Albüm Kritik 237 (Inquisition / Ominous Doctrines of the Perpetual Mystical Macrocosm)

Merhaba dostlarım, günler sizce de çok hızlı geçmiyor mu? Havalar güzelleşti diye mi öyle geliyor acaba bizlere? Öyle ya da böyle hızımızı kaybetmeden yaz mevsimine doğru ilerliyoruz. Temmuz ayı boyunca –belki ağustosa da sarkabilir- yeni albüm kayıtlarına başlayacağım için siteye yazı girişi çok nadir olacak. O yüzden fırsat bulduğum her gün sizlere yazı yazacağım. Sizlerin de keşfetmediğiniz grupları burada ağırlamak ve onların albümlerini yazmak oldukça iyi oluyor. Fakat bugün artık bilmeyenlerin de siteden öğrendiği ve kısa zamanda iki müthiş albümlerini incelediğim “Inquisition”dan bir albüm daha siteye giriş yapıyor. Kolombiya asıllı bu süper ahlaksız grubun yaptıkların dinlemek beni öylesine mutlu ediyor ki, elimden gelse hep bu adamları dinleyebilirim. Fakat diğer süper gruplardan da kopamıyorum haliyle. Bugünün albümü “Ominous Doctrines of the Perpetual Mystical Macrocosm” adlı Inquisition eseri oluyor. Arkanıza yaslanıp okuyun ki beliniz ağrımasın.

Black Metal artık hayatımın en önemli parçalarından birine dönüştü. Bu türden yeni gruplar keşfetmek, yeni albümler, yeni şarkılar dinlemek benim en güzel misyonlarımdan biri oldu. Eskinin altın avcıları gibi bıkmadan usanmadan arayış içindeyim. Elbette her zaman altına denk gelmiyorum fakat elimdeki harita çok sağlam olduğu için çoğunlukla istediğim hazineyi buluyorum. Adeta bir keşiş gibi bulduğum bu değerli hazineyi sizlerle de paylaşıyorum (keşişler saçmalıktan başka bir şey paylaşmaz ama misyonlarında oldukça kararlı olduklarından bu geri zekalıları örnek vereyim dedim). “Gorgoroth” ile başlayan Black Metal maceram öylesine güzide bir yolculuk oldu ki, dinlediğim her Black Metal albümleri bana farklı farklı tatlar sundu ve tecrübeler kazandırdı. Daha dün gibi hatırlıyorum Gorgoroth’tan “Prosperity and Beauty” dinlediğim anı. Youtube’dan Wacken’da çaldıkları o görkemli halini dinlemiştim. Gerek sahne şovları, gerek iblis tohumu tipleri ve gerekse de öküz gibi çalıp söylemeleri ile adeta dumura uğramıştım. İyi ki o videoya denk gelmişim diyorum her yeni Black Metal grubu keşfettiğim zaman. Inquisition ise “Deathspell Omega”dan sonra beni etkisi altına alan en ahlaksız gruplardan ikincisi oldu. Önceki yazılarda da söylediğim gibi ismini duyduğum fakat dinlemek için çok geç kaldığım bu grup her detayı ile gönlümü çalmayı başardı. Çok şeker değiller mi?

Inquisition'ın sadece gitar ve davul ile yarattığı cehennem gibi atmosfere şahit olmak inanılmaz bir şey. “Dagon”un inanılmaz yetenekli ve Black Metal’i çok iyi bilen biri olmasının verdiği avantajları bizzat dinliyor olmak çok güzel gerçekten. İnsanların müzikten beklentileri o kadar fazla olmasına rağmen müzik çok cömert bir şekilde bu istekleri karşılıyor. Tabi her beklentinin kaliteli bir şeyler dinleme arayışında olduğunu söylemek çok zor. Böyle bir durumda da zaten müzik elini eteğini o kitleden çekiyor ve onun yerine ne yazık ki yine müzik adı altında zırvalanan şeylerle baş başa bırakıyor bu kitleyi. Metal müzik, kim ne derse desin müzik sanatının en kaliteli ve en dişe dokunur türlerinden biridir. Böyle olmasının birçok nedeni var fakat ben tek bir nedeni söyleyeceğim; eğitim seviyesi yüksek insanların icra ettiği ve dinlediği bir tür olmasıdır! Black Metal de metalin içinde yer alan en yüksek seviye kültüre sahip türlerin başında geliyor. Anlatmak istedikleri birçok sosyolojik, felsefi, psikolojik, antropolojik ve dinsel olayı zihinlerinde yer alan bilgi ile bizlere sunuyorlar. Bu sunuş da oldukça karanlık, kasvetli, ürkünç ve kaotik oluyor. Çünkü sunulan şeyler biz insan evladının zaafları ve terbiyesizliklerinden oluşuyor.

2010 yılında piyasaya çıkan Ominous Doctrines of the Perpetual Mystical Macrocosm, Inquisition’ın yarattığı güzel albümlerden biri daha olmuş. Bu albümü bir haftadan beri dinliyorum ve dinledikçe bu grubun neler yapabileceğini düşünüyor ve zevkten dört köşe oluyorum. Dinlediğim en iyi Inquisition albümü değil ama dinlediğim en iyi Black Metal albümlerinden biri olduğunu göğsümü gere gere söylerim. Bundan önce incelediğim Inquisition albümleri olan “Obscure Verses for The Multiverse” ve “Bloodshed Across The Empyrean Altar Beyond The Celestial Zenith”in gerisinde kalıyor bu albüm. Çünkü diğer iki albüm için yazılan riffler çok daha hayvansı ve albümleri dinledikçe damarlarınızdaki kan akışı hızlanıyor. Ominous Doctrines of the Perpetual Mystical Macrocosm biraz daha yavaş bir tempoya sahip. Elbette yine “blast beat”lerin kafamıza kafamıza vurulduğu şarkılar yok değil fakat daha azlar. Prodüksiyon açısından tıpkı diğer iki albüm ile aynı kaliteye sahip. Çiğ gitar tonu çok iyi bir şekilde kaydedilmiş ve aynı kalitedeki davul kaydı ile kulaklarınızda kesinlikle kötü sesler duymuyorsunuz. Dagon’un riff yazmadaki başarısı bu albümde de sürüyor. Fakat diğer iki albüm kadar beni etkilediklerini söyleyemem. Albümün en akıl alıcı şarkısı ise “Desolate Funeral Chant” olmuş. Hızlı bir tempoya sahip olmamasına rağmen, hücrelerinize nüfus eden vokal performansı ve rifflerle müthiş bir parça olmuş. Dinlemekten büyük bir keyif aldım. Incubus’un performansı için diyecek pek bir şey yok, benim Black Metal davulculuğunda ilk 3 adam arasında gösterebileceğim bir yaratık zaten kendisi. Ominous Doctrines of the Perpetual Mystical Macrocosm’da da yine döktürmüş.


Inquisition, bizlere öylesine güzel albümler sunmuş ki, dinlemediğimiz her albüm için şeytan bizleri cezalandıracaktır. Şeytanın yeryüzündeki sanat temsilcilerinin en önemli gruplarından biri olan Inquisition’ın Ominous Doctrines of the Perpetual Mystical Macrocosm adlı albümünü mutlaka dinleyin dostlarım. Şimdi yazıyı sonlandırıyorum ve yazıya başladığımdan beri ikinci tura dönen albümün son 3 parçasını keyifle dinlemek için kırlara koşuyorum. Şaka şaka, az ilerideki bankta oturacağım. Hoşça kalın ve kendinize iyi bakın!

Albüm Puanı: 8,5/10


Yorumlar