Merhaba dostlarım, bugün yine bir albüm değerlendirmesi ile sizlerle birlikteyim. Kara kalpli adamların albümlerinden bahsetmeye devam ediyorum. Keşfettiğim grupları sizlerle paylaşıyor olmak çok büyük bir keyif benim için. Black Metal yağmurunun Pazar günkü grubu “Arckanum” ve bu tek kişilik projenin “Den Förstfödde” albümünü değerlendirmiş pek memnun kalmadığımı söylemiştim. Şimdi ise İsveç’ten havalanıp Black Metal’in ikinci ülkesi diye adlandırdığım Fransa’ya geçiş yapıyoruz. Gerçekten Fransa son 20 yılın en dehşet gruplarının ev sahibi ülkesi konumunda. Hatta en efsane Black Metal gruplarının çıkış ülkesi olarak da adlandırılıyor bu ülke. Fransa’nın güneşten yoksun yerlerinde peyda olan bu Black Metal gruplarından biri de “Blut Aus Nord”. 1994 yılından bu yana karanlık diyarlarda dolaşan bu Atmospheric Black Metal ve Avant-garde Black Metal sentezi grubun 2017 yılında çıkardığı “Deus Salutis Meæ” adlı albümlerini sizler için değerlendiriyorum.
Sizlere söz ettiğim Black Metal yağmuruna pek istediğim gibi başlayamadık. Dediğim gibi keşfettiğim grupların tamamen içgüdüsel olarak seçtiğim albümlerini dinliyor, değerlendiriyor ve burada sizlerle paylaşıyorum. Arckanum beni pek tatmin eden bir grup olmadı. Bakalım Blut Aus Nord neler vadediyor. Bu Fransız oluşum da yine tek kişi tarafından hayata geçirilmiş dostlarım. Bu projeyi hayata geçiren adamın adı ise “Vindsval” imiş. Kısaca kendisine “Vlad” dememiz yeterli olurmuş. Büyük ihtimalle yine takma bir isimdir diye düşünüyorum. Albüm kayıtları için sezonluk müzisyenlerin de yardımını alan Vlad ve grubu Blut Aus Nord bizlere Avant-garde ağırlıklı ve Atmospheric tınılara da göz kırpan bir müzik sunuyor. Avant-garde işler yaptığını okuduğumda açıkçası baya heyecanlanmıştım. Çünkü Deathspell Omega’dan dolayı bu manyaklığa ilgim bayağı arttı. Büyük bir heyecan ile Deus Salutis Meæ’yi dinlemeye başladığımda açıkçası bir anlamsızlığın kuytu karanlığına düştüm yine. Yine anlamlandıramadığım birçok şey ile karşı karşıya kalmıştım. Avant-garde Black Metal albümü dinlediğimi anladım fakat bunu damarlarımda hissedemedim. Neden böyle oldu ki?
Bunun en büyük nedenlerinden biri kesinlikle albümde yer alan şarkıları oluşturan rifflerin Avant-garde türü için oldukça yüzeysel kalıyor oluşudur. Tabi bu yüzeyselliği bütün şarkılara mal etmemek gerekir. Zira içlerinden birkaç şarkı da gayet iyi işler ortaya konulduğunun kanıtı. Yahu neden Deathspell Omega diye bir grup var ve neden bu adamların yaptığı işe Avant-garde deniyor? Bu adamlar çok uç bir noktada ve kıyas kabul etmiyorlar kesinlikle. Evet, bu adamlar kıyas kabul etmiyor ama ben dinlediğim Avant-garde Black Metal albümlerinin hepsinde Deathspell Omega kalitesi arıyorum ve bu durum giderek can sıkıcı bir hal alıyor. Geçenlerde incelediğim “Ignis Haereticum”un “Autocognition of Light” adlı albümü gayet iyi bir albüm olmasına rağmen Deathspell Omega'nın yanında yine sönük kaldı. Deus Salutis Meæ’nin gayet karanlık ve akıllara zarar bir atmosferi var. Bu atmosferi yaratmada elbette alışık olmadığımız gitar tınıları etkili oluyor. Zira yazılan riffler saf Avant-garde şeklinde yazılmış. Uzaktan baktığınızda gayet iyi bir albüm olan, her hangi bir problem barındırmayan bir albüm olarak gözüküyor Deus Salutis Meæ. Fakat işin derinlerine indiğinizde pek de öyle olmadığını fark ediyorsunuz.
