Sözlerime nasıl başlasam acaba diye emin olun dünden beri kafamda
kurgu yapıyorum fakat bir türlü parçaları bir araya getiremedim. Öylesine
heyecanlıyım ve öylesine mutluyum ki bunu anlatacak bütün kelimeler sanki
yetmeyecek gibi geldi. Bir türlü giriş paragrafını yazmak için gerekli olan
muhteşem cümleleri bulamadım. Nasıl bulabilirdim ki, muhteşemlik sıfatını
çoktan birileri almıştı kendi üzerine. Hani bazı yapılar vardır gördüğünüzde
diliniz tutulur ve saatlerce onu seyretmek istersiniz, bir an bile ondan
gözünüzü ayırmak istemezsiniz. Bir türlü aklınız almaz nasıl böylesine bir
muhteşemlik var olabiliyor diye. Emin olun dünden beri işte ben de bu
durumdayım. Gözlerim ara sıra doldu bile dostlarım. Sizlere abartı gelebilir belki
ama bunlar benim yaşadığım gerçek duygular. İyi ki bu müziği dinliyorum ve iyi
ki bu muazzamlığı kulaklarımda duyuyorum. Tribulation dendiğinde 2-3 yıl
öncesine kadar benim için hiçbir şey ifade etmiyordu bu isim. Ne kendilerini
dinlemişliğim vardı ne de herhangi bir yerde bu grubu görmüşlüğüm vardı. Yani
varlıklarından kısacası bir haberdim. Fakat “The Children of The Night” adlı
süper albümlerini keşfettikten sonra nasıl harika bir grup olduklarının farkına
vardım. Bugün hala o albümü parmakla gösteririm ve söyleyecek çok şey bulurum üzerine.
Çünkü yaptıkları Black Metal öylesine nevi şahsına münhasır ki daha önce denk
geldiklerimin dışında bir şeydi bu. Gotik imajları ve bu gotikliği yaptıkları
müziğe de yansıtan İsveçli mükemmeliyetçi grubun dün çıkmış olan “MÜKEMMEL” albümü
“Down Below”u huzurlarınıza sunmaktan şeref duyuyorum.
Tribulation'ı dinleyen şanslı insanlardan biri olduğum için öylesine seviniyorum ki, düşünsenize bu güzel insanların yaptıkları müziği dinlemeden geçirilen bir ömrü? Benim için bir parça anlamı yitirilmiş hayat olarak görünüyor. The Children of The Night albümlerini ilk dinlemeye başladığım anı hatırlıyorum hala. Gözlerimdeki parıltıyı ve daha önce hiç denk gelmediğim tarzdaki bu Metal müziğin güzelliğini kulaklarım öylesine güzel bağrına basmıştı ki, hayatımın en güzel dakikalarını yaşamıştım. İsveç’in bereketli topraklarının bir başka kanıtı gibi idi adeta Tribulation. Ne talihsizliktir ki orada doğmadım. Olsun en azından bu adamların varlıklarından haberdar oluyorum. Bu da iyi bir şey sonuçta. Çok mu optimist oldum? Benden beklenecek şey değildir genelde ama neyse. Down Below albümüne gelmeden önce, yaklaşık 1 hafta önce bu mükemmeliyetçi grubun İstanbul’da konser vereceği haberini gördüğümde nasıl sevindiğimi görmenizi isterdim. Hoplamalar, zıplamalar falan… Gördüğünüzde büyük ihtimalle bu manyak mı yazıları yazan diyebilirdiniz. Sorun yok! Evet, Tribulation İstanbul’a gelecek ve ben de orada bulunmanın mutluluğunu şimdiden yaşıyorum. Eski albümlerini duymayı da istiyorum elbette ama Down Below benim önceliğim oldu. Çünkü adamlar öylesine süper bir albüm ile çıktılar ki, sadece Down Below’u baştan sona çalsalar bile herkes mükemmel müziğin etkisi ile mutluluk sarhoşu olurdu.
