Albüm Kritik 395 (Bloodbath / The Fathomless Mastery)


Bugün sizlere bu yıl çıkan bir albümden bahsetmek yerine uzun zamandır yazmayı düşündüğüm ve sürekli araya başka albümler girdiği için bu zamana kadar ertelediğim bir albümden söz edeceğim. Benim için mihenk taşı albümlerden biri olduğu için klavyenin başına oturur oturmaz bile inanılmaz heyecanlandım. Death Metal’i bana sevdiren İsveçli süper grup “Bloodbath”in 2008 yılında çıkardığı “The Fathomless Mastery”nin cehennemine iniyoruz. Gerçekten benim için kült albümlerden birisi olarak yerini aldı bu albüm. Son zamanlarda özellikle bu albümü başa sarıp dinliyorum sık sık. Artık bu albüm hakkında bir şeyler yazmanın zamanın geldiğini habercisi oldu bu yoğun dinleme süreci.

Bazı sert albümleri dinlemek sizi yorabiliyor. Özellikle benim gibi sürekli ekstrem türleri dinleyen biriyseniz. Bu yormanın sebebi bazen prodüksiyonun kalitesizliği, bazen sıkıcı rifflerin bitmek bilmeyişi, bazen inanılmaz hız odaklı oluşu ve bazen de gürültü oranının bir hayli yüksek oluşu bu faktörlerden bazılarıdır. Fakat bazı albümler de var ki öylesine muazzam bir dengeye sahip oluyorlar ki, baştan aşağı sanat eseri olduğunu buram buram belli ediyor. İşte The Fathomless Mastery bence Death Metal albümleri arasında kendisini çok iyi bir şekilde gösterebilen ve kaslı duruşu ile nasıl sağlam bir albüm olduğunu fütursuzca sergileyen bir albüm olmuş. Benim için bu albümün her bir şarkısı çok fazla önem arz ediyor. Her bir şarkıda duyduğum riff silsilesi dudak uçuklatacak derecede muazzamlık barındırıyor. Bloodbath’in süper bir grup olduğunu üstte belirtmiştim. Bu süper grubun elbette en çok göze gelen adamı “Mikael Åkerfeldt” elbette. The Fathomless Mastery’nin bence önem arz eden bir diğer tarafı ise Mikael Åkerfeldt’in Bloodbath ile olan son birlikteliği olması. Bu albümdeki katkıları da yine yadsınamayacak düzeyde dostlarım.


Her albümün kapak resminden söz etmem. Fakat The Fathomless Mastery’nin albüm kapak resmi gören herkesi dehşete düşürecek nitelikte. Ben ilk gördüğümde “vay arkadaş” demiştim ve uzun uzun albüm kapak resmine bakmıştım. Daha albüm kapak resminden anlaşılıyor aslında ne derece bir ruh hastalığına şahit olacağımız. Albüm Death Metal kategorisindeki en iyi çalışmalardan biri bana göre. Gerek kayıt kalitesi, gerek şarkıların muazzam yazımı olsun parmakla gösterilecek bir başyapıt olmuş. Size göre abartıyor olabilirim ama ben cehennemin ne demek olduğunu hissettiren bazı albümlere şahit oldum. The Fathomless Mastery de işte o albümler arasında yer alıyor. Mikael Åkerfeldt ve arkadaşlarının bir araya gelerek cehennemi temsil ettikleri aşikar. Kan revan dolu bir grubun şarkı sözleri ve teması da haliyle leş öğeler ve kaotik formlarla dolu oluyor. Albüm öylesine sert ki hiçbir şekilde bir esneme payı yok. Bu da benim gibi serseri mayın şeyleri dinlemeyi seven adamların gözlerinin parıldamasını sağlıyor.

Albüm için yazılan rifflerin her biri benim bu zamana kadar duyduğum en sağlam Death Metal rifflerinden. Gerçekten de her bir riff dehşet verici bir tınıya sahip. Üzerinde çok fazla çalışıldığı belli bu albümün dostlarım. Her bir geçiş de Dante’nin İlahi Komedya’sındaki cehennemin içindeki geçişleri yaşatıyor sizlere The Fathomless Mastery. Albümün ilk şarkısından son şarkısına kadar sürekli damarlarınızda şeytan tarafından kutsanmış tınılar geziyor. Albümdeki her bir enstrüman olağanüstü düzeyde işlerle yer almış. Doğal olarak süper adamların ellerinde olan bu enstrümanlardan da böyle şeyler çıkacak tabi ki. Gerçi her zaman olmuyor tabi ki bu. Aslına bakarsanız bu albümü her dinlediğimde Bloodbath’in geldiği şuan ki duruma gerçekten de çok üzülüyorum. “Grand Morbid Funeral”da başlayan prodüksiyonun anlaşılmaz sound ile olan kaydı ne yazık ki grubun son albümü “The Arrow of Satan Is Drawn” ile daha da beter bir forma bürünmüştü. Tabi birde “Nick Holmes” faktörü var ki o daha da vahim bir durum dostlarım. Öyle ya da böyle Bloodbath üretmeye devam ediyor. Fakat bence en kısa zamanda milletin kendilerini anlamadıklarının farkına varması lazım. Arkadaş yazılan rifflerin ne olduğunu anlayamadan nice şarkıları toprağa verdik The Arrow of Satan Is Drawn’da.


Albümdeki bütün şarkılar muazzam olmuş. Hiçbirini ayırt etmeden bayıla bayıla dinliyorum. 11 harika şarkıyı dinlemek beni zevkten dört köşe yapıyor. Şarkıların size hissettirecekleri sadece ve sadece cehennemin izbe köşelerindeki iblislerin yakarışlarının potpurisi oluyor. Böylesine dehşet bir albüm için Bloodbath’in bu muazzam kadrosuna şükranlarımızı sunmayıp da ne yapalım. Kulaklıklarınızı takın ve albümü baştan sona dinleyin!

Albüm Puanı: 10/10



Yorumlar