Özel yazı serüvenini devam ettirmek gerçekten pek de kolay bir iş olmuyor benim için. Düşünsenize, tek başınasınız ve birçok şeye yetişmeye çalışıyorsunuz. Bu durum elbette pek hoş olmuyor. Ne kadar planlarsam planlayayım bazı şeylerin aksamasının önünde duramıyorum. Bir süre önce başlattığım “Hepsini Dinledim” serisi de bundan nasibini aldı. Fakat bu aksaklığa rağmen bu yazı dizisini bitireceğim. Seçtiğim 10 köklü Black Metal grubunun bütün albümlerini dinleyerek (-ki birkaçını daha önce dinlemiştim zaten) grupların genel diskografilerine ve müzik vizyonlarına kısaca göz atmak istedim bu yazı dizisinde. Zaten siteyi takip edenler de biliyordur formatın nasıl işlediğini. Bilmeyenler ise “Hepsini Dinledim” diye arama çubuğunda aratarak bu zamana kadar yazmış olduğum 3 grubun yazılarına ulaşabilirler. Burayı takip eden arkadaşlar artık şunu biliyorlar ki burası bir Black Metal mabedine dönüşmüş gibi bir hal aldı. Sadece Black Metal albümlerini incelemesem de çoğunlukla incelediğim albümler bu türde albümler oluyorlar. Eh, benim keşif yolculuğumda da Black Metal gruplarına öncelik verdiğim doğrudur. Her normal insan gibi sevdiğim türün gruplarına daha çok yoğunlaşıyor ve daha çok dinlemek istiyorum elbette. Öte yandan Black Metal’in benim ruhuma işlemesi ve birçok grup hakkında ciddi araştırmalar yapmam bu türü bir müzik türünden ibaret olmaktan çıkarıyor benim için. Büyük hayranlıkla takip ettiğim bir fenomen oldu Black Metal. Bu yüzden de bu özel yazı dizisinde herkesin bildiği ve büyük ihtimalle herkesin bu gruplardan en az birkaç şarkı veya bir albüm dinlediği grupları ele almayı istedim. Yazıya ise yerli grubumuz “Zifir” ile başlayarak ülkemizdeki belki de en iddialı Black Metal grubunu bu kataloğa dahil etmek istedim. Açılış yazısı bile beni heyecanlandırmaya yetti. Bu yazı dizisi altında yazacağım her grup beni çok etkileyen grup olmak zorunda değil. Fakat Black Metal sahnesine ciddi bir şekilde katkı sağlamış olmaları benim de saygımı kazanmalarına yetiyor. Özellikle “Emperor” bu kategoriye girer mesela. Çok fazla dinlemesem de bu yazı dizisi sayesinde bütün albümlerini dinledim ve neden Black Metal için önemli bir grup olduğunu kısaca sizlere anlattım. Bugün ise bu yazıda benim Black Metal ile yolumu kesiştiren ve beni bu türe bağımlı hale getiren ilk grup olan “Gorgoroth”tan sizlere söz edeceğim. Gerçekten de Gorgoroth’un ismi dahi geçtiğinde tüylerim her defasında diken diken olur ve büyük bir saygı emaresi olarak gözlerim parıldar. O yüzden de bu yazıyı yazmak benim için hem heyecan verici hem de biraz gerilimli. Zira beni bu türe, bu taptığım türe, bağlayan ve o zamandan bu zamana yıllardır dinlediğim ve her dinlediğimde daha da büyük bir hayranlık beslediğim Gorgoroth’tan bahsetmek belki de haddim değil. Yine de tarihe not düşmek benim bu yaptığım. Zaten yıllardır hiçbir maddi kaygı gütmeden buraya yazılar yazmamın nedeni de budur. İleride, yaşlandığımda dönüp bu siteye baktığımda kendimle gurur duyacağımı biliyorum. Her şey maddiyat değil. İçsel bir haz yaşamak benim için bu site nezdinde çok daha önemli bir unsurdur.
