Albüm Kritik 538 (King Diamond / The Eye)

Hayatımdaki en önemli grupların başında gelen “King Diamond”ın albümlerinin hepsini bu siteye yazmak gibi bir hedef koydum kendime. Ayrıca bugünkü albüm kritik yazısı ayrıca bir önem daha taşımaktadır. Sitenin 750. içerik girişi oldu bu yazıyla birlikte. Tek başıma 750 içerik ürettiğim Metal Music Share Plus benim en çok gurur duyduğum projemdir. Buna hiç şüphe yok. 750. içeriği King Diamond ile taçlandırıyor olmak istedim. Bugün sizlere bu muazzam sesin, bu muazzam adamın ve bu muazzam grubun 1990 yılında çıkardıkları “The Eye” adlı albümlerinden söz etmek istiyorum. Geçenlerde grubun 2019 yılındaki Philadelphia konseri “Songs For The Dead”i YouTube’ta iki kere izledim. Böylesine muazzam bir performansa şahitlik edenleri sadece kıskanmakla yetindim. Bir efsaneye tanıklık eden binlerce kişiyi nasıl kıskanmazsınız ki zaten. Bu konseri izledikten sonra zaten oturup bütün King Diamond albümlerini siteye yazma kararı aldım. Bu, elbette çok kısa sürede olacak bir şey değil. Fakat olacak. Lafı daha fazla uzatmadan albümün detaylarına geçelim.

Daha önce siteye yazdığım “Give Me Your Soul…Please, The Graveyard” albümlerinde de göreceğiniz üzere King Diamond’ın albümleri her zaman bir hikâye üzerine kurulmuştur. Bu hikâyenin parçaları ise şarkılar olmuştur. Her bir şarkı hikâyenin ilerleyişi ile paralele şekilde albümde yerini alır. Bu kısa hikayeleri ben de yukarıda bahsettiğim iki albümde sizlere çevirisini yaparak anlatmıştım. Sonrasında ise hikayeleri aslında sizlerin de keşfedebileceğinizi düşünerek “House of God” albümlerinde anlatılan hikâyeden bahsetmemiştim. Fakat daha sonra bunun pişmanlığını yaşadım. Zira anlatılan hikayeler King Diamond albümlerinin en nihayetinde kemik yapısı oluyor. O yüzden bu albüm kritiğinde hikâye anlatımına tekrar yer vereceğim. Fakat öncesinde elbette albümün müzikal yönüne bakmamız gerekiyor. King Diamond dinleyenler bilecektir, bu grubun müzikal kalitesi gerçekten Heavy Metal için adeta önemli bir örnek niteliği taşımaktadır. Hep söylediğim gibi “Black Sabbath, Motörhead ve King Diamond” Heavy Metal tarihindeki en muazzam gruplardır benim için. Bu liste herkese göre tabi ki değişecektir. Fakat benim en çok etkilendiğim gruplar bunlardır. Bu grupların her biri nevi şahsına münhasır bir müzik üretmişlerdir. Bundan mütevellit bu grupları dinlerken çok niş tatlar alırsınız. Bu albümdeki şarkıların yazımında her zaman olduğu gibi King Diamond imzası vardır. Bazı şarkılarda grup içindeki müzisyenlerin de ufak tefek katkıları olduğunu görsek de her bir King Diamond albümü King Diamond albümüdür gerçekten de. Danimarkalı üstadımız müzik ve konsept yaratma konusunda gerçekten bambaşka bir seviyedir. Şarkı sözleri genellikle basit yapıdadır. Bu, bazı kişiler tarafından yetersiz anlatıma sebep oluyor gibi ifade edilse de anlatılan hikayeler öyle felsefi bir şeyler taşımadığı için bence gayet yeterlidir. Ayrıca basit cümlelerle şarkıları anlatmak daha fazla kişiye ulaşmak ve hikâyeyi çoğunluğun anlamasını sağlamaktır. Yazılan gitar riffleri bu albümde gerçekte harikulade olmuş. Herkesin hem fikir olacağını düşündüğüm albümün en iyi şarkısı “Eye of the Witch” oldukça basit rifflere sahip olsa da, günün sonunda en iyi Heavy Metal şarkılarından biri olarak tarihteki yerini almayı başarmıştır. Fakat King Diamond’ın şarkı yazılımlarının çok nadir basitlikler taşıdığını görüyoruz. Genellikle yazılan şarkılar kendi içinde çok farklı geçişlere sahiptir. Yazılan rifflerin de Heavy Metal adına oldukça sağlam işler olması da The Eye’ı gece gündüz dinlenebilir bir Heavy Metal albümü noktasına getiriyor. Gerek davul performansı olsun gerekse de bas gitarın yeterli düzeyde şarkılarda varlığını sürdürmesi olsun dengesi şaşmayan sağlam bir albüm The Eye. Fakat bana göre King Diamond albümlerindeki en önemli iki unsurdan biri olan gitar soloları da yine bu albümde cayır cayır varlık gösteriyorlar. Bayılıyorum! Bir diğer unsur da elbette kulaklarımızın kendilerini her daim şanslı hissedeceği King’in vokal performansıdır. Öylesine geniş yelpazeli ve yükseğe çıkabilen bir sesi var ki her albümünde bu seste en ufak bir pürüz olmadan dinleyebiliyoruz. King, sesine gerçekten iyi bakan bir vokal. Özellikle 2019 yılındaki Philadelphia konserinde bile en ufak yırtılma, çatlama ve detone olmadan bütün şarkıları bir tanrı gibi seslendirmesi her şeyi kanlı canlı gözler önüne seriyor diye düşünüyorum. The Eye, 1990 yılında çıkan en iyi albümlerden birisi olmuş hiç şüphesiz ve günümüzde de en iyi Heavy Metal albümleri arasında kendisine yer bulmaktadır. Albümü günlerce dinledim ve dinlemeye de devam ediyorum. En ufak bir sıkılma ibaresi bile olmuyor bende. King’i dinleyip sıkılmak mı? Albümün hikayesine geçelim isterseniz.


