Eh, artık Amerika’dan uzaklaşmanın vakti gelmişti. Fakat yine de çok uzaklara gitmeyelim hemen öyle. Zira bugün siteye konuk ettiğim grup olan “Panzerfaust” Kanadalı bir Black Metal grubu oluyor. Kıtadan ayrılmadan yolumuza devam ediyoruz. Her ne kadar ismi ile Alman menşeili bir grupmuş izlenimi verse de Panzerfaust, bunu sadece seçtiği temadan dolayı tercih ettiğini de belirtmek isterim. Hoş bu yazıdan önceki ABD’li grupların ismi de Latince idi. O yüzden isimlerle ülkeleri çok bağdaştırmamakta fayda var. Panzerfaust da Black Metal icra eden bir grup. Daha önce kendilerinden bir haber olduğumdan grup hakkındaki birkaç bilgiye henüz sahip olmuş durumdayım. Grubun önceki albümlerini dinlemedim. Bugün ise buraya aslında 2 parçadan oluşan bir albümün ilk parçası olan ve 2019 yılında yayınlanan “The Suns of Perdition - Chapter I: War, Horrid War” albümünü sizlere sunmak için geldim. Açıkçası albümün ilk şarkısının soundunu duyar duymaz bile tüylerim diken diken oldu. Şimdi bakalım bu savaş ve din düşmanı temasıyla bezeli albüm bizlere neler sunuyor.
Albümün açılış şarkısı olan “The Day After 'Trinity'”i duyar duymaz büyük bir şaşkınlık yaşadım açıkçası. Fakat yaşadığım bu şaşkınlığın sebebi şarkının efsane olması falan değildi. Hatta şarkı normal düzeyde, iyi bir şarkıydı sadece. Beni esas etkileyen ise seçilen gitar tonu oldu. Epeydir böylesi dehşet verici tok ve kaotik bir gitar tonuyla şarkılar dinlememiştim. Hatta bu gitar tonu bana “Bloodbath”in bana göre en dehşet işlerinden biri olan “Resurrection Through Carnage”ı anımsattı. Belki birebir aynı sound olmayabilir fakat benzer soundu duymak bile beni ihya etmeye yetti. Albüm, daha prodüksiyonunun muazzamlığı ile hanesine artı puanları yazdırmaya başladı. Dediğim gibi bu aslınnda 2 parçadan oluşan bir çalışmanın birinci kısmı oluyor. The Suns of Perdition - Chapter I: War, Horrid War, üzerine ciddi anlamda düşünülmüş ve iyi kurgu yaratılmış bir albüm olmuş. Black Metal’in daha çok Blackend Death Metal versiyonunu andıran yapısıyla, hatta yer yer bozuk riff yazımlarıyla da Experimental ve Avant-garde Black Metal’e de ufaktan göz kırpmasıyla oldukça sağlam ve atmosferi güçlü bir eser ortaya çıkmış. 2005 yılından bu yana bu sert müziği icra ediyor Kanadalı dostlarımız. Açıkçası bana yeni şeyler denemeyi seven bir grup havası verdiler. Hoş albüm yer yer “Rotting Christ”ı da andırıyor olsa da (ne yazık ki…) bütünsel anlamda cesurca yapılmış bir albüm olduğunu değiştirmiyor. Müzikal olarak iyi bir seviyede olan albüm, atmosferik olarak çok daha iyi bir noktada yer alıyor bana göre. Çünkü yazılan gitar riffleri öyle çok da efor sarf ettirecek, kompleks şeyler değiller. Daha rafine, daha yere sağlam basan ve aynı zamanda tamamıyla kaotik olmayı başarmış rifflerin oluşturduğu şarkıları dinlemek açıkçası beni mutlu etti. Bana kalırsa albümde gitar rifflerinden daha çok öne çıkan unsur davul olmuş. Klasik Black Metal davulculuğu duymuyorsunuz. Çeşitlemeleri bol bir davul dinliyorsunuz albümdeki şarkılarda. Vokal kısmı ise bence daha iyi olabilirmiş. Çok kötü değil ama böylesi atmosferi güçlü bir albüm için çok daha iyi bir şarkı söyleme tarzı seçilebilirmiş.
Albüm Puanı: 8/10
Yorumlar
Yorum Gönder