Black Metal dendiği zaman Norveç’in ilk akla gelen ülke olmasına artık hepimiz alıştık sanıyorum. Lütfen bana İngiltere ve “Venom” demeyin. Venom’a büyük bir saygım olsa da Black Metal’in kurucusu ve ilk sesi olarak gösterilmesini hiçbir zaman kabul etmeyeceğim. Eğer günümüz Black Metal’i veya 80 ve 90’lar Black Metal’ini dinliyorsanız Venom’un sadece bir isim babası olduğunu kabul ederek hayatınıza devam ediyor olmanız gerekir. Öte yandan Black Metal denen kaotik müziğin çıkışı için Norveç ve Norveçli tiran grupları göstermemiz gerekir. Bu işin başlangıcı 80’lerin başlarındaki gruplardır. Zaten bu gruplar için birinci dalga Black Metal grupları denir. Gorgoroth, bu birinci dalga Black Metal grupları arasında olmasa da sanki onlardan biriymiş havasını çok iyi vermiştir. Zira 1992 yılında kurulmuş olan bu şeytan sevicilerin müzikleri birinci dalga Black Metal gruplarından pek de farklı değildi. Daha ilk demolarında “Mayhem” kadar tehditkâr bir hava estirmiş olmaları ve bu işte şakaları olmadıklarını anlıyorsunuz. Özellikle bu yazıya başlamadan önce grubun demoları dahil bütün her şeyini dinlemek istedim. Bazılarına ulaşmak çok zor olsa da bir şekilde (konser albümleri hariç) bütün diskografilerini dinlemiş oldum. Gorgoroth’un 80’lerden bir grupmuş havasını vermesi hiç de şaşılası şey değildir. Black Metal’in temel bileşenleri olan çiğ gitar tonları, rezil rüsva davul soundu, çiğ brutal vokaller ve şeytani şarkı sözlerinin hepsini Gorgoroth da barındırıyordu. Norveç Black Metal’i denen şey yavaş yavaş oluşuyordu ve Gorgoroth da bu oluşumun en temel parçalarından biri oldu. 80’ler Norveç Black Metal’i her ne kadar bu işin başlangıç noktası olarak görülse de 90’lara kadar çok fazla grup görülmüyor. Mayhem ve “Darkthrone” bu dönemin en baba grupları olarak kendilerini belli etmişlerdi. Zaten şeytanın müziği denmesi de bu grupların duruşları ve manifestoları yüzünden olmuştur. Yüzünden olmuştur diyorum ama bana göre bu olumsuz bir şey değil yine de sayesinde demek de pek uygun olmayacak diye o kelimeyi seçtim. Gorgoroth ismi ise yine İskandinav yöresinden bir hayli etkilenen ve aslında kurduğu “Orta Dünya” evrenini de büyük çoğunlukla İskandinav Yarımadası’ndan esinlenen “J.R.R Tolkien”in “Yüzüklerin Efendisi” kitabından alınmıştır. Kitapta da Gorgoroth kasvetli bir yerdir ve “Mordor”a giden yol üzerindedir. Bu yüzden de isim olarak dahi karanlık ve kaosun merkezi olan bir yeri tercih etmiştir grup. Gorgoroth, zamanla çok fazla değişen grup üyeleri ile gündeme gelmiştir. Fakat başlangıçta, yani grubun kuruluşunda, muhtemelen kimsenin bilmediği isimler yer almıştır. İlk demolarında “Anders (gitar), Dag (bas), Ivar (gitar) ve Gylve (davul ve vokal)” isimlerini görüyoruz. Bu adamların hiçbiri grubun ilk albümleri olan “Pentagram”a kadar gelememiştir. Oldukça ilginç değil mi sizce de? Gorgoroth adında bir grup kuruluyor fakat demolarda gördüğümüz kurucuların hiçbirini grubun ilk LP’sinde göremiyoruz. Gerçekten çok tuhaf bir durum bana sorarsanız. Grubun ikinci demosunda bu dörtlü gidiyor ve bugünkü Gorgoroth’un şekillenmesini sağlayan en önemli isimlerden biri olan “Infernus” geliyor. Yanında da “Hat”ı alarak Gorgoroth ismini daha büyük bir isme dönüştürmek için ilk adımları atıyorlar.
