Albüm Kritik 437 (Trivium / What The Dead Men Say)

Uzun yıllardır “Trivium” dinleyen biriyim. Benim için çok fazla şey ifade eden bir grup Trivium. Öncelikle Metal camiasına çoğunluk gibi “Metallica” ile girmiş bile olsam da daha üst seviye bir Metal dinleyicisi olmamın en büyük mimarı Trivium’dur. 2010 yılında dinlemeye başladım grubu. O zaman en muazzam albümleri zaten halihazırda yayınlanmıştı. “Ascendancy” ve “Shogun” ile adeta dumura uğramıştım. Böyle bir müziğin nasıl mümkün olacağını falan düşünüyordum. Öylesine zor şarkılardı ki dinlediklerim herhangi bir grubun bunu nasıl yarattığına aklım ermiyordu. O zamanlar böyle düşüncelerde olmam tabi ki çok normal. Metal müziğin sadece yüzde birlik dilimine hâkim biriydim. Belli başlı büyük grupların çevresinde dolanıp duruyordum. Trivium ile adeta dünyaya açılmış oldum. Kim ne derse desin Trivium müzikal anlamda öylesine görkemli işler yaptı ki, bu grubu sadece bir Metalcore grubu olarak adlandırmak artık büyük haksızlık olur. Metal’in içinde olan her türden çeşnilerle müziğini muazzam bir noktaya getirdi. İşte bugün sizlere grubun henüz bugün çıkmış albümü olan “What The Dead Men Say”den sizlere söz edeceğim.

Evet, Trivium benim için en görkemli ve muazzam gruplardan birisidir. Fakat Trivium için de işler her zaman yolunda gitmedi. Shogun’a kadar (evet The Crusade de dahil) müzikal anlamda hep üzerine koyarak geldi grup. Neden Shogun’a kadar diyorum çünkü bugün sıkı bir Trivium dinleyicisine grubun en efsane albümü hangisi diye sorarsanız ilk başta söylecekleri albüm Shogun’dur. Bunun en önemli sebeplerinden biri öylesine kallavi virtüözlük göstermiştir ki grup elemanları, dinlediğiniz her bir şarkı da tüyleriniz diken diken olur. Ben her bir şarkıyı dinlediğimde ise “ulan nasıl yazdınız” bunu oluyordu. Şimdi “Torn Between Scylla and Chraybdis”i dinlerken sizlerin de dibi düşmüyor mu? Trivium’un yaratıcılığının zirve yaptığı albüm Shogun olmuştu. Tabi 2008’e kadar durum böyleydi. Bence Trivium’un birkaç albümlüğüne ruhunu kaybetmesinin en büyük nedeni kesinlikle Travis’in (davul) gruptan ayrılması oldu. Zaten Shogun’dan sonra “The Sin and The Sentence”a kadar olan albümlerdeki davul performanslarına bakarsanız nereden nereye gelindiğini çok net anlarsınız. Travis’in, Trivium için nasıl bel kemiği bir adam olduğuna canlı şahitler olduk. “In Waves” albümü kimileri için Shogun’dan sonra gelen iyi bir albüm olarak görmesi beni şaşırtmıştı. Bütünsel olarak In Waves bambaşka bir Trivium’un yapmış olduğu bir albümdü bana göre. Sonrasında gelen “Vengeance Falls” bir nebze umut verici gibi görünse de bu defa Matt’in vokaldeki garip bir ses aralığına kaymış olması ve yine çok yüzeysel şarkıların yaratılmış olması üstüne üstün bir de kötü bir prodüksiyon ile o albüm de çok çabuk silinip gitti. Fakat esas yıkım hiç şüphesiz “Silence In The Snow” ile gerçekleşti. Bir albüm bütünüyle nasıl vasat olur Trivium onu da göstermiş oldu bizlere. Giderek yumuşayan bir Trivium vardı ortada ve mide bulandırıcı olmaya başlamıştı bu durum. Bugün bir Trivium konserinde dinleyicilerin büyük bir kısmı Silence In The Snow’dan herhangi bir şarkı dinlemeyi isteyeceklerini sanmıyorum. Ve kırmızı perde aralanır, sahne Alex Bent’in!


Trivium, bir türlü davulcu krizini aşamadı. Son davulcu değişikliği de Silence In The Snow sonrasında oldu. Alex Bent adında ufak tefek bir adam gruba geldi ve Trivium’un sapmış rotası bir anda değişti. Durgun bir akarsuda ilerleyen grup tekrar azgın dalgaların var olduğu okyanuslara yöneldi. Bunu da öyle sürpriz bir şekilde yaptı ki çoğumuz ne olduğunu anlayamadı. Bir anda The Sin and The Sentence adlı bir şarkıyı YouTube’da gördük. Dinleyen herkes şok olmuştu. Yıllar sonra Trivium dinliyorduk. Yıllar sonra gerçek Trivium’u dinliyorduk. Alex öyle bir davul çalıyordu ki, Shogun sonrası olan silik davul partisyonların acısını çıkarıyordu sanki. Öylesine muazzam davul çeşitlemeleri ile bezeliydi ki albüm, her bir şarkı yeterince muazzam değilmiş gibi davulun da olayı arşa çıkarıyor oluşu ile 2017’nin en iyi albümün dinlemiş olduk. Üç yıl ne çabuk geçmiş ve bugün What The Dead Men say ile tekrar kulaklıklarımızı kulağımıza takıyoruz ve bir kez daha Trivium’u dinliyoruz.

