Herkese selamlar! Bir süredir klavyenin başına oturmuyordum. Aslında bu planlamış olduğum bir şeydi zaten. Siteye son olarak yazdığım “Tankard” albümünde de bunu dile getirmiştim. Bu yılın son albüm kritiğini Tankard’ın “Pavlov’s Dawgs” albümü ile yapmıştım. Birkaç güne kadar da sitede yılın en iyi 15 albümünü yayınlamış olacağım. Fakat bugün klavyenin başına oturma nedenim farklı. Başlıkta da gördüğünüz üzere bugün sizlere geçen haftaki “Mgła” konserinden söz edeceğim. Geçen hafta bu zamanlar İstanbul’daydım. Aradan bir hafta geçti. Mgła konserinin analizini yapmakta belki birazcık gecikmiş olabilirim. Fakat zaten gidemeyenler forumlarda ve bazı sitelerde konsere gidenlerin yorumlarını okumuştur. Benim yazım ise bir makale niteliği taşıyacak ve okumayı seven insanların birkaç dakikasını geçireceği bir yazı olacak. Ülkemizde bu sene oldukça güzel konserler oldu. Her ne kadar çoğu gelen grup benim dinlediğim gruplardan olmasa da farklı grupları görmek ve ülkemizde böyle konserlerin var olması sevindirici bir durum. İstanbul dışında oturduğum için ve çalışan biri olduğum için haliyle her konsere gitme gibi bir durumum olamıyor ne yazık ki. Özellikle her ne kadar “Batushka”ya gitmek istesem de konser tarihini ve gününü ayarlayan arkadaşların muazzam dehası yüzünden elbette gidemedim. Konserlerin hafta içi bir gün veya pazar gününe konmasına tahammülüm hiç kalmadı artık. Bunun doğru düzgün bir şekilde ayarlanması gerekiyor. Elbette olay sadece organizasyon şirketi ile bitmiyor. Grubun da turnesine göre ayarlamalar yapılması gerekiyor. Fakat Metal konserlerine şehir dışından gelen oldukça fazla kitle var. Bu yüzden bu gibi durumların gözetilip, daha uygun planlamalar yapılması gerektiğini düşünüyorum. Mgła konserine gitmek için uçağa bindiğimde uçağın kalkmasını beklerken telefonla oyalanıyordum ve bir başka muazzam Black Metal grubu “Craft”ın da İstanbul’a geleceğini öğrendiğimde uçakta bağırasım geldi ama sakinleştim hemen. Çünkü önce tarihe bakmak gerektiği kafama dank etti. Neyse ki bu defa da tıpkı Mgła konserinin planlamasında olduğu gibi konser günü 4 Mart cumartesiye denk geliyormuş. Tabi ki konumuz ne Bathuska ne de Craft. Fakat konser tarihlerinin artık daha iyi bir şekilde planlandığını görmek beni mutlu etti. Bu yazıyı birkaç başlık adı altında yazmaya karar verdim. Lafı daha fazla uzatmadan madde madde o başlıklara geçelim.
1.Ulaşım ve Konser Mekanı
Bu başlığın altına yazacağım şeylerin ne yazık ki pek de iç açıcı bir tarafı yok. Fakat ben yine de olumlu olarak gördüğüm konser alanına olan ulaşımdan başlamak istiyorum. İstanbul’da yaşayanlar için Beyoğlu’nda bulunan “Dorock XL Venue” adlı konser mekanını bulmak elbette çok zor değil. Neyse ki konsere şehir dışında gelenler için de aynı şey söz konusu. Ellerimizde artık telefonlarımız var ve navigasyonla çok rahat bulabiliyoruz her yeri. Sadece konsere günübirlik olarak gelmeyenler ve uzak yerlerdeki yakınlarında ikamet edenler bu alana ulaşmak için biraz zorluk çekebilir. Konser salonunu bulmak kolay fakat konser salonuna ulaşmak zor. Gerçekten bu cümleyi yazarken ben de nasıl bir dilemma lan bu diyorum ama durum ne yazık ki böyle. Konser salonu, AVM’den hallice olan ve içinde birkaç fast food lokantasının olduğu ve ufak eğlence merkezini andıran bir yerin üst katında yer alıyor. Fitaş sahnesi olarak geçen yer daha öncesinde bir sinema salonuymuş zaten. Bu yüzden tam da bu noktada işler saçma bir hale bürünüyor. Konseri benim gibi ön sıralarda izlemek isteyenler haliyle erkenden gidip sıra oluşturuyorlar. Fakat konser salonu üst katta yer aldığı ve sadece dandik bir yürüyen merdiven ile salona ulaşma imkânı olduğu için sıra uzadıkça dışarıya taşıyor ve benim gibi Burger King’in karşısına denk gelenler yağlı burger ve patates kokuları ile gününü şenlendiriyor. