Albüm Kritik 293 (Red Apollo / The Laurels of Serenity)

Merhabalar sevgili dostlarım, bugün işten erken çıktım ve kendimi hemen klavyenin başına oturttum. Albüm değerlendirmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bugün sizlere söz edeceğim albüm gerçekten kallavi bir albüm dostlarım. Öylesine kaliteli albümler dinliyorum ki, daha güzeli zor çıkar dediğim her albümden daha iyisi karşıma çıkıyor. Hem de baya kolay bir şekilde çıkıyor. Bugün sizlere davul nasıl çalınır, uzun metrajlı şarkılar nasıl hiç can sıkmadan her saniyesi ile sizleri mest eder en iyi örneklerinden birini sunacağım. Alman Atmosferik Post Metal grubu “Red Apollo”nun bu yıl çıkardığı şahane albümü “The Laurels of Serenity”yi huzurlarınıza sunuyorum.

Ne gruptan ne de yaptıkları müzik tarzından en ufak bir bilgim yoktu daha öncesinde. Bu artık alışıla gelen bir durum oldu. Fakat Red Apollo’nun yaptığı müzik beni öylesine etkiledi ki, sanki uzun zamandır böyle bir arayıştaymışım da sonunda aradığım o değerli şeyi bulmuşum gibi hissediyorum. Adamların yaptığı türün içinde kesinlikle Atmosferik öğelerin en güzel örnekleri var. Her şarkıda bana yaşatılan ve yaşadığımı hissettiren harikulade melodilerden bahsediyorum dostlarım. 2010 yılından bu yana bu müziği icra ediyor Red Apollo ve önceki albümlerindeki durumları da dehşet bir şekilde merak ediyorum. Çünkü The Laurels of Serenity öylesine güçlü ve görkemli bir albüm olmuş ki, haliyle Red Apollo hep böyle efsane işler mi yapmış diye içim içimi yiyor. Bu zamana kadar dinlemediğim için pişman olduğum bir başka grup daha buldum ne mutlu bana!

Red Apollo neden bu kadar kıymetli oldu benim için? Yaptıkları müzik günümüz Metal Müziğinin özeti gibi adeta. Her türlü melodik öğenin yanında, akıllara durgunluk veren davul çeşitlemeleri ve şahane atmosfere sahip olması Red Apollo’nun ne tür yaramazlıklar peşinde olduğunu bizlere gösteriyor. The Laurels of Serenity’de hiçbir şey kolaya kaçılmamış. Albümde yer alan her şarkıda aynı görkemi ve muntazamlığı duyuyorsunuz. Bu gerçekten çok önemli bir şey dostlarım. Nice albümler biliyoruz sadece iki şarkısı ile ön plana çıkan ve o iki şarkı ile konserlerde boy gösteren. The Laurels of Serenity’de yer alan hiçbir şarkıyı göz ardı edemezsiniz veya ruhsuz diyemezsiniz. Albüm zaten öylesine duygu yüklü melodiler ve atmosferden oluşuyor ki, yaşamak istemediğiniz veya o anda o ruh halinde olmadığınız ruhsal durumu da sizlere tattırıyor. Vokal konusunda da gerçekten iyi bir brutal ses dinliyorsunuz. "Christoph Wietzorek", oldukça tok ve güçlü bir sese sahip. Ben bu adamın şarkıları seslendirmesini gayet başarılı buldum. Red Apollo’nun zaten şöyle bir durumu var; albümde vokal partisyonları oldukça az bir süre kaplıyor. Çünkü grup öylesine yoğun Riff ve melodi yazımı yapmış ki her bir şarkı enstrümental niteliğinde neredeyse. Hatta bunu gözümüze gözümüze sokmak için zaten oldukça az olan vokal partisyonları olmadan, yani sadece enstrümental olarak, şarkıları albüme dahil etmiş. Normalde albümde 8 şarkı varken, aynı şarkılar bir de enstrümental olarak sizlere sunulmuş. En azından Spotify’daki versiyonunda durum böyle. Ben şarkıların vokalsiz hallerini de büyük bir zevkle dinledim dostlarım. Daha önce hiç klasik müzik konserine gideniniz var mı bilmiyorum ama ben bu albümü “Antonín Dvořák”ın şarkılarının çalındığı görkemli bir senfoni konserine benzettim. Arkadaş amma etkilenmişim albümden de!


Albüm sound olarak kusursuz bir yapıya sahip. Her şey öylesine doğru düzgün ve temiz kaydedilmiş ki, kulaklarınızda resmen güzel seslerin ahengini hissediyorsunuz. Her şey çok iyi ama benim özellikle parantez açmak istediğim konu kesinlikle davul çeşitlemeleri olacak. “Sascha Voß” öylesine efsane bir iş çıkarmış ki, sadece davul olsa bu albümde hiç sıkılmadan, burun kıvırmadan dinlersiniz. Her şarkıda klasik işler yapmak yerine, yeteneğinde ne varsa hepsini kullanmış. Belki dahası da vardır, bilemiyorum. Ben dinlerken çok memnun kaldım. Gerçi her enstrüman için özel bölümler ayrılmış şarkılarda. Hadi biraz da sen gösterini yap dercesine bir durum var. Yazılan riffler ve melodilerden yukarıda söz etmiştim. Benim için her şeyi ile güzel müzik yazımları olmuş. Dünden beri albümü dinliyorum ve bir gram bile sıkılmadım. Zaten öylesine çok geçişler var ki şarkılarda sıkılmama imkan vermiyorlar.

The Laurels of Serenity, baştan sona etkileyici atmosferi, süpersonik davul çeşitlemeleri, harikulade bas partisyonları, oldukça güçlü vokali ve yazılan estetik melodik ve hardcore riffleri ile benim dinlediğim en iyi albümlerden biri oldu. Sizlerin de kesinlikle dinlemenizi önereceğim bir albüm. Bir başka yazıda görüşene dek hoşça kalın!

Albüm Puanı: 10/10



Yorumlar