Bazı gruplara denk geliyorum, dinlemek için listeme ekliyorum. Bir, iki şarkısını dinledikten sonra sarmayınca çok fazla üstüne düşüp albümün tamamını dinlemeyebiliyorum. Fakat bu durum %15 civarında falan oluyor. Daha sonra o albümlere tekrar dönüp baştan sona dinlemeye karar veriyorum. Fakat yine aynı sıkılmayı ve hoşnutsuzluğu yaşıyorum. Birleşik Devletli Melodik Black Metal grubu “UADA”yı 2016 yılında çıkan “Devoid of Light” adlı albümleri ile tanımıştım. İşte o albümde ilk dinlediğim şarkı bana pek tat vermeyince albümü bir köşede unutulmaya terk etmiştim. Sonra geri de dönmedim dinlemek için. Geçenlerde Spotify’da gezerken bir buçuk yıl sonra tekrar UADA’ya denk geldim. Bu defa yeni albümleri baş gösteriyordu. Ben de yine şöyle bir dinleyeyim dedim. İlk şarkıyı oynatmaya başladım ve tüylerim diken diken oldu daha ilk dakikasında. İşte o zaman nasıl büyük bir yanlış yaptığımı anladım UADA’ya karşı. Bugün o yanlışın bir telafisi için biraz da sizlerleyim. UADA belki de bu yıl çıkardığı “Cult of a Dying Sun” ile en tepeye yerleşmiş olabilir. Muhteşem bir albümden bahsedeceğim için inanılmaz heyecanlıyım.
Bazen zamanı geri almak istersiniz. Çünkü telafi etmek istediğiniz olaylar vardır. Uada’nın Devoid of Light’ını zamanında baştan sona dinlemediğim için yazıklar olsun bana. Albüm belki çok iyi olmayabilir, ya da muhteşem olabilir. İşte bu sorunun kafamda oluşmasına neden olan da Cult of a Dying Sun oldu. Birçok albümü yazdım bu siteye ve birçok albüme tam puan verdim. Zaten 2018 yılında hayvan gibi albümler çıktı ve çıkmaya devam ediyor (BEHEMOTH hariç). Her tam puan verdiğim albüm gerçekten de yaratıcılık noktasında bambaşka noktalara ulaşmışlardı. Fakat Uada’nın yaptığı müzik cennetle cehennemi bir araya getirmek gibi bir şey dostlarım. Ne yanmaktan korkuyorsunuz, ne de tanrının emirlerine bağlı olmaktan dolayı içinizi buhran kaplıyor. Muazzam sert riffleri yine muazzam melodik rifflerle öylesine kusursuz bir şekilde sentezlemiş ki ABD’li dostlarımız, albümü ilk defa baştan sona dinlediğimde sevinçten resmen gözlerim doldu. Özellikle “Snakes & Vultures” son yıllarda dinlediğim en güçlü başyapıtlardan biri olmuş. O ana riff resmen yüreğinize işliyor. Birader, siz ne yapmışsınız böyle!
Açık ve net söyleyeyim her hangi bir ABD’li ekstrem gruptan duymayı umacağım bir albüm değil Cult of a Dying Sun. Sanki İskandinav yöresinden veya Avrupa’nın, karabulutların kol gezdiği ülkelerin birinden peyda olmuş bir albüm dinliyorum. Allahsızlar çok iyi öğrenmişler Black Metal’i ve bu türü olduğu gibi bırakmak yerine kendileri oldukça fazla dallandırıp budaklandırmışlar. Old-school Black Metal yapmayı seçmeyen Uada, işin içine melodik yeteneklerini de katarak bu sert ve karanlık müziği farklı bir boyuta taşımışlar. Albüm muazzam bir atmosfere sahip dostlarım. Daha ikinci albümlerinde böylesine bir başyapıt sunmaları gerçekten beni çok heyecanlandırdı. Bu adamlar kim bilir daha neler yapacaklar. İsterseniz biraz teknik konulara da yer verelim. Albümün soundu hakkında her hangi bir olumsuz eleştiri yapmak mümkün değil. Her şey süper bir şekilde kaydedilmiş. Gitarın tonu, bas gitarın çok geri planda kalmayan sesi, davulun mükemmelliği ve dinlediğim en iyi brutal vokallerden biri olduğuna kalıbımı basacağım “Jake Superchi”nin kayaları titreten sesi ile pürüzsüz