Merhaba dostlarım, yeni bir albüm değerlendirmesi ile sizleri
selamlıyorum. Dün incelediğim Mile’ın The World In Focus adlı hayal
kırıklığından sonra, bugün yüzümü güldüren bir albümden sizlere bahsediyor
olacağım. Kendilerini yeni öğrendiğim Norveçli Power Metal ve Progressive Metal
grubu “Triosphere”in 2014 yılında çıkmış olan “The Heart of The Matter” adlı
albümlerinden bahsedeceğim sizlere.
Beni az çok tanıdıysanız Progressive ve Power Metal albümlerine karşı bir mesafem olduğunu anlamışsınızdır. Çünkü bu iki tür bana göre Metal müziğin en çok yetenek gerektiren türlerindendir. Eğer bu türlerde bir şeyler üretiliyorsa, o üreten grupların virtüözlük derecesinde müzisyenlere sahip olması gerekiyor. Bunun nedeni ise yazılan rifflerin ve gitar sololarının bir hayli önem arz ediyor olması. Riff yazıma her tür için önemli olsa da, bu türlerde yazılan riffler oldukça melodik oluyor. Bu nedenle de parmaklar gitarın klavyesinde daha fazla dolanıyor. İşte bütün saydığım bu nedenlerin en az %75’ini barındırıyorsa bir Power veya Progressive Metal albümü, o zaman işler genellikle yolundadır. Buna ek olarak Power Metal’in bir de hıza ihtiyaç duyduğunu hepiniz biliyorsunuz. Son sürat gitar riffleri ve bu rifflere eşlik eden yine oldukça süratli gitar soloları bizleri gaza getiriyor. The Heart of The Matter’dan ilk şarkıyı dinlediğimde oldukça memnun kaldım ve güzel bir albüm seçtiğime daha o tek şarkıyı dinledikten sonra anlamıştım.
Grubun kurucusu oldukça yetenekli bir kadındır dostlarım. 2004 yılında başlattığı bu projesi ile oldukça fazla ses getiren bu ablamızın adı ise “Ida Haukland” imiş. Grupta hem vokal hem de bas gitardan sorumlu. Triosphere için birçok sitede Heavy Metal grubu deseler de, barındırdığı öğelerin hepsi Power Metal’e aittir. O yüzden böyle bir sınıflandırmanın yanlış olduğunu düşünüyorum. Bu ablamızın sesini de oldukça beğendim. Yaptıkları müziğe gayet iyi giden bir ses tınısı var ve şarkıları gayet güzel bir şekilde seslendirmiş. The Heart of The Matter’ı dinlediğim süre zarfında albümden oldukça fazla keyif aldım. Her bir şarkı beni ayrı ayrı mutlu etti. Bir şarkı bittiğinde bir sonraki şarkıda acaba beni neler bekliyor diye meraklandırdı. Öylesine dengeli bir albüm yapmış ki Triosphere, her şey yerli yerinde ve olması gerektiği gibi kayda alınmış. Power Metal’e yakışacak son sürat ve melodik şarkıların yanı sıra, temponun biraz daha düştüğü Rock’a göz kırpan şarkıları da barındırıyor içinde. Her bir şarkı albümün birer tuğlası konumundadır bana göre. Şu şarkı olmasaymış daha iyi olurmuş dediğim bir şarkı yok. Tam tersine içlerinden bir tanesinin olmaması bu albümü belki de başka bir noktaya yerleştirirdi. O yüzden gayet dengeli bir albüm olmuş dedim zaten.
Prodüksiyonu olması gerektiği kalitede olmuş. Her şey berrak bir şekilde kulaklarınıza geliyor ve sizler de bu güzel tınıların keyfini sürüyorsunuz. Var olan bütün enstrümanların seslerini teker teker ayırt edebiliyorsunuz. Vokal ve bas işini aynı kişi üstlendiğinde genellikle bas gitar çeşitlemelerine pek yer verilmiyor. Triosphere için de bunu söyleyebiliriz. Fakat Ida ablamız arada sırada da olsa birkaç yaramazlıklar yapmamış değil The Heart of Matter için. Ritim gitaristimiz olan “T.O. Byberg” elinden gelenin en iyisini yapmış ve gayet seksi rifflere imza atmış. Fakat benim için esas adam “Marius Silver Bergesen” oldu. Süper sololar yazmış bu virtüöz dostumuz. Tüm albüm boyunca göstermiş olduğu performansa ben şapkamı çıkardım. Albüm için yazılan riffler zaten efsane olmuş ve bu efsane riffleri süper sololarla bezendirdiği için Bergesen’e teşekkürlerimi iletiyorum. Davulda harikalar yaratan ve bu albüm kayıtlarından sonra gruptan ayrılan “Ørjan Aare Jørgensen” de gayet başarılı çeşitlemelere imza atmış.
