Albüm Kritik 456 (LIK / Misanthropic Breed)

Herkese selamlar, en son yayınladığım blog yazımdan bu yana epey bir süre geçti. Farklı bir proje için Metal Music Share Plus’a yazmayı sonlandırmıştım. Her ne kadar “mono-ide” adlı blog siteme 30 kadar yazı girişi yapmış olsam da içimdeki albüm değerlendirme yazısı yazmanın önüne bir türlü geçemedim. Öyle ki albüm değerlendirmelerini bu defa sesli bir şekilde kayda almaya başladım. YouTube ve Spotify üzerinden bu blog sitesinin de alt ismi olarak belirlediğim “Metal Müzik Ansiklopedisi” adında iki podcast kanalı açtım. Oralara hem geçmiş yıllarda çıkmış albümleri hem de güncel albümler hakkındaki değerlendirmelerimi seslendirip ekliyorum bir süredir. Açıkçası podcast olayını gerçekten de sevdim ve bunu düzenli bir hale getirmek için ilk adımı bu yılın başlangıcında atıyorum. Normalde elimde herhangi bir yazılı metin olmadan, doğaçlama bir şekilde mikrofona konuşuyordum. Fakat bunu yapmak yerine hem yazılı metin halinde hem de sesli metin halinde albüm değerlendirmelerimi kayıt altına almak istedim. Halihazırda dopdolu bir blog sitemin olması bana bu düşüncemi gerçekleştirmede büyük kolaylık sağladı. Böylece albüm değerlendirmelerini ister okuyarak ister dinleyerek takip edebileceksiniz. Hiçbir zaman blog sitem için domain almayı düşünmedim. Çünkü ben bu işten herhangi bir kar elde etmiyorum. Sadece zevkle yaptığım bir hobimi sizlerle paylaşıyorum. Hal böyleyken de açıkçası herhangi bir şekilde masraf yapmak istemiyorum. Eli yüzü düzgün bir blog sitesi ve dinlenebilir podcast kanallarına sahip olmak benim için şimdilik yeterli. Böylelikle siteme geri döndüğüm ve sevdiğim müzik hakkında yazılar yazacağım için de oldukça iyi hissediyorum kendimi. Hafta en az 2 albüm değerlendirmesi yapmayı planlıyorum. Fakat bu şu şekilde gerçekleşecek; eskiden yazmış olduğum albümlerin podcastini kaydedeceğim zaman doğal olarak o albüm hakkında bir daha bu siteye yazı girişi yapmayacağım. Normalde 1 eski, 1 güncel albüm kaydı girmeyi planlıyordum. Fakat bu durumda siteye sadece 1 albüm girişi yapmış olurken, podcast olarak 2 albüm girişi yapıyor olacağım. Bu nedenle 2 albüm değerlendirmesini mümkün olduğunca 3 yapmaya uğraşacağım. Zira albüm yazmak her ne kadar benim alışık olduğum bir şey olsa da podcast yayınlarını hazır hale getirmek zamanımı oldukça alıyor. Bu yüzden de 1 hafta boyunca iyi bir planlama ile bunun üstesinden gelmeye çalışacağım. Dinlenecek çok albüm var. İşin en güzel kısmı da bu zaten! Böylesine bir açıklamadan sonra artık sizlere sözünü edeceğim gruba ve albümlerine giriş yapmanın zamanı geldi.

