Merhaba sevgili dostlarım, bugün tekrar bir 2019 model albüm yazısı ile sizlerleyim. Bu defa Black Metal’in dehşet bölgelerinde dolaşmak yerine, kendimizi duygusal bir atmosfere bırakacağız. Bu duygusal atmosferi yine Black Metal başlığı altında yaşayacağız. Bir zamanlar doyasıya “Alcest” dinlerdim. O zamanlar aklıma geldi birden. Zira epeydir kendilerini dinlemiyorum. Hatta grubun şu anda neler yaptığını falan da takip etmiyorum. Arada Atmosferik Black Metal albümleri karşıma çıkıyor ve ben de olabildiğince onları buraya yazmaya çalışıyorum. 2013 yılında kurulmuş olan Amerikalı “Ashbringer” adlı grubun üçüncü stüdyo albümü olan “Absolution”dan sizlere söz edeceğim.
Ashbringer'ı çok yeni keşfeden biriyim. Daha önce isimlerine dahi denk gelmediğim bir grup ve yaptıkları müziğe istinaden bu grubu listeye aldım. Zira son zamanlarda oldukça sert şeyler dinlemeye başlamıştım. Siteyi de bunlarla beziyordum haliyle. Araya biraz yumuşak bir şeyler serpiştirmenin zamanı geldi dedim. Absolution albümleri gruptan duyduğum ilk albümleri oldu. Daha önceki çalışmalarına açıkçası zaman ayırıp bakmadım. Zira zaman konusunda oldukça sıkıntı yaşıyorum. Bir şeyleri programlayıp ve onları zamanında yapmak oldukça çetrefilli bir hal almaya başladı benim için. Albümün kapak tasarımıyla giriş yapmak istiyorum. Çiçekler ve ağaçlarla bezeli rengarenk bir albüm kapağına sahip. Tıpkı Alcest’in “Kodama”sı gibi Black Metal sınırları dışında bir albüm kapak resmi ile geliyor. Açıkçası ben albüm kapak resmini beğendim. Kapağa bakarak bile nasıl bir şeyler dinleyeceğinizi az çok tahmin edebilirsiniz. Albümün kapağını kaldırıp, bu renkli coğrafyanın içine girdiğimde sadece canlı renklerin değil, aynı zamanda içte yer alan derin siyahların da olduğunu fark ettim. Zira köken olarak bu bir Black Metal albümüydü. Elbette ve doğal olarak siyahlıkta olmazsa olmazı olacaktı. Aslına bakarsanız üstatları ve ülkedaşları “Agalloch”un patikasından gittiklerini de söyleyebiliriz Ashbringer için. Oldukça depresif ve bir o kadar da duygusal yoğunluğa sahip şarkılarla bezeli albüm. Melodik tınıların her şarkıdaki muazzam baskınlığı sizlerin kulaklarınızda güzel şeylerin çınlamasını sağlıyor. Fakat benim gibi eğer Black Metal’in iskeletinde olan bir tür icra edenlerin bu kadar fazla melodik işlere girmesini sizler de sevmiyorsanız sizin için de üzücü olacaktır. Bu, albümde yer alan melodik partisyonların sıkıcı veya kötü olduğu anlamına gelmiyor. Black Metal’in o kaotik ve çiğ gitar seslerinin de yankılanmasını isterdi gönlüm. En azından eşit derecede olması beni daha çok mutlu ederdi.
