5) Sesli Sanat ve Sanatsız Sesler

SANATÇI: MATEI APOSTOLESCU

Global dünya dedikleri şeyi ben bir türlü anlayamıyorum. Aslıda anlıyorum fakat mantığımda oturtamıyorum. Birilerinin globalleştirdiği dünyada yaşamanın, var olmanın ne kadar anlamlı olduğunu düşünen bir tek ben değilimdir herhalde. Düşünen bir kitle olsa bile kendilerini bu globalleşme veya küreselleşmenin (hangisini siz daha çok kullanıyorsanız artık) çarklarında birer dişli olarak benimsemiş durumdalar. Dünya sürekli yenileniyor. Sürekli bir değişim içinde. Her şey çok hızlı bir şekilde var olabiliyor artık. İmkânsızlık denilen tabir yavaş yavaş kaybolmak üzere… Farklı amaçlar uğruna çok fantastik şeyleri var edebiliyor artık insan evladı. Gökyüzünde dolaşmak artık hepimizin hayatında rutin bir şey oldu. Süratten yana hiçbir sıkıntımız kalmadı. Fakat her daim daha da hızlı olmaya çalışıyoruz. Çünkü bizler modern dünyanın modern varlıklarıyız. Gökyüzünün derinliklerine çıkmayı başardık. Dünya’dan başka bir gezegende dolaşmaya başladık. Orada bir hayat kovalamaktayız. Çünkü dünya bize dar gelmeye başladı. İnsan evladının yaşadığı yerde hala adım atmadığı, keşfetmediği yerler dururken bizler gözümüzü Mars’a diktik. Su arıyoruz. Hava arıyoruz. En ufak bir yaşam kırıntısı bile bizlere umut oluyor. Peki, neden böyleyiz biz? Neden sürekli daha fazlasını istiyoruz? Bizim DNA kodumuzda mı bu var? Yoksa küreselleşen dünya mı bizi bu hale getirdi. Küreselleşen bu dünyada en üstün varlık artık sadece insan. Tanrıya bile gerek duymamaya başladı insan evladı. Haklılar. Yozlaşmanın en büyük zararı bizlerin düşünme şekillerinde yaşandı. Mutlu olma süremiz artık çok kısaldı. Elimize aldığımız en pahalı şey bile bizi sadece birkaç saat mutlu edebiliyor. Daha sonra o da artık sıradan bir nesne haline dönüşüyor. Bu tür zararların sanatı etkilememesi diye bir şey söz konusu olabilir miydi? Şöyle bir etrafınıza bakın, hangi sanat dalı nerede ve nasıl icra ediliyor? Sanatın özgürlüğünün de bir sınırı var mı? Sesinin en çok çıkması gereken şey sanatken bugün derin bir sessizliğin içinde mi gömülü? Tablo ne yazık ki hiç umut verici değil.

SANATÇI: BURCU BAŞOL
Instagram Sayfası
Önceki yazılarda müziğin yaşadığı yolculuktan sizlere bahsetmiştim. Oldukça sıra dışı bir yolculuk yaşadığı aşikâr bu güzide sanat dalının. Günümüzde en popüler sanat dalı olmasının belki de en büyük nedeni yaşadığı bu serüven olsa gerek. Sopaları taşlara vurmadan, enstrümansız “müzik” yapmaya kadar yaşanan bir maceradan bahsettim. Size de çok garip gelmiyor mu enstrümansız müzik yapmak? Günümüzde sanatta yaşanan en büyük yozlaşma hiç şüphesiz müzikte yaşanıyor. Sanatçı kavramı artık hiçbir şey ifade etmemeye başladı. Neden ifade etsin ki? Milyonlarca insan artık sanatçı diye anılıyor. Neyi nasıl yaptığı önemli değil. Önemli olan tek şey popüler akımın bir parçası oldu mu olmadı mı? Artık tek kıstas bu oldu. Bu çarkın bir dişlisi olduğu vakit kendisine hemen sanatçı deniyor. İşte bu yüzden sanatçı kelimesi oldukça yavan bir sözcük olmaya başladı. Acı ama gerçek! Televizyonu açtığınızda bütün dünyada var olan yetenek yarışmalarına, ses yarışmalarına denk gelirsiniz. Bir insanın yetenekli olup olmadığını 4 insandan sadece 3’ü belirleyebiliyor. Peki, 4 insanın gerçekten nasıl bir vasfa sahip olduğunu biliyor muyuz? Bu 4 insanın bir kişiyi kabul edecek veya eleyecek kadar yetenek sahibi olup olmadığını biliyor muyuz? Hiç önemli değil bunlar. Önemli olan tek şey, o televizyon programının yayınlandığı kanala getirdiği gelirden başka bir şey değil. Yine aynı şekilde ses yarışmaları yer alıyor televizyonlarda. Ya arkadaşlar müzik adamı olmak bu kadar kolay olabilir mi? Dünyaca ünlü müzisyenlere baktığımızda, dünyada sanata gerçekten katkısı olan insanlara baktığımızda bu insanların bu kadar basit insanlar olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Yanındaki arkadaşı “senin sesin çok güzel” dediği için işini gücünü bırakıp yarışmaya katılanlar mı dersiniz, üniversitede konservatuarda okuyan bir arkadaşın aldığı eğitime limon sıkıp sırf ünlenmek için o programa katılmasını mı dersiniz… Bütün bunların karman çorman olduğu bir yarışma da müzik yerden yere vuruluyor işte. Bu sadece bizim ülkemiz için geçerli değil. Şu an tüm dünya da durum böyle. Zaten fark ediyorsanız bu yarışmaları kazanan insanlar yok olup gidiyor. Çünkü popüler kültürün en güzel tarafı bu zaten, tüketmek!

