Merhaba dostlarım, bugün sizlerle yine bir albüm değerlendirmesi ile
buluşuyorum. Dün siteye yazdığım 200’üncü albüm kritiği olan "Heaven and Hell"den sonra iyice gaza
gelmiş bir şekilde yine klavyenin başına oturdum. Birçok grubu ve albümlerini
sizlere tanıttım. Sizlere söz ettiğim albümlerden bildikleriniz de vardı, site
sayesinde öğrendikleriniz de vardı. Bu güzel buluşmaları yapmaya devam
edeceğim. O halde bugünün ağır konuğu olan ve benim dinlemekten aşırı zevk
aldığım “Gojira”nın 2003 yılında piyasaya sürdüğü “The Link” adlı albümlerine
şöyle bir göz atalım.
Gojira'yı gerçekten çok seviyorum dostlarım. Bu adamları her dinlediğimde enerjim tavan yapıyor. Kafamı sallamaktan boyun ağrılarına maruz kalıyorum. Öylesine güzide bir müzik yapıyorlar ki, Groove diye adlandırılsa da, yaptıkları Metal türü kesinlikle Groove’dan çok öte bir şey bu. Bu tamamen Gojira tarzı bir şey. Başka bir grupta kolay kolay denk gelemeyeceğiniz bir müzik icra ediyor Fransız dostlarımız. Gojira’yı “Oroborus” adlı şarkıları ile keşfetmiştim. Bu şarkıyı ilk duyduğumda yaşadığım duyguları şu an bile hissedebiliyorum. Gitarda “tapping” tekniği ile baştan sona bezeli olan ve bir hayli güçlü rifflere sahip olan bu başyapıt benim Gojira’ya olan merakımın ilk kıvılcımı idi. Zira bu şarkıdan sonra grubun bütün albümlerini dinledim. Bir hafta boyunca Gojira albümleri ile kendimden geçmiştim. O zaman “L’Enfant Sauvage”a kadar bir diskografisi vardı grubun. Beni en çok etkileyen albümleri ise “From Mars to Sirius” olmuştu. Bugün bile göğsümü gere gere Gojira’nın en iyi albümü diyebilirim bu şaheserlik ürününe. Baştan sona kafayı yediren şarkılarla bezeli olan From Mars to Sirius aslında Gojira’nın özeti niteliğindedir. Birileri Gojira hakkında bir şeyler merak ediyorsa sadece bu albümü dinleyebilirler. Gelelim bugünün konuğu olan The Link’e. The Link için ben fırtınadan önceki sessizlik tanımlamasını yapıyorum. Elbette sessizlik derken sofistike bir şeylerden bahsetmiyorum. Çünkü bu albüm adeta From Mars to Sirius”un habercisi niteliğindedir.
Fransız sert adamların ilk albümleri olan “Terra Incognita” aslına bakarsanız bir inşaatın temelini andırıyor. Sağlam bir temel attığını görüyoruz grubun. Bu sağlam temel üzerine gerçekleşecek olan inşaatında aynı derecede sağlam olması gerekiyor. The Link üzerine düşen görevi elinden geldiğince getirmeye çalışmış. Gojira’nın ne kadar sert bir grup olduğunu anlatmama gerek yok diye düşünüyorum. Yaratılan şarkılar öylesine güçlü bir sounda sahip ki, birileri kafanıza balyoz indiriyormuş gibi hissediyorsunuz. Bu sertliğinin yanında şarkıların dili olan şarkı sözleri ise insan evladının doğa ile olan imtihanını anlatıyor. Genellikle bizlerin ne kadar vahşi yaratıklar olduğundan dem vuruluyor. Sizce haksız mı? Elbette bu sertliklerinin yanında her albümde yaratmak istedikleri bir atmosferde oluyor. The Link de yine oldukça çarpıcı bir atmosfere sahip dostlarım. Kabile insanlarının yarattığı müziklerden esinlenen Gojira, albümlerinde de bu temayı ve bu kabile ezgilerini kullanmış durumda. Gayet güzel bir tınıya sahip olan The Link’i dinlemek kulaklarınızı yormayacaktır. Gojira’nın kendine has olan gitar teknikleri The Link’te orta halli bir kıvamda yer alıyor. Terra Incognita’da grubun neler yapmak istediğini pek anlayamamıştım. Fakat The Link bu konuda biraz daha açıklayıcı bir albüm olmuş. Yazılan Groove tarzı riffler ile davulun yine ön plana çıkan çeşitlemeleri iyi bir şekilde yedirilmiş şarkılara.
