Oldukça vahşi ve hadsiz bir grubu bugün siteye konuk ediyorum. Öylesine kendilerini kaybetmişler ki yaptıkları müzikte bunu çok rahat hissediyorsunuz. Black Metal’in 90lı yıllarında temeli atılan gruplardan bir başkası “Profanatica”. Hem de Amerika Birleşik Devletleri menşeli BİR Black Metal grubu kendileri. ABD’den kolay kolay Black Metal gruplarını göremiyoruz. Profanatica ise bu eksikliği gideren bir grup olma özelliği taşıyor. Daha kendileri ile tanışalı birkaç gün olmuşken birbirimize çok ısındık. Öylesine dehşet bir müzik yapıyorlar ki bir an önce bu adamların albümlerini yazmak istedim siteye. Season of Mist’in gruplarından biri olması zaten ne denli tekinsiz olduklarının da bir başka kanıtı oluyor. 2 gün önce çıkardıkları “Rotting Incarnation of God” adlı albümlerini huzurlarınıza sunuyorum dostlarım.
Öncelikle grubu bu kadar geç tanıdığım için gerçekten kendime çok kızdım. Fakat grup hakkında biraz araştırma yaptığımda ilk başlarda müzik yapmaya ara verdikleri (10 sene kadar) daha sonra 2001 yılından itibaren tekrar sahalara döndüğünü görüyorum. Bir de bunca Avrupa ve İskandinav damgalı Black Metal oluşumlarının gerisinde kalmış olabilirler. En azından ben bu zamana kadar grubun farkına varamadım. Bu da benim ayıbım olsun. Black Metal’in en ahlaksız versiyonlarından birini icra ediyorlar. Yer yer avangart, yer yer deneysel işlerin kol gezdiği şarkılar dinliyorsunuz. Özellikle vokal konusunda ve albümün soundu konusunda buram buram “Portal” koktuğunu söylemeden edemeyeceğim. Elbette müzik olarak Portal’dan ayrı yönleri çok fazla var. Fakat yine de Portal esintileri yok değil. Bir defa klasik Black Metal ürkünçlüğünden daha fazlasına sahip oldukları aşikar. Canla başla bütün değerlere sövüyorlar ve şeytanı yüceltiyorlar. Black Metal’in en çok beslendiği konu olan satanizmin doruklarında şarkılar ile albümü donatmışlar. Albümü yüksek sesle ve sağlam bir kulaklıkla dinlediğiniz zaman kendinizi kaybediyorsunuz. Bu yıl dinlediğim en sağlam prodüksiyona sahip albümlerden birisi olduğu su götürmez bir gerçek. Şarkı yazımları olağanüstü olmuş. Her riffte kendimi kaybettim. Esas vurucu nokta ise hiç şüphesiz bas gitarın tanrı tanımaz fütursuzluğu dostlarım. Öylesine muazzam işler yapıyor ve Black Metal’in klasik karakteristik yapısı olan bas gitarın geri planda kalmasını ret ederek gümbür gümbür yardırılıyor. Bas gitarı çalan “Alex Cox” adlı yaratığa hayran olmamak imkansız. Black Metal için distorsiyonlu bir bas gitardan daha seksi bir şey düşünemiyorum. Bu adam da bunu muazzam bir şekilde şarkılara yedirmiş. Çelik tellerin sesini kulaklarınızda çınlatmayı çok iyi başarıyor.
Atmosferik pek bir özelliği yok albümün. Genellikle ağız burun dalarcasına sizleri bayıltacak kadar güçlü şarkılarla ilerliyor Rotting Incarnation of God. Fakat “Sacremental Cum” adlı şarkının sonundaki kadının yakarışı ile ortam bir anda daha da ürkünç bir hal alıyor. Özellikle benim gibi gece vakti bu albümü dinlerseniz hafif bir ürperti yaşayabilirsiniz. Ya da ben çok çabuk korkabilen biriyim. Bilemedim. Albümdeki her bir şarkı öylesine maskülen ki, elinize bir şeyleri alıp kırasınız geliyor. Ya da duvarları yumruklarınız ile yamultabileceğinizi falan düşünüyorsunuz. Tabi siz bunları yapmayın. Zira öyle bir şeyin sonucunda yamulan siz olursunuz. Profanatica’nın esas adamı “Paul Ledney” denen bir babayiğit. Hem albümdeki şarkıları seslendiren hem de davulun ağzına ağzına vuran bir üstat. Adamın sesine bayıldım. En sevdiğim brutal vokal tarzlarından birini icra ediyor. Dediğim gibi bu tür ses aralığına sahip iblislerden bir başkası ise Portal’daki “The Curator” idi. Muazzam bir ses gerçekten.
Şeytana dizilen övgüleri dinliyorsunuz albüm boyunca. Oldukça acımasız bir şekilde tanrı ve yoldaşlarını yeriyorlar. Ben yine kibar bir şekilde buraya yazdım. Fakat Profanatica gerçekten de dilinde baldıran zehri varmış gibi kusuyor öfkesini ve nefretini bütün inananlara ve tanrıya. Grubun görünüşü her ne kadar ürkünç bir formda olsa da bana Mortal Kombat karakterlerini çok fazla anımsattı. “Reiko, Reptile ve Scorpion” üçlüsü sanki grup kurmuş gibi geldi. Fotoğraflarını görünce baya bir güldüm. Şaka bir yana bu yıl dinlediğim en sağlam albümlerden birisi kesinlikle Rotting Incarnation of God oldu. Kesinlikle dinlemenize tavsiye ediyorum dostlarım. Her bir şarkıda mest olacağınıza eminim. Görüşmek üzere hoşça kalın!
