Böyle bir siteyi hayata geçirmek için çok fazla düşünmüştüm. Altından kalkabilir miyim, zaman ayırabilir miyim, millet okur mu falan diye çok fazla kafa yormuştum. Halbuki Metal içerikli bir site oluşturacağım ve reklam falan da yapmayacağım için zaten okuyucu sayısı her zaman az olacaktı. Fakat benim için buraya yazmak benim hayatım boyunca yapmak isteyeceğim bir şeydi. Metal müzik çerçevesinde bir şeyler üretme fikri benim için aynı zamanda bir gelişim göstermek demekti. Çünkü bu site sayesinde daha fazla grup keşfetmeye çalışacaktım ve daha fazla Metal türü dinleyerek yelpazemi de genişletecektim. İşte “Ghost” o zamanlar bu siteyi açmamdaki en büyük etkenlerden biri olmuştu. Zira İsveçli Heavy Metal grubunu 2012 yılında keşfetmiştim ve o zamanlar 2010 yılında yayınladıkları “Opus Eponymous” sadece benim değil birçok Metal ve Rock severin radarına girmeyi başarmıştı. Alttan alta Opus Eponymous’un reklamını yaparken buluyordu insanlar kendilerini. Çünkü albüm, Heavy Metal dünyasının kısırlaşmış ve üretkenliğinin azaldığı bir döneminde adeta panzehir olarak var olmuştu. Sadece Opus Eponymous’un müzikal olarak güzelliği değil, aynı zamanda grubun imajı da çokça konuşuluyordu. Ghost, bir anda gizemli bir Heavy Metal & Doom Metal grubu olarak Metal camiasında konuşulur olmuştu. Herkes ister istemez şeytanın adını zikrediyor ve bunu sıradan bir müzik eseriymiş gibi söylüyorlardı. Çünkü şarkılar baştan aşağı şeytanın yüceliğinden bahsediyordu. Fakat bunu ekstrem türler gibi bağrış, çağrış halinde değil, daha sakin ve yumuşak bir şekilde yapıyordu. İşte bu yüzden Ghost bir anda kendisini Metal dünyasının kallavi isimleri tarafından övgülerle bahsederken buluyor ve devasa konserlerin listesine giriyordu. 2010’dan bu yana 12 yıl geçti. Opus Eponymous ile başlayan serüven, “Infestissumam” gibi daha okült ve şeytani bir albümle gövde gösterisi haline dönüştü. Sonrasında gelen “Meliora”da bu defa Infestissumam’da herkesin eleştirdiği -Nerede Heavy Metal grubu Ghost- serzenişleri adrese ulaşmıştı belli ki. Meliora, birçok kişi için Ghost’un en başarılı albümü sayılırken birçok kişi için de Ghost’un giderek şeytani kimliğini bir kenara bıraktığı ve daha popüler işler yapmaya başladığı bir grup olduğu yönünde söylemleri de beraberinde getirdi. Meliora sonrası gelen dördüncü stüdyo albümleri “Prequelle” ise her şeyin altüst olduğu bir albüm oldu. Çünkü Ghost zaten Meliora döneminde dağılmış ve mahkemelik olmuştu. Grubun esas adamı Tobias Forge; “Ghost benim yarattığım grup ulan, şimdi hepiniz ziktirin gidin” tarzında yaklaşımıyla bir başına kalmış ve sadece kayıtlarda ve konserlerde birlikte olacağı müzisyenlerle yoluna devam etme kararı almıştı. Prequelle işte böyle bir dönem sonrasında gelen albüm oldu. Fakat bana sorarsanız gelmeseydi çok daha hayırlı olurdu. Zira Ghost’un artık tamamen değiştiğini gösteren ve Tobias Forge’un etkisinden çıkamadığı 70ler, 80ler Rock ve Pop-Rock dünyasının bir yansıması olan bir albümdü Prequelle. İçinde her ne kadar güzel şarkılar olsa da Ghost artık bir Metal grubu değildi. İşte, benim gibi Ghost’u en başından beri dinleyen birisi için bu çok acıklı bir durumdu. Zira “Belial, Behemoth, Beelzebub…” diye haykıran bizler, bir anda kendimizi saksafonların kulaklarımızda yankılandığı Elvis Presley albümleri dinliyormuşuz gibi hissetmeye başladık. Zaten Prequelle’den sonra artık Ghost’a olan ilgimi iyice kaybetmeye başlamıştım. Aralarda çıkan EP’leri saymadım. Fakat onların belli bir başarıyı gösterdiklerini de söylemem gerekiyor. Özellikle Papa Emeritus karakteri iyice “İbiş” haline geldiği için de ayrıca bir tiksinme söz konusu oldu bende. Sadece bende değil muhtemelen birçok Ghost seven kişide de olmuştur. Şimdi ise Ghost’un beşinci stüdyo albümü “Impera”yı yazmak için bu girizgahı yaptım sizlere.
Impera için söyleyeceğim şeylerin çoğunun olumsuz olacağını düşünüyordum açıkçası. Fakat Ghost’u değerlendirmem gereken kategorinin artık Metal olmadığını hatırladım. Sanırım bu durumu kabullendim desem çok daha doğru olacaktır. Çünkü Ghost’u Metal grubu olarak değerlendirmeye başladığımda artık her şeyin olumsuz olacağını biliyorum. Özellikle Prequelle’de son olarak bunu yaşamıştım. Zaten Meliora ile bir derdim olmamıştı benim hiçbir zaman. Fakat Prequelle ile işler değişmişti ve sonrasındaki EP olan “Seven Inches of Satanic Panic”te bu artık gün yüzüne çıkmıştı. Zaten o EP’ye bir Metal albümü olarak değil de old-school bir Rock albümü olarak bakmıştım. Impera’yı da herhangi bir Metal skalasına koymak istemiyorum ve sözlerime bir Rock albümü inceleyeceğim diyerek devam ediyorum.
