Albüm Kritik 875 (Soen / Memorial)

Herkese selamlar! Bir başka çıkıntı olarak yazacağım albüm kritiği ile karşınızdayım. Çünkü benim karakterim bu! Çıkıntı olmak! Şaka yapıyorum ama karakterimde vardır diye de düşünüyorum. Sonuçta karakteristik özelliklerinizi kendiniz dile getirdiğinizde karaktersiz de olmuş oluyorsunuz. Bu, biraz dilemma. Bu yüzden de bu karakter analizini burada bırakmak istiyorum. Bugün, yine bir başka “Soen” albümü için klavyenin başına geçmiş oluyorum. Soen’i bizzat canlı da izlemiş, dinlemiş biri olarak kariyerlerinin kendi açılarından ciddi bir yükselişte olduklarını biliyorum. Fakat bir dinleyici olarak bu yükseliş benim gözümde tam tersi olarak bir düşüşü ve hatta yok oluşu gösteriyor. Bunun nedenlerinden elbette bahsedeceğim. Albüm çıkmadan önce Soen’in yayınladığı hiçbir tekliyi dinlemedim. Albümün bütününe hâkim olmak istiyordum. Bu yüzden de albüm çıktığı zaman bütünü ile hatmetmek ve özümsemek için şarkıları dinlemedim ve bekledim. Albüm çıkalı bir süre oldu. Biliyorum. Fakat tıpkı “Marduk”un “Memento Mori”sinde de dediğim gibi Soen benim için torpil geçeceğim bir grup olmadığı için listedeki sırası gelince albümü yazarım dedim. Albümü birkaç gündür dinliyorum. Zaten bu birkaç gün içinde bir yandan Marduk dinlerken bir yandan da Soen dinliyordum. İki albümün de adlarında hafıza veya anımsamak ile ilgili kelimelerin olması da ilginç oldu. Soen’in albümünün adı da başlıkta gördüğünüz üzere “Memorial”.

Soen, benim için gerçekten çok ilginç bir grup oldu. Bana yaşattığı hisler gerçekten hiç de anlayamadığım ve muhtemelen de anlayamayacağım hisler oldu. Soen ile 2018 yılında tanışmış bir dinleyiciyim. O zaman “Haken”ı da yeni keşfetmiştim. Soen de Haken ile aynı türü icra eden bir grup olarak görünüyordu bu yüzden de Soen’i de keşfetmiş oldum. Soen’in ise 2014 yılında çıkardığı “Tellurian” albümleri ile ilk olarak dinlemeye başlamış ve o albümü siteye yazmıştım. 2018 yılında Tellurian’ı dinliyordum. Grup da beni çeken bir müzisyenlik olduğu aşikardı. Telleruian’ın albüm kapak resmi de çok ilgi çekici olunca bu albüme kayıtsız kalamazdım. Zaten bu yüzden de Soen o zamandan beri bana hep ilgi çekici gelmeye başladı. Fakat esas patlama 2019 yılında çıkardıkları “Lotus” ile oldu. Yani benim için böyle oldu. Lotus ile Soen benim gözümde ilahi bir gruba dönüşüverdi. Öylesine şahane şarkı yazımları vardı ki bunu sadece Progressive Metal ile anlatmak pek de doğru gelmiyordu. Müzik haricinde sanki ruhani bir şeyler de vardı albümde. Albümü ilk defa baştan sona dinlediğim zamanı hala hatırlarım. Gözlerim dolmuş ve bu albümü ömrümün sonuna kadar dinlesem de sıkılmam diye söylenmiştim kendi kendime. İşte o andan itibaren Soen’in büyük hayranı olmuştum. Lotus’tan sonra grubun bütün albümlerini dinledim. Öncesindeki bütün albümlerde beni cezbedecek o kadar çok şey buluyordum ki grup gün geçtikçe gözümde devasa bir hale geliyor ve Progressive Metal’in bir anda en iyi grubu olarak görünüyordu. 2012 yılında çıkardıkları ilk albümleri “Cognitive” ile grubun ne denli şahane bir şekilde giriş yaptığını anlıyor, Lotus’tan bir önceki albümleri olan “Lykaia”da da ne denli şahane işler yaptıklarına tanıklık ediyordum. Lotus da zaten benim için zirve noktası olmuştu. Lotus’tan sonra çok beklemeden “Imperial” adlı albümlerini yayınladı İsveçli grup. Imperial ile gökyüzünden yeryüzüne bir grubun düşüşünü gördüm. Bu betimleme belki sizin için abartı gelebilir ama benim için gerçekten de öyle. Hatta şunu da gönül rahatlığı ile söyleyebilirim ki Imperial ile Soen Metal yapmayı bir kenara bırakmıştı. Şu da söylenir ki Imperial’dan sonra Metal Archives bile bu grubu listelemeyi bırakmış. Imperial’ı duymak hiç istemezdim. Soen’den duymak istemezdim. Lotus gibi bir baş yapıttan sonra bu denli aceleye getirerek bir albüm çıkarmalarına hiçbir zaman anlam veremedim ve veremiyorum da. Fakat bu albüme rağmen grup ülkemize geldiğinde İzmir’deki konserine gittim. Sahne performansları fena değildi. Yine bizim harika konser mekanlarından kaynaklı dandik bir deneyim yaşadım ama artık alıştığım için çok ses etmedim. Bu mekanlar ile ilgili de ciddi bir yazı yazdım. Okumak için aha buraya tıklayabilirsiniz.