İsveçli “LIK”i ilk albümleri olan “Mass Funeral Evocation”dan beri dinleyen ve takip eden biriyim. Yani bu grubu var olduğu günden beri dinliyorum. Var olmayı elbette ilk albümlerini çıkarmaları ile bağdaştırarak söylüyorum. Death Metal’in en sade halini icra eden bir grup LIK. Bu da beni bu gruba çeken en önemli unsurlardan birisidir. “Bloodbath”in yolundan gidiyorlar diyeceğim bir grup aslında LIK. Gerek şarkı yazım şekilleri olsun gerekse de yarattıkları atmosfer olsun Bloodbath’in ilk 5-10 yılını hissettiriyor bana. 2015 yılından bu yana aktif bir şekilde müzik yapıyorlar ve bana kalırsa bu son çıkardıkları albüm olan ve benim de sizlere söz edeceğim albüm olan “Misanthropic Breed” ile birlikte de artık birçok insanın radarına girmeyi başardılar. Şöyle internette dolaştığımda LIK’in birçok yabancı basında kendilerine yer bulduğunu ve Misanthropic Breed albümlerinden övgü ile bahsedildiklerini gördüm. Bu ilk albümlerinde bu denli değildi. Herkesin bildiği üzere bu gayet kabul edilebilir bir durum. İlk albümleri her ne kadar güçlü bir sounda ve safkan bir Death Metal yapısına sahip olsa da yenilik anlamında veya insanları şaşırtma babında ortalama bir seviyede yer alıyordu. LIK’in hiç şüphesiz esas patlama noktası yaptığı albümleri 2018 yılında yayınladıkları “Carnage” adlı albümleri oldu. Bu albümün değerlendirmesini de yine siteden aratarak bulabilir ve okuyabilirsiniz. Carnage’ı zevkle dinleyen biri olarak artık bu grubun ne denli büyük bir potansiyele sahip olduğunu biliyordum. Carnage’tan sonra gelecek bir sonraki albümün daha yıkıcı olacağından neredeyse emindim. Bazı gruplar vardır üzerimizde böylesine güzel etkiler bırakırlar ve gelecekte ne denli dehşet şeyler geleceğini ve bizleri nasıl ihya edeceğini düşünmekten mutluluk duyarız. İşte LIK de bu duyguları bana yaşattı ve ne güzel ki Misanthropic Breed albümleri ile bu duygularımı gerçeğe dönüştürdüler.



Albüm yine prodüksiyon olarak muazzam olmuş. Çok sağlam bir sound ile geliyor ve her bir şarkıda bu sağlam soundu balyoz gibi kulaklarınızda çınlatmayı başarıyor İsveçli dostlarımız. Bu defa şarkıları sadece yüksek tempo ile kaydedip kanımızı kaynatmak yerine, çok iyi riffler yazarak bu gaz veren tempoların üstünü de harika bezemişler. Ben, her bir şarkı için yazılan riffleri "iyi" ve "çok iyi" seviyesinde buldum. Benim suratımı düşüren herhangi bir şarkı olmadı. Özellikle Death Metal gibi kaslı bir ekstrem türde prodüksiyon gerçekten çok önemli. Black Metal’de belki kabul edebileceğimiz çiğ ve yıpranmış soundu açıkçası ben Death Metal’de kabul edemem. Tabi ki burada old-school Death Metal gruplarını bu söylemin dışında bırakıyorum. Ne de olsa prodüksiyon dediğimiz şeyin gelişimi de dönüp dolaşıp teknolojik gelişimlerle kesişiyor. LIK’in Death Metal’in kökenlerine sadık kaldığı noktalardan birisi de hiç şüphesiz gitar sololarıdır. Hemen hemen her şarkılarında gitar sololarına da yer vererek köklerini de unutmadıklarını bizlere gösteriyorlar. İster kısa süreli olsun ister uzun süreli olsun şarkılarına ekledikleri gitar sololarını ben gayet yeterli buldum. Elbette progressive gitar sololarını da beklememek lazım. O işin başka bir boyutu olurdu zaten. Tomas Åkvik ‘in vokal performansını en başından beri beğenmiştim zaten. Zaten bu güçlü sesli dostumuz hem Bloodbath’in hem de “Katatonia”nın canlı performanslarında yer almış ve şarkılar söylemiştir. Davul ve bas konusunda da herhangi bir olumsuzluk göremedim ben. Albümdeki her şarkıyı çok sevdim. Hiçbirini ayırt edemem ama “Funeral Anthem”in 01:50’lik kısmındaki kaya gibi partisyona da dibim düştü demeden edemeyeceğim.



Evet, bu albüm kritiği hem bu yılın ilk değerlendirmesi oldu hem de blog sitemin uzun bir sessizliğinden sonraki açılış yazısı oldu. Dediğim gibi artık albüm kritiklerini hem okuyacaksınız hem de dinleyeceksiniz. Bir sonraki albümde görüşmek üzere kendinize iyi bakın ve hoşça kalın!

Albüm Puanı: 9/10



Yorumlar