Son zamanlarda dinlediğim en güzel Power Metal albümü olan The Heart of The Matter için Triosphere’e teşekkürler. Sizlerin de bir kulak vermenizi öneririm genç dostlarım. Kendinize iyi bakın ve hoşça kalın!
Albüm Puanı: 9/10
Beni az çok tanıdıysanız Progressive ve Power Metal albümlerine karşı bir mesafem olduğunu anlamışsınızdır. Çünkü bu iki tür bana göre Metal müziğin en çok yetenek gerektiren türlerindendir. Eğer bu türlerde bir şeyler üretiliyorsa, o üreten grupların virtüözlük derecesinde müzisyenlere sahip olması gerekiyor. Bunun nedeni ise yazılan rifflerin ve gitar sololarının bir hayli önem arz ediyor olması. Riff yazıma her tür için önemli olsa da, bu türlerde yazılan riffler oldukça melodik oluyor. Bu nedenle de parmaklar gitarın klavyesinde daha fazla dolanıyor. İşte bütün saydığım bu nedenlerin en az %75’ini barındırıyorsa bir Power veya Progressive Metal albümü, o zaman işler genellikle yolundadır. Buna ek olarak Power Metal’in bir de hıza ihtiyaç duyduğunu hepiniz biliyorsunuz. Son sürat gitar riffleri ve bu rifflere eşlik eden yine oldukça süratli gitar soloları bizleri gaza getiriyor. The Heart of The Matter’dan ilk şarkıyı dinlediğimde oldukça memnun kaldım ve güzel bir albüm seçtiğime daha o tek şarkıyı dinledikten sonra anlamıştım.
Grubun kurucusu oldukça yetenekli bir kadındır dostlarım. 2004 yılında başlattığı bu projesi ile oldukça fazla ses getiren bu ablamızın adı ise “Ida Haukland” imiş. Grupta hem vokal hem de bas gitardan sorumlu. Triosphere için birçok sitede Heavy Metal grubu deseler de, barındırdığı öğelerin hepsi Power Metal’e aittir. O yüzden böyle bir sınıflandırmanın yanlış olduğunu düşünüyorum. Bu ablamızın sesini de oldukça beğendim. Yaptıkları müziğe gayet iyi giden bir ses tınısı var ve şarkıları gayet güzel bir şekilde seslendirmiş. The Heart of The Matter’ı dinlediğim süre zarfında albümden oldukça fazla keyif aldım. Her bir şarkı beni ayrı ayrı mutlu etti. Bir şarkı bittiğinde bir sonraki şarkıda acaba beni neler bekliyor diye meraklandırdı. Öylesine dengeli bir albüm yapmış ki Triosphere, her şey yerli yerinde ve olması gerektiği gibi kayda alınmış. Power Metal’e yakışacak son sürat ve melodik şarkıların yanı sıra, temponun biraz daha düştüğü Rock’a göz kırpan şarkıları da barındırıyor içinde. Her bir şarkı albümün birer tuğlası konumundadır bana göre. Şu şarkı olmasaymış daha iyi olurmuş dediğim bir şarkı yok. Tam tersine içlerinden bir tanesinin olmaması bu albümü belki de başka bir noktaya yerleştirirdi. O yüzden gayet dengeli bir albüm olmuş dedim zaten.
Prodüksiyonu olması gerektiği kalitede olmuş. Her şey berrak bir şekilde kulaklarınıza geliyor ve sizler de bu güzel tınıların keyfini sürüyorsunuz. Var olan bütün enstrümanların seslerini teker teker ayırt edebiliyorsunuz. Vokal ve bas işini aynı kişi üstlendiğinde genellikle bas gitar çeşitlemelerine pek yer verilmiyor. Triosphere için de bunu söyleyebiliriz. Fakat Ida ablamız arada sırada da olsa birkaç yaramazlıklar yapmamış değil The Heart of Matter için. Ritim gitaristimiz olan “T.O. Byberg” elinden gelenin en iyisini yapmış ve gayet seksi rifflere imza atmış. Fakat benim için esas adam “Marius Silver Bergesen” oldu. Süper sololar yazmış bu virtüöz dostumuz. Tüm albüm boyunca göstermiş olduğu performansa ben şapkamı çıkardım. Albüm için yazılan riffler zaten efsane olmuş ve bu efsane riffleri süper sololarla bezendirdiği için Bergesen’e teşekkürlerimi iletiyorum. Davulda harikalar yaratan ve bu albüm kayıtlarından sonra gruptan ayrılan “Ørjan Aare Jørgensen” de gayet başarılı çeşitlemelere imza atmış.
Son zamanlarda dinlediğim en güzel Power Metal albümü olan The Heart of The Matter için Triosphere’e teşekkürler. Sizlerin de bir kulak vermenizi öneririm genç dostlarım. Kendinize iyi bakın ve hoşça kalın!
Albüm Puanı: 9/10
Yorumlar
Yorum Gönder