Imperial hayal kırıklığından sonra Soen’i bir süre dinlemeyi bile bıraktım. Konserde dahi albümdeki şarkıların etkisi sıfırdı. Zaten Soen Imperial ile biz ağlak şarkı yapan bir grubuz havası vermişti. Konserin yarısı da içimizi tüketen şarkılardan oluşuyordu. Lotus, Cognitive ve Lykaia’dan şarkılar da çalınmasa resmen uyku moduna geçecektim. Öyle ya da böyle Soen Imperial ile leş gibi bir albüm sunmuştu. Ben bunu söylediğimde de az linç yemedim. Bu albümün ne kadar mükemmel olduğundan bahsedip durdu insanlar. Albümü seversiniz ama mükemmel bir Metal albümü demek gerçekten çok iddialı bir cümle ve ben o noktada Metal’den anladığınız şeyi sorgularım. Memorial’da ise işler biraz daha düzelir gibi olsa da Soen yine duygusal şarkılar yazmaktan kendini bir türlü alamıyor. Ben bunu pop albümü çıkaran şarkıcılara benzetiyorum. Albümün dörtte üçü ağlak şarkılarla doludur ve sadece iki şarkıyla keyiflenirsiniz. Sizin de beklediğiniz şey o iki şarkı gibi şarkılar duymaktır. Soen işte tam olarak bunu yapıyor. Neyse ki Memorial’da Imperial gibi saçmalamamış. Temposu yüksek şarkılar ile ağlak şarkılar eşitlenmiş durumda. Hatta hareketli şarkıların sayısı 1 fazla dahi olabilir. Hareketli şarkılardan kastım da hadi eller havaya şarkıları değil elbette. Tempoları biraz daha yüksek şarkılardan bahsediyorum. Bu şarkıların sayısında artış olunca albümü dinlemek benim için de daha kolay oldu. En azından daha dinlenilir bir albüm olmuş Memorial. Albümdeki şarkı yazımlarını başarılı buldum. Imperial’dan sonra zaten ilah gibi bir albüm olmuş bu albüm. Lotus’un yine gerisinde kalsa da bence küçümsenecek bir iş değil. Albümü dinledikçe daha çok sevmeye başladım. Albümün açılışında dahi daha sağlam ve sert bir şeyler dinleyeceğinizi anlıyorsunuz. Fakat son şarkı olan “Vitals” yine bir rezalet olarak karşıma çıktı. Arkadaş şunu sürekli yapmalarını bir türlü anlayamıyorum. Abi zaten her şarkıda bu derece tempo düşüklüğü yaptığınız partisyonlar oluyor. Komple bir şarkıyı bu derece içler acısı bir hale getirmek çok anlamsız. Memorial son şarkı Vitals’a kadar bence şahane bir şekilde ilerliyor. Hatta benim gibi Metal’de kadın vokali pek sevmeyen biri için albümün 5. Şarkısı “Hollowed”da “Elisa” adlı hanım ablamızın vokal performansını gerçekten başarılı buldum. Soen’in Lotus’tan sonra çıkarması gereken esas albüm buymuş meğerse. Imperial gibi bir zaman kaybını yayınlamak bana göre diskografilerine zarar verdi. Bugün, Imperial’dan kaç şarkı milletin aklında kalmıştır? Önceki albümlerin etkisi düşünüldüğünde Imperial varlığı ile yokluğu bir albüm sadece. Neyse ki Memorial’da Soen böyle bir hataya düşmemiş ve gerçekten de gayet iyi bir albüme imzasını atmış.

Bu albüm değerlendirmesi biraz uzadı, biliyorum. Fakat birkaç şey daha söyleyip yazıyı sonlandıracağım. Garip bir şekilde albümdeki şarkılar (Vitals) hariç çok iyi rifflerdne oluşuyor olsa da bu defa da “Joel Ekelöf”ün vokal performansında ciddi anlamda bir bozulma gözlemledim. Her şarkıyı öylesine zorlanıyormuş gibi söylüyor ki bunun neden böyle olduğunu anlayamadım. Normalde sesine bayıldığım bir adamdır kendisi. Şarkıların bu defa Lotus’tan da agresif yapıda olmaları mı acaba kendisini böyle bir söyleme şekline itti, bilemiyorum. Fakat performansını pek beğenmedim. Onun haricindeki her şey mükemmel olmuş. Yine çok iyi bir prodüksiyon, yine harikulade gitar tonları ve yine “Martin Lopez”in şahane davulculuğu… Eh, Lotus’tan sonra sonunda iyi bir Soen albümü duymak beni ihya etti. Imperial’ı satın almamıştım. Fakat bu albüm kesinlikle alınmayı hak ediyor. Bir başka yazıda görüşmek üzere, hoşça kalın!

Albüm Puanı: 8/10



Yorumlar