Prodüksiyon olarak gayet iyi bir iş çıkarılmış. Bu türden alışık olduğumuz ve birçok grupta da denk geldiğimiz çınlamalı bir sound tercih edilmiş. Gitar riffleri ürkünçlüğü bizlere tattırmasına tattırıyor ama hepsi bu kadar. Başka bir duygu vermiyor. Grubun tek istediği bu ise, amacına ulaşmış. Fakat daha farklı duygularımıza da dokunmak istemişse bu konuda ne yazık ki başarısız olmuş. Bas konusu da yine bu albümün eksilerinden dostlarım. Zira varlığı ile yokluğu bir neredeyse. Ben bas gitarın da bu türde olabildiğince etkin olmasını yeğliyorum. Çünkü o zaman işler daha da çirkinleşiyor. Vokal ise şu ana kadar dinlediğim en vasat Avant-garde vokali olabilir. Ne dediğinin anlaşılmamasına alışkınım ama sesi gerçekten çok zayıf Vlad’ın. Bence vokal işini başak birine paslaşaymış durumu biraz daha toparlayabilirmiş. Albümde yaratılmak istenen tema karanlık ve korku temaları olmuş. Bunu ortalamanın üzerinde bir başarı ile yerine getirmişler. Fakat albümde yer alan kısa süreli geçişleri de çok sağlam bulmadım. Albümde 10 şarkı yer almasına rağmen yaklaşık 34 dakikalık bir süreye sahip Deus Salutis Meæ. Ben açıkçası albümü dinlerken sıkılmadım fakat hep daha iyi bir şarkı dinlemek için bir sonraki şarkıdan umut ettim. Benim albümde dinlemeyi sevdiğim iki şarkı oldu bunlardan biri “Apostasis” bir diğeri ise “Métanoïa”. Bir şeye daha değinmek istiyorum, albümdeki her şarkı sanki aynı şekilde başlıyormuş gibi geldi bana. Aynı tonla aynı ayinsel vokaller ile giriş yapılıyor. Doğrusu bu biraz ilginç olmuş.
Evet, dostlarım toparlayacak olursam; genel olarak memnun kaldığım fakat eksiklikleri oldukça göze çarpan bir albüm olmuş Deus Salutis Meæ. Ben denk gelirse yine dinlerim bu albümden birkaç şarkıyı. Fakat özellikle açıp dinleyeceğim bir albüm değil. Bir sonraki yazıda görüşürüz!
Albüm Puanı: 7/10
Sizlere söz ettiğim Black Metal yağmuruna pek istediğim gibi başlayamadık. Dediğim gibi keşfettiğim grupların tamamen içgüdüsel olarak seçtiğim albümlerini dinliyor, değerlendiriyor ve burada sizlerle paylaşıyorum. Arckanum beni pek tatmin eden bir grup olmadı. Bakalım Blut Aus Nord neler vadediyor. Bu Fransız oluşum da yine tek kişi tarafından hayata geçirilmiş dostlarım. Bu projeyi hayata geçiren adamın adı ise “Vindsval” imiş. Kısaca kendisine “Vlad” dememiz yeterli olurmuş. Büyük ihtimalle yine takma bir isimdir diye düşünüyorum. Albüm kayıtları için sezonluk müzisyenlerin de yardımını alan Vlad ve grubu Blut Aus Nord bizlere Avant-garde ağırlıklı ve Atmospheric tınılara da göz kırpan bir müzik sunuyor. Avant-garde işler yaptığını okuduğumda açıkçası baya heyecanlanmıştım. Çünkü Deathspell Omega’dan dolayı bu manyaklığa ilgim bayağı arttı. Büyük bir heyecan ile Deus Salutis Meæ’yi dinlemeye başladığımda açıkçası bir anlamsızlığın kuytu karanlığına düştüm yine. Yine anlamlandıramadığım birçok şey ile karşı karşıya kalmıştım. Avant-garde Black Metal albümü dinlediğimi anladım fakat bunu damarlarımda hissedemedim. Neden böyle oldu ki?