Nick Stranger adlı şahıs tarafından tek kişilik olarak başlatılan bir proje olan Ashbringer daha sonra 3 farklı müzisyenin de gelmesiyle artık bilindik formdaki bir gruba dönüşmüştür. Stranger, gruptaki bütün besteleri ve sözleri yazan adam olarak görünüyor. Aynı zamanda kendisi zaten multi-enstrümanist birisi. Bu da zaten sazı elinde bulunduranın kimin olduğunu üç aşağı beş yukarı gösteriyor. Albüm prodüksiyon olarak ne yazık ki benim beğenimi kazanmadı. Öyle güzel yazılan şarkılar var ki ne yazık ki hepsi prodüksiyonun kurbanı olmuş. Garip bir şekilde patlamalar ve cızırtı olmasına hani bir salise varmış gibi bir sound ile dinliyorsunuz şarkıları. Tabi bu dediklerim heavy riff partisyonları dâhil olduğu zamanlarda. Diğer türlü zaten akustik kısımlarda bir sorun yok. Orada da sıkıntılar olsaydı üzücü olurdu. Büyük ihtimalle bu grubun kendisinin tercih ettiği bir sound dostlarım. Fakat benim kulaklarımda ne yazık ki çokta iyi izlenimler bırakmadı. Bas gitarın oldukça efektif bir şekilde kullanıldığı ve geri planda bırakılarak ıskarta edilmemiş olması beni mutlu eden öğelerden biri oldu. Davul kısmında da gerçekten oldukça yaratıcı işlerin varlığı gözlerimde mutluluk ışıldamalarına neden oldu. Özellikle atmosferin yaratıcılığı ve gücü bakımından Ashbringer gerçekten üstüne düşeni fazlası ile yerine getirmiş. Daha iyi bir ses alt yapısı ile kusursuz bir birleşme olabilirmiş ama olmamış işte.
Absolution'ı dinlediğim süreç boyunca genel olarak memnun kaldım. Falkat akustik tınıların yoğunluğu yer yer esnemelerime neden olmadı değil. Açıkçası bu albüm rahatlamak için dinleyebileceğiniz bir albüm olmuş. Evet, yer yer böğürmeler duyuyorsunuz fakat onlar da sizi ürkütmez diye düşünüyorum. “Piper” adlı klavyeci dostumuz ise albümde aynı zamanda obua da çalıyor. Zaten bu arkadaş da birden fazla çalgı aleti çalan bir başka ruh hastasıymış. Böyle adamlara olan hayranlığım hiç bitmeyecek. Albümde 8 şarkı yer alıyor. Bu sekiz şarkının süresi 68 dakikayı geçiyor dostlarım. Yani oldukça uzun şarkılardan oluşan bir albüm dinliyorsunuz. Fakat bu gayet normal Atmosferik Black Metal türünde var olan bir albüm için. Albümü dinlemenizi tavsiye ederim. Evet, sürekli dinlenebilecek bir albüm değil belki ama melodik yönleri ile sizleri farklı duygulara götürmeye aday bir albüm. Bir başka yazıda görüşene dek hoşça kalın!
Albüm Puanı: 7,5/10
Ashbringer'ı çok yeni keşfeden biriyim. Daha önce isimlerine dahi denk gelmediğim bir grup ve yaptıkları müziğe istinaden bu grubu listeye aldım. Zira son zamanlarda oldukça sert şeyler dinlemeye başlamıştım. Siteyi de bunlarla beziyordum haliyle. Araya biraz yumuşak bir şeyler serpiştirmenin zamanı geldi dedim. Absolution albümleri gruptan duyduğum ilk albümleri oldu. Daha önceki çalışmalarına açıkçası zaman ayırıp bakmadım. Zira zaman konusunda oldukça sıkıntı yaşıyorum. Bir şeyleri programlayıp ve onları zamanında yapmak oldukça çetrefilli bir hal almaya başladı benim için. Albümün kapak tasarımıyla giriş yapmak istiyorum. Çiçekler ve ağaçlarla bezeli rengarenk bir albüm kapağına sahip. Tıpkı Alcest’in “Kodama”sı gibi Black Metal sınırları dışında bir albüm kapak resmi ile geliyor. Açıkçası ben albüm kapak resmini beğendim. Kapağa bakarak bile nasıl bir şeyler dinleyeceğinizi az çok tahmin edebilirsiniz. Albümün kapağını kaldırıp, bu renkli coğrafyanın içine girdiğimde sadece canlı renklerin değil, aynı zamanda içte yer alan derin siyahların da olduğunu fark ettim. Zira köken olarak bu bir Black Metal albümüydü. Elbette ve doğal olarak siyahlıkta olmazsa olmazı olacaktı. Aslına bakarsanız üstatları ve ülkedaşları “Agalloch”un patikasından gittiklerini de söyleyebiliriz Ashbringer için. Oldukça depresif ve bir o kadar da duygusal yoğunluğa sahip şarkılarla bezeli albüm. Melodik tınıların her şarkıdaki muazzam baskınlığı sizlerin kulaklarınızda güzel şeylerin çınlamasını sağlıyor. Fakat benim gibi eğer Black Metal’in iskeletinde olan bir tür icra edenlerin bu kadar fazla melodik işlere girmesini sizler de sevmiyorsanız sizin için de üzücü olacaktır. Bu, albümde yer alan melodik partisyonların sıkıcı veya kötü olduğu anlamına gelmiyor. Black Metal’in o kaotik ve çiğ gitar seslerinin de yankılanmasını isterdi gönlüm. En azından eşit derecede olması beni daha çok mutlu ederdi.
