Merhaba sevgili dostlarım, hayatımda yaşadığım birkaç değişiklikten
ötürü albüm yazıları birkaç günlüğüne sekteye uğradı. Fakat işte geldim,
buradayım! Bugün sizlere yakın zamanda siteye konuk ettiğim İsveçli Heavy Metal
ve Metalcore alaşımlı “Mile”ın 2018 yılı damgalı olan ve grubun ikinci stüdyo
albümü olan “The World In Focus”unu inceleyeceğim. Önceki albümleri olan “Lost”u
genel olarak beğenmiştim fakat elektronik zırvalıklardan dolayı da yerden yere
vurmuştum. Bakalım Mile bu albümlerinde neleri değiştirmiş ve neleri getirmiş.
Bu genç dostlarımın yaptıkları müziği genel olarak sevdim aslına bakarsanız. Genellikle oldukça gaz şarkılara imza atıyorlar ve dinlenilesi işler başarıyorlar. Riff yazma konusunda da hiç de fena sayılmayan soğuk ülke insanları abilerine nazaran Metal’in daha renkli yönünü seçmişler üretmek için. Bildiğiniz üzere İskandinavya yöresi dediğimiz zaman Black Ve Death ağırlıklı gruplarla çoğunlukla karşılaşıyoruz. Mile’ın ortamı renklendirdiğini bu yüzden söylüyorum gençler. Lost’u dinlerken bazı şarkılardan çok etkilenmiştim ve kesinlikle dinlenilesi şarkılar arasına almıştım. Yukarıda da dediğim gibi beni tek irite eden şey “turn table” adı verilen o geri zekâlı aletin de yaptıkları şarkılarda yer alıyor olmasıydı. Özellikle bir sonraki albümlerinde (yani bu albümlerinde) bu saçmalıktan vazgeçmeleri gerektiğini yazmıştım. Artık yazıyı okudular mı ne yaptılarsa sonunda o hatadan dönmüşler (var ama çok ufak tefek yani). Artık yollarına Metal müziğin kemik enstrümanları ile devam etme kararı almışlar. Bu yüzden The World In Focus’a bu tutumundan dolayı artı bir puanını verdim.
Mile'ın yaptığı müzik türü oldukça evrensel bir Metal türü olduğu için aşina olduğumuz birçok gruptan tınılar barındırıyor. Dinlerken çok rahat farkına varabiliyorsunuz bu durumun. Lost’u dinlerken de bu durum vardı fakat o albüm bana sorarsanız Mile’ın yapmak istediklerinin özeti gibiydi. Yazılan riffler ve davul çeşitlemeleri ile Mile’ın iskeletini oluşturuyordu. Lost, bana göre The World In Focus’tan daha fazla Heavy Metal öğesi barındırıyordu. Bu durum da benim hoşuma gidiyordu. The World In Focus ne yazık ki çok fazla taklit barındırıyor. Bakın taklit diyorum riff araklama falan demiyorum, sonra yanlış anlaşılmasın. Birkaç şarkı sonra bir anda Avenged Sevenfold dinliyormuşum hissine kapıldım açıkçası ve bu benim nezdimde ne yazık ki olumsuz bir şey. Çünkü Avenged Sevenfold Metal’in bir başka yüz karası gruplarından biridir dostlarım. Bu grubu tanıdığımda potansiyellerinin olabileceğini düşünmüştüm. Fakat gelin görün ki öylesine süper grupları tanıdıktan sonra bu adamların aslında tamamen piyasa müziği yaptıklarını anladım. Yeni nesil “emo” metalcilerinin sevgili grubu değiller yani boşuna. Hatta sitenin ilk zamanlarında bu arkadaşların “Hail to The King” albümlerini incelemiş ve albüme 9 puan vermiştim. Bu tamamen gençlik hatası dostlarım. Hail to The King’i sonraları dinlediğimde, bu albümün baştan sona taklit bir albüm olduğunu anladım. Bildiğiniz adamlar Metallica’ya özenmişler. Neyse konumuz A7X değil! Ne talihsizliktir ki Mile’ın The World In Focus albümünü baştan sona dinlediğimde A7X dinlemişim hissine kapıldım.
Albüm için yazılan riffler bir önceki albümleri olan Lost’a göre oldukça fazla düşüş yaşamış. Yaratıcılıktan oldukça uzaklaşmış olmaları gerçekten üzücü. Hâlbuki ben oldukça umutluydum bu albümlerinden. Lost’un üzerine bir şeyler koymaları gerekirken işleri hepten içinden çıkılmaz bir hale getirmişler. Özellikle solist dostumuzun performansı beni oldukça üzdü. Çünkü bildiğiniz Mr. Shadows’un bir kopyası olmuş adeta. Yapmayın dostlarım, yapmayın! Daha basit şekilde yazılmış şarkılar haliyle daha sıkıcı bir albüm ortaya koymalarına neden olmuş Mile’ın. Lost için verdiğim 7,5 puanı bu albümü dinledikten sonra açıkçası az buldum. Albümde beni etkileyen şarkı olmadı bile dostlarım. Maalesef Mile ikinci albümlerinde kayaya çarpmış. Prodüksiyon kalitesi olarak bir sıkıntı yok fakat dediğim gibi şarkıların sıradan işler oluşu güzel ne varsa gölgeliyor. Bazı şarkılar iyi rifflere sahip ama o rifflerin süresi ne yazık ki oldukça yetersiz.