Gorgoroth'un 1994 yılında çıkardığı ve kadrosunda “Infernus, Hat, Samoth ve Goat” gibi devasa isimlerin bulunduğu “Pentagram” albümleri o zamana kadar yapılmış en kaotik ve en dehşet albümlerden biri oldu. Albümü bugün dinlediğinizde dahi ne denli tehditkar ve bu müziğe ne kadar büyük yön verebileceğini görebiliyorsunuz. Ben, 14 yıl önce Gorgoroth’u bu albümleri ile keşfetmemiştim. Bana göre grubun en ihtişamlı albümlerinden biri olan “Ad Majorem Sathanas Gloriam” ile keşfetmiştim. Bu albümde de “Prosperity and Beauty” şarkısını ilk olarak dinlemiş ve nevrim dönmüştü. O zamanlar Heavy Metal, Doom Metal, Thrash, Metalcore gibi türlerle daha çok iç içe olan ben, bir anda sabah akşam bu albümü dinliyorken buldum kendimi. Böyle bir albümü yaratan gruba elbette ilgi duyuyorsunuz ve ben de bu ilgimi grubun diğer albümlerini bir an önce dinlemeye başlayarak gösterdim. İşte o zaman da ilk olarak Pentagram’ı dinleyerek bu işe giriştim. Pentagram, Ad Majorem Sathanas Gloriam gibi beni bir anda etkileyen bir albüm olmadı. Fakat zaman geçtikçe ve ben Black Metal’de başka gruplar da dinledikçe, yelpazemi daha da büyüttükçe Pentagram’ı tekrar dinledim. Bu defa artık bu müziği daha iyi anlıyor ve daha içselleştirebiliyordum. Bir anda kalbime gümüş bir hançer saplanmış gibi hissettim. Dondum kaldım albümü dinlerken. O dönemin kafasına kendimi verdim ve böylesi cesaret işi bir albümü yaratmış olduklarına büyük bir hayranlık ve saygı duydum. İşte bu gerçekten Black Metal’in tanımı olmuştu benim için. Gorgorth ise Black Metal ile ilgili bütün tanımları içinde barındıran bir sözlük olmuştu. Gorgoroth’un icra ettiği Black Metal’i bugün her dinlediğim Black Metal albümü ile kıyaslıyorum. Özellikle günümüz gruplarından old-school Black Metal icra eden gruplar için kıstas aldığım birinci grup elbette Gorgoroth oluyor. Diğer devleri de elbette işin içine dahil ediyorum. Fakat manevi olarak benim ruhumu besleyen ve bugün Black Metal konusunda ahkam kesmemi sağlayan yegâne grubu elbette ilk kıstas olarak alacağım. Gorgoroth’un başladığı nokta ile zaman içindeki ufak tefek değişimlerini ben hiçbir zaman olumsuz olarak görmedim. Hiçbir zaman devrimsel bir değişim veya tür kaymasına gitmedi Gorgoroth. Her daim Norveç Black Metal’inin ana dinamiklerine sahip albümler icra etmeyi başardılar. Bunlardan hepsi çok başarılı işler olmasa da genel olarak sağlam bir diskografiye sahip bir old-school grup olarak görüyorum ben Gorgoroth’u.
