Albüm Kritik 203 (Bloodbath / Nightmares Made Flesh)

Merhaba dostlarım, bu haftanın da son iş gününü bitirdik. Artık hafta sonu geldi ve güzel planlarımızı devreye sokma zamanı. Gerçi birçok yerde yağmur ve kar olduğu için yapılacak aktivite sayısı da haliyle azalıyor. Fakat bir kitap okumak bile gayet güzel bir etkinlik olabilir diye düşünüyorum. Özellikle dışarıda fütursuzca yağan yağmura karşı… Bugün sizlere dün yazdığım Motörhead’in “Kiss of Death” albümünde de belirttiğim gibi Black Metal furyasından önceki son albümü yazıyorum. Bloodbath’in 2005 yılında çıkardığı “Nightmares Made Flesh” adlı yapıtlarından sizlere bahsedeceğim.

Herhalde benim en çok sevdiğim Death Metal grubu Bloodbath’tir. Herhalde diyorum çünkü aklıma gelmeyen ve Bloodbath’ten daha çok sevdiğim bir grup da olabilir. Kafamda yüzlerce grup olduğundan şimdi o konuya çok girmeyeceğim. Şu bir gerçek ki benim Death Metal dinlerken en çok etkilendiğim şarkıların birçoğuna Bloodbath imza atmıştır. Özellikle son stüdyo albümleri olan “Grand Morbid Funeral” benim için mihenk taşıdır. O albümden her hangi bir şarkıyı dinlediğimde resmen vücudumdaki kan akışı hızlanıyor ve heyecan sarıyor dört bir yanımı. Grand Morbid Funeral’ı ilk dinlemelerimde Mikael Akerfeldt’in sesini arıyordum fakat “Paradise Lost” solisti Nick Holmes’un vokal performansına da kısa zamanda ısınmıştım. Konumuz Grand Morbid Funeral değil ama bu albümün adını yazıp da birkaç cümle ile bahsetmeseydim ayıp etmiş olurdum. Benim Bloodbath ile tanışmam grubun 2000 yılında çıkardığı ve Death Metal âlemine giriş yaptığı “Breeding Death” sayesinde oldu. Elbette ben bu EP’yi çıktığı yıl dinlemedim. O zamanlar daha “Darknıs, inpusining mi…” diyerek dolaşıyordum. Doğrusunu söylemek gerekirse bu EP’yi ilk hangi tarihte dinledim şu an hiç hatırlayamıyorum. Fakat bu EP’ye adını veren “Breeding Death” adlı şarkıdan öylesine çok etkilenmiştim ki bir anda kendimi Death Metal hayranı olarak bulmuştum. Yani beni Death Metal’e çeken de yine Bloodbath’tir.

Bildiğiniz üzere Bloodbath bir “All-Star” grubudur. Davulda insan azmanı “Martin Axenrot” (OPETH), gitarlarda “Anders Nyström” (OPETH) ve “Jonas Renkse” (ex-KATATONIA)” kemik kadrosu ile tam bir ölüm grubudur aslında Bloodbath. Bütün bu adamların yanında elbette sezonluk adamlar da vardır. Ne üzücü ki bu adamların arasında Mikael de vardır. Bloodbath’in kurucularından olan Mikael birkaç işten sonra Bloodbath’te yer almamıştır. Öyle ki bu albümün vokal görevini de “Hypocrisy”den “Peter Tägtgren” üstlenmiştir. Zaten Nightmares Made Flesh’i ilk dinlediğimde bu adam kim yahu diye kendi kendime sormuştum. Bir yandan Mikael’in sesine benzetiyorum fakat bir yanımda bu farklı kişi yahu diyordu. Tabi ki daha sonra albümü yaratan elemanlar kim diye şöyle bir göz attığımda Peter’ın ismini gördüm.