Oldukça teknik olan Fransız Gojira, sahip oldukları bu güzide yeteneklerini yine harikulade bir şekilde kullanmışlar. Fakat The Link beni kendine bağlayan bir albüm olamadı dostlarım. Bunun nedeni şarkıların çok akılda kalıcı rifflere sahip olamamasından kaynaklanıyor. The Link’ten bir şarkı dinledikten sonra ağzımda mırıldanamıyorum. Yani şarkıların esas riffleri genelde dilimize pelesenk olur ama The Link’te bu durum yok. İşin melodi kısmına hemen hemen hiç önem vermemiş diyebiliriz. Sürekli kendini tekrar eden “bummm bummm bumm” şeklinde ilerleyen rifflerin varlığı biraz sıkıcı bir hal yaratmış albümde. Buna rağmen Mario’nun müthiş davul çeşitlemeleri dudaklarınızın uçuklamasına sebep olabilir dostlarım. Aman dikkat! İnsanüstü bir yaratık olduğuna The Link’te de şahit oluyorsunuz. Bu albüm bana her hangi bir duygu hissettirmedi dostlarım. Ne bir mutluluk, ne bir üzüntü, ne bir korku, ne bir kaygı, ne de depresif hiçbir duyguyu harekete geçirmedi bende. Bunun sebebi salt teknik bir albüm olmasından kaynaklanıyor. Evet, belli bir atmosfer yaratmış Gojira ama bu atmosfer beni içine çekmeye yetmedi.
Özetleyecek olursam, süper teknik işlerin yapıldığı, gayet başarılı prodüksiyonun olduğu ve öküz gibi davul çeşitlemeleri ile bezeli bir albüm olmuş The Link. Fakat bunun yanı sıra duygu yönünden ve melodi yönünden eksik bir Gojira albümü dinlemiş oluyorsunuz. Ne güzeldir ki bu sessizliğin sonucunda fırtınayı yani From Mars To Sirius’u bizlere bahşetti grup. Bir sonraki yazıda görüşene dek hoşça kalın!
Albüm Puanı: 7,5/10
Gojira'yı gerçekten çok seviyorum dostlarım. Bu adamları her dinlediğimde enerjim tavan yapıyor. Kafamı sallamaktan boyun ağrılarına maruz kalıyorum. Öylesine güzide bir müzik yapıyorlar ki, Groove diye adlandırılsa da, yaptıkları Metal türü kesinlikle Groove’dan çok öte bir şey bu. Bu tamamen Gojira tarzı bir şey. Başka bir grupta kolay kolay denk gelemeyeceğiniz bir müzik icra ediyor Fransız dostlarımız. Gojira’yı “Oroborus” adlı şarkıları ile keşfetmiştim. Bu şarkıyı ilk duyduğumda yaşadığım duyguları şu an bile hissedebiliyorum. Gitarda “tapping” tekniği ile baştan sona bezeli olan ve bir hayli güçlü rifflere sahip olan bu başyapıt benim Gojira’ya olan merakımın ilk kıvılcımı idi. Zira bu şarkıdan sonra grubun bütün albümlerini dinledim. Bir hafta boyunca Gojira albümleri ile kendimden geçmiştim. O zaman “L’Enfant Sauvage”a kadar bir diskografisi vardı grubun. Beni en çok etkileyen albümleri ise “From Mars to Sirius” olmuştu. Bugün bile göğsümü gere gere Gojira’nın en iyi albümü diyebilirim bu şaheserlik ürününe. Baştan sona kafayı yediren şarkılarla bezeli olan From Mars to Sirius aslında Gojira’nın özeti niteliğindedir. Birileri Gojira hakkında bir şeyler merak ediyorsa sadece bu albümü dinleyebilirler. Gelelim bugünün konuğu olan The Link’e. The Link için ben fırtınadan önceki sessizlik tanımlamasını yapıyorum. Elbette sessizlik derken sofistike bir şeylerden bahsetmiyorum. Çünkü bu albüm adeta From Mars to Sirius”un habercisi niteliğindedir.
