Merhaba sevgili dostlarım, siteye artık daha az yazıyorum ne yazık ki. Bu bahar ve yaz dönemi böyle geçecek biraz. Fakat fırsat buldukça işte klavyenin başına oturuyorum. Bu yıl çıkan, hatta henüz taze çıkmış olan, bir başka albümü daha sizlere sunacağım. Benim artık dinlemekten sıkıldığım ve yaptıkları son 2 albümle birlikte kendini sürekli tekrarlayan bir grup olan “Amon Amarth”ın 3 Mayıs tarihinde çıkardığı “Berserker” adlı albümünü sizlere değerlendiriyorum. Neden hala Amon Amarth albümü yazıyorum, onu ben de bilmiyorum. Belki de hala farklı şeyler yapacaklarını umduğum için. Fakat şu bir gerçek ki Amon Amarth benim metal serüvenimin en önemli gruplarından birisidir. Her ne kadar Viking Metal denilen türün kurucusu “Falkenbach” olsa da Amon Amarth bu türün bayrak taşıyanı olmuştur. Şimdi gelin birlikte bakalım bu Vikingler neler sunmuşlar bizlere.
Öncelikle, Amon Amarth’ın yeni bir albüm hazırlığında olduğunu aylar önce duyduğum da ne yazık ki en ufak bir heyecan oluşmadı bende. Mesela az önce “Deathspell Omega”nın 24 Mayıs’ta yeni albümünü sunacağını öğrendiğimde ortalığı birbirine kattım. Bağırıp çağırıp, koşasım geldi oradan oraya. Fakat Amon Amarth ne yazık ki öylesine sıkıcı albümler yapmaya başladı ki, haliyle içimde heyecanın zerresi oluşmadı. “Surtur Rising” albümlerinden sonra sürekli kendini tekrarlamaları ve yazılan şarkı sözlerinin bomboş oluşu bir Death Metal grubundan beklenecek türden şeyler değildi haliyle. Evet, adamların temasını Vikingler ve putperest bir din oluşturuyor. İskandinavya’nın tek büyük nimeti bu uydurma hikayelerden ibaretmiş gibi sürekli aynı şeyleri farklı renklerle önümüze sürüyor Amon Amarth. Ellerindeki malzemenin darlığını biliyorlar. O yüzden sürekli Thor, Odin ve Loki hikayeleri dinliyoruz. Vikinglerin Avrupa devletleri ile nasıl görkemli çarpıştıklarını ve nasıl güçlü olduklarını dinliyoruz. Tamam da yetmedi mi? Bence artık kabak tadı vermeye başladı bu durum. Tematik olarak böylesine kısır bir döngü içinde sürüklenen Amon Amarth, müzikal yönden de ne yazık ki yaratıcılıklarını çoktan kaybetmişlerdir. Sanki sürekli aynı notalara basılıyormuşçasına bir izlenim uyandırıyorlar dinleyenlerde. Sadece gitardan kaynaklanan bir şey de değil bu. Davul ataklarının bile nerede ne zaman başlayacağını tahmin edebiliyorsunuz şarkılarda. Bu da haliyle dinlediğiniz yeni bir albümün daha başından sıradanlaşmasına neden oluyor.
Amon Amarth, Melodik Death Metal grupları arasında belki en iyisi değil fakat oldukça özgün işler yaptıkları da kesin. Özellikle ben Surtur Rising’e kadar olan (o albüm de dahil, her ne kadar çok etkileyici olmasa da) bütün albümlerinde yaratılan atmosferi ve besteleri gayet başarılı bulanlardan biriyim. Ne zamanki “Deceiver of The Gods” albümü çıktı, işler o zaman tuhaflaşmaya başladı. Surtur Rising” ve “Twilight of The Thunder God”ı sentezleyip bizlere sunmuştu grup. Her ne kadar bu iki albüm başarılı albümler olsalar da aynı şeylerin tekrar bir elden geçirilip dinleyenlere sunulması hiç hoş bir şey değil doğrusu. “Jomsviking” ise Amon Amarth’ın bu zamana kadar yaptığı en kötü albüm olarak diskografilerinde yerini aldı. Berserker çıkana kadar Jomsviking’in adından söz eden kimse yoktu. Şimdi ise Berserker’den bahsederken kıyaslamak için haliyle ismi geçiyor. İşte yukarıda saydığım bütün olumsuz şeylerin sonucunda aslında Jomsviking olmuştu. Yaratıcılıktan gittikçe uzaklaşan ve albüm yapmak için albüm yapan bir gruba dönüşmüştü Amon Amarth. Haliyle Berserker’in nasıl bir albüm olacağı çokta merak konusu olmadı birçoğumuz için. Öyle ya da böyle artık Berserker Metal camiasındaki yerini aldı.
