Bu yılın sonuna doğru gelirken bu zamana kadar dinlemiş olduğum en enerjik albümlerden birinden sizlere söz edeceğim. Gerçekten de albümü her dinlediğimde kendimi oldukça enerjik hissediyorum. Bu tür enerjiyi verebilecek birkaç Metal türü var. Onlardan biri de hiç şüphesiz ki Thrash Metal’dir. Finlandiyalı “Bonehunter” de Thrash ve Black Metal’i oldukça harikulade bir şekilde harmanlayan bir grup. Hatta yer yer şarkılarında Punk etkileri bile görebiliyorsunuz. Fakat grubun ağır basan tarafı Thrash Metal. Bu yüzden de son sürat hızdaki şarkılarla sizleri uçurmayı çok iyi başarıyorlar. Bugün sizlere işte bu şahane grubun bu yıl çıkarmış oldukları “Dark Blood Reincarnation System” adlı muazzam albümlerinden söz edeceğim. Daha giriş kısmında albümün muazzam olduğunu söylemek istedim. Çünkü şu anda bu yazıyı yazarken de kulaklarımda yankılanıyor Dark Blood Reincarnation System. Lafı burada daha fazla uzatmadan albümün neden bu kadar muazzam olduğundan sizlere söz edeyim isterseniz.
Öncelikle Thrash Metal’e hasret kalmışım. Evet, ortalıkta birçok Thrash Metal grubu var, biliyorum. Fakat old-school kavramı Thrash Metal’de öylesine ruhuma nüfuz etmiş ki belli tabuların dışına çıkamıyorum. “Slayer ve Metallica”nın zamanında iliklerime kadar hissettirdiği o Thrash yapısının dışında bir Thrash Metal albümü dinlediğim zaman ne yazık ki bütünüyle benimseyemiyorum. Bu da benim ne yazık ki eskiye olan bağlılığımın olumsuz bir sonucu. Zamanında burada o zamanlar dinlediğimde bir hayli beğendiğim yeni nesil Thrash Metal albümlerini de yazmıştım. Fakat hiçbirini uzun soluklu dinleyemedim. Bugün canım hala “Ride The Lightning”i baştan sona dinlemek isterken örneğin “Dust Bolt”un herhangi bir albümün dinlemek aklıma bile gelmiyor. Dediğim gibi bu tamamen eskiye olan bağlılıktan kaynaklanıyor ve bazen bu tabuları artık kırıp, parçalamanın zamanı geldi diye düşünüyorum. Özellikle karşıma Dark Blood Reincarnation System gibi şahane bir albüm çıkmışken bunun gerçekten de tam zamanı diye düşünüyorum. Fakat Bonehunter’ı böylesine sevmemin nedeni biraz da old-school tarzına yakın olan tarzlarını kendi karakteristik yapılarıyla oldukça iyi harmanlamış olmalarıdır. Bonehunter 2011 yılından bu yana Metal camiasında varlığını gösteren bir grupmuş. Ben kendileri ile yeni tanışmış olsam da çok geç kaldığımı düşünmüyorum. Ya hiç denk gelmeseydim? İşte o zaman efsanevi bir gruptan mahrum kalırdım. Burası çok açık ve net! Gerçekten de abartmıyorum. Özellikle benim gibi yıllardır Thrash Metal’in yeni temsilcilerine ısınmaya çalışan biriyseniz Bonehunter sizlere gereken cevabı verecektir. Çünkü bana haddimi bildirdiler. Albümü dinlerken Thrash Metal’in bütün iskelet ve kas yapısını kulaklarınızda duyuyorsunuz. Yazılan riffler öylesine şahane olmuş ki kendimi sonsuz ve hızla devinim gösteren bir nehrin içinde gibi hissettim. Hiç enerjisi bitmeyen bir albüm dinlemek ve bu enerjinin bizzat sizin ruhunuza geçiyor olması gerçekten harikulade bir duygu oluyor. Davul çeşitlemeleri, gitar soloları ve vokalin çiğliği ile tam bir Thrash Metal albümü olmuş Dark Blood Reincarnation System. Black Metal tınılarını çok yüzeysel olarak görmek beni açıkçası hiç rahatsız etmedi. Tam tersine içimi rahatlattı. Çünkü arada bir yerde kalmış bir albüm dinlemektense böylesine hafif dokunuşlara sahip kaslı bir Thrash Metal albümü dinlemeyi elbette yeğlerim. Bas gitarın özellikle şarkılardaki o tok ve distorsiyonlu tonuna hasta oldum resmen. Albümü birkaç gün içinde baştan sona 6-7 kere dinledim sanırım ve her dinlediğimde dibim düştü. Ulan ne adamlar varmış be diye diye kendi kendime söylendim. Finlandiya’dan böyle Amerikanvari Thrash Metal albümü yapan bir gruba denk geleceğimi hiç düşünmezdim. Sonunda canım Thrash Metal dinlemek istediğinde artık Metallica ve Slayer haricinde koşarak gidebileceğim bir gruba denk geldim.
Bonehunter bu yıl keşfettiğim en değerli gruplardan birisi oldu benim için. Dark Blood Reincarnation System ise bu yılın en iyi 15 albüm listesine girdi bile. Evet, bunun spoilelerını şimdiden vermek istedim. Gerçekten harikulade bir albüm dinlediğim için kendimi çok mutlu hissediyorum. Bu yazıyı yazarken bile kulaklarımda Thrash’in old-school tınılarını duyuyor ve parmaklarım klavyenin tuşlarına adeta albümdeki bütün şarkıların hissettirdikleri enerjisi ile basıyor. Bu albümü mutlaka dinlemenizi öneriyorum! Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, hoşça kalın!
Albüm Puanı: 10/10
Yorumlar
Yorum Gönder