Albüm Kritik 441 (Sylosis / Cycle of Suffering)

Güzel albümlere denk geldiğim zaman keyfime diyecek olmuyor. Fakat muazzam albümleri geldiğim zaman ise hafif bir tedirginlikle dinliyorum ve sonrasında kendimi sorguluyorum. Yahu ben bu albüme muazzam dedim ama gerçekten öyle mi diyorum ve bir daha dinliyorum. Sonra bir daha, sonra bir daha… Birçok kez dinlememden sonra tedirginlikler yerini göğsümü gere gere albümün muazzam olduğunu söylememe bırakıyor. Bugün işte bu duygularla sana yazıyorum sevgili Metal Music Share Plus. Kalbin kadar bu temiz sayfayı bana açtığın için teşekkür ederim. Bu sayfayı biraz karartacağım yalnız. İngiliz Melodic Death Metal ve Thrash Metal oluşumu “Sylosis”in bu yıl çıkardığı “Cycle of Suffering” adlı muazzam yapıtlarından sizlere söz edeceğim dostlarım.

Sylosis'i elbette önceden biliyordum. Fakat grubu dinlemek gibi bir istek hiç olmamıştı içimde. Bunun nedenini bilmiyorum. Sanırım her geçen gün dinlediğim grup sayısı arttığı için Sylosis’e zaman ayıramamıştım. 200 yılından bu yana sahalarda olan grup 2016 yılında bir duraksama dönemine girmiş. Ya da bir ara vermişler diyebiliriz. 2020 yılında albüm çıkardıkları için bu aslında bir duraksama dönemi sayılmaz bana göre. Zira 7-8 yılda albüm çıkartan birçok grup biliyoruz. Cycle of Suffering için biz yine de bir geri dönüş albümü diyebiliriz. Fakat öyle çok uzaklaşılmadan dönülen bir geri dönüş albümü olduğunu da belirtmekte fayda var diye düşündüm. Bu zamana kadar incelemesini yaptığım 2020 model albümler bana farklı bir tat yaşatıyorlar. Çok sağlam albümler dinlediğim de oldu çok vasat albümlere katlanmak zorunda olduğum da oldu. İşin daha da garibi çok iyi dediğim albümleri sonrasında dinlediğim içsel burukluklar da oldu. Özellikle bunu “Trivium” için söylemek istiyorum. Albüm hala bu yıl çıkan en sağlam albümlerden biri bana göre fakat. Albüm garip bir şekilde akılda kalıcı olmuyor. Daha doğrusu kendisinden çok çabuk bıktırıyor. Albümün ilk zamanlarında oldukça fazla dinleme isteği uyandırmış olan “What the Dead Men Say" şu an zar zor aklıma geliyor. Bu da ilginç bir durum bana göre. Zira bir önceki albümleri olan “The Sin and The Sentence”da hiç böyle bir şey olmamış ve daha geçen gün albümü yine baştan sona dinlemiştim. Elbette burada oturup Trivium anlatmayacağım uzun uzun. Bunu belirtmemdeki sebep Sylosis’in yaptığı bu albüme fena halde dibimin düşmesi oldu dostlarım. Birkaç gündür yoğun bir şekilde dinlediğim Cycle of Suffering, sonraki zamanlarda bana yavan gelmez umarım.

Albümün bir Melodic Death Metal ve Thrash Metal kırması olmasına açıkçası ben çok sevindim. Tabi bu sevinci albümü dinlemeden önce yaşamıştım. Albümü dinlerken de kat ve kat arttı bu durum. Zira bu iki türün nasıl bir harmoni oluşturacağını oldukça merak etmiştim. Sylosis bana göre bu işi muazzam şekilde yapan bir grup. Albüm ne baştan sona bir Melodic Death Metal albümü ne de Thrash Metal albümü. İki tür oldukça iyi bir şekilde albüm geneline dağıtılmış. Şarkıların kendi içlerindeki birleşmeler ve ayrışmalar da yine harika bir şekilde olmuş. Burada grup elemanları virtüözlüklerini konuşturmuşlar. Thrash Metal’i seven fakat uzun zamandır bu türde oldukça az sayıda albümler dinlemiş ve de o albümler arasından da yine çok azını sevmiş biri olarak, Cycle of Suffering bana gayet yeterli ve dolu dizgin Thrash ezgilerine sahip bir albüm izlenimi verdi. Albümü dinledikçe iç içe geçmiş bu iki türün aslında ne kadar başarılı şekilde birleştiklerine tanık oluyorsunuz. Dolu dizgin giden bir şarkı bir anda melodik sekansların girişi ve ardından da muazzam Groove ritimleri ile tam anlamıyla Metal albümü dinlettiriyor bizlere. Yer yer “Lamb of God” esintileri duymak da beni oldukça ihya etti.


Albümü çok sevdim. O kadar çok sevdim ki her dinlediğimde yüzümde gülücükler oluşuyor. Adeta bir bahar havası içime doluyor. Kuşlar, kelebekler… Şaka bir yana 2020 bandrollü çok iyi albümlerden birisi olmuş Cycle of Suffering. Prodüksiyon olarak da kusursuz bir albüm dinliyorsunuz. Her şey çok net bir şekilde kulaklarınızda çınlıyor. Bas gitarın da oldukça iyi bir şekilde “ben buradayım” demesi yine gönlümü çalan bir başka etmen oldu. Yazılan hardcore riffler, melodik partisyonlar ve de gitar soloları benim çok hoşuma gitti. Her bir şarkıyı dinlemekten inanılmaz zevk aldım. Şarkıların bazıları kendi içlerinde düşük bir ivme yaratan sekanslara sahip olsa da bu çok kısa bir süre oluyor. Geri kalan zaman diliminde her şey gayet iyi bir şekilde devam ediyor. Davul konusunda da “Ali Richardson” adlı eleman çok iyi bir iş çıkarmış. Bir de şunu fark ettim; Trivium son iki albümünde Alex Bent’in davulculuğu ile yükselişe geçmiş bir grup olsa da bu davulu uzun süre dinlemek beni yoruyor. İlginç bir durum olabilir ama gerçekten de böyle. Her şarkıda oldukça güçlü ataklar yapması benim için yorucu olabiliyor. Fakat Ali de oldukça yaratıcı bir davulculuk sergilemesine rağmen bunu daha ivedi bir şekilde şarkılarda var etmiş. Asla çok öne geçip bütün kontrolü ele alma gibi bir durumu yok. Bundan dolayı da her şeyi ile gayet dengeli ve iyi bir albüm dinlemiş oluyorsunuz. Bir başka yazıda görüşene dek hoşça kalın!

Albüm Puanı: 9/10



Yorumlar