Merhaba dostlarım, bugün sizler için oldukça köklü bir grup olan Sleep’in bu yıl çıkan albümü “The Sciences”dan bahsedeceğim. Heavy Metal, Doom Metal ve Stoner Rock’ın melezi bir tür icra ediyor Sleep. Uzun zamandır bu türde bir albüm dinlemediğim için sıranın Sleep’e gelmesine sevindim. İsterseniz hemen albüm bizlere neler sunuyor konuşmaya başlayalım.
Sleep'i daha önce sadece birkaç şarkısını dinlediğim için tanıyordum. Fakat aşırı derecede hayranı olmadığım ve her hangi bir albümünü tam olarak dinlemediğim için grubu biraz ıskartaya ayırmıştım. Öylesine fazla albüm ve grup dinliyorum ki haliyle bu yoğunluğun arasında bazılarına şans gelmiyor. “Black Sabbath”ın bile hala albümlerinin hepsini siteye yazamadım. Onu da en kısa sürede tamamlamayı düşünüyorum artık. Tek başıma olduğum için Metal Music Share Plus’ta haliyle her şeye yetişemiyorum. Öyle ya da böyle sonunda bir Sleep albümü dinledim ve sizlere değerlendirme şansı buldum. Öncelikle albümün adından başlamak istiyorum. Sleep, bu albümünde Dünya’dan çıkarak Samanyolu galaksimizin derinliklerine dalmış. Kocaman kozmosta iğne başı kadar yer kaplayan galaksimizin içinde yer alan gezegenlerden ve kara deliklerden söz etme kararı almış. Oldukça güzel bir konu seçimi olmuş. Metal Müzik işte bu yüzden çok önemli bir müzik türü dostlarım. Tek bir konu veya temanın etrafında albümler yapmıyor gruplar. İşin içine bilim de girebiliyor, psikoloji de! The Sciences’în albüm kapağı da haliyle bu astronomik tema doğrultusunda seçilmiş. Ben şahsen tema ve albüm kapağını sevdim.
Sleep'in yaptığı müzik birçok kişi tarafından rahatlıkla dinlenebileceği gibi, diğer kesimi de oldukça sıkabilir. Ben ise ikisinin ortasında kaldım. Hem sevdim hem de bazı durumlarda sıkıldım. İsterseniz neden sıkıldığım konusundan başlayalım. Şarkıların uzunluğu buradaki en büyük faktör dostlarım. Genellikle aynı rifflerin başa sarıp durması ile devam ediyor şarkılar ve bu şarkıların en düşük süreye sahip olanı “The Botanist” (albümün açılış şarkısı ve albüme adını veren The Sciences’ı saymıyorum, zira o bir introdan ibaret ve intro olmasına rağmen 3 dakikayı geçen bir süreye sahip). The Botanist’ten çok fazla sıkılmadım fakat “Antarcticans Thawed”in 15 dakikaya yaklaşan süresi beni baymadı desem yalan olur. Aslında konsept bir albüm yaratmış Sleep ve bunda da tematik olarak başarılı olmuş. Fakat benim canımı sıkan bir diğer unsur da işte bu tema yaratmadaki gereksiz efektler oldu. Uzay filmlerinden aşina olduğumuz o radyo dalgalarının, uzay gemilerinin ve sözde uzay boşluğunun sesinin her şarkıda oldukça uzun bir metraj kapsıyor olmasına hiç gerek yok. Bunun yerine yine her şarkıya bu efektleri ekleyip onu daha kısa süreli partisyonlara bölebilselerdi daha etkileyici olurdu diye düşünüyorum.
Müzikal olarak gayet iyi işler yapılmış. Her ne kadar kendini sürekli tekrarlayan rifflerin yoğunluğunda geçen şarkılardan oluşuyor olsa da, The Sciences’ın içinde oldukça etkileyici riff yazımları ve melodik enstantaneler var. Özellikle bas gitarın arka planda bırakılmamış olması oldukça güzel olmuş. Sleep de Black Sabbath gibi tek gitarlı bir grup olduğu için, bas gitarın üzerine düşen rol haliyle daha büyük oluyor. Bu rolü de “Al Cisneros” hakkı ile yerine getiriyor. Aynı zamanda vokal işini de yine bu abimiz üstleniyor. Zaten çok fazla şarkı sözü yok albümde genel olarak. O yüzden daha fazla enstrümantal ağrılıklı bir albüm olmuş. Mesela “Sonic Titan” da sadece bir dörtlük söz var. Albüm prodüksiyon yönünden benden tam puan alıyor. Stoner Rock gruplarının kendine yakıştırdığı o tok sesli soundu Sleep de oldukça iyi bir şekilde bizlere yansıtıyor. Dinlerken hiç huzursuz etmedi beni.
The Sciences, dinlediğim en iyi Stoner Rock veya Heavy Metal albümlerinden biri değil. Fakat albüm genel olarak beni mutlu etti. Sıkıldığım anlar olsa da albümü dinlemekten vazgeçmedim. Özellikle gitar soloları benim en sevdiğim kısımları oldu şarkılarda. Eğer böylesi ağır türleri sevenlerdenseniz bir göz atmanızı tavsiye ederim. Bir sonraki yazıda görüşene dek hoşça kalın!