Fransız sert adamların ilk albümleri olan “Terra Incognita” aslına bakarsanız bir inşaatın temelini andırıyor. Sağlam bir temel attığını görüyoruz grubun. Bu sağlam temel üzerine gerçekleşecek olan inşaatında aynı derecede sağlam olması gerekiyor. The Link üzerine düşen görevi elinden geldiğince getirmeye çalışmış. Gojira’nın ne kadar sert bir grup olduğunu anlatmama gerek yok diye düşünüyorum. Yaratılan şarkılar öylesine güçlü bir sounda sahip ki, birileri kafanıza balyoz indiriyormuş gibi hissediyorsunuz. Bu sertliğinin yanında şarkıların dili olan şarkı sözleri ise insan evladının doğa ile olan imtihanını anlatıyor. Genellikle bizlerin ne kadar vahşi yaratıklar olduğundan dem vuruluyor. Sizce haksız mı? Elbette bu sertliklerinin yanında her albümde yaratmak istedikleri bir atmosferde oluyor. The Link de yine oldukça çarpıcı bir atmosfere sahip dostlarım. Kabile insanlarının yarattığı müziklerden esinlenen Gojira, albümlerinde de bu temayı ve bu kabile ezgilerini kullanmış durumda. Gayet güzel bir tınıya sahip olan The Link’i dinlemek kulaklarınızı yormayacaktır. Gojira’nın kendine has olan gitar teknikleri The Link’te orta halli bir kıvamda yer alıyor. Terra Incognita’da grubun neler yapmak istediğini pek anlayamamıştım. Fakat The Link bu konuda biraz daha açıklayıcı bir albüm olmuş. Yazılan Groove tarzı riffler ile davulun yine ön plana çıkan çeşitlemeleri iyi bir şekilde yedirilmiş şarkılara.
Oldukça teknik olan Fransız Gojira, sahip oldukları bu güzide yeteneklerini yine harikulade bir şekilde kullanmışlar. Fakat The Link beni kendine bağlayan bir albüm olamadı dostlarım. Bunun nedeni şarkıların çok akılda kalıcı rifflere sahip olamamasından kaynaklanıyor. The Link’ten bir şarkı dinledikten sonra ağzımda mırıldanamıyorum. Yani şarkıların esas riffleri genelde dilimize pelesenk olur ama The Link’te bu durum yok. İşin melodi kısmına hemen hemen hiç önem vermemiş diyebiliriz. Sürekli kendini tekrar eden “bummm bummm bumm” şeklinde ilerleyen rifflerin varlığı biraz sıkıcı bir hal yaratmış albümde. Buna rağmen Mario’nun müthiş davul çeşitlemeleri dudaklarınızın uçuklamasına sebep olabilir dostlarım. Aman dikkat! İnsanüstü bir yaratık olduğuna The Link’te de şahit oluyorsunuz. Bu albüm bana her hangi bir duygu hissettirmedi dostlarım. Ne bir mutluluk, ne bir üzüntü, ne bir korku, ne bir kaygı, ne de depresif hiçbir duyguyu harekete geçirmedi bende. Bunun sebebi salt teknik bir albüm olmasından kaynaklanıyor. Evet, belli bir atmosfer yaratmış Gojira ama bu atmosfer beni içine çekmeye yetmedi.
Özetleyecek olursam, süper teknik işlerin yapıldığı, gayet başarılı prodüksiyonun olduğu ve öküz gibi davul çeşitlemeleri ile bezeli bir albüm olmuş The Link. Fakat bunun yanı sıra duygu yönünden ve melodi yönünden eksik bir Gojira albümü dinlemiş oluyorsunuz. Ne güzeldir ki bu sessizliğin sonucunda fırtınayı yani From Mars To Sirius’u bizlere bahşetti grup. Bir sonraki yazıda görüşene dek hoşça kalın!
Albüm Puanı: 7,5/10
Yorumlar
Yorum Gönder