Albüm Kritik 587 (Iron Maiden / Senjutsu)

Iron Maiden albümleri dinlemek benim için Metal’in en özel albümlerini dinlemek anlamına gelmiştir çoğu zaman. Yeni bir tür açan ve bu türde resmen tek başına bayrak taşıyan bir grubun efsane olmaması gibi bir şey zaten düşünülemez diye düşünüyorum. Bugün “Metallica”yı Thrash Metal’in öncüsü olarak biliyor olmamız onu aynı zamanda bu türde ve genel olarak Metal camiasında efsanelerden biri yapıyor. Bu durum diğer türlerin öncü grupları için de geçerlidir elbette. Çünkü onlar bütün yaratıcılıklarını kullanarak sevdiğimiz müziği çok daha farklı ve niş hale getirmişlerdir. Ayrıca bu grupların arkasına takılarak gelen yüzlerce grup da bugün kendilerini biz Metal severlere kabul ettirmişlerdir. Dün, Metal dünyası için önemli bir gündü. Iron Maiden “The Book of Souls”u 2015 yılında çıkardıktan 6 yıl sonra yeni bir albüm ile bizleri selamladı. Iron Maiden’ın yeni bir albüm ile bizlere bir kez daha merhaba diyeceğini The Book of Souls’un çıkışından sonra pek düşünmüyordum. Fakat bahsettiğimiz grup Heavy Metal’in nevi şahsına münhasır bir grubu olunca elbette söylediğimi geri alacaktım zaman içerisinde. Sonrasında yeni bir Maiden albümü beklemeye başlamıştım zaten. Fakat bu kadar uzun süre sonra olacağını tahmin edememiştim. Elbette Bruce Dickinson’ın sağlık sorunları grubun dinamiğinde oldukça büyük etkiler yaratmış olsa gerek. Neyse, öyle ya da böyle bir şekilde zaman geçti ve bizler Iron Maiden’ın maskotu “Eddie”yi bir samuray olarak albüm kapağında gördük. Bugün sizlere söz edeceğim yeni Maiden albümünün adı “Senjutsu”.

Albümün kapağından ve adından da anlaşılacağı üzere Japon teması giydirilmiş bir Maiden albümüyle karşı karşıyayız. Zaten grubun farklı ulusların kültürüne olan düşkünlüğünü biliyoruz. Eh, bu gruptaki hemen hemen herkesin birer şair ruhlu kültür ateşi olduğunu da düşünürsek bu durumun gayet normal olduğunu söyleyebiliriz. Iron Maiden 17. stüdyo albümünde de ne kadar çok okur yazar olduğunu bir kez daha bizlere gösteriyor ve kültürler arası yolculukta bu defa uzak doğuya yöneliyoruz. Fakat albümün geneline yayılmış bir temadan söz etmemiz mümkün değil. Maiden’ın albümlerini dinleyenler zaten grubun ne tarzda şarkılar yazdıklarını bilirler. Bu albümde de yine savaş, bilim kurgu, sosyoloji ve ölüm gibi temalar yer alıyor. Şarkı sözlerinin yazımı konusunda Maiden her zaman en iyi gruplardan birisi olmuştur. Zaten yazdıkları için şarkı sözü değil de uzun birer şiir desek daha doğru olur. Harris ve Dickinson ikilisi sadece beste yaratmakta grubun lokomotifi değiller. Maiden albümlerine hayat veren ve anlamlandıran şarkı sözlerinin çoğu da yine bu ikiliden çıkmaktadır. Senjutsu yayınlanmadan önce Maiden bizlere albümden ilk tekli olan “The Writing on the Wall” adlı şarkıyı paylaşmıştı. Maiden şarkıyı paylaştığında çok heyecanlanmıştım. Hemen güzel bir kulaklığımı alıp bilgisayarımın başına geçtim ve video klibi ile şarkıyı dinlemeye koyuldum. Açıkçası şarkının başlangıcından çok etkilendiğimi söyleyemem. Klasik Maiden başlangıçlarından bir başkasıydı sadece. Sonrasındaki riff ise oldukça ilginç geldi bana. Sanki bizim Doğu veya İç Anadolu bölgesindeki türkülerden esinlenilmiş bir havası vardı. Hani o riffi bağlama ile çalsanız halay çekebilirsiniz gibi bir izlenim bıraktı bende. Fakat bu riffin Maiden’a uymadığını göstermez. Zira Maiden yukarıda da dediğim gibi kültür ateşi görevi üstlenmiş bir grup gibi adeta. Elbette etkilendiği tınılar olacaktır. Şarkının tamamını yeterli bulsam da Maiden’dan beklentimi tam olarak karşılamamıştı. Özellikle riff çeşitliliği bakımından Iron Maiden şarkısından uzakta bir havası vardı şarkının. Bu şarkıdan sonra grup herhangi bir şarkı daha yayınlarsa onu dinlemeyeceğime dair kendimi tembihledim. Zira o şarkı da hoşuma gitmezse albüme olan yaklaşımım negatif olacak diye korkuyordum. Sonrasında da “Stratego” geldi ve ben onu albüm çıktığında dinledim. Albümün içinde makul bir yerde bulunuyor şarkı ve kendisini kabul ettiriyor. İşin daha tuhaf bir tarafını da yine albümü dinlerken fark ettim. The Writing on the Wall albümün en enerjik şarkısı olabilir arkadaşlar!