Down Below'un ilk olarak süper gotik albüm kapağı ile başlayalım
isterseniz. Bir önceki albümleri olan The Children of The Night da yine oldukça
gotik bir albüm kapak resmine sahipti. Down Below’da yine oldukça etkileyici
bir albüm kapağı ile bizleri selamlıyor. Down Below’u dinlediğinizde kendinizi
karanlık diyarların öykülerinde yer alan gizemli bir kahraman gibi
hissediyorsunuz. Yürüdüğünüz yollar da tek bir yeşil ot bitmemiş ve karşınızda
ne var ne yok tam olarak göremiyorsunuz. Çünkü havada öylesine bir sis var ki
bütün aydınlığı bertaraf etmiş vaziyette. Bir sonraki adımınız ile nasıl bir
ifrite yaklaştığınızı bilmiyorsunuz. Sonsuz karanlık size ne gibi sürprizler
hazırlamış bilmeden çürümüş ağaçların kokuları ile yolunuza devam ediyorsunuz.
Her hangi bir canlı ile rast gelmiyorsunuz. Bu iyi de olabilir kötü de
olabilir. Denk geleceğiniz canlıya bağlı. Aslında yürüdüğünüz yol sizi adım
adım ölüme götürüyor. Ölüm yaşamdan sanki daha yakınmış gibi bir düşünce sizi
sarıyor. Ölürken en azından bir damla güneş ışığını görmek istiyorsunuz fakat
gökyüzünün sizinle ışığı paylaşma gibi bir derdi yok. İşte Down Below’u
dinlerken ben bunları hissettim dostlarım. Tribulation vermek istediği,
tattırmak istediği o gotik havayı sapına kadar veriyor.
Tribulation öylesine üst düzey bir müzik ortaya koymuş ki, albümü dinledikçe çok kaliteli bir yapıt dinlediğinizi fark ediyorsunuz. Sadece hardcore gitar riffleri değil sizleri coşturan ve yukarıda saydığım duygulara sürükleyen. Harikulade derecede kullanılan klavye melodileri benim Ghost’un Infestissumam’ından sonra duyduğum en iddialı tınılar oldu. Çok yaratıcı besteler yapılmış. Zaten albümdeki bu masalsı havayı veren de o klavye tınıları oluyor. Elbette tamamı ile klavye bestelerine ithaf edemeyiz ama atmosfer yaratmak dediğimiz olayda klavye çok büyük bir rol oynuyor. Yer yer duyduğumuz ayinsel sesler, bas gitarın öküz gibi çeşitleme yapması, yaylıların dahi seslerini duyduğumuz oldukça kozmopolit bir albüm olmuş Down Below. Zaten albüm öylesine muntazam bir şarkı ile açılıyor ki, daha ilk şarkıdan ruhunuzu Tribulation’a teslim ediyorsunuz. Öylesine güzel riffler yazılmış, öylesine güzel melodiler ortaya çıkarılmış ki dinledikçe şaşkınlığınız tavan yapıyor. Gitar sololarına da değinmek gerek. Tribulation bana göre gitar sololarına önem veren sayılı gruplardan biri dostlarım. Melodik rifflerin yanı sıra solo yazımı konusunda da oldukça üst düzey işler yapıyorlar. Dinlemekten çok zevk alıyorum Tribulation’ın gitar sololarını da. Albümün açılış şarkısı “The Lament” adından da anlaşılacağı üzere bizleri bir ağıta hazırlıyor. Fakat ağıt dediysem öyle bayan şarkılardan bahsetmiyorum elbette, ki The Lament oldukça iyi tempoya sahip bir açılış şarkısı olmuş. Dediğim gibi daha ilk şarkıda nasıl muazzam bir albüm dinleyeceğinizin sinyallerini veriyor.