Bu albüm adından da anlaşılacağı üzere bir “göz” tarafından tanık olunan öyküleri bizlere anlatıyor. Yani bu defa anlatıcının bir göz olduğunu görüyoruz. Bu gözün bizlere anlattığı şeyler elbette yine tekinsiz şeyler oluyor. İlk olarak isimsiz bir karakterin göz şeklinde bir kolye bulmasıyla hikâye başlar. Bu da zaten albümün açılış şarkısı olan “Eye of the Witch” ile bizlere anlatılmaktadır. “Jeanne Dibasson” adıyla suçlanan bir cadının türlü işkenceler gördüğü ve sonunda da yakıldığı görülüyor. Bu işkence ve yakılma olayı albümün ikinci şarkısı “The Trial (Chambre Ardente)” ve üçüncü şarkısı “Burn”de anlatılmaktadır. Sonrasında ise iki küçük kız sahneye girer. Bu iki küçük kız ateşin içinde bir kazıkta bağlı halde olan kolyeyi bulurlar ve kolyeye baktıklarında gördükleri şey onları öldürür. Bu da albümün dördüncü şarkısı “Two Little Girls”de bizlere anlatılır. Daha sonra Louviers manastırında çalışan bir rahibe olan “Madeleine Bavent” kolyeyi bulur ve onu takar. Bu da beşince şarkı olan “Into the Covent”te anlatılır. Rahibe Peder David tarafından tecavüze uğrar ve pederi öldürmek için kolyeye bakmasını sağlar. Sonra Peder Picard sahneye gelir ve manastırdaki herkesi bir araya getirir. Bu da albümün altıncı şarkısı “Father Picard” ile anlatılır. Kilise şarabının içine insanların akıllarını kontrol edebileceği bir madde ekler peder. Madeleine de dahil olmak üzere bir grup rahibeye ve çocuğa bir ritüel esnasında işkence ve tecavüz etmede kullanılır bu karışım. Bu olaylar ise yedinci, sekizinci şarkılarda anlatılır. 1642 yılında ise bu olaylara dahil olan herkes tutuklanır. Bu da albümün onuncu şarkısı “1642 Imprisonment”ta bizlere anlatılır. Son şarkı olan “The Curse” ise bütün bu yaşanan olayları anlatan anlatıcının “gözün” ne kadar lanetli olmasından bahsederek albümü noktalar.

Bir Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, hoşça kalın ve iyi ki King Diamond var!

Albüm Puanı: 9/10



Yorumlar