Herkese selamlar, bugünkü albüm kritiğinin konuğu İtalyalı bir Black & Death Metal grubu oluyor. Keşiflerimden denk geldiğim “Gates of Doom” beni yaptığı harikulade müzik ile etkilemeyi başardı. Grup temellerini 2012 yılında İtalya’da atmış. Gates of Doom da son günlerde albümlerini incelediğim diğer gruplar gibi yeni sayılabilecek bir grup. Bunu sadece kuruluş tarihinden değil, diskografilerindeki albüm sayılarından da rahatlıkla anlayabiliyoruz. 2012 yılında kurulmuş olmalarına rağmen ilk EP’lerini 2015 yılında yayınlamışlar. Bir sonraki çalışma da yine EP şeklinde olmuş ve onun da çıkış tarihi 2018. Bu yıl ise artık ilk LP’lerini yayınlamış grup ve şöyle yabancı basındaki yorumların geneline baktığımda oldukça olumlu tepkiler toplamış “Aquileia Mater Aeterna”. Ben de albümü dünden beri dinliyorum ve dinlemekten de büyük bir keyif aldım açıkçası. Grubun yaptığı müzik için Melodic Death Metal ve Atmosferik Black Metal karışımı diyebiliriz aslında. Fakat bu iki türün haricinde de diğer birkaç türden de enstantaneler duymak da mümkün. İtalyan dostlarımızın bu epik çalışmalarındaki performanslarına şöyle bir göz atalım.
Grup hakkında kısa bir araştırma yaptığımda ise karşıma çıkan en ilginç bilgilerden birisi; Gates of Doom’un müziğinin bu kısa sürede oldukça değiştiği bilgisi oldu. Melodic Death Metal ile başlayan süreç yer yer kendini Power Metal’e bırakmış. Sonrasında ise büyük ihtimalle kendi kendilerine verdikleri isim olan Epic Death & Black Metal ile süregelen bir süreç olmuş. Epic Death & Black Metal diye bir tür daha önce duymadığım için kendi kendilerine vermişlerdir dedim. Fakat varsa böyle bir tür o da benim ayıbım olsun. Epik kısmı hiç şüphesiz albümlerinin temasını oluşturan mitolojik ve görkemli hikayelerden kaynaklanıyor. Zira İtalyan bir grup olsa da seçmiş oldukları albüm temaları İskandinav Mitolojisi hikayelerine dayanıyor. Bence yol yakınken bu hevesten vazgeçmeleri gerekiyor. Yaptıkları muazzam müziği bu derece sıkıcı ve artık sürekli ele alınan bu konunun yalama olmuş havasıyla baltalamamaları gerekiyor. Uzun süreli bir konu olsaydı bunun ekmeğini epeyce bir süre yiyen “Amon Amarth” gözden düşen bir grup olmazdı. Fakat Gates of Doom neyse ki sadece Viking mitlerini konu alarak yoluna devam etmemiş. Kendi bölgelerindeki efsanevi hikayeleri de albümlerine kazandırmışlar. Bunun yanında Amon Amarth’tan etkilendiklerini de söylemeden geçemeyeceğim. En azından yaptıkları müziğin dokusunda Amon Amarth ilmeklerini görmek mümkün. Fakat bunu abartılı bir şekilde kullanmamışlar. Daha rafine ve daha niş bir şekilde şarkılarında göstermişler. Zaten albümün bütün şarkıları öylesine iyi rifflerden ve melodik partisyonlardan oluşuyor ki baştan sona epik bir şey dinlediğinizi anlıyorsunuz. Gates of Doom ilk albümlerini yayınlamak için belki geç kalmış olabilir fakat ortaya çıkan bu albüm kesinlikle telafi ettiriyor bu tembelliklerini. Albümü baştan sona birkaç kez dinledim ve genellikle uzun şarkılardan oluşan bu albümün hiçbir anında sıkılmadım. Çok keyifli ve kendisini çok iyi bir şekilde dinlettiren bir albüm olmuş. Albümün davulunu çalan “Giulia Zuliani” ablamız gerçekten iyi bir iş çıkarmış. Sadece davulda değil, şarkılarda yer alan perküsyon partisyonlarında da çok iyi bir iş çıkardığını gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. Açıkçası daha önce böyle ekstrem bir grupta davul çalan kadın görmemiştim. Giulia gerçekten çok iyi bir iş çıkarmış. Sadece bu hanım ablamız değil, gruptaki herkes üzerine düşen görevi layığıyla yerine getirmiş. Her şeyi ile çok iyi bir müzik dinlettiriyor bizlere. Belki vokal konusunda bir eleştiri yapabilirim. Çünkü böylesi güzel şarkılara eşlik edebilecek daha iyi bir ses beklerdim. “Stefano Declich”in sesinin bir eğitime ihtiyacı olduğu açık ve net bir şekilde görünüyor ya da duyuluyor.
Gates of Doom, keşfetmekten memnun kaldığım ve çalma listeme hemen eklediğim bir grup oldu. Umarım bu güçlü müzik üretme çizgilerini bozmadan yollarına sağlam bir şekilde devam ederler. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere hoşça kalın!
Albüm Puanı: 9/10
Yorumlar
Yorum Gönder