Bunun en büyük nedenlerinden biri kesinlikle albümde yer alan şarkıları oluşturan rifflerin Avant-garde türü için oldukça yüzeysel kalıyor oluşudur. Tabi bu yüzeyselliği bütün şarkılara mal etmemek gerekir. Zira içlerinden birkaç şarkı da gayet iyi işler ortaya konulduğunun kanıtı. Yahu neden Deathspell Omega diye bir grup var ve neden bu adamların yaptığı işe Avant-garde deniyor? Bu adamlar çok uç bir noktada ve kıyas kabul etmiyorlar kesinlikle. Evet, bu adamlar kıyas kabul etmiyor ama ben dinlediğim Avant-garde Black Metal albümlerinin hepsinde Deathspell Omega kalitesi arıyorum ve bu durum giderek can sıkıcı bir hal alıyor. Geçenlerde incelediğim “Ignis Haereticum”un “Autocognition of Light” adlı albümü gayet iyi bir albüm olmasına rağmen Deathspell Omega'nın yanında yine sönük kaldı. Deus Salutis Meæ’nin gayet karanlık ve akıllara zarar bir atmosferi var. Bu atmosferi yaratmada elbette alışık olmadığımız gitar tınıları etkili oluyor. Zira yazılan riffler saf Avant-garde şeklinde yazılmış. Uzaktan baktığınızda gayet iyi bir albüm olan, her hangi bir problem barındırmayan bir albüm olarak gözüküyor Deus Salutis Meæ. Fakat işin derinlerine indiğinizde pek de öyle olmadığını fark ediyorsunuz.
Prodüksiyon olarak gayet iyi bir iş çıkarılmış. Bu türden alışık olduğumuz ve birçok grupta da denk geldiğimiz çınlamalı bir sound tercih edilmiş. Gitar riffleri ürkünçlüğü bizlere tattırmasına tattırıyor ama hepsi bu kadar. Başka bir duygu vermiyor. Grubun tek istediği bu ise, amacına ulaşmış. Fakat daha farklı duygularımıza da dokunmak istemişse bu konuda ne yazık ki başarısız olmuş. Bas konusu da yine bu albümün eksilerinden dostlarım. Zira varlığı ile yokluğu bir neredeyse. Ben bas gitarın da bu türde olabildiğince etkin olmasını yeğliyorum. Çünkü o zaman işler daha da çirkinleşiyor. Vokal ise şu ana kadar dinlediğim en vasat Avant-garde vokali olabilir. Ne dediğinin anlaşılmamasına alışkınım ama sesi gerçekten çok zayıf Vlad’ın. Bence vokal işini başak birine paslaşaymış durumu biraz daha toparlayabilirmiş. Albümde yaratılmak istenen tema karanlık ve korku temaları olmuş. Bunu ortalamanın üzerinde bir başarı ile yerine getirmişler. Fakat albümde yer alan kısa süreli geçişleri de çok sağlam bulmadım. Albümde 10 şarkı yer almasına rağmen yaklaşık 34 dakikalık bir süreye sahip Deus Salutis Meæ. Ben açıkçası albümü dinlerken sıkılmadım fakat hep daha iyi bir şarkı dinlemek için bir sonraki şarkıdan umut ettim. Benim albümde dinlemeyi sevdiğim iki şarkı oldu bunlardan biri “Apostasis” bir diğeri ise “Métanoïa”. Bir şeye daha değinmek istiyorum, albümdeki her şarkı sanki aynı şekilde başlıyormuş gibi geldi bana. Aynı tonla aynı ayinsel vokaller ile giriş yapılıyor. Doğrusu bu biraz ilginç olmuş.
Evet, dostlarım toparlayacak olursam; genel olarak memnun kaldığım fakat eksiklikleri oldukça göze çarpan bir albüm olmuş Deus Salutis Meæ. Ben denk gelirse yine dinlerim bu albümden birkaç şarkıyı. Fakat özellikle açıp dinleyeceğim bir albüm değil. Bir sonraki yazıda görüşürüz!
Albüm Puanı: 7/10
Yorumlar
Yorum Gönder