
Herkese selamlar, haftanın son gününü de geride bırakmak üzereyiz. Böylece hayatımızdan bir hafta daha gitmiş oluyor. Özellikle yaklaşık bir yıldır hayatımızın daha da anlamsız ve hiçliğin mekanizmasını oluşturduğunu fark etmiş olduk. Yani ben oldum daha doğrusu. Gerçi biliyordum en başından beri de işte bu pandemi dönemi daha açık etti olayı. Biraz dramatik bir şekilde bir giriş yaptım, farkındayım. Neyse bu dramı daha fazla sürdürmeden esas konumuza geçelim. Yine benim geç keşfettiğim köklü bir grubu sitede ağırlıyorum. 1987 yılında temelleri atılmış olan “Malevolent Creation”ın 2019 yılında çıkardıkları “The 13th Beast”ten sizlere söz etmek istiyorum bugün. Aslında bu albümün değerlendirmesini yarın yazacaktım fakat işlerimi erken bitirince neden klavyenin başına oturmayayım ki dedim. Açıkçası son zamanlarda oldukça fazla Death Metal grubu keşfetmeye başladım. Tabi ki bunda Spotify’ın büyük bir etkisi oldu. Bana oldukça güzel gruplar tavsiye ediyor ve ben de bu tavsiyelere kulak tıkamıyor ve göz ardı etmiyorum. Birçok tavsiyesinden sonra da oldukça memnun kaldığımı belirtmek isterim.

Malevolent Creation, henüz keşfetmiş bir grup olduğu için önceki albümlerinde neler yaptıklarına dair en ufak bir fikrim yok. Fakat Death Metalin o safkan ve sert halini icra ettiklerini biliyorum. En azından bunu The 13th Beast’ten yola çıkarak söyleyebilirim. En ufak bir melodik riff yazımı yok ve her şeyi bam güm diye biz dinleyenlerin yüzüne yüzüne vuruyor. Death Metal de tıpkı benim hayat damarlarım noktasına gelmiş Black Metal gibi oldukça farklı varyasyonlara sahip. Ben, bu varyasyonların birçoğunu şevkle dinliyorum. Bu şevkle dinlediğim türün içinde elbette safkan Death Metal de geliyor. Her ne kadar Death Metalin yaratıcısı olarak kabul edilen “Death”in şu ana kadar bir albümünü ciddi bir biçimde dinlememiş olsam da Death Metalin ulaşmış olduğu bu noktanın Death’in sayesinde olduğunu düşünüyorum. Yakın zamanda da bir Death albümünü siteye yazmak istiyorum. Neyse biz dinlemiş olduğum ve dinlediğim için de büyük bir memnuniyet yaşadığım The 13th Beast albümüne geri dönelim. Albüm, az önce de dediğim gibi kaya gibi sağlam bir Death Metal albümü olmuş. Şarkı yazımlarındaki matematik Death Metalin bütün unsurlarını içinde barındırıyor. Albümü dinlerken gerçekten çok etkilendim. Art arda 3 kere dinledim ve her dinlememde de “heyt be, vay be” gibi ünlemlerle albümü ne kadar beğendiğimi kendi kendime dile getirdim. Böylesine agresif albümleri dinlemek açıkçası ayrı bir haz veriyor bana. Evet, melodik yönü güçlü albümleri dinlemek ayrı bir mutluluk verse de Metalin özü olan sertliği duymak hangimizi mutsuz eder ki? 34 yıllık bir tarihe sahip Malevolent Creation’ın hala böylesine dehşet bir albümü yapıyor olmasına birazcık şaşırdım. Grubunu ilk kadrosu ile mi yola devam ettiklerini merak ettim ve araştırdım. Birçok grup gibi Malevolent Creation’da da bazı değişiklikler olmuş. Özellikle davul konusunda biraz iktidarsızlık gördüm. Açıkçası bu albümün davul performansına dibim düşmüştü. Bu albümdeki davul çeşitlemeleri ile ortalığı kırıp geçen dostumuzun adı ise “Philip Cancilla” imiş. Yazılan riffler ise bence çok başarılı olmuş. Her şarkı kendi içinde çok güçlü dinamiklere ve riff çeşitliliğine sahip. Bu durum da albümü dinlerken zevkten dört köşe olmanızı sağlıyor. Sound olarak da birçok Death Metal grubununda alışık olduğumuz o tok sounda sahip. Yani gümbür gümbür bir albüm dinliyorsunuz. Albümde benim canımı sıkacak herhangi bir şey bulamadım. Bas gitarın da özellikle geri planda kalmayıp, o çelik tellerinin haşin sesini duyuruyor olması da yine şarkılara ayrı bir saykoluk katmış.

Albümü çok beğendim. Dinlemekten asla bıkmayacağım bir albüm olduğunu söyleyebilirim. Benim nezdimde olumsuz bir tarafı yok. Çok sağlam rifflerle bezeli ve çok agresif bir yapıya sahip olmasıyla da beni benden alan bir albüm olmuş The 13th Beast. Sizler de eğer dinlemediyseniz muhakkak bir kulak verin derim. Bir başka yazıda görüşmek üzere hoşça kalın!
Albüm Puanı: 9/10
Yorumlar
Yorum Gönder