Albüm Kritik 462 (Soilwork / A Whisp of the Atlantic)

 

Herkese selamlar, bugün daha önce kendilerini ve 2019 yılında çıkardıkları albümleri “Verkligheten”i sitede ağırladığım “Soilwork” ve 2020 yılında çıkardıkları EP’leri “A Whisp of the Atlantic”ten söz edeceğim sizlere. Açıkçası bu albümden beklentim çok yüksek değildi. Hatta beni mutlu etmeyecek bir albüm dinleyeceğimi bile düşünüyordum. Bunun sebebi ise Soilwork ile bir türlü kanımızın uyuşmadığıdır. Yaptıkları müziği bir türlü sevemesem de bir kez daha burada albümlerini yazmak istedim. Evet, muhteşem bir EP dinlemedim fakat beklentilerimin üzerinde bir albüm dinlediğim için gayet memnun oldum. Soilwork’e olan bu mesafeli tutumum tam olarak son bulmuş olmasa da birazcık törpülendiğini söyleyebilirim. Hoş, neden böyle bir tutum güttüğümü de bilmiyorum ama azalması sevindirici tabi ki.

Öncelikle albümü dinlerken bir yandan da grup hakkında ufak çaplı bir araştırma yaptım. Çünkü Soilwork’ü unutmuştum (acı ama gerçek). Evet, Metal dinleyecektim ama hangi türünü dinleyeceğimden bir haberdim. Grubun tarihçesine baktığımda Metal’e girişleri “Melodic Death Metal” ile olmuş fakat sonrasında işin içine Metalcore ve Grove da dahil olmuş. Peki, ben dinlediğim A Whisp of the Atlantic’ten nasıl bir tat aldım diye soracak olursanız eğer; evet, Melodic Death Metal tınıları var fakat sadece Melodic Death Metal değil aynı zamanda bolca Progressive Metal ezgilerini de duyuyorsunuz. Bu yüzden bu albüm için Melodic Death ve Progressive Death Metal karışımı bir albüm diyebiliriz. Açıkçası ben böylesine sofistike bir albüm beklemiyordum. Zaten albümün açılış şarkısı olan ve albüme adını veren A Whisp of the Atlantic 16 dakikayı geçkin süresiyle çok alengirli bir başlangıç yapıyor EP’ye. Soilwork, daha bu şarkıda bütün müzikal yeteneklerini bizlere göstermeye niyet etmiş ve bunu büyük oranda da başarmış. Gerçi şarkının içindeki bazı geçişleri her ne kadar ben tam olduramadıysam da 16 dakikayı geçkin bir süreye sahip şarkı için oldukça tatminkar riffler ve melodik ezgilere sahip olduğu da aşikar. Albümün geri kalan şarkıları ise bu şarkıdan ayrılıyor ve daha normal ve daha sıradan oluyorlar. Bu sıradanlık çok kötü bir anlam ifade etmesin size. En azından A Whisp of the Atlantic şarkısına göre sıradan kalıyorlar. Yoksa diğer şarkıları da dinlemekten keyif aldım. Albüm için yazılan riffler ve melodik partisyonlar genel olarak başarılı olmuş. Sadece bas gitarın daha aktif olmasını beklerdim böylesi bir albümde. Bir diğer negatif durum ise şarkıları söyleyen “Björn Strid”in sesini çok sıradan bulmam oldu. Açıkçası bu arkadaşın ses aralığında birçok vokal duyabilirsiniz ve bana göre etkileyiciliği de oldukça düşük bir seviyede yer alıyor. Çok kötü diyemem fakat çok iyi bir ses tınısına sahip olduğunu da ne yazık ki söyleyemem. Albüm prodüksiyon olarak hiçbir olumsuzluğu barındırmıyor. Her ses olması gerektiği gibi net bir şekilde kulaklarınızda çınlıyor.



Özetleyecek olursam; ikinci Soilwork albümü dinleme deneyimim her ne kadar gecikmiş olsa da bende kötü bir izlenim bırakmadı. Öyle ayılıp bayılmadım yine fakat genel olarak keyifle dinledim albümü. Soilwork’ün önceki albümlerine de göz atacağım ve birkaç ay sonra bir başka Soilwork albümünü daha yazacağım buraya. Hoşça kalın.

Albüm Puanı: 7/10



Yorumlar