Merhaba dostlarım bugünün albümü ile incelemelerimize tam gaz devam
ediyoruz. Dün incelediğim muhteşem albüm The Mountain’ın etkisi hala sürmekte. O
ne güzel albümdür öyle yahu! Bugün de yine dinleme listemde yerini aldı kendileri.
Fakat bugünün daha özel bir konuğu var artık. Bugün de sofistike bir albümle
devam edeceğiz dostlarım. Black Metal albümlerine biraz ara verdim şu sıralar.
Fakat elbette onların da zamanı gelecek. Albüm kapağını görür görmez vurulduğum
bir albüme şans vermemem gibi bir şey söz konusu olamazdı. Eğer bir albümü
dinlemeden albüm kapağı beni etkiliyorsa sorgusuz sualsiz hemen inceleme
listeme alıyorum. İşte “Soen” beni muntazam albüm kapağı ile öyle bir etkiledi
ki kendilerini dinlemeden edemedim. Soen’in inceleyeceğim o süper güzel kapaklı
albümünün adı ise “Tellurian” dostlarım.
Soen'i dinlemeye başlayınca bu grubunda Haken gibi bir Progressive Metal grubu olduğunu fark ettim. Fakat Haken’e göre biraz daha küçük bir oluşum diyebiliriz. Küçük oluşum derken de albümde yer alan virtüöz sayısından dolayı dedim. Fakat grubun derinliğine indiğimde ise dudağımda uçuk çıktı dostlarım. Açıkçası Soen’i dinlerken “lan sanki ben bu adamı daha önceden dinledim” deyip durdum dostlarım. Yani şarkıları söyleyen abimiz için dedim bunu elbette. Meğer Soen bir süper grup projesi imiş dostlarım. Yani bu ne demek oluyor? Efsane gruplardan ayrılmış veya yan proje olarak bu Soen çatısı altında toplanmış ünlü müzisyenlerden oluşan bir grup demek oluyor. Eski Opeth ve Amon Amarth davulcusu “Martin Lopez” kendisi gibi bir başka hayvan olan Sadus, Death, Testament ve Iced Earth basçısı olan “Steve DiGiorgio” ile birlikte başladıkları bu manyaklığa sonradan vokalde Joel Ekelöf , ki ben bu adamı ilk başta Mikael Akerldt sanmıştım, ve Joakim Platbarzdis ile harikulade bir oluşumu hayata geçirmişlerdir.
Şu sanatçı isimlerini yazarken kendimden geçiyorum dostlarım. Bitmek bilmiyor yaz yaz yaz… Her neyse yukarıda saydığım isimler inceleyeceğim albüm olan Tellurian’da performanslarını sergilemişlerdir. İçlerinden gidenler olmuş (gidenlerden en önemlisi grubun kurucularından Steve DiGiorgio) daha sonra fakat oralara hiç girmeyeceğim yoksa konu uzadıkça uzar. İsterseniz İsveç menşeili Soen’in 2014 yılında piyasaya çıkardığı albümün derinliklerine dalalım. Albümün kapak resmine tekrar gelmek istiyorum dostlarım. Sizce de çok etkileyici değil mi? Ben 10 dakika boyunca incelemiştirim. Black Metal albüm kapaklarının dehşetliğini hepimiz biliriz ve bu albüm kapak resmi de bir Black Metal albümünün kapak resmini aratmayacak derecede korkunç olmuş dostlarım. Fakat albümün içine girdiğinizde ise o albüm kapak resminin dehşetliğinden eser kalmıyor. Zira temposu düşük albümlerden biri olmuş Tellurian da. Açıkçası ben dinlerken biraz baydım. Albüm çok kaliteli ona söyleyecek tek kelimem yok. Zaten albümde yer alan virtüözlerin kalitesini sizler de biliyorsunuz. Gerek yazılan riffler gerekse sunulmak istenen o hüzünlü atmosfer oldukça iyi bir şekilde dinleyenlere empoze ediliyor. Fakat ben isterdim ki bir iki şarkı da şöyle kanlarımızı kaynatsın, en azından kafamızı hafiften aşağı yukarı sallatsın.