Nick Stranger adlı şahıs tarafından tek kişilik olarak başlatılan bir proje olan Ashbringer daha sonra 3 farklı müzisyenin de gelmesiyle artık bilindik formdaki bir gruba dönüşmüştür. Stranger, gruptaki bütün besteleri ve sözleri yazan adam olarak görünüyor. Aynı zamanda kendisi zaten multi-enstrümanist birisi. Bu da zaten sazı elinde bulunduranın kimin olduğunu üç aşağı beş yukarı gösteriyor. Albüm prodüksiyon olarak ne yazık ki benim beğenimi kazanmadı. Öyle güzel yazılan şarkılar var ki ne yazık ki hepsi prodüksiyonun kurbanı olmuş. Garip bir şekilde patlamalar ve cızırtı olmasına hani bir salise varmış gibi bir sound ile dinliyorsunuz şarkıları. Tabi bu dediklerim heavy riff partisyonları dâhil olduğu zamanlarda. Diğer türlü zaten akustik kısımlarda bir sorun yok. Orada da sıkıntılar olsaydı üzücü olurdu. Büyük ihtimalle bu grubun kendisinin tercih ettiği bir sound dostlarım. Fakat benim kulaklarımda ne yazık ki çokta iyi izlenimler bırakmadı. Bas gitarın oldukça efektif bir şekilde kullanıldığı ve geri planda bırakılarak ıskarta edilmemiş olması beni mutlu eden öğelerden biri oldu. Davul kısmında da gerçekten oldukça yaratıcı işlerin varlığı gözlerimde mutluluk ışıldamalarına neden oldu. Özellikle atmosferin yaratıcılığı ve gücü bakımından Ashbringer gerçekten üstüne düşeni fazlası ile yerine getirmiş. Daha iyi bir ses alt yapısı ile kusursuz bir birleşme olabilirmiş ama olmamış işte.
Absolution'ı dinlediğim süreç boyunca genel olarak memnun kaldım. Falkat akustik tınıların yoğunluğu yer yer esnemelerime neden olmadı değil. Açıkçası bu albüm rahatlamak için dinleyebileceğiniz bir albüm olmuş. Evet, yer yer böğürmeler duyuyorsunuz fakat onlar da sizi ürkütmez diye düşünüyorum. “Piper” adlı klavyeci dostumuz ise albümde aynı zamanda obua da çalıyor. Zaten bu arkadaş da birden fazla çalgı aleti çalan bir başka ruh hastasıymış. Böyle adamlara olan hayranlığım hiç bitmeyecek. Albümde 8 şarkı yer alıyor. Bu sekiz şarkının süresi 68 dakikayı geçiyor dostlarım. Yani oldukça uzun şarkılardan oluşan bir albüm dinliyorsunuz. Fakat bu gayet normal Atmosferik Black Metal türünde var olan bir albüm için. Albümü dinlemenizi tavsiye ederim. Evet, sürekli dinlenebilecek bir albüm değil belki ama melodik yönleri ile sizleri farklı duygulara götürmeye aday bir albüm. Bir başka yazıda görüşene dek hoşça kalın!
Albüm Puanı: 7,5/10
Yorumlar
Yorum Gönder