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, Burger King’de çalışan asabi bir abla vardı. Konser öncesi kulağımızın içine sıçtı o erkeksi sesiyle. Salona çıkana kadar sürekli birilerini aşağılamasını ve azarlamasını dinledik. Neyse ki ondan dayak yemeden yukarı doğru ilerlemeye başladık. Olan oldu. Benim de içinde bulunduğum şanslı bir grup yürüyen merdivenleri arkasında bırakıp sahnenin giriş koridoruna kadar gelebildi. Orada güvenlik görevlileri bizi bekletmeye başladı. İşte bizim grup kadar şanslı olmayanlar yürüyen merdivende sıkışmaya başladı. Zaten kapalı, havasız ve sıcak olan bu dandik mekân millete ayrıca bir zulüm yaşatmaya başladı. Güvenlik görevlileri ile insanlar tartışmaya başladı. Neyse ki çok fazla uzamadan ve bence güvenlik görevlilerinin sakin kalmalarının etkisiyle de çok büyük problemler yaşanmadı. Sonrasında artık konser mekanının içine girdik. En önde ikinci sırada yerimi aldım. Sahnenin bu derece yüksek olacağını açıkçası beklemiyordum. Bana biraz abartı gibi geldi ama arkada izleyen insanlar için elbette böyle bir yükseklik iyi bir şeydir. Sahne gayet büyük ve ihtişamlı duruyordu. Boş sahneyi burada sabaha kadar övebilirim size. Fakat dünyanın en saçma şeyi olacaktır. Sahnenin ne kadar iyi olduğunu gitarlara amfi jaklarının takılması, mikrofonların aktif olması, prodüksiyon ve ışık ekibinin ne kadar iyi olması gibi olgular etkiliyor haliyle. Şimdi bu dediklerim oldu ve Mgła sahneye çıktı!
2. Sahne
Mgła henüz sahneye çıkmadan önce, bence gecenin en büyük sürprizi olarak, Black Metal davulculuğunun geldiği zirve olarak gördüğüm şahıs “Darkside” ses teyidi (sound check) almak için maskesiz bir şekilde davulunun başına geldi. Hepimiz tabi ki bağırmaya ve şaşkınlığımızı olabildiğince sesli bir şekilde kendisine göstermeye başladık. Davulunun başına geçti ve neredeyse bir ağaç dalı kadar büyük bagetlerini alıp birkaç davul çeşitlemesi ile dibimizi düşürdü. Sonrasında da hiçbir şey olmamış gibi sahneden inip arkaya geçti. Davulu çalmaya başladığında, davulun sesinin gayet güzel bir şekilde duyuluyor olması benim içimi rahatlatmıştı. Zira bu mekâna gelmeden önce okuduğum yorumlarda pek de güzel şeyler duymuyordum. Mekânın akustiği ve kullanılan ses aktarım ekipmanlarının pek de iyi olmadığı söyleniyordu. Davul sesinde şimdilik bir sorun yoktu. 21:45 veya 50 civarıydı sanırım Mgła sahneye geldi. Ne bir selam ne bir el selamı vermeden adamlar gitarlarını omuzuna taktı ve “Age of Excuse II” ile şahane bir giriş yaptılar. Mgła’nın genel tarzı bu zaten. Konsere çıkıyorlar ve tek kelime etmeden konser listesindeki şarkıları durmadan çalıp, gidiyorlar. Şimdi sahneyi iyi bir şekilde değerlendirebilirim artık. Normalde önde olduğum konserlerde her şeyin çok yüksek sesle bana geleceğini bildiğim için her şarkıyı çok net bir şekilde duymayı beklemiyordum. Fakat tam tersi bir durum oldu. Age of Excuse II’yi dinlemeye başladığımda her şeyin gayet net bir şekilde kulağıma gelmesi beni oldukça mutlu etti. Yüksek ses elbette bazı detayları kesiyor. Fakat konserin genelinde pek şikâyetim olmadı