Albümün prodüksiyon kalitesi de tahmin edeceğiniz üzere üst düzey olmuş. Grubun ilk albümünde yer alan fakat daha sonra Soen ile yollarını ayıran Steve DiGiorgio’nun yerine gelen dostumuz da oldukça etkili bir bas performası sergilemiş. Zaten genelde kulaklarınızda bas gitar çeşitlemelerinin tınısı kalıyor. Perküsyon ve davulda da iyi bir iş çıkarılmış. Soen’i dinlemeden sırf kapak resmine bakarak öküzlüklerle dolu bir albüm olacak diye düşünmüştüm ama onun yerine teknik hareketlerle dayalı döşeli bir albümle karşılaştım. İki gündür teknik hareketler görmekten bir hal oldum zaten. Progressive Metal’in en özel yanı bu olsa gerek. Çok fazla Progressive Metal dinleyen biri olmadığım için işin matematiğini yeni yeni çözmeye çalışıyorum. Kıyaslamam gerekirse Haken’in The Mountain’ından bir tık daha aşağıda bir albüm olduğunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. Albümde 9 şarkı yer alıyor ve bu 9 şarkının süresi yaklaşık olarak 53 dakika kadar. Kendisini öyle aman aman dinlettiren bir albüm değil dostlarım. Dediğim gibi bir süre sonra o yavaş tempo sizleri sıkabiliyor. Düşünün Skepticism’in Lead and Aether albümünü dinlerken bile bu kadar baymamıştım. Elbette oradaki durum daha farklı idi. Çünkü ilk defa böylesine bir tür dinliyordum ve klavye tınıları beni benden alıyordu.
Soen'in ortaya çıkardığı albüm gayet başarılı bir albüm kendi skalasında fakat benim çalma listeme girebilecek kadar beni etkileyemedi ne yazık ki. Evet, vokal yönünden özellikle oldukça ön plana çıkan bir albüm olmuş. Ekelöf’ün yumuşak sesini dinlemek sizleri rahatlatıyor fakat bunun yanında da uykunuzu getiriyor. Bu kadar masalsı olmaya gerek yoktu bence. Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar dostlarım, görüşmek üzere hoşça kalın!
Albüm Puanı: 7/10
Soen'i dinlemeye başlayınca bu grubunda Haken gibi bir Progressive Metal grubu olduğunu fark ettim. Fakat Haken’e göre biraz daha küçük bir oluşum diyebiliriz. Küçük oluşum derken de albümde yer alan virtüöz sayısından dolayı dedim. Fakat grubun derinliğine indiğimde ise dudağımda uçuk çıktı dostlarım. Açıkçası Soen’i dinlerken “lan sanki ben bu adamı daha önceden dinledim” deyip durdum dostlarım. Yani şarkıları söyleyen abimiz için dedim bunu elbette. Meğer Soen bir süper grup projesi imiş dostlarım. Yani bu ne demek oluyor? Efsane gruplardan ayrılmış veya yan proje olarak bu Soen çatısı altında toplanmış ünlü müzisyenlerden oluşan bir grup demek oluyor. Eski Opeth ve Amon Amarth davulcusu “Martin Lopez” kendisi gibi bir başka hayvan olan Sadus, Death, Testament ve Iced Earth basçısı olan “Steve DiGiorgio” ile birlikte başladıkları bu manyaklığa sonradan vokalde Joel Ekelöf , ki ben bu adamı ilk başta Mikael Akerldt sanmıştım, ve Joakim Platbarzdis ile harikulade bir oluşumu hayata geçirmişlerdir.