Nightmares Made Flesh’i daha önce birçok kez dinlemiştim. Albümü yazma kararı aldığım son 2 haftadan beri de yoğun bir şekilde dinliyorum. Önceki yıllar dinlemelerimde albüme kanım çok fazla ısınamamıştı. Evet, Bloodbath albümü dinliyordum ve bu durumun beni mutlu etmesi gerekirken, ben resmen hissizleşmiştim. Bunun nedeni Breeding Death ve “Resurrection Through Carnage”ın beni inanılmaz derecede etkilemesi olmuştu. Tok bir Bloodbath sounduna alışmıştım bir defa. Hayvan gibi gitar riffleri ve boynumu koparcasına salladığım şarkılara eşlik ettikten sonra Nightmares Made Flesh bana biraz ruhsuz bir albüm gibi geldi. Hâlbuki bu All-Star grubu bu albümde resmen gitarın nasıl anası ağlatılır göstermişler. Muazzam riffler yazmışlar ve daha teknik bir Bloodbath’i bizlere sunmuşlar. Belki de sorun daha teknik bir Bloodbath’e alışkın olmadığındandır. Lafı dolandırmadan, türlü gitar oyunlarına girmeden ağzımıza vura vura şarkıları çalan Bloodbath bana daha cazip geliyordu. Şimdiki zamana geldiğimizde ise durum biraz daha değişti benim için. Evet, hala çok inanılmaz derecede beğendiğim bir albüm değil ama bu defa Nightmares Made Flesh’in derinliklerine indim. Açıkçası yazılan rifflerin kalitesi beni kendine bağladı. Sonuçta bir Death Metal albümü dinlemiyordum sadece. Bu bir Bloodbath albümü idi ve gereken özeni verip, öyle dinlediğim zaman inanın tüylerim diken diken oldu.

Nightmares Made Flesh dönemine ait fotoğraf.

Bloodbath, adına yakışır bir şekilde ortalığı kan gölüne çevirecek bir atmosfer yaratmış albümde. Bunu albümü her dinlediğinizde fark ediyorsunuz. Adeta oluk oluk akan kanın kokusu burnunuza kadar geliyor. Acımasızca yazılan rifflere, insanlıktan bir gram nasibini almamış Martin’in muntazam davul çeşitlemeleri eşlik edince ortaya elbette hayvan gibi şarkılar çıkıyor. Nightmares Made Flesh’in bence en zayıf noktası prodüksiyonu dostlarım. Çünkü tok bir sounda alışkın olan benim gibi birçok Bloodbath dinleyicisini bu tarzda tiz bir sounda hayal kırıklığına uğratıyor. Tiz derken elbette öyle aşırı bir tizlikten bahsetmiyorum fakat Grand Morbid Funeral’daki Bloodbath soundu da yok ortada. Albümde beni en çok etkileyen şarkı “The Ascension” oldu. O nasıl riff yazmaktır öyle? Pardon, hayvan mısınız? Bunun yanında yüzümde garip bir gülümsemeye neden olan bir şarkı da var albümde. Metallica’nın "St. Anger" albümünde yer alan “Some Kind of Monster”ın ortalarında yer alan bir riffin aynısı “Draped In Disease”de yer alıyor. Elbette Bloodbath’in Some Kind of Monster gibi tamamen uyduruk bir şarkıdan etkilenmiş olması gibi bir düşünce olamaz. Riff benzerliği işte. Ayrıca o riffi de hiç de fena şekilde kullanmamışlar hani.

Evet, dostlarım Bloodbath’in Nightmares Made Flesh’i beni oldukça memnun eden fakat çok beğendiğim bir albüm olmadı. Zaten Bloodbath diskografisinde de ilk sırada yer almıyor benim için. Öyle ya da böyle bu mükemmel müzisyenlerin bir araya geldiği ve ortalığı kan gölüne çeviren albümler yaratan bir grubun her daim var olmasını istiyorum. Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar. Kendinizi Black Metal silsilesine hazırlayın! Hoşça kalın!

Albüm Puanı: 8/10





Yorumlar