Albüm Kritik 788 (Goblin Daycare / Q: EP? A: EP!!)

 


"… Ömrünün en mutlu döneminden faydalan: Mutluluk veren bu zevk yılları pek kısadır! Bundan yararlanmış olmak bizi yeterince mutlu ederse, yaşlılığımızda tatlı anılarla teselli bulur ve eğlenmeye devam ederiz. Bu yılları kaybedersek…acı pişmanlıklar, korkunç vidan azapları bizi paramparça eder ve yaş ilerledikçe gelen bunalımlarla birleşerek, tabut uğursuzca yaklaştıkça göz yaşları ve ıstırap çevreler bizi…" (Marquis de Sade / Yatak Odasında Felsefe)

Yatak Odasında Felsefe’yi okudunuz mu bilmiyorum. Fakat ben okumadığınızı farz ederek bir alt bilgi eklemeyi kendime bir görev biliyorum. Yukarıdaki felsefi birkaç cümle her ne kadar insanı belli noktada etkiliyor olsa da bu kitabın yazarının Sade olduğunu biliyoruz. Bu yüzden de bu felsefi ahkam kesmelerin sonu hep aynı şeye çıkıyor; düzüşmeye! Evet, yanlış duymadınız bildiğiniz düzüşme. Buradaki gençlik yıllarındaki mutluluk ve zevk anının tam karşılığı olarak düzüşmeyi söylüyor Sade. Zaten sonraki paragrafta da yine fantezilerin çığır atladığı ve Sade’ın adından dolayı verilen Sadizmin bütün aşırılıklarının döküldüğünü okuyabilirsiniz. Bir EP kritiğine Marquis de Sade’dan bir alıntı ile başlayacağımı hiç düşünmezdim. Daha önce “Georges Bataille”ın birkaç sözünü “Deathspell Omega” albüm değerlendirmelerinin birinde kullanmıştım. Açıkçası bu yazı için sıradan bir giriş yapmak istemedim. Çünkü bunun iki nedeni var. Birincisi bu EP’yi yaratan adamın çok şeker bir arkadaşım olması bir diğeri de Metal ve Metal’in alt türlerinden birine ait bir müzikal çalışma olmamasıdır. Lo-Fi Punk adı verilen bir müzik icra etme kararı alan arkadaşımın adı Mert Karaca. Daha önce de burada “Styrofawn” adlı başka bir projesinden çıkan EP’si “Abondonism”i de sizlerin okuma zevkinize sunmuştum. Mert’teki müzikal yön ve vizyon gerçekten benim hayran olduğum şeyler. Öncelikle benim gibi tutucu bir müzik zevkinin olmamasından mütevellit çok daha fazla şeyler dinliyor ve bu dinlediklerinin her birini ciddi anlamda sindiriyor. Hem müzikal olarak sindiriyor hem de sanatsal olarak parçalarına ayırabiliyor. Bu yüzden de adam hayata geçirmek istediği herhangi bir projeyi pratiğe dökebildiğinde ortaya çok güzel işler çıkıyor. Mert’in içindeki müzik ateşinin sıradan bir turuncu ve sarı karışımı alev olmadığı aşikâr. Bir resim paleti düşünün. Bu paletteki bütün renklerin birbiriyle karışmış halini göz önüne getirin. İşte, Mert’in içindeki müzikal alev de aynı bu şekilde. Her renkten bir şeyler üretme kapasitesine sahip bir adam. Bu yüzden de bugün sizlere bir Lo-Fi Punk albümünden bahsediyorum!


Şimdi, tutarlılığımı göstermek adına tekrar Sade’ın cümleleri üzerinden devam edeceğim yola. Öncelikle “Goblin Daycare” isminin ne kadar eğlenceli bir isim olduğunu belirtmek istiyorum. Mert de tıpkı Sade gibi ömrünün en mutlu döneminden faydalanıyor gibi. Ömrünün mutlu dönemi belki çok iddialı bir cümle olabilir. Fakat üreten, özellikle müzik üreten, biri için ömrünün en mutlu dönemi veya dönemleri bu üretimi gerçekleştirdiği dönemler değil midir? Goblin Daycare projesini elbette çok önceden biliyordum ben. Zaten sohbetlerimizin çoğunu müzik oluşturduğu için haliyle birbirimize neler yaptığımızı ve ne gibi manyakça işlere kalkıştığımızı anlatıyoruz. Lo-Fi Punk ismini dahi bilmiyordum. Mert sağ olsun bana bunu betimlemek yerine direkt olarak bu EP’de yer alacak şarkıları dinleterek kendimin çözmesini istedi. Metal’de çoğu türü nokta atışı ile ayırt ederim ve ona göre yorumlarımı yaparım. Fakat iş Punk ve alt türleri olunca sütten çıkmış ak kaşık gibiyimdir. “Q: EP? A: EP!!”yi dinlerken duyduğum şeylerden muazzam etkileniyordum. Fakat etkilenmemin sürüp gitmesini beklerken şarkılar birer birer bitiyordu. Adeta bir Grindcore Metal albümü gibi şarkılar bir varmış bir yokmuş edasında çabucak bitiyordu. Fakat duyduğum her şeyde yüzümdeki sırıtma daha da büyüyor ve daha da mutlu hissediyordum kendimi. Goblin Daycare ile Mert başka bir boyuta geçmişti artık. O boyut ise 3 boyutlu değil! 2 boyutlu bir müzik nasıl olur bunu o an fark etmiştim. Bunu negatif bir şey olarak almayın sakın. Mesela; yaşı benim gibi 30’larında olanlar “Atari, Nintendo ve türevleri” gibi oyun konsollarıyla epeyce vakit geçirmiştir. İşte oradaki 8bit ve mono olan şarkıları bir hatırlayın. Her bir şarkı sizce de etkileyici değil miydi? Tek yönlü bir şey dinliyorduk ama inanılmaz haz alıyorduk. Goblin Daycare ise bu 8bitlik şarkıları bir boyut daha eklemiş. Bu boyutla birlikte post-modernizme geçişi görüyoruz. Çoğunluğun ve popülizmin müziği değil dinlediğiniz. Marjinal ve niş bir şey dinliyorsunuz. Bu yüzden de müzikte üçüncü boyut olarak gördüğüm modernite burada işlemiyor ve yerseniz diyerek bizlere yeşil rengi sonuna kadar açılmış o ilk televizyon kadar şaşırtıcı ve bir o kadar da heyecan verici bir şeyler sunuyor Goblin Daycare.