Pentagram'dan sonra gelen “Antichrist” belki birçokları için bu grubun en iyi albümü olarak görülüyor. Fakat ben öyle düşünmüyorum. Hatta Pentagram gibi şahane bir albümden sonra böylesi bir albümle gelmeleri beni şaşırtmıştı. Kötü bir albüm değil. Fakat etkileyiciliği Pentagram’a göre daha düşük ve özellikle prodüksiyon kalitesi olarak saçma bir şekilde geri gidiş gözlemliyorsunuz. Anlıyorum, marjinal olma isteği bu tür yeraltı grupların çoğunun başının belası ama bunu bu kadar uç noktalara getirmek de ortaya uğultu ve saçma bir sounda sahip bir albümden başka bir şey çıkarmıyor işte. Antichrist bunun en iyi örneklerinden biri. Bu albümün sonrasında gelen “Under the Sign of Hell” ile Gorgoroth bir kez daha bütün ihtişamını bizlere gösteriyor. Bu arada Antichrist albümünde davulun başında “Satyricon”un muazzam davulcusu “Frost”u görüyoruz. Fakat kötü prodüksiyon sayesinde bu adamın da neler yaptığını anlamak pek mümkün olmuyor. Under the Sign of Hell ile bir kez daha kadroda değişiklikler oluyor. Davul’a “Grim” (1999 yılında hayatını kaybetti) ve vokale “Pest” geliyor. Gorgoroth’un en dehşetengiz vokallerinden birisi olma unvanını elinde taşıyor Pest ve ben de buna katılıyorum. Under the Sign of Hell çok büyük bir kitle tarafından benimseniyor ve artık festivallerde de çıkmaya başlayan Gorgoroth’un en büyük kozlarından biri oluyor. Bu albümün tadı damaklardan daha tam gitmeden Gorgoroth aceleci davranıyor ve ertesi yıl “Destroyer, or About How to Philosophize with the Hammer” adlı albümlerini çıkarıyor. Bu albümün kadrosuna baktığımızda ise bolca konuk sanatçıyı görüyoruz. “Frost, Tormentor, Ares, T. Reaper, Vrolok ve ilk defa burada sesini duyduğumuz (albümün açılış şarkısı olan Destroyer’da) Gaahl” bu albümün kadrosunda yer alan isimler oluyor. Bu albüm de ne yazık ki başarısız Gorgoroth albümlerinden biri oluyor. Kaç kere dinlersem dinleyeyim bir türlü içim ısınmadı bu albüme. Milenyuma geldiğimizde ise Gorgoroth üretkenliğine devam ediyordu. 2000 yılında çıkardığı “Incipit Satan” bir kez daha taşlara ve kötü sözlere tutulmuş bir Gorgoroth albümü olarak yerini alıyordu. Fakat ben bu albüme biraz haksızlık edildiğini düşünüyorum. En azından Destroyer kadar cılız bir albüm değil bu albüm ve özellikle vokal konusunda Gaahl ile grup da bir devrim yaşıyor. Böylesi şeytani bir sese sahip olan adamı sonunda kadrolarına katıyor grup. Gaahl sadece şarkıları söyleyen bir adam olarak grupta varlığını göstermiyor, şarkı yazımlarında da oldukça aktif oluyor. Bunun da grubun hem sounduna hem de şarkı yazım şekillerine ileriki yıllarda ciddi etki edeceğini göreceğiz. Fakat Incipit Satan’da da bunu başlangıç seviyesinde olsa da görüyoruz. Gaahl ile birlikte bu albümde gruba dahil olan bir başka tiran adamı görüyoruz; “King ov Hell”! Tormentor da bu albümde ve sahnede Gorgoroth’un yanında oluyor. Tarih 2003’ü gösterdiğinde Gorgoroth bir kez daha şahlanarak yeraltından yükseliyor. “Twilight of the Idols - In Conspiracy with Satan” ile kaosu ve korkuyu bir kez daha bizlerin huzuruna sunuyor. Karanlık grup olmanın gerekliliklerini çok iyi bir şekilde yerine getiriyor Norveli şeytani grup. Bu noktadan sonra kemik bir kadro görüyoruz. “King ov Hell, Infernus ve Gaahl” üçlüsü Gorgoroth dendiğinde artık akla gelen isimler oluyor. Bu sadece benim düşüncem değil. Dünya çapında yarattıkları etki aynen bu şekilde oluyor. Twilight of the Idols - In Conspiracy with Satan, o yılın en iyi Black Metal albümlerinden birisi olarak gösteriliyor ve kesinlikle bunu da hak ediyor. Şimdi geliyoruz benim için hayatımın albümlerinden biri olarak göstereceğim ve Gorgoroth’u keşfetmemi sağlayan o eşsiz sanat eserine; “Ad Majorem Sathanas Gloriam”. Benim için bu albüm birçok şey ifade ediyor. Fakat en önemlisi ve büyük ihtimalle de herkesin düşündüğü şeylerden birisi olan şey Ad Majorem Sathanas Gloriam’ın baştan sona zerre sıkılmadan ve heyecanın zerre azalmadan dinlendiği bir albüm olmasıdır. Gorgoroth, bu albümde her şeyi kusursuz yapıyor. Benim şahsi düşüncem budur. Bu albümü baştan sona bir konserde çalsalar biri de çıkıp bu ne ya demez. Öylesine şahane bir albümden bahsediyorum. Black Metal’in büyük ihtimalle en iyi albümlerinden birisi olarak tarihteki yerini aldı bu albüm. Belki bundan 20 sene sonra daha çok anlaşılacak değeri. Büyük üçlünün bu albümde arşa çıktığını hep beraber görüyoruz.
