Albüm Kritik 439 (Suicide Silence / Become The Hunter)

Merhaba dostlarım, bugün yine sizlere son zamanlarda oldukça sık dinlediğim Deathcore türünden bir grubu ve onların yeni çıkan albümlerini sunuyorum. Nereden düştüm bu Deathcore’a bilmiyorum ama oldukça kan kaynatan müzik türü olduğu için haliyle kendimi alamıyorum dinlemekten. Fakat Black Metal albümlerine dönüş yapacağımız gün de yakındır. Amerika’dan türemiş olan Hardcore ve Deathcore grubu “Suicide Silence”ın bu yıl çıkardığı albümleri “Become The Hunter”dan söz edeceğim sizlere.

2002 yılından bu yana bu sert müziği icra ediyormuş grup. Ben de kendilerini yeni tanıdım zaten. Fakat bu tür Deathcore gruplarına genellikle negatif bir bakış açısı olduğunu gördüm. Bunun nedeni nedir bilmiyorum ama bu biraz saçma bir duruş gibi geliyor bana. Görünüşlerine bakıp günümüz hoppa Metal gruplarını andırıyor gibi göründükleri için belki bu tutum olabilir. Fakat görünüş artık hiçbir şeyi belirlemiyor. Gayet pop tarzı grupların bugün böğüre böğüre Metal yaptıklarını biliyoruz. Hatta buna en güzel örnek belki de “Infant Annihilator”dür diye düşünüyorum. Bu genç dostlar da oldukça ergen bir hava verseler de kaya gibi müzik yapıyorlar. Dinlediğim süre boyunca da oldukça yetenekli hergeleler olduğunu düşündüm. Zaten albümü baştan sona birkaç kez dinlemiş biri olarak bunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. Kafa sallamaktan boynunuzun ağrıyacağı bir albüm dinliyorsunuz. Tabi böylesi albümleri dinlerken kendinizi bu ekstrem müziğin hoyratlığına kaptırdığınız zaman bütün Deathcore albümleri muazzam geliyor. Fakat benim gibi dikkatli ve sakin bir şekilde dinlediğinizdeyse müzikal anlamda aslında birçok açığının olduğunu da fark ediyorsunuz.


Become The Hunter, herhangi bir Deathcore albümü neler sunuyorsa bu albüm de aşağı yukarı onu sunuyor dinleyenlere. Yazılan basit hardcore riffler, davulun daha çok rifflerle senkronize olduğu ve çığırtkan bir adamın şarkıları söylediği bir albüm dinliyorsunuz. Bu, zaten birçok Deathcore ve Hardcore türünün de özet formülü oluyor. Fakat bazı gruplar bu türü daha egzotik hala getirmek için ufak tefek dokunuşlar da yapmıyor değiller. Örneğin daha çok Death ve Black Metal’de gördüğümüz tema oluşturma formülünü oldukça iyi bir şekilde uygulayan gruplar da dinledim. Bu gruplar tabuların biraz dışına çıkarak farklılaşmayı gayet iyi bir düzeyde başarıyorlar. Suicide Silence, farklılaşma adına bir şey yapmamış. Deathcore’un çekirdek yapısında ne varsa onu bizlere dinlettiriyorlar. Kötü bir şey mi bu? Değil tabi ki. Fakat diğer bu tarz gruplardan ayrışma noktası pek olmuyor. Teknolojinin nimetlerinden oldukça fazla yararlanılan bir tür olduğu zaten albümlerin soundundan net bir şekilde anlaşılıyor. Become the Hunter’ın da sound olarak hiçbir sıkıntısı yok. Fakat her şeyin böyle çok teknolojik bir tını da olması da açıkçası benim gibi daha dengeli bir prodüksiyonu sevenler için biraz sıkıcı olabilir.


Albüm, kendisini gayet güzel bir şekilde dinlettiriyor. Fakat bir süre sonra bu albümü dönüp dinlemek isteyeceğimi düşünmüyorum. Zaten o kadar fazla albüm dinliyorum ki içlerinden aşırı sevdiklerime ancak tekrar dönebiliyorum. Albümün bana göre en büyük sıkıntısı kesinlikle vokal kısmı dostlarım. Yani bir türlü ısınamadım şarkıların söyleniş tarzına. Çok yapmacık ve zorlama bir şekilde şarkılar söylenmiş. Bunu çok net bir şekilde hissediyorsunuz. Sahne de bir iki şarkı sonra bu ses iyice deforme olur ve oldukça kötü bir ses ile şarkıları dinlersiniz. En azından bu albümden bu çok bariz anlaşılıyor. Eğer davulun önderliğinde bir şeyler dinlemek istiyorsanız (tabi ki Deathcore’un matematiğinde bir davulculuk) Become the Hunter gününüzü güzelleştirecektir. Fakat hepsi bu kadar. Bir sonraki yazıda görüşene dek hoşça kalın!

Albüm Puanı: 6,5/10



Yorumlar