bir albüm soundu yakalamış Uada. Yazılan riffler gerçekten şapka çıkartılacak cinsten. Şarkıların süresi zaten uzun ve bu uzun süreli şarkıların içinde eğer riff geçişleri kısır olsaydı sıkıcı bir albüm dinliyor olabilirdik. Tabi çok üst düzey bir riff yazımı yoksa eğer albümde. Uada burada ağzımıza ağzımıza vurarcasına hem üst düzey riff yazımı, hem üst düzey melodi yazıyor ve bu da yetmezmiş gibi bunları çeşitlendirip şarkıların sürekli farklı boyutlarda gezmesini sağlıyor. Albümün 4. şarkısı “The Wanderer” ile kısa bir es veriyor gümbür gümbür giden albüme. Ben, daha iyi bir es verme şekli beklerdim böylesine 3 muazzam şarkıdan sonra. Kötü değil kesinlikle fakat albümün en zayıf halkası da yine bu şarkı oluyor. Bunu söylememin nedeni de kendini tekrar eden arpejlerden oluşuyor The Wanderer. O yüzden az önce söylediğim çeşitlilikten bu şarkı nasibini almamış oluyor. Bas gitar konusuna da ayrı parantez açmak istiyorum. Uada, ne yapacağını çok iyi bilen bir grup ve bas gitarı ne çok geri planda ne de gitar rifflerini örseleyecek şekilde ön planda tutmuş. Orta düzey bir ses ile gerek çeşitlemeleri gerekse de solo partisyonları ile "Edward Halpin" muazzam bir virtüözlük ortaya koymuş.
Uada, yaratıcılığı ile Cult of a Dying Sun’da resmen göz dolduruyor ve görkemli bir şov yapıyor. Genç dostlarımızın harikulade yetenekleri beni benden aldı. Kesinlikle dinlemeniz lazım dostlarım. Ben buraya oturup 8 sayfa da yazsam albümü dinlemedikten sonra pek bir şey ifade etmeyecektir size. Sonra ne kadar abartıyorsun sen de ya diyorsunuz. Fakat albümleri dinledikten sonra da bir daha sesiniz çıkmıyor. Marduk’un “Viktoria”sı, Lychgate’in “The Contagion in Nine Steps”i, Nekrokraft’ın “Servants”ı gibi hayvanlığın doruk noktasına ulaşıldığı albümlerden sonra Uada bir anda işin rengini değiştirdi. Adamlar bir anda listenin tepesine oturdular. “Yılın En”leri için seçim yapmak zaten zordu bir de Uada ortalığı iyice karıştırdı. 7 şarkıdan oluşan ve her saniyesi ile mükemmelliğin en has halini dinleyeceğiniz Cult of a Dying Sun’ı kesinlikle dinlemenizi öneriyorum. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, hoşça kalın. Ben albümün sesini biraz daha açtım bu arada!
Albüm Puanı: 10/10
Bazen zamanı geri almak istersiniz. Çünkü telafi etmek istediğiniz olaylar vardır. Uada’nın Devoid of Light’ını zamanında baştan sona dinlemediğim için yazıklar olsun bana. Albüm belki çok iyi olmayabilir, ya da muhteşem olabilir. İşte bu sorunun kafamda oluşmasına neden olan da Cult of a Dying Sun oldu. Birçok albümü yazdım bu siteye ve birçok albüme tam puan verdim. Zaten 2018 yılında hayvan gibi albümler çıktı ve çıkmaya devam ediyor (BEHEMOTH hariç). Her tam puan verdiğim albüm gerçekten de yaratıcılık noktasında bambaşka noktalara ulaşmışlardı. Fakat Uada’nın yaptığı müzik cennetle cehennemi bir araya getirmek gibi bir şey dostlarım. Ne yanmaktan korkuyorsunuz, ne de tanrının emirlerine bağlı olmaktan dolayı içinizi buhran kaplıyor. Muazzam sert riffleri yine muazzam melodik rifflerle öylesine kusursuz bir şekilde sentezlemiş ki ABD’li dostlarımız, albümü ilk defa baştan sona dinlediğimde sevinçten resmen gözlerim doldu. Özellikle “Snakes & Vultures” son yıllarda dinlediğim en güçlü başyapıtlardan biri olmuş. O ana riff resmen yüreğinize işliyor. Birader, siz ne yapmışsınız böyle!
