Merhaba sevgili dostlarım, bugün sizlere sularında gezmekten pek haz etmediğim bir Metal türünün albümünden söz edeceğim. Bu albümü yazıp yazmama konusunda epey bir kararsız kaldıktan sonra, “Timo Tolkki”nin hatırı için yazayım bari dedim. Çok istekli olmadığımı zaten şu birkaç cümleden çıkarmışsınızdır. Power Metal dinlemeyi seven biri değilim ne yazık ki. Zamanında “Blind Guardian” dinlemiş olsam da (ki hala ara ara dinlerim) ne yazık ki Metal’in bu türü beni hiç ama hiç cezbetmedi. Metal dinlemeye başladığım dönemlerde Blind Guardian ve “Stratovarius” albümleri dinliyordum. Bu iki grubun sadece birkaç şarkısını sevmiştim. Zaten benim gibi birçok insan da eminim ki aynı durumdadır. Power Metal’in en büyük dezavantajı uzun uzadıya olan şarkılar oluyor. O şarkılar bir de sürekli kendini tekrar eden çelimsiz rifflerden oluşuyorsa işler daha da sarpa sarıyor. Sadece hız ve gitar sololarına yüklenerek ve aynı zamanda fantastik atmosferler yaratılarak devam etmekle olmuyor. İşte bugün sizlere böylesine duygularla bir albüm değerlendirmesi yapacağım. Elbette objektiflikten yana ödün vermeden (doğru söylüyorum). Timo Tolkki’nin solo projesi olarak 2012 yılında başlattığı “Timo Tolkki’s Avalon” adlı solo-grubunun bu yıl çıkardığı “Return to Eden” adlı albümünden sizlere söz edeceğim.
Power Metal kendi başına benim için zaten büyük bir problem dostlarım. Kendimi bir türlü bu türün içine dahil edemiyorum. Çok çabuk sıkılıyorum. Çünkü matematiği hep aynı şeyler üzerine kurulu. Deneysel ve yenilikçi pek bir şey göremezsiniz. Timo da işin içine senfonik öğeler katmayı seçmiş. Açıkçası “şaptı şeker oldu” tabirini burada kullanmak çok doğru olacaktır diye düşünüyorum. Zaten buram buram fantastik öğelerin varlığını bu türde hissediyorduk. Şimdi ise bu fantezi olgusunu birkaç adım daha öteye taşımış abimiz. Timo’nun virtüözlüğüne diyecek en ufak bir sözüm yok. Lise yıllarımdan beri bu adamın gitarda yarattıkların hayranımdır. Hatta Timo’nun Stratovarius ile yarattığı besteleri bugün bile seviyorum. O zamanki Timo’nun şu anki Timo’dan daha yaratıcı ve heyecanlı olduğunu söylemem gerekiyor. Bu, yazdığı bestelerde çok net kendisini belli ediyor. “Black Diamond, Break The Ice ve No Turning Back” gibi kült şarkılara imzasını atan Timo’dan ne yazık ki eser göremedim Return to Eden’de. Elbette o zamanki serseri mayın halini şimdi aramak belki absürt olacaktır. Fakat bu albümdeki şarkılar ne yazık ki çok yavan kalmış. Dinleme zevki vermiyorlar. Sadece vokale yüklenilmiş bir Tolkki albümü dinlemek ne yazık ki benim iştahımı kapatmaktan öteye gidemiyor.
Albümü baştan sona 3 kere dinledim. Evet, bunu yaptım. Çok zor oldu benim için fakat objektif bir şekilde yazmak istedim. İlk dinlediğimde aldığım yavanlık neyse ne yazık ki üçüncü dinlememde aldığım da oydu. Duygularımda ve düşüncelerimde bir değişim olmadı. Yaratmak istediği fantastik atmosferi yaratmış olsa da bu atmosfer sadece içi boş birer piyesten öteye gidemiyor. Senfonik öğelerle süslemeler yeterli olmamış. Hatta işleri daha da çekilmez bir hale sürüklemiş. Çok sayıda farklı vokal duyuyorsunuz albümde. Timo da yer yer şarkı söyleyerek katkı da bulunmuş. Kadın vokallerin performansı ise tam bir hayal kırıklığı ve vasat! Çok daha iyi kadın vokaller duydu bu kulaklar. Bir soprano beklemiyordum elbette ama bu derece vahim sesler de beklemiyordum. Albüm baştan sona bir vokal albümü olmasına rağmen vokal konusunda da ne yazık ki ortalama altı bir çizgide yer alıyor. Prodüksiyon açısından sıkıntısı yok. Sound olarak modern ve olması gerektiği gibi berrak bir sounda sahip. Albümün en elle tutulur yanı da bu bence.