Özetlersem eğer; oldukça sıradan bir albüme imza atmış bu defa İsveçli dostlarımız. Ben bu albümü bir daha dinleyeceğimi sanmıyorum. Onun yerine Lost ile yola devam edeceğim. Daha özgün işlere imza atması gerekirken, etkilendikleri grupları böylesine göster göstere şarkılarda dinletmeleri hiç güzel olmamış. Artık bir sonraki albümleri için umutlarımızı saklayacağız. Bir sonraki yazıda görüşene dek hoşça kalın dostlarım!
Albüm Puanı: 6/10
Bu genç dostlarımın yaptıkları müziği genel olarak sevdim aslına bakarsanız. Genellikle oldukça gaz şarkılara imza atıyorlar ve dinlenilesi işler başarıyorlar. Riff yazma konusunda da hiç de fena sayılmayan soğuk ülke insanları abilerine nazaran Metal’in daha renkli yönünü seçmişler üretmek için. Bildiğiniz üzere İskandinavya yöresi dediğimiz zaman Black Ve Death ağırlıklı gruplarla çoğunlukla karşılaşıyoruz. Mile’ın ortamı renklendirdiğini bu yüzden söylüyorum gençler. Lost’u dinlerken bazı şarkılardan çok etkilenmiştim ve kesinlikle dinlenilesi şarkılar arasına almıştım. Yukarıda da dediğim gibi beni tek irite eden şey “turn table” adı verilen o geri zekâlı aletin de yaptıkları şarkılarda yer alıyor olmasıydı. Özellikle bir sonraki albümlerinde (yani bu albümlerinde) bu saçmalıktan vazgeçmeleri gerektiğini yazmıştım. Artık yazıyı okudular mı ne yaptılarsa sonunda o hatadan dönmüşler (var ama çok ufak tefek yani). Artık yollarına Metal müziğin kemik enstrümanları ile devam etme kararı almışlar. Bu yüzden The World In Focus’a bu tutumundan dolayı artı bir puanını verdim.
Mile'ın yaptığı müzik türü oldukça evrensel bir Metal türü olduğu için aşina olduğumuz birçok gruptan tınılar barındırıyor. Dinlerken çok rahat farkına varabiliyorsunuz bu durumun. Lost’u dinlerken de bu durum vardı fakat o albüm bana sorarsanız Mile’ın yapmak istediklerinin özeti gibiydi. Yazılan riffler ve davul çeşitlemeleri ile Mile’ın iskeletini oluşturuyordu. Lost, bana göre The World In Focus’tan daha fazla Heavy Metal öğesi barındırıyordu. Bu durum da benim hoşuma gidiyordu. The World In Focus ne yazık ki çok fazla taklit barındırıyor. Bakın taklit diyorum riff araklama falan demiyorum, sonra yanlış anlaşılmasın. Birkaç şarkı sonra bir anda Avenged Sevenfold dinliyormuşum hissine kapıldım açıkçası ve bu benim nezdimde ne yazık ki olumsuz bir şey. Çünkü Avenged Sevenfold Metal’in bir başka yüz karası gruplarından biridir dostlarım. Bu grubu tanıdığımda potansiyellerinin olabileceğini düşünmüştüm. Fakat gelin görün ki öylesine süper grupları tanıdıktan sonra bu adamların aslında tamamen piyasa müziği yaptıklarını anladım. Yeni nesil “emo” metalcilerinin sevgili grubu değiller yani boşuna. Hatta sitenin ilk zamanlarında bu arkadaşların “Hail to The King” albümlerini incelemiş ve albüme 9 puan vermiştim. Bu tamamen gençlik hatası dostlarım. Hail to The King’i sonraları dinlediğimde, bu albümün baştan sona taklit bir albüm olduğunu anladım. Bildiğiniz adamlar Metallica’ya özenmişler. Neyse konumuz A7X değil! Ne talihsizliktir ki Mile’ın The World In Focus albümünü baştan sona dinlediğimde A7X dinlemişim hissine kapıldım.
Albüm için yazılan riffler bir önceki albümleri olan Lost’a göre oldukça fazla düşüş yaşamış. Yaratıcılıktan oldukça uzaklaşmış olmaları gerçekten üzücü. Hâlbuki ben oldukça umutluydum bu albümlerinden. Lost’un üzerine bir şeyler koymaları gerekirken işleri hepten içinden çıkılmaz bir hale getirmişler. Özellikle solist dostumuzun performansı beni oldukça üzdü. Çünkü bildiğiniz Mr. Shadows’un bir kopyası olmuş adeta. Yapmayın dostlarım, yapmayın! Daha basit şekilde yazılmış şarkılar haliyle daha sıkıcı bir albüm ortaya koymalarına neden olmuş Mile’ın. Lost için verdiğim 7,5 puanı bu albümü dinledikten sonra açıkçası az buldum. Albümde beni etkileyen şarkı olmadı bile dostlarım. Maalesef Mile ikinci albümlerinde kayaya çarpmış. Prodüksiyon kalitesi olarak bir sıkıntı yok fakat dediğim gibi şarkıların sıradan işler oluşu güzel ne varsa gölgeliyor. Bazı şarkılar iyi rifflere sahip ama o rifflerin süresi ne yazık ki oldukça yetersiz.
Özetlersem eğer; oldukça sıradan bir albüme imza atmış bu defa İsveçli dostlarımız. Ben bu albümü bir daha dinleyeceğimi sanmıyorum. Onun yerine Lost ile yola devam edeceğim. Daha özgün işlere imza atması gerekirken, etkilendikleri grupları böylesine göster göstere şarkılarda dinletmeleri hiç güzel olmamış. Artık bir sonraki albümleri için umutlarımızı saklayacağız. Bir sonraki yazıda görüşene dek hoşça kalın dostlarım!
Albüm Puanı: 6/10
Yorumlar
Yorum Gönder