Açık ve net söyleyeyim her hangi bir ABD’li ekstrem gruptan duymayı umacağım bir albüm değil Cult of a Dying Sun. Sanki İskandinav yöresinden veya Avrupa’nın, karabulutların kol gezdiği ülkelerin birinden peyda olmuş bir albüm dinliyorum. Allahsızlar çok iyi öğrenmişler Black Metal’i ve bu türü olduğu gibi bırakmak yerine kendileri oldukça fazla dallandırıp budaklandırmışlar. Old-school Black Metal yapmayı seçmeyen Uada, işin içine melodik yeteneklerini de katarak bu sert ve karanlık müziği farklı bir boyuta taşımışlar. Albüm muazzam bir atmosfere sahip dostlarım. Daha ikinci albümlerinde böylesine bir başyapıt sunmaları gerçekten beni çok heyecanlandırdı. Bu adamlar kim bilir daha neler yapacaklar. İsterseniz biraz teknik konulara da yer verelim. Albümün soundu hakkında her hangi bir olumsuz eleştiri yapmak mümkün değil. Her şey süper bir şekilde kaydedilmiş. Gitarın tonu, bas gitarın çok geri planda kalmayan sesi, davulun mükemmelliği ve dinlediğim en iyi brutal vokallerden biri olduğuna kalıbımı basacağım “Jake Superchi”nin kayaları titreten sesi ile pürüzsüz bir albüm soundu yakalamış Uada. Yazılan riffler gerçekten şapka çıkartılacak cinsten. Şarkıların süresi zaten uzun ve bu uzun süreli şarkıların içinde eğer riff geçişleri kısır olsaydı sıkıcı bir albüm dinliyor olabilirdik. Tabi çok üst düzey bir riff yazımı yoksa eğer albümde. Uada burada ağzımıza ağzımıza vurarcasına hem üst düzey riff yazımı, hem üst düzey melodi yazıyor ve bu da yetmezmiş gibi bunları çeşitlendirip şarkıların sürekli farklı boyutlarda gezmesini sağlıyor. Albümün 4. şarkısı “The Wanderer” ile kısa bir es veriyor gümbür gümbür giden albüme. Ben, daha iyi bir es verme şekli beklerdim böylesine 3 muazzam şarkıdan sonra. Kötü değil kesinlikle fakat albümün en zayıf halkası da yine bu şarkı oluyor. Bunu söylememin nedeni de kendini tekrar eden arpejlerden oluşuyor The Wanderer. O yüzden az önce söylediğim çeşitlilikten bu şarkı nasibini almamış oluyor. Bas gitar konusuna da ayrı parantez açmak istiyorum. Uada, ne yapacağını çok iyi bilen bir grup ve bas gitarı ne çok geri planda ne de gitar rifflerini örseleyecek şekilde ön planda tutmuş. Orta düzey bir ses ile gerek çeşitlemeleri gerekse de solo partisyonları ile "Edward Halpin" muazzam bir virtüözlük ortaya koymuş.
"Tüm rasyonellik mantığına yol ver
Açgözlülük tarafından körleştirilenlerden daha fazla yoksun yok
Dünya köleliğin içinde hapsedildi
Kimse kanayanlardan daha canlı değil." (Snakes&Vultures)
Uada, yaratıcılığı ile Cult of a Dying Sun’da resmen göz dolduruyor ve görkemli bir şov yapıyor. Genç dostlarımızın harikulade yetenekleri beni benden aldı. Kesinlikle dinlemeniz lazım dostlarım. Ben buraya oturup 8 sayfa da yazsam albümü dinlemedikten sonra pek bir şey ifade etmeyecektir size. Sonra ne kadar abartıyorsun sen de ya diyorsunuz. Fakat albümleri dinledikten sonra da bir daha sesiniz çıkmıyor. Marduk’un “Viktoria”sı, Lychgate’in “The Contagion in Nine Steps”i, Nekrokraft’ın “Servants”ı gibi hayvanlığın doruk noktasına ulaşıldığı albümlerden sonra Uada bir anda işin rengini değiştirdi. Adamlar bir anda listenin tepesine oturdular. “Yılın En”leri için seçim yapmak zaten zordu bir de Uada ortalığı iyice karıştırdı. 7 şarkıdan oluşan ve her saniyesi ile mükemmelliğin en has halini dinleyeceğiniz Cult of a Dying Sun’ı kesinlikle dinlemenizi öneriyorum. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, hoşça kalın. Ben albümün sesini biraz daha açtım bu arada!
Albüm Puanı: 10/10
Yorumlar
Yorum Gönder