Albüm için yazılan bestelere çok şaşırdım. Çok daha iyi işler beklerdim Timo’dan. Çünkü bu potansiyele sahip bir adam. Daha önceki yaptığı besteleri dinlememiş biri olsam belki bu kadar hayal kırıklığına uğramazdım. Kaldı ki gitar sololarında bile bir yavanlık var. Sanki bu albümü öylesine yapmış Tolkki. Yenilikçi hiçbir şey yok. Klavye partisyonları bile cılız ve renksiz olmuş. Bu albümde dinlediğiniz tek şey bas gitarla birlikte sürüp giden vokaller. Bu da bir Metal albümünden beklenecek bir şey değil açıkçası.
Özetleyecek olursam, bu yıl çıkan albümler arasında tamamen zaman kaybı olarak değerlendirdiğim bir albüm olmaktan öteye geçemedi benim için. Her şey o kadar sıradan ki, her bir şarkıdan sonra beklentiniz giderek diplere düşüyor. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, hoşça kalın!
Albüm Puanı: 5/10
Power Metal kendi başına benim için zaten büyük bir problem dostlarım. Kendimi bir türlü bu türün içine dahil edemiyorum. Çok çabuk sıkılıyorum. Çünkü matematiği hep aynı şeyler üzerine kurulu. Deneysel ve yenilikçi pek bir şey göremezsiniz. Timo da işin içine senfonik öğeler katmayı seçmiş. Açıkçası “şaptı şeker oldu” tabirini burada kullanmak çok doğru olacaktır diye düşünüyorum. Zaten buram buram fantastik öğelerin varlığını bu türde hissediyorduk. Şimdi ise bu fantezi olgusunu birkaç adım daha öteye taşımış abimiz. Timo’nun virtüözlüğüne diyecek en ufak bir sözüm yok. Lise yıllarımdan beri bu adamın gitarda yarattıkların hayranımdır. Hatta Timo’nun Stratovarius ile yarattığı besteleri bugün bile seviyorum. O zamanki Timo’nun şu anki Timo’dan daha yaratıcı ve heyecanlı olduğunu söylemem gerekiyor. Bu, yazdığı bestelerde çok net kendisini belli ediyor. “Black Diamond, Break The Ice ve No Turning Back” gibi kült şarkılara imzasını atan Timo’dan ne yazık ki eser göremedim Return to Eden’de. Elbette o zamanki serseri mayın halini şimdi aramak belki absürt olacaktır. Fakat bu albümdeki şarkılar ne yazık ki çok yavan kalmış. Dinleme zevki vermiyorlar. Sadece vokale yüklenilmiş bir Tolkki albümü dinlemek ne yazık ki benim iştahımı kapatmaktan öteye gidemiyor.
Albümü baştan sona 3 kere dinledim. Evet, bunu yaptım. Çok zor oldu benim için fakat objektif bir şekilde yazmak istedim. İlk dinlediğimde aldığım yavanlık neyse ne yazık ki üçüncü dinlememde aldığım da oydu. Duygularımda ve düşüncelerimde bir değişim olmadı. Yaratmak istediği fantastik atmosferi yaratmış olsa da bu atmosfer sadece içi boş birer piyesten öteye gidemiyor. Senfonik öğelerle süslemeler yeterli olmamış. Hatta işleri daha da çekilmez bir hale sürüklemiş. Çok sayıda farklı vokal duyuyorsunuz albümde. Timo da yer yer şarkı söyleyerek katkı da bulunmuş. Kadın vokallerin performansı ise tam bir hayal kırıklığı ve vasat! Çok daha iyi kadın vokaller duydu bu kulaklar. Bir soprano beklemiyordum elbette ama bu derece vahim sesler de beklemiyordum. Albüm baştan sona bir vokal albümü olmasına rağmen vokal konusunda da ne yazık ki ortalama altı bir çizgide yer alıyor. Prodüksiyon açısından sıkıntısı yok. Sound olarak modern ve olması gerektiği gibi berrak bir sounda sahip. Albümün en elle tutulur yanı da bu bence.
Albüm için yazılan bestelere çok şaşırdım. Çok daha iyi işler beklerdim Timo’dan. Çünkü bu potansiyele sahip bir adam. Daha önceki yaptığı besteleri dinlememiş biri olsam belki bu kadar hayal kırıklığına uğramazdım. Kaldı ki gitar sololarında bile bir yavanlık var. Sanki bu albümü öylesine yapmış Tolkki. Yenilikçi hiçbir şey yok. Klavye partisyonları bile cılız ve renksiz olmuş. Bu albümde dinlediğiniz tek şey bas gitarla birlikte sürüp giden vokaller. Bu da bir Metal albümünden beklenecek bir şey değil açıkçası.
Özetleyecek olursam, bu yıl çıkan albümler arasında tamamen zaman kaybı olarak değerlendirdiğim bir albüm olmaktan öteye geçemedi benim için. Her şey o kadar sıradan ki, her bir şarkıdan sonra beklentiniz giderek diplere düşüyor. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, hoşça kalın!
Albüm Puanı: 5/10
Yorumlar
Yorum Gönder