Albüme girme işini biraz uzun tuttum farkındayım. Fakat Trivium’un nereden nereye geldiğini özetlemek istedim. Bazılarınız katılmayabilir belki ama benim için durum en azından böyle. What The Dead Men Say’de de Trivium yine aynısını yaptı. Hiç kimsenin beklemediği bir anda albümden “Catastrophist” adlı şarkıyı dinleyenlere sundu. Şarkının çıktığını duyar duymaz hemen dinledim. Pardon, hemen 10 kere dinledim. The Sin and The Sentence’ın köklerinden büyüyen bir başka albümün geleceğinin habercisi olduğu çok netti. Catastrophist, tek kelimeyle muazzam bir şarkıydı. Kendi içindeki geçişleri ile ağzım açık bir şekilde dinledim. Fakat bir yandan da ikinci bir The Sin and The Sentece dinlemek ne kadar çekici olabilir acaba diye düşünmeden de edemiyordum. Birkaç hafta sonra bu defa gruba adını veren “What The Dead Men Say” şarkısını paylaştı grup. İşte bu şarkıdan sonra Trivium’un kendini tekrarlamayacağını, tam tersine daha farklı ve özgün şeylerle geleceğini anladım. Artık bir Shogun dinleme ihtimalimiz yoktu. Fakat bütün sağlam Trivium albümlerinden parçaların bulunduğu bir albüm dinleyeceğimi düşünmeye başlamıştım. Albümün çıkmasına yakın bu defa da “Amongst the Shadows & the Stones” adlı manyaklığı bizlere sundu grup. Trivium, yağdırıyordu adeta. Bu şarkıyı dinleyen herkeste Ascendancy'den bir şarkı dinliyormuş havası oldu. Nereden biliyorum, kendimden! Bu şarkıda bana göre ön plana çıkan en önemli faktör Matt’in sesi idi. Artık o Silence In The Snow’daki vokal sorunları sona ermişti zaten. The Sin and The Sentence da bunu görmüştük. Bu albümde ise artık muazzam bir Matt sesi ile birlikteyiz. Albümün çıkmasına yakın bir şarkıyı daha üstümüze saldı Trivium. “Bleed into Me” diğer şarkılara nazaran daha düşük tempolu ve daha kısa süreye sahip bir şarkıydı. Bu şarkı albümün en normal şarkısı dostlarım. Gerek riff çeşitliliği bakımından gerekse de özgünlük açısından durum böyle. Fakat burada da Paolo’nun bütün albüm boyunca o kaya gibi bas tonunu daha yoğun bir şekilde duyuyorsunuz. Derken artık bütün albümü dinliyoruz. Fakat ne albüm dinliyoruz be!


What The Dead Men Say, Trivium’un artık tamamen ayağının yere sağlam basan bir grup olduğu mesajını çok sert bir şekilde veriyor. Trivium demek sadece bir türün grubu demek değil artık. Death Metal, Black Metal, Progressive Metal, Metalcore, Thrash Metal gibi türlerin hücrelerinin bir vücut oluşturduğu grup formunda artık Trivium. Bu formu da en görkemli bir şekilde bizlere gösteriyor. Evet, nihayet doğru bir davulcu seçimi Trivium’u karanlık ormandan çıkardı ve aydınlık patikada koşarak ilerlemesini sağladı. Alex’in davulculuğunun ne olduğunu What The Dead Men Say albümünde artık idrak etmiş olduk. Neler yapabileceğini ve davuldaki yaratıcılık konusunda tabuları ezip yok etmesinin ne gibi bir muazzamlığı sağladığına şahit olduk, oluyoruz. Matt ve Corey bana göre günümüzde yaşayan en önemli iki riff canavarıdır. Trivium’un muazzam albümlerinin esas yaratıcıları bu adamlardır. Bu ikili bu albümde de şahane işler başarmışlar. Bir şarkıda Melodic Death Metal dinlerken bir sonraki şarkıda dolu dizgin modern bir Thrash Metal şarkısı dinliyorsunuz. Bu da haliyle albümü oldukça yenilikçi kılıyor. Şarkıların içinde barındırdıkları geçişler yine göz doldurucu olmuş. Davul soloları, gitar soloları, bas soloları derken herkes ne kadar psikopat olduğunu konuşturmuş. Özellikle solo kısmında Catastrophist’in solosu benim favorim oldu. Paolo ise bence grubun en büyük dinamiği. Şarkıların bu denli güçlü bir yapıya sahip olmasının en büyük nedeni Paolo’nun arkadaki o muhteşem geri beslemesidir. Çok da arkada değil aslında. Zira o muazzam tok bas sesini gitarın hemen arkasında duyuyorsunuz, çok uzağında değil!

Yazıyı çok uzattım biliyorum. Fakat az kaldı birazdan bitiyor. Albümdeki her şarkı bana göre muazzamlar. Yukarıda da dediğim gibi Bleed Into Me daha mütevazi bir şarkı olmuş diğerlerine nazaran. Matt’in vokal performansı bu albümde daha da iyi bir noktaya gelmiş ve artık sağlam bir ses aralığına sahip olması beni çok mutlu etti. What The Dead Men Say için yılın en iyi albümü diyor gönlüm. Fakat daha yıl bitmedi ve daha çok albüm dinleyeceğim. Fakat yılın en iyi albümlerinden birisi olduğuna kesinlikle eminim. Trivium’a teşekkür etmek istiyorum. İyi ki Metal camiasındalar ve iyi ki böyle muazzam işler yapıyorlar. Hoşça kalın dostlarım!

Albüm Puanı: 10/10
Puan Güncelleme: 8/10



Yorumlar