SANATÇI: Bilinmiyor
Her insan dinlediği müzik türünün en iyisi olduğunu düşünür ve savunur. Bu gayet normaldir. Fakat o müzik türünün başkası tarafından eleştirilmesine katlanamaz. Buna ben de dahilim. Fakat benim dahil olmam şöyle oluyor; metal müzik ve klasik müzik seven biri olarak bu türleri eleştirecek bir insanın bu müzik türleri hakkında oldukça iyi bir bilgiye sahip olması gerektiğini düşünüyorum. Yani hiç bilmediği bir müzik türünü yerden yere vurmaya çalışmak ne kadar mantıklı bir hareket olabilir ki? Metal müzik için en çok yapıştırılan etiket çok gürültülü olduğudur. Evet, ben de her zaman dile getiririm gürültülü bir müzik sevdiğimi. Lakin bu gürültü öyle kuru gürültü değildir. Daha öncede çoğu yerde dile getirdiğim gibi, metal müziğin doğasında başkaldırı ve aykırılık vardır. Bu müzik türü birçok felsefi, dini, sosyal ve mental konulardan bahseder. Durum böyle olunca bazı grupların bazı şarkıları kırlarda koşan Ayşecik mutluluğu ile dile getirmesini bekleyemezsiniz. Öfkesini sizinle paylaşmak isteyecektir. Nasıl pop müzikte sürekli aşk ve sevişme arzusu varsa ve bunu dile getirmenin en iyi yolunu yumuşak bir sound ile yapıyorlarsa, Metal Müzik de içinde barındırdığı bu tür konuları bizlere yaşatmak istediği şekilde veriyor. Klasik müzik için çok uyku getirici müzik diye etiket yapıştırıyorlar. Bazı şarkılar oldukça düşük bir tempoya sahip ve bundan dolayı da dinleyen kişi de böyle bir etki gösterebiliyor. Fakat bunu söyleyen birçok insanın beyni yıllardır uykuda da olabilir. Müzikte yeniliklere açık ol denildiğinde beni nedense bir gülme alıyor. Ben zaten dinlediğim müzik türlerindeki her türlü yeniliğe açığım. Fakat birisi bana yeniliklere açık ol derken, hiphop dinle demek istiyorsa işte bu dünyanın en saçma yeniliklere açık ol deme şeklidir. Bu yeniliğe açık olma değil benim haz etmediğim bir şeyi bana benimsetmeye çalışmaktır.

