Merhaba sevgili dostlarım, bugün sizler için oldukça tekinsiz bir albümden söz edeceğim. Sadece konsept olarak değil yaratılan müzik konusunda da oldukça tehditkar bir albümü ele alıyorum bugün. “Pissgrave” adlı Amerikalı grup ve bu yıl çıkardıkları “Posthumous Humiliation” adlı pisliği siteye konuk ediyorum. Grup hakkında önceden bir bilgim yoktu. Dinlemeden grubun yaptığı müziğe baktığımda “Death Metal” ibaresini gördüm. Ortalama bir Death Metal albümü dinleyeceğimi düşünerek çok fazla meraklı değildim bu albüm için. Neden böyle bir duyguya kapıldıysam bilmiyorum ama öyleydi. Fakat kulaklığımı takar takmaz kulağa bir anda dolan pislik yığını ile adeta şok oldum. Öylesine düzensiz ve gürültülü ses yığını bir anda hücum etti ki kulağıma “bu nasıl Death Metal” diye söylendim kendi kendime. Bu Death Metal falan değildi. Bu Death Metal’in en uç alt kollarından biri olan “Experimental Death Metal” ya da “Deneysel Death Metal”den başka bir şey değildi. İsterseniz bu gürültü şenliğinin içine balıklama atlayalım.
Bazılarınız için ya da birçoğunuz için Deneysel Death Metal türü hiçbir şey ifade etmiyor olabilir. Aslına bakarsanız bir buçuk yıla kadar benim için de hiçbir şey ifade etmiyordu. Bu ne saçma isim diye kendi kendime eğlendiğim bile olmuştu. Fakat “Portal” adında azman bir grupla tanışınca bütün bu bilgisizliğim ve cehaletim bitti. Avustralyalı bu ruhsuz grubun yaptığı müzik öylesine aykırıydı ki, daha önce dinlediğim hiçbir sert müziğe benzemiyordu. Dinlediklerim sert müzik bile kalmıyordu yanında. Düzensiz yazılmış notalardan oluşan riffler ve brutal vokalin en bozuk sesli olan halinin bir araya geldiği bir şeyler dinliyorsunuz. Zaten Portal’ın en son incelediğim mükemmelliyeti “ION”dan sonra bu türe daha fazla hayranlık duymaya başladım. Şimdi bu türü daha önce dinlemeyenler varsa benim yaşadığım sürecin aynısını yaşayacaktır büyük ihtimal. Fakat benim gibi sevme olasılığınız nedir bilmiyorum açıkçası.
Pissgrave, Amerika’da temelleri atılmış olan ve ilk demoları “Pissgrave”i 2014 yılında çıkardıktan sonra ilgi çekmeyi başarmış ve hemen bir yıl sonra “Suicide Euphoria” adlı ilk albümlerini yayınlamışlar. Ekstrem türlere olan ilginin bir hayli arttığı şu dönemde Pissgrave en uç bir türle yola devam kararı almış. Öncelikle bu cesaretlerinden dolayı kendilerini tebrik ediyorum. Kabul edelim ki bu türün diğer ekstrem türlere oranla dinlenme yüzdesi daha az. Fakat dinleyenler de sağlam bir şekilde sahip çıkıyorlar. Pissgrave’in yaptığı tür için Deneysel Death Metal demekten hiç çekinmiyorum. Evet, belki bir Portal değiller ama o yolda koşar adım ilerledikleri de Posthumous Humiliation albümlerinde bariz bir şekilde ortada. Albümü ben bayıla batıla dinledim. Uzun zamandır Portal dinlemediğim için belki de öylesine şevkle dinledim ki bütün açlığımı geçirdi. Bir hayli karmaşık bir albüm dinlemek beni mutlu ediyor. Çünkü ne zaman ne olacağı belli olmuyor şarkılarda. Bu da heyecanı bir hayli yüksek seviyeye çıkarıyor. İşin bence en çok merak edilmesi gereken kısmı böylesi ahenksiz şarkıları nasıl yazıyorlar ve nasıl böylesine sağlam bir albüm yaratıyorlar? Deneme yanılma yöntemi ile bu denli başarılı olunuyorsa gerçekten tebrik ediyorum.
Albümü prodüksiyon açısından ele almak ne derece doğru olur bilmiyorum ama sound olarak bir hayli güçlü bir albüm. Duyduklarınızı ayırt etmeniz çok zor değil. Bunun için iki şey gerekiyor. Birincisi güzel bir kulaklık, diğeri ise albümü kısık bir sesle dinlemeniz. Eğer çok yüksek sesle dinlerseniz ne yazık ki birçok pislik şeyi kaçırmış olursunuz. Bizzat deneyimlediğim için biliyorum. Albümde 9 şarkı var ve gerçekten her biri için söylenecek tek şey var, olağanüstü. Bilmiyorum benim için bu yıl çıkan albümlerde denk geldiğim en iyi ikinci albüm oldu “Soen”in “Lotus”u hala zirvede.