benim. Fakat konseri orta ve arka sıralarda dinleyenler sesten oldukça şikayetçi olmuş. Vokal sesi kısıktı. Fakat Mgła’nın konserlerinde (YouTube’tan izlediklerimi baz alıyorum) vokal sesi genelde pek yüksek çıkmıyor. Belki bu bir tercihtir bilemeyiz. Fakat genel olarak kısık bir sesle şarkılar söylendi. Ben önde olduğum için yine duyma açısından daha şanslıydım muhtemelen. Az önce de “genel olarak” iyiydi dediğim için bu genellemenin dışında kalan durumlar da elbette oldu. Özellikle “Mikołaj Żentara”nın (vokal / ritim gitar) gitarında genellikle problemler yaşandı. Ya sesi çok kısık geliyordu ya da bazen hiç gelmiyordu. Hatta konserin son şarkısı “Age of Excuse VI”de bu durum daha da arttı. Sahneye ses mühendisi gelip bir şeyler yapmaya çalışsa da olmadı. Şarkı biterken de Mikołaj Żentara gitarını kaldırdı yere vurdu sinirden. Sonra da yumruğunu sıkıp, bizleri selamlayıp sahneden gitti. Ben bazı şeyleri anlamakta zorluk çekiyorum gerçekten. Neden ülkemizdeki konser salonlarının (kapalı olanlar) sadece birkaç tanesi genel olarak memnun edici bir atmosfer sunabiliyor? Dorock’ın Taksim’de sadece bir bardan ibaret olduğu zamanları da biliyorum. Hadi o zaman mekân küçük zaten çok bir şey beklenmez diyorduk. Şimdi birkaç yerde konser yerleri açılıyor Dorock XL adında ve durum hiç de parlak değil. Zaten Black Metal gibi underground türlerin konserlerini de birçok konser salonu yapmak istemiyor. Hatırlarsanız 2020 yılında bu adamlar gelecekti ve o zamanlar ilk açıklanan yer “Zorlu Psm” idi. Herkes nasıl sevinmişti. Çünkü orası gerçekten iyi bir konser mekanıydı ve insanlar sonunda bir Black Metal konserini adam gibi bir yerde dinleyecekti. Bir ay içinde her şey değişmişti ve konser birden ülkedeki belki de en dandik konser salonu olan IF Beşiktaş’a alınmıştı. Onu gördüğüm an gerçekten çok sinirlenmiştim. Orada bir “Watain” konseri dinledim ki sormayın gitsin! Çıkışta resmen midem bulandı. Dorock XL Venue benim için genel olarak ortalama bir deneyim yaşattı. IF gibi boktan bir yer değil kesinlikle. Az önce de dediğim gibi muhtemelen konseri en önde dinlediğim için bu defa şanslıydım.
3. Çalma Listesi ve Grup Performansı
İsterseniz önce çalma listesinde hangi şarkılar vardı onları yazayım buraya.
- Age of Excuse II
- Exercises in Futility I
- Exercises in Futility IV
- Mdłości II
- Age of Excuse V
- Exercises in Futility VI
- With Hearts Toward None I
- Age of Excuse IV
- Exercises in Futility II
- Exercises in Futility V
- Age of Excuse VI
Yukarıdaki bu listeyi durmadan çaldılar ve gittiler. Doğrusunu söylemek gerekirse Mgła’nın bu performansına hayran olmamak imkânsız gibi bir şey. Özellikle konsere gelip de bu konseri sevmedim, iyi değillerdi gibi şeyler söylemek gerçekten ahmakça geliyor bana. Herkesin görüşüne saygı duymalısın diyenleriniz olacaktır. Fakat bu konser için böyle söylemlerde bulunmak, grubun 30 küsur ayaklı turnesinin son ayağında dahi makine gibi çalmalarını görmezden gelmek bana pek akıl ve mantıkla örtüşen şeyler gibi görünmüyor. İlk şarkıdan son şarkıya kadar sadece birkaç dakikalık su molası ve gitar akordu gibi şeyler için durmaları dışında yardırarak çaldılar ve gittiler. Çalma listesi aslında beklenen şarkılardan oluşuyor genel olarak. Fakat Exercises in Futility VI’nin açıkçası bu konserde çalınması beni çok şaşırttı. Çünkü grubun bu yılki turnelerinde çok az çalınmıştı bu şarkı. Özellikle son konserlerinde neredeyse hiç yoktu. Fakat 3 yıllık