Bu EP'yi dinlemek her şeyden önce bana aşırı derecede mutluluk ve zevk verdi. Her dinlediğimde kendimi çok daha iyi hissettim. Fakat işin müzik tarafına da bakmak gerekiyor elbette. Bu EP’de benim en çok mest olduğum şey synthler oldu. Yani Türkçesi ile sintisayzır ya da sentezör. Artık siz hangisini seviyorsanız onu kullanın. Sadece birkaç notaya basılarak yazılan bu sintisayzır partisyonları beni mest etti. Zaten bu aletin sesini de normalde çok seviyordum. Sevgili dostumun da şarkılarında bu seksi sesi kullanması beni yeterince ihya etti. Özellikle EP’nin son şarkısı olan ve aynı zamanda çıkış parçası olan “Godfreaks!”teki sintisayzırın baştan sona kadar şarkıya hakim olması ve esas oğlan havalarındaki kaslı ve kıllı duruşu yüreklere korku ve dehşet vermeye yetiyor. Bir diğer unsur ise Mert’in de usta olduğu enstrümanların başında gelen bas gitarın öküz gibi kullanılmasıdır. O distorsiyonlu bas gitar sesini duymak orgazm etkisi yaratıyor. Bunu kabul etmenin zamanı geldi. Herhangi bir türde bu tondaki bas gitar sesini duyduğumda gitar rifflerini pek iplemiyorum açıkçası. Mert de bunu yaparak benim gitar rifflerine olan ilgimi azaltıyor. Sen bilirsin dostum! Şaka bir tarafa, toplamda 8 dakika 13 saniye olan bir EP’de duyacağınız riff sayısını da tahmin etmeniz gerekiyor. Zaten bu denli kısa süren şarkılarda etkileyici bir veya iki riff yazmak yeterli oluyor. Eh, Goblin Daycare’ın Q: EP? A: EP!!’sinde bunu her şarkıda duyuyorsunuz. Bize mutluluk veren bu EP’den yeterince yararlanmamız gerekiyor. Bu da başa sarıp sarıp dinlemek anlamına geliyor.

Marquis de Sade'ın dediği gibi mutluluk veren bu zevk yılları pek kısadır. Aslında bu retoriği Q: EP? A: EP!! için birebir söyleyebiliriz. Zira bu EP de kısa bir EP’dir ve mutluluk veren bir zevk çubuğu gibidir. Bu EP’nin mesajı nedir peki diye soracak olursanız da sizi esefle kınarım. Bu EP’nin verebileceği en büyük mesaj koy götüne rahvan gitsindir. Bu bir felsefi öğüt verecek veya hayatın sırrını sizlerle paylaşacak bir sanat eseri değildir. Bu EP, o tür mesajları vermek için bir taraflarını yırtan güzelliklere söven bir trans birey küfrüdür. Basur tomurcuğu yüzünden anal zorluk çeken ev sahiplerine yapılan bir rektal tuşedir. Her sabah işe gitmek için kurulmuş beyinlerimizin zembereğinin kırılmış sesidir. Birbirlerinin alt takımlarını rahatça ellemek isteyen, gök kuşağı renklerindeki cinsiyetdaşların (ben uydurdum bu kelimeyi) zevk çığlığıdır. Kısacası bu bir EP’midir? Evet, EP’dir.

"...Ey şehvetli kızlar (oğlanlar), vücutlarınızı elinizden geldiği kadar teslim edin! Düzüşün, eğlenin, işin özü bu…Size gereken şey ağlayıp sızlamalarla, hıçkırıklarla, kaş göz işaretleriyle, aşk nameleriyle bitkin düşmek değildir; düzüşmektir!.."


Albüm Puanı: 10/10




Yorumlar