Albüm Puanı: 9/10
Öncelikle grubu bu kadar geç tanıdığım için gerçekten kendime çok kızdım. Fakat grup hakkında biraz araştırma yaptığımda ilk başlarda müzik yapmaya ara verdikleri (10 sene kadar) daha sonra 2001 yılından itibaren tekrar sahalara döndüğünü görüyorum. Bir de bunca Avrupa ve İskandinav damgalı Black Metal oluşumlarının gerisinde kalmış olabilirler. En azından ben bu zamana kadar grubun farkına varamadım. Bu da benim ayıbım olsun. Black Metal’in en ahlaksız versiyonlarından birini icra ediyorlar. Yer yer avangart, yer yer deneysel işlerin kol gezdiği şarkılar dinliyorsunuz. Özellikle vokal konusunda ve albümün soundu konusunda buram buram “Portal” koktuğunu söylemeden edemeyeceğim. Elbette müzik olarak Portal’dan ayrı yönleri çok fazla var. Fakat yine de Portal esintileri yok değil. Bir defa klasik Black Metal ürkünçlüğünden daha fazlasına sahip oldukları aşikar. Canla başla bütün değerlere sövüyorlar ve şeytanı yüceltiyorlar. Black Metal’in en çok beslendiği konu olan satanizmin doruklarında şarkılar ile albümü donatmışlar. Albümü yüksek sesle ve sağlam bir kulaklıkla dinlediğiniz zaman kendinizi kaybediyorsunuz. Bu yıl dinlediğim en sağlam prodüksiyona sahip albümlerden birisi olduğu su götürmez bir gerçek. Şarkı yazımları olağanüstü olmuş. Her riffte kendimi kaybettim. Esas vurucu nokta ise hiç şüphesiz bas gitarın tanrı tanımaz fütursuzluğu dostlarım. Öylesine muazzam işler yapıyor ve Black Metal’in klasik karakteristik yapısı olan bas gitarın geri planda kalmasını ret ederek gümbür gümbür yardırılıyor. Bas gitarı çalan “Alex Cox” adlı yaratığa hayran olmamak imkansız. Black Metal için distorsiyonlu bir bas gitardan daha seksi bir şey düşünemiyorum. Bu adam da bunu muazzam bir şekilde şarkılara yedirmiş. Çelik tellerin sesini kulaklarınızda çınlatmayı çok iyi başarıyor.
Atmosferik pek bir özelliği yok albümün. Genellikle ağız burun dalarcasına sizleri bayıltacak kadar güçlü şarkılarla ilerliyor Rotting Incarnation of God. Fakat “Sacremental Cum” adlı şarkının sonundaki kadının yakarışı ile ortam bir anda daha da ürkünç bir hal alıyor. Özellikle benim gibi gece vakti bu albümü dinlerseniz hafif bir ürperti yaşayabilirsiniz. Ya da ben çok çabuk korkabilen biriyim. Bilemedim. Albümdeki her bir şarkı öylesine maskülen ki, elinize bir şeyleri alıp kırasınız geliyor. Ya da duvarları yumruklarınız ile yamultabileceğinizi falan düşünüyorsunuz. Tabi siz bunları yapmayın. Zira öyle bir şeyin sonucunda yamulan siz olursunuz. Profanatica’nın esas adamı “Paul Ledney” denen bir babayiğit. Hem albümdeki şarkıları seslendiren hem de davulun ağzına ağzına vuran bir üstat. Adamın sesine bayıldım. En sevdiğim brutal vokal tarzlarından birini icra ediyor. Dediğim gibi bu tür ses aralığına sahip iblislerden bir başkası ise Portal’daki “The Curator” idi. Muazzam bir ses gerçekten.
Şeytana dizilen övgüleri dinliyorsunuz albüm boyunca. Oldukça acımasız bir şekilde tanrı ve yoldaşlarını yeriyorlar. Ben yine kibar bir şekilde buraya yazdım. Fakat Profanatica gerçekten de dilinde baldıran zehri varmış gibi kusuyor öfkesini ve nefretini bütün inananlara ve tanrıya. Grubun görünüşü her ne kadar ürkünç bir formda olsa da bana Mortal Kombat karakterlerini çok fazla anımsattı. “Reiko, Reptile ve Scorpion” üçlüsü sanki grup kurmuş gibi geldi. Fotoğraflarını görünce baya bir güldüm. Şaka bir yana bu yıl dinlediğim en sağlam albümlerden birisi kesinlikle Rotting Incarnation of God oldu. Kesinlikle dinlemenize tavsiye ediyorum dostlarım. Her bir şarkıda mest olacağınıza eminim. Görüşmek üzere hoşça kalın!
Albüm Puanı: 9/10
Yorumlar
Yorum Gönder