi olarak görüyor. “Gibi” dizisindeki salaş mekân aklıma geldi. Neyse. Sonra bistro tarzı bir masaya oturmak istiyor. Masa deli gibi sallanıyor, sandalye desen seni taşıdığı için kendisine çıkışta bahşiş vermen gerekecek türde bir sandalye. Fakat mekân romantizmi fetişisti bunu da “abi ne olacak ya zaten sürekli oturacak değiliz ya biramızı elimize alırız, kafa sallaya sallaya dinleriz” diye yine olumlama yapıyor. Çok şeker değil mi? Pezevenk adeta bir Polyanna. Sonra sahneye bakıyor. Sahne, iki tekli umumi tuvaletin yan yatmış hali kadar. O kadar daracık ve o kadar bakımsız. Sahne alacak grup sahneye zor bela sığıyor. Fakat olsun. Aynı şahıs bunu da çok samimi olarak görüyor ve istediği zaman çalan kişiye dokunabileceği için çok mutlu oluyor. Kıyamam. Sonrasında ise grup müziğini icra etmeye başlıyor. Fakat ne çalınan şeyi dinleyenler anlıyor ne de çalan grup nasıl çaldığını duyuyor. Tam bir rezillik baş gösteriyor. Safi gürültü var ve aynı şahıs işte Metal bu abi diyor. Hiçbir şey duymadan sadece kafa sallıyor. O ana kadar ve an da dahil olmak üzere yaşadığı en iyi deneyim soğuk bir bira olmasına rağmen romantizm fetişisti bu arkadaş gece 2’de mekândan çıkarken sağır olmaya ramak kalmış kulakları ile bağıra bağıra muazzamdı abi ya diyerek uzaklaşıyor. İşte içimizdeki bazı ahmaklar böylesi boktan deneyimleri inanılmaz bir şekilde romantikleştirdiği için o mekanlar da asla kendilerini geliştirmekle uğraşmıyorlar. Asla hiçbir yatırım yapmıyor. Çünkü Metalcinin hak ettiği yer olarak kendi mekanlarını görüyorlar. Soğuk bira ve dandik çerez var ya işte daha ne olsun diyor. 2023 yılındayız ve bu ahmak arkadaşlar yüzünden bu çıkarcı ve bencil mekân sahiplerine laf geçiremiyoruz. Çünkü onlar hep haklı. Çünkü onların kendilerini savunmasına gerek yok. Çünkü onları savunacak ahmak sürüsü hep var. Bu yüzden de böylesi barları Metal dinleyen insanlara layık görmeleri de kaçınılmaz oluyor. İyi barlar da vardır elbette. Fakat ben kötü olanın güzellemesinin yapılmasına katlanamıyorum. Biz, Metalin hep kaliteli bir müzik türü olduğunu savunuyoruz öyle değil mi? Kaliteli müzisyenlerin yarattıkları şeyleri sonuna kadar savunuyoruz. Enstrüman çalan adamların yaptığı müzik ile diğer pop kültürünün bir olamayacağından bahsediyoruz. Fakat böylesine muhteşem müziği ise en dandik ses sistemlerine, en dandik barlara, en dandik konser salonlarına ve bunları bizlere gözü kapalı pazarlayan egoist insanlara bırakmayı normalleştiriyorlar. Ben, böyle insanlarla her daim kavga ediyorum ve hiçbir zaman da bu düşüncelerimi söylemekten vazgeçmeyeceğim. Neden Metal dinleyen biri olarak eli yüzü düzgün bir barda, bir konser salonunda konser dinlemeyeyim? Neden ben de tertemiz bir mekânda biramı yudumlarken, güzel ses sistemine sahip sahnede müzisyenlerin keyfini çıkardığı performansa eşlik etmeyeyim?



5) Sonuç 

Aslında sonuç kısmını yazmaya gerek yok. Bütün düşüncelerimi maddeler halinde anlattığım için her maddenin sonunda da bir sonuca ulaştım. Fakat yine de bu uzun yazıyı son cümleleri yazılmadan bırakmak istemedim. Böyle bir yazıyı yazmak gerçekten de benim için pek kolay bir iş olmadı. Word dosyasını açıp da ilk sözcükleri yazmaya başladığımda kafamdaki bütün olay örgüsünün sıralanması bana yardımcı oldu. 7 sayfa süren ve yaklaşık 4000 kelimelik bir yazı çıktı ortaya. Belki ilerleyen süreçlerde bu yazıyı sizler için sesli okuyup kaydeder ve dinlemenize sunarım. Artık içimizdeki ahmaklara hadlerini bildirmemiz gerek. Arık kötü olanın Metal dinleyicisinin kaderi olmasına karşı gelmemiz gerek. Bizler de sesimizi yüksek çıkararak en iyi olanı istemeliyiz. Yoksa bu aptalca düzen devam edecektir. Şimdi benim için dinlenme zamanı, bir başka yazıda görüşmek üzere hoşça kalın!

Yorumlar