Merhaba sevgili dostlarım, albüm kritiklerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bugün sizlere kış mevsimini Eylül ayında getiriyorum. Kulağa serinletici geldi değil mi? Albüm kapağında karlar içinde bir ormanda olan küçük bir kulübenin yer aldığı bir Atmosferik Black Metal grubunu siteye konuk edeceğiz. Uzun zamandır tek kişinin yürüttüğü grup projelerine denk gelmiyordum. Neyse ki bugün o özlemi de gidermiş olacağız. ABD’li “Panapticon”un 2 part halinde sunduğu ve 2018 yılında yayınladığı “The Scars of Man on the Once Nameless Wilderness”in 1. Kısmından sizlere bahsedeceğim. Şöminenize odun atmak isteyeceğiniz bir ortam oluşturun derdim ama bu çok zor. Özellikle bu yaz havalarında.
Atmosferik Black Metal’in karanlık ve kasvetli dünyasına artık hepimiz aşinayız. Bu sitede oldukça fazla bu türde müzik yapan grupları ağırladık. Güzel güzel albümler dinledik. Hatta bir kısmı da yine tek kişiden oluşan grup projelerinden peyda olmaydı. Bu türü dinlerken birçok duygu hissediyorsunuz. Fakat bu duyguların içinde mutluluk ve neşe pek az alıyor. Hatta hiç olmuyor. Yaratılan atmosfer genellikle hüzünlü ve depresif oluyor. Bu da haliyle bu türü dinleyen kitleyi belli bir sayıda tutuyor. Herkes tarafından şevkle dinlenen bir tür olduğunu söylemek çok zor fakat yazılan öyle içten melodiler oluyor ve arkada bu melodilere eşlik eden rüzgar sesi, dalga sesi, kuş sesi gibi öğeler sizlerin içinde bir derinliğe neden oluyor. Yer yer gözlerinizi bile doldurabilen şarkılara imza atabiliyor karanlık gruplarımız. Panopticon’u ilk defa dinliyorum. 3 günden beri verimli bir şekilde The Scars of Man on the Once Nameless Wilderness albümünü analiz ediyorum. İlk dinlediğimde açıkçası bana çokta farklı işler ortaya koyan bir grup gibi gelmemişti. Fakat albümü tekrar tekrar dinlediğim de şarkılara kattıkları o duyguları daha iyi hissettim. Duyguları dinleyenlere geçirme konusunda oldukça başarılı Panopticon.
Black Metal öğelerini de güzel bir şekilde albümlerindeki şarkılarda göstermişler. Çiğ gitar tonları elbette bu türde biraz daha tok bir ses haline bürünüyor. Sonuçta old-school bir Black Metal tarzında müzik yapmıyor dostlarımız. Bu tok gitar tonunun en büyük avantajı arkada olup biten melodik ve atmosferik tınıları daha iyi bir şekilde ön plana çıkarıyor. Yazılan gitar rifflerinden daha çok melodiler ön planda yer alıyor Atmosferik Black Metal’de. Fakat Panopticon bu kalıbın dışına çıkarak oldukça iyi riffler yazmayı başarmış. Riff çeşitleri bir Atmosferik Black Metal albümüne göre oldukça iyi bir sayıda olmuş. Panopticon’un her şeyi “A. Lunn” müzisyenlik yönünden oldukça dolu bir adam. Grubun sadece bu albümünü dinlememe rağmen Lunn’un gerçekten de multi-entstürmanist yönünün iyi bir düzeyde olduğunu fark ettim. Yazılan gitar riffleri karanlık ve depresif notaların bir araya gelmesiyle oluşuyor. Hüzün de var elbette. Fakat canınızı sıkacak en ufak bir nokta da yok. Her şarkı kendisini dinlettiriyor. 9 dakikalık bir şarkı bile sizi sıkmıyor. Çünkü yazılan riffler, melodiler ve oluşturulan atmosfer oldukça doygun ve sağlam olmuş.
Albümün en rahatlatıcı ve sizleri anılarınıza götüren şarkısı “A Ridge Where the Tall Pines Once Stood” öylesine hoş bir atmosfere sahip ki, elinize bir fincan sıcak kahvenizi alıp şöminenin başında kar yağışını izliyormuş gibi bir duyguya sokuyor sizi. Bunu başarabilen bir şarkı olması sizce de çok iyi değil mi? Akustik gitar ile yazılan şahane melodik beste, yanan ateşten çıkan odun sesleri ve muazzam keman solosu kulaklarınızı şenlendiriyor. A. Lunn, benim için en önemli müzisyenlerden biri oldu artık. Çünkü bir insanın tek başına böylesine muazzam bir albüm yapmasının ne denli harika bir maharet olduğu apaçık ortada dostlarım. Prodüksiyon açısından albümün en büyük sıkıntısı vokal seslerinin oldukça kısık bir sesle kaydedilmesi olmuş. Lunn’un sesi gerçekten güzel dostlarım. Özellikle Ridge Where the Tall Pines Once Stood’ta düz bir şekilde söylediği şarkı sözleri bile bunu size hissettiriyor. Fakat Black Metal şarkılarında gitar soundunun oldukça arkasında bağıran bir Lunn sesi duymak beni mutlu etmedi. Onun haricindeki her şeyi ile oldukça güzel bir albüm dinliyorsunuz.
Özetleyecek olursam, The Scars of Man on the Once Nameless Wilderness Part 1 oldukça güzide bir albüm olmuş. Dinlediğinizde sizleri bambaşka diyarlara götürecek bir albüm olmuş. Ben dinlemeye doyamadım. Sizlerin de dinlemenizi kesinlikle öneririm. Elbette Atmosferik Black Metal dinlemek birçoğunuz için azap gibi görünebilir fakat bence Panopticon için bir şans vermeniz lazım. Ben böyle düşünüyorum en azından. İkinci partında neler var sabırsızlıkla bekliyorum dinlemeyi. En kısa sürede onun kritiğini de burada okuyacaksınız. Bir sonraki yazıda görüşene dek hoşça kalın!