Albümün prodüksiyonu ise bir önceki albümleri olan The Children of The Night’a nazaran biraz daha modernleşmiş diyebiliriz. Fakat bu modernleşme olumsuz bir anlama gelmemeli. Çünkü o çiğ tonları hala barındırıyor Down Below. İsterseniz biraz da albümde yer alan 10 muazzam şarkıyı (bonus şarkılı versiyonu var bende dostlarım ki sizin de bu 1 bonus şarkılı albümü almanızı öneririm zira “Come, Become, to Be harika bir şarkı) söyleyen “Johannes Andersson”dan bahsedelim. Kesinlikle benim dinlediğim en iyi vokallerden birisidir kendisi. Muazzam bir brutal sese sahip ve şarkıları söylerken bu muazzamlık öylesine çok etki ediyor ki yazılmış güzide rifflere, Tribulaiton’ının her yönü ile kusursuz olduğunun en büyük kanıtı oluyor. Dostlarım inanın bana hiçbir kötü tarafı yok Down Below’un. Her şey öylesine ince ayrıntısına kadar düşünülmüş ki olumsuz eleştiri yapacak en ufak nokta bulamıyorsunuz. Davulcu dostumuz “Oscar Leander” de bu albümde yine coşmuş. Harikulade çeşitlemelerle kulak fetişi yapıyor bizlere. Bu yazıyı yazarken şu an on üçüncü dinleyişimi gerçekleştiriyorum albümü. Down Below dinledikçe kendisini sevdiren ve hayran bırakan bir albüm olmuş. Ben bir dirhem bile sıkılmadım dostlarım. Zaten dinleyen kimsenin sıkılacağını da sanmıyorum. Tribulation’ın yaptığı en iyi şeylerden biri de iki gitarı oldukça efektif bir şekilde kullanmasıdır. Özellikle kulaklıkla dinlediğinizde bunu daha iyi fark ediyorsunuz. Sağ tarafta farklı riffler çalarken sol tarafta bambaşka şeyler oluyor. Fakat bu durum ortaya öyle karmaşıklık falan çıkarmıyor. Tam aksine öylesine sıra dışı bir uyum dinliyorsunuz ki pes artık diyorsunuz.
Yavaş yavaş sözlerime son vermeliyim sanırım. Buraya yazdıklarım inanın düşündüklerimin belki de %10’luk kısmıdır. Yılın en iyi albümlerinden birini, yılın hemen başında dinliyor olmak beni çok mutlu etti. Bu yıl oldukça sağlam albümlere kucak açacağız. Fakat Tribulation şimdiden perişan etti bizi. Mükemmeliyetçi grup Tribulation’ın efsane albümü Down Below dinlenmek için sizleri bekliyor. Daha fazla geç kalmadan kulaklarınızı şenlendirin dostlarım. Hoşça kalın!
Albüm Puanı: 10/10 (MÜKEMMEL)
Tribulation'ı dinleyen şanslı insanlardan biri olduğum için öylesine seviniyorum ki, düşünsenize bu güzel insanların yaptıkları müziği dinlemeden geçirilen bir ömrü? Benim için bir parça anlamı yitirilmiş hayat olarak görünüyor. The Children of The Night albümlerini ilk dinlemeye başladığım anı hatırlıyorum hala. Gözlerimdeki parıltıyı ve daha önce hiç denk gelmediğim tarzdaki bu Metal müziğin güzelliğini kulaklarım öylesine güzel bağrına basmıştı ki, hayatımın en güzel dakikalarını yaşamıştım. İsveç’in bereketli topraklarının bir başka kanıtı gibi idi adeta Tribulation. Ne talihsizliktir ki orada doğmadım. Olsun en azından bu adamların varlıklarından haberdar oluyorum. Bu da iyi bir şey sonuçta. Çok mu optimist oldum? Benden beklenecek şey değildir genelde ama neyse. Down Below albümüne gelmeden önce, yaklaşık 1 hafta önce bu mükemmeliyetçi grubun İstanbul’da konser vereceği haberini gördüğümde nasıl sevindiğimi görmenizi isterdim. Hoplamalar, zıplamalar falan… Gördüğünüzde büyük ihtimalle bu manyak mı yazıları yazan diyebilirdiniz. Sorun yok! Evet, Tribulation İstanbul’a gelecek ve ben de orada bulunmanın mutluluğunu şimdiden yaşıyorum. Eski albümlerini duymayı da istiyorum elbette ama Down Below benim önceliğim oldu. Çünkü adamlar öylesine süper bir albüm ile çıktılar ki, sadece Down Below’u baştan sona çalsalar bile herkes mükemmel müziğin etkisi ile mutluluk sarhoşu olurdu.