Öncelikle albüm kapak resmi ile başlayayım. Klasik Amon Amarth albüm kapağı olmuş. Bana sorarsanız bu zamana kadar ki Amon Amarth albüm kapak resimleri arasında en iyisi hala Surtur Rising’dir. Genel olarak değerlendirildiğinde de Amon Amarth’ın albüm kapak resimleri zaten ortalamanın altında olan çalışmalardır. Berserker, İskandinav mitolojisinde vahşi savaşçı anlamına gelmekteymiş. Gördüğünüz üzere yine temamız aynı. Büyük bir savaş olacak ve bu savaşın hazırlık ve savaş aşaması var. Bu da albümdeki şarkıların sıralamasıyla anlaşılıyor zaten. En sonunda Berserker denilen savaşçılardan oluşan ordu İngiltere’ye ulaşır ve bu güneş batmayan ülkeyi fethetmeye çalışır. Oturup Viking dizisi izlemek bence daha eğlenceli olabilir. Berserker, Jomsviking’ten sonra gelebilecek iyi bir albüm olmuş. Ortalama bir albüm olmasına rağmen Jomsviking’in Amon Amarth’ın kariyerinde açtığı kara çukuru bir nebze de olsa kapatıyor. Albümün matematiksel yapısı ise ne yazık ki birçok Amon Amarth albümünün aynısı olmuş. Yazılan gitar riffleri melodik açıdan zengin gibi görünse de aslında benzer işleri diğer Amon Amarth albümlerinde de duymanız mümkün dostlarım. Bu da yine Amon Amarth’ın aslında yaratıcılıklarını çoktan kaybettiklerini gösteriyor. Farklı şeyler denemelerinin zamanı bu albümle birlikte gelmişti. Fakat İsveçli ağır abiler ne yazık ki bunu değerlendirememişler. Davul da bile hiçbir değişiklik yok. Davulcularının değişmiş olmasına rağmen, davul çeşitlemeleri aynı şekilde devam ediyor.
Albümde 12 şarkı bulunuyor. Albümü dinlerken sıkılmadım. En azından ilk dinlememde sıkılmadım. Fakat bu albümdeki bütün şarkıların iyi olduğu anlamına gelmiyor. Bütünsel olarak kendini dinlettirebilen bir albüm olmasına rağmen pürüzleri yok değil. Örnek verecek olursam albümün yedinci şarkısı olan “Ironside” herhalde bu zamana kadar duyduğum en dandik şarkılardan birisidir. Hiç koymasalarmış keşke, gerek yokmuş. En beğendiğim şarkılar ise “Shield Wall, Raven’s Flight ve The Berserker at Stamford Bridge” adlı şarkılar oldu. Diğer şarkılar da iyiler. Fakat bu üçlü bir adım daha önde duruyor diğerlerine nazaran. Amon Amarth, ne zaman kendisine gelecek tam manasıyla bilmiyorum ama Jomsviking’ten sonra Berserker fena olmamış. Bir sonraki yazıda görüşene dek hoşça kalın!
Albüm Puanı: 7/10
Öncelikle, Amon Amarth’ın yeni bir albüm hazırlığında olduğunu aylar önce duyduğum da ne yazık ki en ufak bir heyecan oluşmadı bende. Mesela az önce “Deathspell Omega”nın 24 Mayıs’ta yeni albümünü sunacağını öğrendiğimde ortalığı birbirine kattım. Bağırıp çağırıp, koşasım geldi oradan oraya. Fakat Amon Amarth ne yazık ki öylesine sıkıcı albümler yapmaya başladı ki, haliyle içimde heyecanın zerresi oluşmadı. “Surtur Rising” albümlerinden sonra sürekli kendini tekrarlamaları ve yazılan şarkı sözlerinin bomboş oluşu bir Death Metal grubundan beklenecek türden şeyler değildi haliyle. Evet, adamların temasını Vikingler ve putperest bir din oluşturuyor. İskandinavya’nın tek büyük nimeti bu uydurma hikayelerden ibaretmiş gibi sürekli aynı şeyleri farklı renklerle önümüze sürüyor Amon Amarth. Ellerindeki malzemenin darlığını biliyorlar. O yüzden sürekli Thor, Odin ve Loki hikayeleri dinliyoruz. Vikinglerin Avrupa devletleri ile nasıl görkemli çarpıştıklarını ve nasıl güçlü olduklarını dinliyoruz. Tamam da yetmedi mi? Bence artık kabak tadı vermeye başladı bu durum. Tematik olarak böylesine kısır bir döngü içinde sürüklenen Amon Amarth, müzikal yönden de ne yazık ki yaratıcılıklarını çoktan kaybetmişlerdir. Sanki sürekli aynı notalara basılıyormuşçasına bir izlenim uyandırıyorlar dinleyenlerde. Sadece gitardan kaynaklanan bir şey de değil bu. Davul ataklarının bile nerede ne zaman başlayacağını tahmin edebiliyorsunuz şarkılarda. Bu da haliyle dinlediğiniz yeni bir albümün daha başından sıradanlaşmasına neden oluyor.
