Yeni Zelanda’nın gözlere şenlik bir ülke olduğunu herkes biliyordur. Zira Dünya’nın en nadide kara parçalarından birisi olduğu su götürmez bir gerçek. İşte böylesi güzel bir ülkeden çıkan son derece agresif ve sert bir grup olan “Ulcerate”in bu yıl çıkardıkları “Stare into Death and Be Still” adlı albümlerinden sizlere söz edeceğim.
Doğrusunu söylemek gerekirse daha önce hiçbir Ulcerate şarkısı dinlemedim. Hiçbir zaman da merak ettiğim bir grup olmadı Ulcerate. Fakat bu yıl çıkan albümleri yazacağım listeyi oluştururken karşıma bir kez daha çıkan grubu ötelemek istemedim. Listeye aldım ve birkaç gündür de ilk Ulcerate deneyimimi yaşıyorum. Şöyle bir forumlarda gezdiğim zaman grubu ya çok seven var ya da nefret edenler var. Ortası bir yorum göremedim doğru düzgün. Yaptıkları ekstrem müziğin karmaşıklığından dolayı birçok kişi yargılasa da grubu, geri kalanlar ise böylesi teknik seviyesi zirvede yer alan bir müziği yaratmanın muazzam bir şey olduğundan dem vuruyor. Her zamanki gibi bir bölünmüşlük var sizin anlayacağınız. Ben ise bu defa bu iki grubun tam ortasında yer alıyorum. Ulcerate’i ne çok sevdim ne de nefret ettim. Belli bir seviyede hisleri uyandırdı içimde bu sert abiler. Daha önce dinlemediğim bir müzik dinlemediğim çok açık. Birçok Technical Death Metal grubu dinledim. Fakat Ulcerate bana göre Technical Death Metal’in içine deneysellik ve avangartlık da kattığı için daha niş bir iş yaptığı ortada. Dinlediğim süre boyunca bunu çok fazla hissettim.
Stare into Death and Be Still, oldukça güçlü bir albüm olmuş. Baştan sona muazzam şarkılar dinliyorsunuz. Fakat bu şarkılar her ne kadar muazzam olsalar da ben de öyle harika hisler uyandırmadılar. Şarkılar matematiksel olarak kusursuz olmuş. Yazılan her şey çok iyi bir şekilde birbirlerine bağlanmış ve sonuçta da ortaya her şeyi ile sağlam şarkılar ve neticesinde de sağlam bir albüm çıkmış. Beni albümde en çok irite eden şey vokal oldu. Vokalin sesinin kötü oluşundan değil bu durum. Tam tersine dinlediğim en tok ve en salam vokallerden birisi “Paul Kelland” oldu. Şarkıların oldukça teknik bir şekilde yazılmasından dolayı mıdır yoksa başka bir nedenden de dolayı mıdır bilmiyorum ama sanki öyle gelişi güzel yerlerde sözleri söylüyormuş gibi geldi bana. Hani burada da vokal olmaz diyorsunuz ama Paul orada bir iki kelime söylüyor sonra susuyor sonra tekrar birkaç cümle bir şey söylüyor sonra yine susuyor. Tabi bunu yazılı olarak anlatmak bir hayli güç benim için. Sizler de dinlediyseniz veya dinleyeceğiniz zaman belki fark etmiş veya edeceksinizdir.
Albüm için yazılan riffler gerçekten çok iyiler fakat bu albümde öne çıkan ve sanırım genel olarak bütün Ulcerate albümlerinde öne çıkan davulcu dostumuz “Jamie Saint Merat” oluyor. Ekstrem davulculukta benim son zamanlarda dinlediğim en yaratıcı ikinci davulcu oldu. Birincisi ise kolay kolay değişmeyecek olan “Mgła”dan “Darkside” elbette. Merat, davulu öylesine çalmış ki, birçok şarkıda var olan süper riffleri bile arkasına alabiliyor. Sadece bir davul şöleni yaşıyormuşsunuz gibi geliyor. En azından benim için durum öyle oldu. Stare into Death and Be Still’i çok sevdim. Albümü baştan sona her dinlediğim de sıkılma belirtisi bile göstermedim. Oldukça zevk aldım. Fakat Ulcerate’ten birkaç albüm daha dinlemem gerekiyor. Evet, Stare into Death and Be Still iyi bir albüm ama eş değer birçok albüm de dinlemiş biriyim. Yılın en sağlam işlerinden birini yaptıklarını düşünüyorum. Bunu ilerleyen zamanlar da daha yoğun bir şekilde Ulcerate dinlediğim zaman sonuçlandıracağım. Albümü dinlemediyseniz muhakkak dinleyin dostlarım. Bir de prodüksiyonun çok tok bir sesle kaydedilmiş olmasını negatif bir durum olarak değerlendiriyorum ben. Daha iyi bir prodüksiyon ile bu albüm iyice arşa çıkardı diye de düşünmeden edemiyorum. Bir sonraki yazıda görüşene dek hoşça kalın!