bir sözün tutulması ve sold out olmuş bir konsere Mgła’nın hediye vermesi de büyük bir jest oldu. Bu şarkı grubun en muazzam şarkılarından biri olarak gösteriliyor. Ses sorununun baş göstermeye başladığı şarkı olarak da gösterebiliriz belki. Zira şarkıya girdiklerinde ilk 30 saniye kimse anlamadı ne çalındığını. Bir süre sonra herkes neyin çalındığını fark etti ve mutluluktan bağırış çağırış haline büründüler. Konserlerde bas gitara eşlik eden “Michał Stępień”in sahnedeki enerjisi Mgła’nın görsel şovu olarak nitelendirilebilir. Adam bas gitarıyla ve geri vokal performansı ile gerçekten şahane bir gösteri yaptı bizlere. İnternetteki videolara baktığımda da bu adamın enerjisine hayran kalıyordum. Elbette Mgła deyince akla gelen ilk adam Darkside mahlaslı “Maciej Kowalski” oluyor. Black Metal davulculuğu ile adından yıllardır söz ettiriyor. Çünkü birçok davulcunun aksine Black Metal davulculuğunda kaosun ve şiddetin sesi olan davulu daha estetik ve melodik bir şekilde kullanıyor. Özellikle gitarlarda çalınan her notanın davulda zillerle çalması onu bambaşka bir noktaya koyuyor. Bu yüzden de konsere gelen insanların en büyük bekleyişi Exercises in Futility V şarkısıydı. Oradaki 16’lık notanın üzerine yazılmış muazzam davul partisyonu ve insan formundan ayrılıp, neredeyse 8 kollu bir yaratık formuna bürünmesini izlemek herkesin ağzını açık bıraktı. Ben ise şahsen hiçbir şarkıyı ayırt etmedim. Çünkü her şarkıda harikulade davul performansıyla farklılaşmayı başarıyor. Lead gitar görevindeki “E.V.T” mahlaslı “Piotr Dziemski”nin de her zamanki iyi performanslarından birini izledik. Açıkçası ben lead gitarla ilgili duymama sorunu yaşamadım. Dediğim gibi yine ön sırada konseri seyretmenin nimetlerinden faydalanmış oldum. Toparlayacak olursam bu bölümü; her bir Mgła elemanının muazzam performans gösterdiği şahane bir Black Metal konseri oldu. Umarım bir dahakine ülkemize geldiklerinde çok daha büyük bir alanda (belki açık havada) çok daha iyi bir prodüksiyon ile konseri dinleriz.
4. Merchandise
Genel anlamda bana göre Mgła’nın en kötü olduğu taraf işte tam da bu başlıktı. Merch konusunda öyle sınırlı ve az şeyle gelmişler ki çok sinir oldum bu duruma. Konsere gitmeden önce kendi kendime bütçe ayırıyorum. Kapüşonluya 1000 liraya kadar ayırırım, güzel tişörtler getirirlerse 300-400 veririm tanesine ve en büyük hayalim olan Darkside ve M.’in yan projesi olan “Kriegsmaschine” ürünleri getirmeleri ve onlardan da birkaç bir şey almaktı. Fakat konsere girerken bir baktım 3-4 tişört modeli, plaklar ve patchler vardı sadece. Şaka mı lan bu diye sinirli bir şekilde konser salonuna girdim. Neyse dedim, çıkarken benim de sol kolumda dövmesini taşıdığım “a double edged blade” (Age of Excuse I şarkısının ilk sözü) tişörtünden alayım bari bir tane. Tişörtün sadece “S” bedeni var. Şaka gibi sadece “S”! Ya arkadaş metalcilerin yüzde kaçı S beden bir vücuda sahip! Gerçekten sinirden bir süre sonra gülmeye başladım ve tamam abi deyip çıktım gittim. Muhtemelen turnelerinin son ayağı (hatta ayağı bile değil) burası olduğu için elde kalanları getirmişler sadece. Yenileme ihtiyacı bile hissetmemişler. Fakat sold out olan bir konsere de birazcık özenilir be kardeşim.
Evet, normalde 3 başlık altında sizlere konser deneyimimi ve izlenimlerimi anlattım. 4. madde ise buraya yazmazsam eksiklik hissedeceğim bir şey olduğu için yazma gereği duydum. Kendinize iyi bakın ve hoşça kalın!
Yorumlar
Yorum Gönder