Albüm Puanı: 7.5/10
Sleep'i daha önce sadece birkaç şarkısını dinlediğim için tanıyordum. Fakat aşırı derecede hayranı olmadığım ve her hangi bir albümünü tam olarak dinlemediğim için grubu biraz ıskartaya ayırmıştım. Öylesine fazla albüm ve grup dinliyorum ki haliyle bu yoğunluğun arasında bazılarına şans gelmiyor. “Black Sabbath”ın bile hala albümlerinin hepsini siteye yazamadım. Onu da en kısa sürede tamamlamayı düşünüyorum artık. Tek başıma olduğum için Metal Music Share Plus’ta haliyle her şeye yetişemiyorum. Öyle ya da böyle sonunda bir Sleep albümü dinledim ve sizlere değerlendirme şansı buldum. Öncelikle albümün adından başlamak istiyorum. Sleep, bu albümünde Dünya’dan çıkarak Samanyolu galaksimizin derinliklerine dalmış. Kocaman kozmosta iğne başı kadar yer kaplayan galaksimizin içinde yer alan gezegenlerden ve kara deliklerden söz etme kararı almış. Oldukça güzel bir konu seçimi olmuş. Metal Müzik işte bu yüzden çok önemli bir müzik türü dostlarım. Tek bir konu veya temanın etrafında albümler yapmıyor gruplar. İşin içine bilim de girebiliyor, psikoloji de! The Sciences’în albüm kapağı da haliyle bu astronomik tema doğrultusunda seçilmiş. Ben şahsen tema ve albüm kapağını sevdim.
Sleep'in yaptığı müzik birçok kişi tarafından rahatlıkla dinlenebileceği gibi, diğer kesimi de oldukça sıkabilir. Ben ise ikisinin ortasında kaldım. Hem sevdim hem de bazı durumlarda sıkıldım. İsterseniz neden sıkıldığım konusundan başlayalım. Şarkıların uzunluğu buradaki en büyük faktör dostlarım. Genellikle aynı rifflerin başa sarıp durması ile devam ediyor şarkılar ve bu şarkıların en düşük süreye sahip olanı “The Botanist” (albümün açılış şarkısı ve albüme adını veren The Sciences’ı saymıyorum, zira o bir introdan ibaret ve intro olmasına rağmen 3 dakikayı geçen bir süreye sahip). The Botanist’ten çok fazla sıkılmadım fakat “Antarcticans Thawed”in 15 dakikaya yaklaşan süresi beni baymadı desem yalan olur. Aslında konsept bir albüm yaratmış Sleep ve bunda da tematik olarak başarılı olmuş. Fakat benim canımı sıkan bir diğer unsur da işte bu tema yaratmadaki gereksiz efektler oldu. Uzay filmlerinden aşina olduğumuz o radyo dalgalarının, uzay gemilerinin ve sözde uzay boşluğunun sesinin her şarkıda oldukça uzun bir metraj kapsıyor olmasına hiç gerek yok. Bunun yerine yine her şarkıya bu efektleri ekleyip onu daha kısa süreli partisyonlara bölebilselerdi daha etkileyici olurdu diye düşünüyorum.
Müzikal olarak gayet iyi işler yapılmış. Her ne kadar kendini sürekli tekrarlayan rifflerin yoğunluğunda geçen şarkılardan oluşuyor olsa da, The Sciences’ın içinde oldukça etkileyici riff yazımları ve melodik enstantaneler var. Özellikle bas gitarın arka planda bırakılmamış olması oldukça güzel olmuş. Sleep de Black Sabbath gibi tek gitarlı bir grup olduğu için, bas gitarın üzerine düşen rol haliyle daha büyük oluyor. Bu rolü de “Al Cisneros” hakkı ile yerine getiriyor. Aynı zamanda vokal işini de yine bu abimiz üstleniyor. Zaten çok fazla şarkı sözü yok albümde genel olarak. O yüzden daha fazla enstrümantal ağrılıklı bir albüm olmuş. Mesela “Sonic Titan” da sadece bir dörtlük söz var. Albüm prodüksiyon yönünden benden tam puan alıyor. Stoner Rock gruplarının kendine yakıştırdığı o tok sesli soundu Sleep de oldukça iyi bir şekilde bizlere yansıtıyor. Dinlerken hiç huzursuz etmedi beni.
The Sciences, dinlediğim en iyi Stoner Rock veya Heavy Metal albümlerinden biri değil. Fakat albüm genel olarak beni mutlu etti. Sıkıldığım anlar olsa da albümü dinlemekten vazgeçmedim. Özellikle gitar soloları benim en sevdiğim kısımları oldu şarkılarda. Eğer böylesi ağır türleri sevenlerdenseniz bir göz atmanızı tavsiye ederim. Bir sonraki yazıda görüşene dek hoşça kalın!
Albüm Puanı: 7.5/10
Yorumlar
Yorum Gönder