Albüm Puanı: 8/10
Doğrusunu söylemek gerekirse daha önce hiçbir Ulcerate şarkısı dinlemedim. Hiçbir zaman da merak ettiğim bir grup olmadı Ulcerate. Fakat bu yıl çıkan albümleri yazacağım listeyi oluştururken karşıma bir kez daha çıkan grubu ötelemek istemedim. Listeye aldım ve birkaç gündür de ilk Ulcerate deneyimimi yaşıyorum. Şöyle bir forumlarda gezdiğim zaman grubu ya çok seven var ya da nefret edenler var. Ortası bir yorum göremedim doğru düzgün. Yaptıkları ekstrem müziğin karmaşıklığından dolayı birçok kişi yargılasa da grubu, geri kalanlar ise böylesi teknik seviyesi zirvede yer alan bir müziği yaratmanın muazzam bir şey olduğundan dem vuruyor. Her zamanki gibi bir bölünmüşlük var sizin anlayacağınız. Ben ise bu defa bu iki grubun tam ortasında yer alıyorum. Ulcerate’i ne çok sevdim ne de nefret ettim. Belli bir seviyede hisleri uyandırdı içimde bu sert abiler. Daha önce dinlemediğim bir müzik dinlemediğim çok açık. Birçok Technical Death Metal grubu dinledim. Fakat Ulcerate bana göre Technical Death Metal’in içine deneysellik ve avangartlık da kattığı için daha niş bir iş yaptığı ortada. Dinlediğim süre boyunca bunu çok fazla hissettim.
Stare into Death and Be Still, oldukça güçlü bir albüm olmuş. Baştan sona muazzam şarkılar dinliyorsunuz. Fakat bu şarkılar her ne kadar muazzam olsalar da ben de öyle harika hisler uyandırmadılar. Şarkılar matematiksel olarak kusursuz olmuş. Yazılan her şey çok iyi bir şekilde birbirlerine bağlanmış ve sonuçta da ortaya her şeyi ile sağlam şarkılar ve neticesinde de sağlam bir albüm çıkmış. Beni albümde en çok irite eden şey vokal oldu. Vokalin sesinin kötü oluşundan değil bu durum. Tam tersine dinlediğim en tok ve en salam vokallerden birisi “Paul Kelland” oldu. Şarkıların oldukça teknik bir şekilde yazılmasından dolayı mıdır yoksa başka bir nedenden de dolayı mıdır bilmiyorum ama sanki öyle gelişi güzel yerlerde sözleri söylüyormuş gibi geldi bana. Hani burada da vokal olmaz diyorsunuz ama Paul orada bir iki kelime söylüyor sonra susuyor sonra tekrar birkaç cümle bir şey söylüyor sonra yine susuyor. Tabi bunu yazılı olarak anlatmak bir hayli güç benim için. Sizler de dinlediyseniz veya dinleyeceğiniz zaman belki fark etmiş veya edeceksinizdir.
Albüm için yazılan riffler gerçekten çok iyiler fakat bu albümde öne çıkan ve sanırım genel olarak bütün Ulcerate albümlerinde öne çıkan davulcu dostumuz “Jamie Saint Merat” oluyor. Ekstrem davulculukta benim son zamanlarda dinlediğim en yaratıcı ikinci davulcu oldu. Birincisi ise kolay kolay değişmeyecek olan “Mgła”dan “Darkside” elbette. Merat, davulu öylesine çalmış ki, birçok şarkıda var olan süper riffleri bile arkasına alabiliyor. Sadece bir davul şöleni yaşıyormuşsunuz gibi geliyor. En azından benim için durum öyle oldu. Stare into Death and Be Still’i çok sevdim. Albümü baştan sona her dinlediğim de sıkılma belirtisi bile göstermedim. Oldukça zevk aldım. Fakat Ulcerate’ten birkaç albüm daha dinlemem gerekiyor. Evet, Stare into Death and Be Still iyi bir albüm ama eş değer birçok albüm de dinlemiş biriyim. Yılın en sağlam işlerinden birini yaptıklarını düşünüyorum. Bunu ilerleyen zamanlar da daha yoğun bir şekilde Ulcerate dinlediğim zaman sonuçlandıracağım. Albümü dinlemediyseniz muhakkak dinleyin dostlarım. Bir de prodüksiyonun çok tok bir sesle kaydedilmiş olmasını negatif bir durum olarak değerlendiriyorum ben. Daha iyi bir prodüksiyon ile bu albüm iyice arşa çıkardı diye de düşünmeden edemiyorum. Bir sonraki yazıda görüşene dek hoşça kalın!
Albüm Puanı: 8/10
Yorumlar
Yorum Gönder