Kış ayları geldi çattı. En sevmediğim mevsimdir kış. O kadar çok üşüyen bir insanım ki, bir sabah uyanamayıp soğuktan donacağımı falan bile düşünüyorum. O derece soğuktan korkan ve illet olan biriyim. Bu aylar için yazılan Metal albümleri de varmış. Bu keşfi eylül ayının başında yapmıştım. Panopticon adlı ABD’li grubun bu yıl çıkardığı albüm olan “The Scars of Man on the Once Nameless Wilderness Part 1”de bunu dile getirmiştim. Hatta o yazıdan direkt alıntı yapacağım. “Şöminenize odun atmak isteyeceğiniz bir ortam oluşturun derdim ama bu çok zor. Özellikle bu yaz havalarında.” Artık o yaz havalarından geriye hiçbir şey kalmadı. Oldukça sert soğuklarla karşı karşıyayız. Tamam tamam biraz daha soğuk yazarsam ortam buz kesecek. Panopticon’un The Scars of Man on the Once Nameless Wilderness albümünün anlayacağınız üzere ilkini incelemiştim. Part 1’i çok beğendiğim için, ikinci bölümü de yazmam gerekiyordu. Aradan birkaç ay geçti ve sonunda “The Scars of Man on the Once Nameless Wilderness Part 2” ile buradayım.
Grup albümü ikiye ayırarak oldukça doğru bir iş yapmış dostlarım. Zira iki bölüm arasında hatırı sayılır derecede bir fark var. Böyle bir fark olacağını açıkçası düşünmüyordum. Yine aynı şekilde bir albüm dinleyeceğimi umuyordum. Zira ilk albümlerindeki o melodi ve hardcore riff uyumu oldukça beni tatmin etmişti. Hal böyle olunca ikinci albümün de aynı rotadan gideceğini düşünüyordum. Fakat albümün ikinci diskinde daha sofistike bir yol haritası çizmiş Panopticon. İlk bölümde bulunan o agresif tutumlu gitar rifflerinden burada hiç yok. Her şey tamamen akustik tarz üzerine kurulmuş. Sadece birkaç partisyonda yer verilen keskin gitar soloları ile ortamı şenlendirmeye çalışmış grup. İkinci bölüm tam kış aylarında sıcak bir yerde şarabınızı yudumlarken kitap okuyabileceğiniz bir arka plan oluşturuyor. Ben bunu yakın zamanda yapmak istiyorum şahsen. İkinci bölümü dinlemek sizleri ayrı mutlu ediyor. Evet, albümün ilk diski oldukça görkemliydi ve sadece melodik partisyonlar değil aynı zamanda yer yer sertleşen gitarlar da atmosferi başka bir noktaya ulaştırıyordu. Fakat ikinci bölümü dinledikçe bağrınıza basıyor ve o duygu yoğunluğunda gökyüzünün karanlığında yolculuğa çıkıyorsunuz.
İkinci bölümdeki atmosfer daha çok “Country Müzik” tarzında olmuş. Country müziği dinlemeyi de seven biri olduğum için, albümün bu bölümünü de yine zevkle dinledim. İnsanı çok rahatlatıyor gerçekten. Panopticon, benim için ikinci “Agalloch” özelliği taşıyor. Ne tesadüftür ki ikisi de aynı ülkeden çıkan Atmosferik Black Metal grubu. “Lunn” dostumuz öyle bir albüme imza atmış ki, iki bölümde resmen farklı mevsimler yaşıyorsunuz. Albümün birinci bölümü kışın ilk aylarındaki soğuğu sizlere hissettirirken, ikinci bölümde ise resmen ayazda kalıyorsunuz. İki bölümün de oldukça güçlü bir atmosferi var. Fakat ilk bölümdeki görkemli yükselişler, ikinci bölümde kendini daha dingin sulara bırakıyor.
The Scars of Man on the Once Nameless Wilderness Part 2, kendinizi duygusal olarak yoğun hissettiğiniz bir gün için dinlenebilecek en güzel albümlerden birisi olmuş. İki disklik albümlere çok fazla denk gelmedim. Fakat Panopticon’un her şeyi olan Lunn abimiz gerçekten çok iyi bir iş çıkarmış. İki disk de kendisini sizlere güzelce dinlettiriyor. Hiç sıkılmadım. Hatta birazdan bir duble içkimi alıp, Panopticon eşliğinde kitabımı okuyacağım. Görüşmek üzere hoşça kalın!
Albüm Puanı: 8/10
Grup albümü ikiye ayırarak oldukça doğru bir iş yapmış dostlarım. Zira iki bölüm arasında hatırı sayılır derecede bir fark var. Böyle bir fark olacağını açıkçası düşünmüyordum. Yine aynı şekilde bir albüm dinleyeceğimi umuyordum. Zira ilk albümlerindeki o melodi ve hardcore riff uyumu oldukça beni tatmin etmişti. Hal böyle olunca ikinci albümün de aynı rotadan gideceğini düşünüyordum. Fakat albümün ikinci diskinde daha sofistike bir yol haritası çizmiş Panopticon. İlk bölümde bulunan o agresif tutumlu gitar rifflerinden burada hiç yok. Her şey tamamen akustik tarz üzerine kurulmuş. Sadece birkaç partisyonda yer verilen keskin gitar soloları ile ortamı şenlendirmeye çalışmış grup. İkinci bölüm tam kış aylarında sıcak bir yerde şarabınızı yudumlarken kitap okuyabileceğiniz bir arka plan oluşturuyor. Ben bunu yakın zamanda yapmak istiyorum şahsen. İkinci bölümü dinlemek sizleri ayrı mutlu ediyor. Evet, albümün ilk diski oldukça görkemliydi ve sadece melodik partisyonlar değil aynı zamanda yer yer sertleşen gitarlar da atmosferi başka bir noktaya ulaştırıyordu. Fakat ikinci bölümü dinledikçe bağrınıza basıyor ve o duygu yoğunluğunda gökyüzünün karanlığında yolculuğa çıkıyorsunuz.
İkinci bölümdeki atmosfer daha çok “Country Müzik” tarzında olmuş. Country müziği dinlemeyi de seven biri olduğum için, albümün bu bölümünü de yine zevkle dinledim. İnsanı çok rahatlatıyor gerçekten. Panopticon, benim için ikinci “Agalloch” özelliği taşıyor. Ne tesadüftür ki ikisi de aynı ülkeden çıkan Atmosferik Black Metal grubu. “Lunn” dostumuz öyle bir albüme imza atmış ki, iki bölümde resmen farklı mevsimler yaşıyorsunuz. Albümün birinci bölümü kışın ilk aylarındaki soğuğu sizlere hissettirirken, ikinci bölümde ise resmen ayazda kalıyorsunuz. İki bölümün de oldukça güçlü bir atmosferi var. Fakat ilk bölümdeki görkemli yükselişler, ikinci bölümde kendini daha dingin sulara bırakıyor.
The Scars of Man on the Once Nameless Wilderness Part 2, kendinizi duygusal olarak yoğun hissettiğiniz bir gün için dinlenebilecek en güzel albümlerden birisi olmuş. İki disklik albümlere çok fazla denk gelmedim. Fakat Panopticon’un her şeyi olan Lunn abimiz gerçekten çok iyi bir iş çıkarmış. İki disk de kendisini sizlere güzelce dinlettiriyor. Hiç sıkılmadım. Hatta birazdan bir duble içkimi alıp, Panopticon eşliğinde kitabımı okuyacağım. Görüşmek üzere hoşça kalın!
Albüm Puanı: 8/10
Yorumlar
Yorum Gönder