Özetleyecek olursam; eğer sizler sıradanlıktan sıkıldıysanız veya uç bir şeyler arıyorsanız muhakkak Posthumous Humiliation’a kulak verin derim. Bu yıl bu albümü baya bir dinleyeceğim ben. Bir sonraki yazıda görüşene dek hoşça kalın!
NOT: Albüm kapağına çok bakmayın!
Albüm Puanı: 9/10
Bazılarınız için ya da birçoğunuz için Deneysel Death Metal türü hiçbir şey ifade etmiyor olabilir. Aslına bakarsanız bir buçuk yıla kadar benim için de hiçbir şey ifade etmiyordu. Bu ne saçma isim diye kendi kendime eğlendiğim bile olmuştu. Fakat “Portal” adında azman bir grupla tanışınca bütün bu bilgisizliğim ve cehaletim bitti. Avustralyalı bu ruhsuz grubun yaptığı müzik öylesine aykırıydı ki, daha önce dinlediğim hiçbir sert müziğe benzemiyordu. Dinlediklerim sert müzik bile kalmıyordu yanında. Düzensiz yazılmış notalardan oluşan riffler ve brutal vokalin en bozuk sesli olan halinin bir araya geldiği bir şeyler dinliyorsunuz. Zaten Portal’ın en son incelediğim mükemmelliyeti “ION”dan sonra bu türe daha fazla hayranlık duymaya başladım. Şimdi bu türü daha önce dinlemeyenler varsa benim yaşadığım sürecin aynısını yaşayacaktır büyük ihtimal. Fakat benim gibi sevme olasılığınız nedir bilmiyorum açıkçası.
Pissgrave, Amerika’da temelleri atılmış olan ve ilk demoları “Pissgrave”i 2014 yılında çıkardıktan sonra ilgi çekmeyi başarmış ve hemen bir yıl sonra “Suicide Euphoria” adlı ilk albümlerini yayınlamışlar. Ekstrem türlere olan ilginin bir hayli arttığı şu dönemde Pissgrave en uç bir türle yola devam kararı almış. Öncelikle bu cesaretlerinden dolayı kendilerini tebrik ediyorum. Kabul edelim ki bu türün diğer ekstrem türlere oranla dinlenme yüzdesi daha az. Fakat dinleyenler de sağlam bir şekilde sahip çıkıyorlar. Pissgrave’in yaptığı tür için Deneysel Death Metal demekten hiç çekinmiyorum. Evet, belki bir Portal değiller ama o yolda koşar adım ilerledikleri de Posthumous Humiliation albümlerinde bariz bir şekilde ortada. Albümü ben bayıla batıla dinledim. Uzun zamandır Portal dinlemediğim için belki de öylesine şevkle dinledim ki bütün açlığımı geçirdi. Bir hayli karmaşık bir albüm dinlemek beni mutlu ediyor. Çünkü ne zaman ne olacağı belli olmuyor şarkılarda. Bu da heyecanı bir hayli yüksek seviyeye çıkarıyor. İşin bence en çok merak edilmesi gereken kısmı böylesi ahenksiz şarkıları nasıl yazıyorlar ve nasıl böylesine sağlam bir albüm yaratıyorlar? Deneme yanılma yöntemi ile bu denli başarılı olunuyorsa gerçekten tebrik ediyorum.
Albümü prodüksiyon açısından ele almak ne derece doğru olur bilmiyorum ama sound olarak bir hayli güçlü bir albüm. Duyduklarınızı ayırt etmeniz çok zor değil. Bunun için iki şey gerekiyor. Birincisi güzel bir kulaklık, diğeri ise albümü kısık bir sesle dinlemeniz. Eğer çok yüksek sesle dinlerseniz ne yazık ki birçok pislik şeyi kaçırmış olursunuz. Bizzat deneyimlediğim için biliyorum. Albümde 9 şarkı var ve gerçekten her biri için söylenecek tek şey var, olağanüstü. Bilmiyorum benim için bu yıl çıkan albümlerde denk geldiğim en iyi ikinci albüm oldu “Soen”in “Lotus”u hala zirvede.
Özetleyecek olursam; eğer sizler sıradanlıktan sıkıldıysanız veya uç bir şeyler arıyorsanız muhakkak Posthumous Humiliation’a kulak verin derim. Bu yıl bu albümü baya bir dinleyeceğim ben. Bir sonraki yazıda görüşene dek hoşça kalın!
NOT: Albüm kapağına çok bakmayın!
Albüm Puanı: 9/10
Yorumlar
Yorum Gönder