Albüm arka kapak resmi olmadığından böyle bir şey hazırladım. |
Tribulation öylesine üst düzey bir müzik ortaya koymuş ki, albümü dinledikçe çok kaliteli bir yapıt dinlediğinizi fark ediyorsunuz. Sadece hardcore gitar riffleri değil sizleri coşturan ve yukarıda saydığım duygulara sürükleyen. Harikulade derecede kullanılan klavye melodileri benim Ghost’un Infestissumam’ından sonra duyduğum en iddialı tınılar oldu. Çok yaratıcı besteler yapılmış. Zaten albümdeki bu masalsı havayı veren de o klavye tınıları oluyor. Elbette tamamı ile klavye bestelerine ithaf edemeyiz ama atmosfer yaratmak dediğimiz olayda klavye çok büyük bir rol oynuyor. Yer yer duyduğumuz ayinsel sesler, bas gitarın öküz gibi çeşitleme yapması, yaylıların dahi seslerini duyduğumuz oldukça kozmopolit bir albüm olmuş Down Below. Zaten albüm öylesine muntazam bir şarkı ile açılıyor ki, daha ilk şarkıdan ruhunuzu Tribulation’a teslim ediyorsunuz. Öylesine güzel riffler yazılmış, öylesine güzel melodiler ortaya çıkarılmış ki dinledikçe şaşkınlığınız tavan yapıyor. Gitar sololarına da değinmek gerek. Tribulation bana göre gitar sololarına önem veren sayılı gruplardan biri dostlarım. Melodik rifflerin yanı sıra solo yazımı konusunda da oldukça üst düzey işler yapıyorlar. Dinlemekten çok zevk alıyorum Tribulation’ın gitar sololarını da. Albümün açılış şarkısı “The Lament” adından da anlaşılacağı üzere bizleri bir ağıta hazırlıyor. Fakat ağıt dediysem öyle bayan şarkılardan bahsetmiyorum elbette, ki The Lament oldukça iyi tempoya sahip bir açılış şarkısı olmuş. Dediğim gibi daha ilk şarkıda nasıl muazzam bir albüm dinleyeceğinizin sinyallerini veriyor.
Albümün prodüksiyonu ise bir önceki albümleri olan The Children of The Night’a nazaran biraz daha modernleşmiş diyebiliriz. Fakat bu modernleşme olumsuz bir anlama gelmemeli. Çünkü o çiğ tonları hala barındırıyor Down Below. İsterseniz biraz da albümde yer alan 10 muazzam şarkıyı (bonus şarkılı versiyonu var bende dostlarım ki sizin de bu 1 bonus şarkılı albümü almanızı öneririm zira “Come, Become, to Be harika bir şarkı) söyleyen “Johannes Andersson”dan bahsedelim. Kesinlikle benim dinlediğim en iyi vokallerden birisidir kendisi. Muazzam bir brutal sese sahip ve şarkıları söylerken bu muazzamlık öylesine çok etki ediyor ki yazılmış güzide rifflere, Tribulaiton’ının her yönü ile kusursuz olduğunun en büyük kanıtı oluyor. Dostlarım inanın bana hiçbir kötü tarafı yok Down Below’un. Her şey öylesine ince ayrıntısına kadar düşünülmüş ki olumsuz eleştiri yapacak en ufak nokta bulamıyorsunuz. Davulcu dostumuz “Oscar Leander” de bu albümde yine coşmuş. Harikulade çeşitlemelerle kulak fetişi yapıyor bizlere. Bu yazıyı yazarken şu an on üçüncü dinleyişimi gerçekleştiriyorum albümü. Down Below dinledikçe kendisini sevdiren ve hayran bırakan bir albüm olmuş. Ben bir dirhem bile sıkılmadım dostlarım. Zaten dinleyen kimsenin sıkılacağını da sanmıyorum. Tribulation’ın yaptığı en iyi şeylerden biri de iki gitarı oldukça efektif bir şekilde kullanmasıdır. Özellikle kulaklıkla dinlediğinizde bunu daha iyi fark ediyorsunuz. Sağ tarafta farklı riffler çalarken sol tarafta bambaşka şeyler oluyor. Fakat bu durum ortaya öyle karmaşıklık falan çıkarmıyor. Tam aksine öylesine sıra dışı bir uyum dinliyorsunuz ki pes artık diyorsunuz.
Yavaş yavaş sözlerime son vermeliyim sanırım. Buraya yazdıklarım inanın düşündüklerimin belki de %10’luk kısmıdır. Yılın en iyi albümlerinden birini, yılın hemen başında dinliyor olmak beni çok mutlu etti. Bu yıl oldukça sağlam albümlere kucak açacağız. Fakat Tribulation şimdiden perişan etti bizi. Mükemmeliyetçi grup Tribulation’ın efsane albümü Down Below dinlenmek için sizleri bekliyor. Daha fazla geç kalmadan kulaklarınızı şenlendirin dostlarım. Hoşça kalın!
Albüm Puanı: 10/10 (MÜKEMMEL)
Yorumlar
Yorum Gönder