Merhaba sevgili dostlarım, yağmurun bir an olsun dinmediği bu kasvetli havada klavyenin başına oturmak yapılabilecek en iyi aktivitelerden birisi oluyor benim için. 3 günden beri dinlediğim bir albümden sizlere bahsetmek için bugün oturdum beyaz tuşların başına. Zira albümü 1 defada dinlemek zaten 1 günümü aldı. Dün de baştan sona bir kez daha dinleyerek iyice özümsedim. Çünkü bu zamana kadar dinlediğim en uzun süreli albüm oldu. Bir başka Finlandiyalı grup olan “Swallow The Sun”ın 2015 yılında çıkardığı üçleme albüm olan “Songs from the North I, II & III”de yapacağımız uzun yolculuk için derin bir nefes almanız gerekiyor.
Songs from the North I, II & III’ü dinlemeden önce albümde kaç tane şarkı olduğuna şöyle bir bakayım dedim. 21 şarkıyı görünce gözlerim baya bir açılmıştı. Fakat bu 21 şarkılık albümün 2 buçuk saati geçen süreye sahip olması daha da afallamama neden olmuştu. Geçtiğimiz aylarda Panopticon’un “The Scars of Man on the Once Nameless Wilderness Part II”sini değerlendirmiştim. Aslına bakarsanız Panopticon 1 ve 2 numaralı albümlerini tek bir çatı altında dinleyenlere sunmuştu. Ben iki albümü ayrı ayrı değerlendirmek istediğim için iki farklı yazı yazmıştım. Swallow The Sun’ın konsepti de Panopticon’un oldukça benzeri olmuş. Sadece bir albüm fazlasıyla daha fazla şarkıya sahipler. Swallow The Sun’ın yaptığı tür için birkaç türün karışımı diyebiliriz. İçinde hem Doom Metal hem Atmospheric Black Metal hem akustik tınılar hem de Death Metal öğeleri var. Bunların hepsi bir araya gelince ortaya haliyle oldukça sofistike şeyler çıkıyor. Albüm atmosfer olarak oldukça hüzünlü bir hava veriyor dinleyenlere. Zaten grubun genel teması da hüzün üzerine olunca, dinleyenler de kendilerini bir anda duygusal keşmekeşliğin içinde buluyor. Özellikle benim gibi bu albümü yağmurlu bir günde pencereden dışarı bakarak dinliyorsanız, iyice romantik havalara giriyorsunuz. Şu an hala yağmur yağıyor ve ben bir yandan albümü tekrar dinliyorum. Aynı zamanda da duygu ve izlenimlerimi yazıya döküyorum. Yine çok romantik değil miyim?
Böylesi albümleri dinlemek aslında kolay bir şey değil dostlarım. Özellikle benim gibi ekstrem metali çok seven kişiler için, sürekli aynı tempoda ve aynı formda ilerleyen şarkıları dinlemek sıkıcı olabiliyor. Kaldı ki beni de sıktı. Düşünsenize 21 tane şarkı var ve hepsi neredeyse aynı iskelete sahipler. Sizi şaşırtan hiçbir şey olmuyor. Tam bir dinginliğin sesi olmuş Songs from the North I, II & III. Albümün en temel taşı olan akustik besteler genel olarak iyi düzeyde yazılmış. Fakat daha iyilerini dinlediğim için beni çok fazla etkilediklerini de söyleyemeyeceğim. Özellikle üçlemenin açılış albümü benim için tam bir hayal kırıklığı oldu. Ben daha sağlam ve daha kulak doldurucu bir açılış bekliyordum. Zira böylesine kallavi bir albüm ile çıkmak iyi bir açılışı gerektirir diye düşünüyorum. İlk 8 şarkı beklentimin altında kalınca ikinci kısma geçmeden önce yarım saatlik bir mola verdim kendime. Çünkü beklentim oldukça dibe vurmuştu. İkinci kısmın açılış şarkısı olan “Thw Womb of Winter” piyano ile çalınmış ve ilk kısmın açılışından çok daha güçlü bir şarkı olmuş. Elbette yine dramatik bir sekansla kaldığımız yerden devam ediyoruz. Finlandiyalı dostlarımızın yaratıcılıklarına veya atmosfer oluşturmalarına diyecek en ufak bir sözüm yok. Zaten bunda başarısız olsalardı böylesine bir üçleme yaratmayı göze alamazlardı diye düşünüyorum.
Bu albümü dinlerken beni en çok rahatsız eden şey ne yazık ki vokal performansları oldu. Metal müzikte yer alan vokalistlerin hemen hemen birçoğu kendi şahıslarına özgü ses aralıklarına sahipler. Yaptıkları metal türüne uygun bir şekilde şarkıları seslendiriyorlar. Fakat Swallow The Sun’ın sesi olan “Mikko Kotamäki”nin sesi günümüz popüler türlerinde de sık sık denk geldiğimiz seslerden birisi gibi. Sizi heyecanlandıracak veya yazılan şarkılarda aklınızı başınızdan alacak bir vokal olmadığı aşikâr. En azından ben hiçbir güzel duygu hissedemedim Mikko’nun sesine karşı. Bu arada bu üçlemenin her birinin kendi adları olduğunu da söylemeden geçmeyeyim. Örneğin ilk diski “Gloom”, ikincisini “Beauty” ve son diski ise “Despair” olarak adlandırmış grubumuz. Birkaç şarkı da kadın bir vokal ile söylenmiş. Orada durum daha da içler acısı bir hal alıyor. Bildiğimiz pop şarkılarından farksız bir şeyler dinliyorsunuz. Gerçekten vokal konusu benim için bu üçlemenin en çok can sıkan tarafı oldu.
Albümün soundu ise oldukça temiz ve dinleyenleri hiçbir şekilde rahatsız edecek bir öğe barındırmıyor. Şarkılarda var olan her enstrümanın sesini gayet güzel bir şekilde duyuyorsunuz. Klavyenin oldukça etkin bir şekilde kullanılmış olması, yaratılan dramatik atmosferin en büyük nedenlerinden birisidir. Sizlerin gözlerini doldurmak için yazılmış bir sürü şarkı var bu albümde. Fakat benim gözlerim dolmadı. Acaba ruhsuzun teki miyim ben? Yok, yok değilim. Öyle olsaydım beni ağlatan birçok albüm de olmazdı. Bu üç diskten oluşan albümün en iyi bölümü benim için kesinlikle son bölüm olan “Despair”. Burada nihayet biraz Metal duymaya başlıyorsunuz. Kaldı ki temposundan dolayı ben “Skepticism”in albümlerinden birini dinliyormuşum hissine kapıldım. Mikko’nun burdaki brutal vokal performansı ise beğenimi kazandı. Songs from the North I, II & III son bölümle benim gönlümü kazandı desem yeridir.
Evet, dostlarım eğer sizlerde bir şeyler okurken kısık sesle arkada bir şeylerin çalmasını istiyorsanız, Songs from the North I, II & III sizin için ideal bir seçim olabilir. Zira ben de bu albümü öyle dinlemeyi tercih ediyorum. Bir başka yazıda görüşene dek hoşça kalın!
Albüm Puanı: 7,5/10
Yorumlar
Yorum Gönder