Amon Amarth, Melodik Death Metal grupları arasında belki en iyisi değil fakat oldukça özgün işler yaptıkları da kesin. Özellikle ben Surtur Rising’e kadar olan (o albüm de dahil, her ne kadar çok etkileyici olmasa da) bütün albümlerinde yaratılan atmosferi ve besteleri gayet başarılı bulanlardan biriyim. Ne zamanki “Deceiver of The Gods” albümü çıktı, işler o zaman tuhaflaşmaya başladı. Surtur Rising” ve “Twilight of The Thunder God”ı sentezleyip bizlere sunmuştu grup. Her ne kadar bu iki albüm başarılı albümler olsalar da aynı şeylerin tekrar bir elden geçirilip dinleyenlere sunulması hiç hoş bir şey değil doğrusu. “Jomsviking” ise Amon Amarth’ın bu zamana kadar yaptığı en kötü albüm olarak diskografilerinde yerini aldı. Berserker çıkana kadar Jomsviking’in adından söz eden kimse yoktu. Şimdi ise Berserker’den bahsederken kıyaslamak için haliyle ismi geçiyor. İşte yukarıda saydığım bütün olumsuz şeylerin sonucunda aslında Jomsviking olmuştu. Yaratıcılıktan gittikçe uzaklaşan ve albüm yapmak için albüm yapan bir gruba dönüşmüştü Amon Amarth. Haliyle Berserker’in nasıl bir albüm olacağı çokta merak konusu olmadı birçoğumuz için. Öyle ya da böyle artık Berserker Metal camiasındaki yerini aldı.
Öncelikle albüm kapak resmi ile başlayayım. Klasik Amon Amarth albüm kapağı olmuş. Bana sorarsanız bu zamana kadar ki Amon Amarth albüm kapak resimleri arasında en iyisi hala Surtur Rising’dir. Genel olarak değerlendirildiğinde de Amon Amarth’ın albüm kapak resimleri zaten ortalamanın altında olan çalışmalardır. Berserker, İskandinav mitolojisinde vahşi savaşçı anlamına gelmekteymiş. Gördüğünüz üzere yine temamız aynı. Büyük bir savaş olacak ve bu savaşın hazırlık ve savaş aşaması var. Bu da albümdeki şarkıların sıralamasıyla anlaşılıyor zaten. En sonunda Berserker denilen savaşçılardan oluşan ordu İngiltere’ye ulaşır ve bu güneş batmayan ülkeyi fethetmeye çalışır. Oturup Viking dizisi izlemek bence daha eğlenceli olabilir. Berserker, Jomsviking’ten sonra gelebilecek iyi bir albüm olmuş. Ortalama bir albüm olmasına rağmen Jomsviking’in Amon Amarth’ın kariyerinde açtığı kara çukuru bir nebze de olsa kapatıyor. Albümün matematiksel yapısı ise ne yazık ki birçok Amon Amarth albümünün aynısı olmuş. Yazılan gitar riffleri melodik açıdan zengin gibi görünse de aslında benzer işleri diğer Amon Amarth albümlerinde de duymanız mümkün dostlarım. Bu da yine Amon Amarth’ın aslında yaratıcılıklarını çoktan kaybettiklerini gösteriyor. Farklı şeyler denemelerinin zamanı bu albümle birlikte gelmişti. Fakat İsveçli ağır abiler ne yazık ki bunu değerlendirememişler. Davul da bile hiçbir değişiklik yok. Davulcularının değişmiş olmasına rağmen, davul çeşitlemeleri aynı şekilde devam ediyor.
Albümde 12 şarkı bulunuyor. Albümü dinlerken sıkılmadım. En azından ilk dinlememde sıkılmadım. Fakat bu albümdeki bütün şarkıların iyi olduğu anlamına gelmiyor. Bütünsel olarak kendini dinlettirebilen bir albüm olmasına rağmen pürüzleri yok değil. Örnek verecek olursam albümün yedinci şarkısı olan “Ironside” herhalde bu zamana kadar duyduğum en dandik şarkılardan birisidir. Hiç koymasalarmış keşke, gerek yokmuş. En beğendiğim şarkılar ise “Shield Wall, Raven’s Flight ve The Berserker at Stamford Bridge” adlı şarkılar oldu. Diğer şarkılar da iyiler. Fakat bu üçlü bir adım daha önde duruyor diğerlerine nazaran. Amon Amarth, ne zaman kendisine gelecek tam manasıyla bilmiyorum ama Jomsviking’ten sonra Berserker fena olmamış. Bir sonraki yazıda görüşene dek hoşça kalın!
Albüm Puanı: 7/10
Yorumlar
Yorum Gönder