Önceden olsa Ghost’un yeni albümünü dört gözle beklerdim. Fakat artık öyle değil. Aylar öncesinde “Hunter’s Moon” adlı şarkıyı yayınladığında Ghost, ben şarkıyı 2 gün sonra dinlemiştim. O derece merakımı yitirmiştim. Şarkıyı dinlediğimde de zaten suratım buruşmuş ve artık Ghost’tan tamamen ümidi kesmem gerektiğini anlamıştım. Hunter’s Moon oldukça sıradan bir şarkı olarak görünmüştü bana. Opus Eponymous teklisi olarak “Ritual”, Infestissumam için “Secular Haze”, Meliora için “Cirice” ve Prequelle için “Rats” gibi güçlü şarkıları albüm promosu olarak belirleyen Ghost, Hunter’s Moon ile çok zayıf bir tanıtım yapmıştı. Bu çok açık ve netti. Şarkıyı beğenenler elbette oldu. Zaten Ghost ne yapsa tapanlar bir hayli fazla olduğu için buna şaşırmıyorum artık. Hunter’s Moon’u birkaç kez dinleyip geride bıraktım. Daha sonra yakın zamanda “Call Me Little Sunshine”ı dinleyenlerine sundu Ghost. Bu şarkı Hunter’s Moon’a göre daha sert bir şarkı olsa da yine Ghost’u tanımlayabilecek kadar güçlü bir şarkı değildi. Bu şarkıyı da birkaç kez dinleyip bıraktım. Sonrasında ise çoğu insanın yerden yere vurduğu fakat benim “aha tam Ghost işi” dediğim “Twenties” adlı şarkıyı yayınladı İsveçli grup. Bu şarkı güçlü bir şarkı değil. Çok yaratıcı bir şarkı da değil fakat Ghost’un önemli bir DNA’sını içinde barındırıyor. O da teatrallik. Sadece iki rifften oluşan ve bizim oyun havalarındaki ritme benzer bir ritimde çalınan davulun eşlik ettiği bir şarkı aslında Twenties. Fakat Tobias yine öylesine kurnazlık yapmış ki, harikulade bir senfonik giriş ve şarkının tam kilit noktalarında o senfonik tınıların varlığı şarkıyı tam anlamıyla bir sahne şarkısı yapmayı başarmış. Albümün geri kalanına ise 11 Mart’ta eriştik hep beraber. Albümü 2 defa dinledim bu yazıyı yazmadan önce. Açıkçası bu albümü iki defa dinlemek yetiyor. Çünkü her şey ayan beyan ortada. Şarkılarda keşfedeceğiniz çok az şey var. Impera, Prequelle gibi dümdüz bir albüm değil. İçinde barındırdığı öğeler ile hakkıyla Rock yapılmış bir albüm olarak görüyorum. Fakat öte yandan Tobias’ın şu 70ler ve 80ler sevdası artık sıkmaya başladı. Sürekli o dönemleri hatırlatacak ve dinleyenlerin sürekli o havayı hissetmelerini sağlayacak şeyler artık sıkmaya başladı. İşin daha ilginci ise albüm çıkmadan önce yayınlanan şarkıların albümün içinde çok daha iyi durmaları oldu. Bazı şarkılar böyledir işte, tek başına ayrıca dinlediğinizde pek bir anlam ifade etmezken, albümün içinde bir anda beğeninizi kazanır. Bunun en büyük nedenlerinden biri de albümdeki iyi şarkı sayısının az olmasıdır aslında. Impera’da benim beğenerek dinlediğim şarkılar “Hunter’s Moon, Call Me Little Sunshine, Twenties ve Watcher In The Sky” oldu. Diğer şarkılar gerçekten benim dinlemeye pek de tahammül edeceğim şarkılar değiller. Evet, Ghost artık bir Rock grubu bunu biliyorum. Fakat diğerleri Pop-Rock havası veriyor ayrıyeten. Bu albümü Opus Eponymous seven Ghost dinleyicisi nasıl bağrına basar bilmiyorum. Kabullenmek gerçekten zor oluyor. Fakat ben Prequelle’den sonra zaten Ghost ile ilgili düşüncelerimi sıfırlamıştım.
Impera, iyi bir Rock albümü olmuş. Özellikle geçmişe takılıp kalan Rock severlerin bolca 70ler ve 80ler tınılarını duyabileceği bir albüm olmuş. Impera’daki en büyük problem ise garip bir şekilde Tobias’ın vokal performansı olmuş. Şarkılara hiç oturmayan bir vokal performansı ile karşı karşıyayız. Prequelle’de en çok öne çıkan harikulade vokal performansı iken burada ise tam tersine vokal şarkılara pek de uymamış. Fakat biliyorum ki Impera yine en çok satan albümler arasına girecek. Çünkü Ghost imajını çok iyi pazarlıyor ve hayran kitlesi her geçen gün daha da büyüyor. Papa Emeritus’un görkemli satanik yüzü yerini daha çizgi film karakteri bir yüze bıraktı. Nameless Ghoul’lar ise rezil rüsva bir kostümle sahnede oradan oraya koşuyorlar. Neyse daha fazla bahsedecek bir şey kalmadı. Impera, Rock ve Pop-Rock dinleyenlerin güzelce dinleyebileceği bir albüm olmuş. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, hoşça kalın!
Albüm Puanı: 7,5/10
Yorumlar
Yorum Gönder