Şu sanatçı isimlerini yazarken kendimden geçiyorum dostlarım. Bitmek bilmiyor yaz yaz yaz… Her neyse yukarıda saydığım isimler inceleyeceğim albüm olan Tellurian’da performanslarını sergilemişlerdir. İçlerinden gidenler olmuş (gidenlerden en önemlisi grubun kurucularından Steve DiGiorgio) daha sonra fakat oralara hiç girmeyeceğim yoksa konu uzadıkça uzar. İsterseniz İsveç menşeili Soen’in 2014 yılında piyasaya çıkardığı albümün derinliklerine dalalım. Albümün kapak resmine tekrar gelmek istiyorum dostlarım. Sizce de çok etkileyici değil mi? Ben 10 dakika boyunca incelemiştirim. Black Metal albüm kapaklarının dehşetliğini hepimiz biliriz ve bu albüm kapak resmi de bir Black Metal albümünün kapak resmini aratmayacak derecede korkunç olmuş dostlarım. Fakat albümün içine girdiğinizde ise o albüm kapak resminin dehşetliğinden eser kalmıyor. Zira temposu düşük albümlerden biri olmuş Tellurian da. Açıkçası ben dinlerken biraz baydım. Albüm çok kaliteli ona söyleyecek tek kelimem yok. Zaten albümde yer alan virtüözlerin kalitesini sizler de biliyorsunuz. Gerek yazılan riffler gerekse sunulmak istenen o hüzünlü atmosfer oldukça iyi bir şekilde dinleyenlere empoze ediliyor. Fakat ben isterdim ki bir iki şarkı da şöyle kanlarımızı kaynatsın, en azından kafamızı hafiften aşağı yukarı sallatsın.
Albümün prodüksiyon kalitesi de tahmin edeceğiniz üzere üst düzey olmuş. Grubun ilk albümünde yer alan fakat daha sonra Soen ile yollarını ayıran Steve DiGiorgio’nun yerine gelen dostumuz da oldukça etkili bir bas performası sergilemiş. Zaten genelde kulaklarınızda bas gitar çeşitlemelerinin tınısı kalıyor. Perküsyon ve davulda da iyi bir iş çıkarılmış. Soen’i dinlemeden sırf kapak resmine bakarak öküzlüklerle dolu bir albüm olacak diye düşünmüştüm ama onun yerine teknik hareketlerle dayalı döşeli bir albümle karşılaştım. İki gündür teknik hareketler görmekten bir hal oldum zaten. Progressive Metal’in en özel yanı bu olsa gerek. Çok fazla Progressive Metal dinleyen biri olmadığım için işin matematiğini yeni yeni çözmeye çalışıyorum. Kıyaslamam gerekirse Haken’in The Mountain’ından bir tık daha aşağıda bir albüm olduğunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. Albümde 9 şarkı yer alıyor ve bu 9 şarkının süresi yaklaşık olarak 53 dakika kadar. Kendisini öyle aman aman dinlettiren bir albüm değil dostlarım. Dediğim gibi bir süre sonra o yavaş tempo sizleri sıkabiliyor. Düşünün Skepticism’in Lead and Aether albümünü dinlerken bile bu kadar baymamıştım. Elbette oradaki durum daha farklı idi. Çünkü ilk defa böylesine bir tür dinliyordum ve klavye tınıları beni benden alıyordu.
Soen'in ortaya çıkardığı albüm gayet başarılı bir albüm kendi skalasında fakat benim çalma listeme girebilecek kadar beni etkileyemedi ne yazık ki. Evet, vokal yönünden özellikle oldukça ön plana çıkan bir albüm olmuş. Ekelöf’ün yumuşak sesini dinlemek sizleri rahatlatıyor fakat bunun yanında da uykunuzu getiriyor. Bu kadar masalsı olmaya gerek yoktu bence. Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar dostlarım, görüşmek üzere hoşça kalın!
Albüm Puanı: 7/10
Yorumlar
Yorum Gönder