Albüm Puanı: 8,5/10
Atmosferik Black Metal’in karanlık ve kasvetli dünyasına artık hepimiz aşinayız. Bu sitede oldukça fazla bu türde müzik yapan grupları ağırladık. Güzel güzel albümler dinledik. Hatta bir kısmı da yine tek kişiden oluşan grup projelerinden peyda olmaydı. Bu türü dinlerken birçok duygu hissediyorsunuz. Fakat bu duyguların içinde mutluluk ve neşe pek az alıyor. Hatta hiç olmuyor. Yaratılan atmosfer genellikle hüzünlü ve depresif oluyor. Bu da haliyle bu türü dinleyen kitleyi belli bir sayıda tutuyor. Herkes tarafından şevkle dinlenen bir tür olduğunu söylemek çok zor fakat yazılan öyle içten melodiler oluyor ve arkada bu melodilere eşlik eden rüzgar sesi, dalga sesi, kuş sesi gibi öğeler sizlerin içinde bir derinliğe neden oluyor. Yer yer gözlerinizi bile doldurabilen şarkılara imza atabiliyor karanlık gruplarımız. Panopticon’u ilk defa dinliyorum. 3 günden beri verimli bir şekilde The Scars of Man on the Once Nameless Wilderness albümünü analiz ediyorum. İlk dinlediğimde açıkçası bana çokta farklı işler ortaya koyan bir grup gibi gelmemişti. Fakat albümü tekrar tekrar dinlediğim de şarkılara kattıkları o duyguları daha iyi hissettim. Duyguları dinleyenlere geçirme konusunda oldukça başarılı Panopticon.
Black Metal öğelerini de güzel bir şekilde albümlerindeki şarkılarda göstermişler. Çiğ gitar tonları elbette bu türde biraz daha tok bir ses haline bürünüyor. Sonuçta old-school bir Black Metal tarzında müzik yapmıyor dostlarımız. Bu tok gitar tonunun en büyük avantajı arkada olup biten melodik ve atmosferik tınıları daha iyi bir şekilde ön plana çıkarıyor. Yazılan gitar rifflerinden daha çok melodiler ön planda yer alıyor Atmosferik Black Metal’de. Fakat Panopticon bu kalıbın dışına çıkarak oldukça iyi riffler yazmayı başarmış. Riff çeşitleri bir Atmosferik Black Metal albümüne göre oldukça iyi bir sayıda olmuş. Panopticon’un her şeyi “A. Lunn” müzisyenlik yönünden oldukça dolu bir adam. Grubun sadece bu albümünü dinlememe rağmen Lunn’un gerçekten de multi-entstürmanist yönünün iyi bir düzeyde olduğunu fark ettim. Yazılan gitar riffleri karanlık ve depresif notaların bir araya gelmesiyle oluşuyor. Hüzün de var elbette. Fakat canınızı sıkacak en ufak bir nokta da yok. Her şarkı kendisini dinlettiriyor. 9 dakikalık bir şarkı bile sizi sıkmıyor. Çünkü yazılan riffler, melodiler ve oluşturulan atmosfer oldukça doygun ve sağlam olmuş.
Albümün en rahatlatıcı ve sizleri anılarınıza götüren şarkısı “A Ridge Where the Tall Pines Once Stood” öylesine hoş bir atmosfere sahip ki, elinize bir fincan sıcak kahvenizi alıp şöminenin başında kar yağışını izliyormuş gibi bir duyguya sokuyor sizi. Bunu başarabilen bir şarkı olması sizce de çok iyi değil mi? Akustik gitar ile yazılan şahane melodik beste, yanan ateşten çıkan odun sesleri ve muazzam keman solosu kulaklarınızı şenlendiriyor. A. Lunn, benim için en önemli müzisyenlerden biri oldu artık. Çünkü bir insanın tek başına böylesine muazzam bir albüm yapmasının ne denli harika bir maharet olduğu apaçık ortada dostlarım. Prodüksiyon açısından albümün en büyük sıkıntısı vokal seslerinin oldukça kısık bir sesle kaydedilmesi olmuş. Lunn’un sesi gerçekten güzel dostlarım. Özellikle Ridge Where the Tall Pines Once Stood’ta düz bir şekilde söylediği şarkı sözleri bile bunu size hissettiriyor. Fakat Black Metal şarkılarında gitar soundunun oldukça arkasında bağıran bir Lunn sesi duymak beni mutlu etmedi. Onun haricindeki her şeyi ile oldukça güzel bir albüm dinliyorsunuz.
A. Lunn |
Özetleyecek olursam, The Scars of Man on the Once Nameless Wilderness Part 1 oldukça güzide bir albüm olmuş. Dinlediğinizde sizleri bambaşka diyarlara götürecek bir albüm olmuş. Ben dinlemeye doyamadım. Sizlerin de dinlemenizi kesinlikle öneririm. Elbette Atmosferik Black Metal dinlemek birçoğunuz için azap gibi görünebilir fakat bence Panopticon için bir şans vermeniz lazım. Ben böyle düşünüyorum en azından. İkinci partında neler var sabırsızlıkla bekliyorum dinlemeyi. En kısa sürede onun kritiğini de burada okuyacaksınız. Bir sonraki yazıda görüşene dek hoşça kalın!
Albüm Puanı: 8,5/10
Yorumlar
Yorum Gönder