Ad Majorem Sathanas Gloriam’dan sonra işlerin Gorgoroth için bir kez daha karıştığını görüyoruz. King ov Hell ve Gaahl gruptan ayrılıyor ve farklı bir grup yaratarak (God Seed) yollarına devam ediyorlar. Bu ikili olmadan 2009 yılında çıkardıkları albümleri “Quantos Possunt ad Satanitatem Trahunt” da hiç de fena olmayan bir iş olarak diskografilerindeki yerini alıyor. Bu albümü de zamanında çokça dinledim fakat bir süre sonra dinleme isteğim kayboldu. Öte yandan Ad Majorem Sathanas Gloriam için böyle bir şey söz konusu değil. Bu albümde “Pest”in tekrar gruba döndüğünü görüyoruz. Gayet de iyi bir iş çıkarıyor. Infernus ise bütün her şeyi üreten adam olarak karşımızda duruyor. Son olarak ise grubun 2015 yılında çıkardığı “Instinctus Bestialis”i görüyoruz. Bu albüm Gorgoroth’un son albümüdür. Henüz bu albümden sonra bir şey görmedik ve ileride görüp göremeyeceğimizi de bilmiyoruz. Festivallerde çalmaya devam ediyor Norveçli büyük grup ama yeni albüm ile ilgili herhangi bir şeyden haberdar değiliz. Bu albümde Pest de yok artık. Infernus ve önceki albümde yer alan müzisyenler ile çıkarılmış bir albüm. Çok efsane bir albüm diyemem. Fakat yine de beni tatmin eden ve King ov Hell ve Gaahl olmadan çıkabilecek en iyi işlerden biri olduğunu düşünüyorum. Fakat gönül isterdi ki en azından Tormentor katkı verseydi bu albüme. İç dinamikleri bilemeyiz elbette ama bu haliyle de orta halli bir Gorgoroth albümü olduğunu söyleyebilirim.
Black Metal’e ciddi anlamda yön vermiş ve katkı sağlamış bir grup Gorgoroth. Bu sadece benim öznel düşüncem olamaz. Bugün, bu camiada müzik icra eden ve bu camiayla ilgili herhangi bir şey ile uğraşan herkesin ortak düşüncesidir. Gorgoroth ciddi anlamda şeytanın müziğini icra eden ve bunu hiçbir zaman saklamayan bir grup olmuştur. Pagan görüşünü hiçbir zaman saklamamış bir grup ve ilham kaynağı her daim şeytan olmuştur. Bu yüzden de sadece Norveç Black Metal’i adına önem arz eden bir grup değildir. Tüm dünyada etkisi çok büyük ve adı geçtiğinde her daim heyecan yaratabilecek bir grup olma şerefine erişmiştir. İyi ki böyle bir grubun varlığına tanıklık ettim ve ediyorum. İyi ki varsın Gorgoroth ve iyi ki beni bu karanlık dehlizlere çektin!
Yorumlar
Yorum Gönder