Iron Maiden yıllar boyunca belli bir çizgide kalmayı başaran gruplardan birisi olmuştur. The Book of Souls’u ilk satın alıp dinlemeye başladığımda beni öylesine sıkmıştı ki albüm bu albümü aldığıma pişman bile olmuştum. Hatta o albümün kritiğinde albümdeki şarkıların aşırı uzunluğu ve dinledikçe beni sürekli sıkıyor olmalarından dert yanmıştım. Fakat o kritikten sonra albümü dinlemeye devam ettim yine de. Gördüm ki albümü dinledikçe daha fazla ısınıyor ve aslında neleri kaçırdığımı veya nelerin bana saçma bir şekilde sıkıcı geldiğini anlıyordum. Albümün çıkış tarihindan birkaç yıl sonra da The Book of Souls’un en sevdiğim Maiden albümlerinden biri olduğunu biliyordum artık. Bu yüzden Senjutsu’ya yaklaşımımda bunu göze alıyorum. Zira Senjutsu da uzun şarkılardan oluşan ve The Book of Souls’a göre daha durağan ve daha ağır kanlı bir albüm olmuş. Bu albümü dinlemek için gerçekten de uykulu olmamanız lazım. Zira benim gibi işten eve dönerken ve az uyumuşsanız bir önceki gece bu albümü yolda dinlemek ineceğiniz durağı kaçırtabilir size. Evet, Maiden hiçbir zaman öyle aşırı uçan kaçan şarkılar yapmadı. Fakat çok daha enerjik albümler dinlediğimi de söylemem gerekecek. “Powerslave ve Brave New World” gibi muazzam albümleri örnek gösterebilirim. Senjutsu, hikâye anlatan bir albüm. Yani bizleri yine edebi muazzamlıkla buluşturan bir başka Iron Maiden albümü olmuş. Bruce’un sesi ne yazık ki bu albümde de beni tatmin etmedi. Geçirdiği hastalık sonrası elbette eski ses performansını beklemek biraz zalimce olur. Fakat kulaklarım Bruce’un o muazzam oktavlı sesine alışık olduğu için böylesi yaşlanmış bir ses duyunca kabul edemiyorum ne yazık ki. Albüm tematik olarak duygu yüklü bir Maiden albümü olarak karşımızda duruyor. Öfke ve sertlik gibi keskin duygular yok. Daha dramatik bir havada yazılmış şarkılar dinliyorsunuz. Albüm kapağı bu konuda biraz yanıltıcı olmuş. Bir de yazılan rifflerin de çok etkileyici olmadığını söylemem gerekiyor. Iron Maiden şarkı yazımlarını bildiğim için main rifflerden ziyade soloların kalitesini merak ediyorum bu albümde de. Bu arada Maiden aslında oldukça iyi riffler yazan bir gruptur. Fakat bu albümde ne yazık ki riffler beni pek tatmin etmedi. Yazılan güzel sololar beğenmediğim riffleri bir şekilde kapatmayı başarıyor. Davul konusunda da herhangi bir atraksiyon bekliyorsanız hayalleriniz suya düşecektir. Zira klasik Maiden davul çeşitlemelerini duyuyorsunuz yine. Eh, albümdeki şarkılar öyle yüksek enerjide olmadığı için davulun da ekstrem çeşitlemeler yapacak hali yok.


Peki, Senjutsu’yu dünden beri birçok kez dinlemiş biri olarak albümü nasıl buldum? Senjutsu, tıpkı The Book of Souls gibi zaman geçtikçe çok daha iyi anlaşılacak bir albüm gibi duruyor. Fakat The Book of Souls’tan bir farkı var. Bu albüm çok daha durağan ve dramatik bir albüm olduğu için dinleme isteği kolay kolay uyandıracak bir yapıda değil. Elbette Maiden hayranları bu albümü de koşulsuz bağırlarına basacaktır. Fakat objektif bir gözle bakmam gerekiyor benim de. Bu albümü ortalama bir Iron Maiden albümü olarak görüyorum ve puanlama sisteminde ilerleyen aylarda bir güncelleme olabileceğini de söylemek istiyorum. Iron Maiden her daim üretken bir grup oldu ve bu üretkenliğini 17. albümleri ile taçlandırdılar. İyi ki böylesine muazzam bir grup var oldu bu dünyada. Ne zaman kariyerlerine noktayı koyarlar bilmiyorum ama ne olursa olsun Maiden albümü dinlemek her zaman harika bir duygu olmuştur benim için. Bir başka yazıda görüşmek üzere, hoşça kalın!

Albüm Puanı: 7/10



Yorumlar