SANATÇI: JUSTIN BUA
Günümüzde gerçek sanat ile ilgilenen insanların sayısı ne yazık ki hiç olmadığı kadar azdır. Bu üzerinde saatlerce tartışılacak bir konu olmasına rağmen, hiç kimse bu konuyu önemsemiyor bile. Çünkü birileri bir yerlerde bir şeyler icra ediyor nasıl olsa düşüncesindeler. Evet, ama kim, nerede, nasıl şeyler icra ediyor? Bu hiç mi önemli değil? Sanatın o sesli olan güzide yönü git gide yok oluyor. Çünkü sanat sözcüğünün içinde hiçbir şey bırakmadılar. Estetik kaygısı güdülmüyor artık. Eskiden birileri birilerinden esinlenirdi ve bu gayet normaldi. Fakat şimdi birileri birilerinden bir şeyler çalıyor. Üretilmiş bir şeyin ucundan kıyısından bir şeyleri kopyalayarak yeni bir şey var ettiğini düşünüyor. Bunu dünya ile paylaşıyor ve paylaştığı güruh bunu çok güzel bir şekilde tüketebiliyor. Bugün o beğenilmeyen klasik müzik şarkılarının ucundan kıyısından çalınarak yaratılan birçok R&B şarkısı var. 6 saniyelik bir melodiyi arkadaki “dımtıs dımtıs” temposu ile birleştirip 4 dakikalık bir şarkı haline getirip bunu insanlara sunabiliyorlar. Sonra da bu şarkı kendi deyimleriyle “yılın en hit” şarkısı oluyor. Sanat icra etmedikleri gibi gerçek sanatçıya da artık saygı duymuyorlar. Yazılan şarkı sözleri zaten tam bir skandal durumdadır. Daha önceki yazıda bahsetmiştim zaten bu konuyu, o yüzden çok fazla üzerinde durmayacağım. Sadece şunu söylemek istiyorum, böylesine ahlaksızlığın var olduğu şarkı sözlerini sadece popüler kültür denen şeyde görürsünüz. Dünyada iyi ki farklı düşünen insanlar da var. Ne kadar az olsalar da o insanlar sayesinde sanatın sesi kısık da olsa çıkıyor. Tamamen kısıldığını hayal bile etmek istemiyorum. Dünya çapında kaliteli işler yapan ve bunu sadece sanat için yapan, belli bir güruha yaranmak veya popüler olmak için yapmayan insanların var olması bizlerin tutunacak dalı oluyor resmen.

SANATÇI: TIM van MOTMAN
İyimser bir tablo çizmeyi çok istiyorum fakat başaramıyorum. Çünkü gerçekler ne yazık ki burnumuzun dibinde duruyor. Yaşadığımız dünyada her şey çok çabuk tüketiliyor. İnsanların vakti artık öylesine çok değerli ki bir şarkıyı dinleme süreleri bile bu tüketimden dolayı kısalmış durumda. Eğer bir kişi açtığı bir şarkının ilk 10 saniyesini beğenmiyorsa anında onu kapatabiliyor. O şarkıya şans bile vermiyor. Çünkü zamanı çok değerli? Peki, bu değerli zamanda neler yapılıyor? İnanın öylesine faydasız şeylerle zamanımızı meşgul edebiliyoruz ki, o çok değerli olan zamanı biz zaten bir şeyler yapmayarak ya da verimli kullanmayarak değersizleştirebiliyoruz. Kariyer peşinde koşuyoruz. Bu gayet normal çünkü en üstte bahsettiğim küreselleşen dünyada var olmak istiyorsak (iyi bir şekilde var olmak) en iyi kariyere sahip bireylerden biri olmamız gerekir. İşte bu kariyer peşinde koşma durumundan dolayı bizi biz yapan sosyalleşmeden feragat edebiliyoruz. Ne bir albüm dinleyecek kadar zamanımız oluyor ne de bir film izleyecek kadar. Küreselleşen dünya bizi sanatsız sesler haline getiriyor. Sesimiz var ama o sesin bir melodisi, bir estetikliği yok. Varsa yoksa hayat gailesinden dem vuruyoruz. Bu durum nasıl ve ne zaman düzelir bilmiyorum. Fakat içinde yaşadığımız global dünyanın çarkının dişlisi olmaktan biraz feragat ederek başlayabiliriz sanırım. Tamamen kopamayacağız belki ama en azından insan olmanın en güzel yanı olan sosyal yaşamımıza biraz daha zaman ayırabileceğiz. Çok mu zor? Hayır. Sadece uzun uzun düşünmek gerekiyor nasıl bir hayat yaşamak istediğiniz konusunu. Düşünmeye vakit ayırmak gerekiyor. Sanata vakit ayırmak gerekiyor. Arkadaşlara vakit ayırmak gerekiyor. Kısacası güzel bir hayat için, kendinize vakit ayırmak gerekiyor. Vakit ayırırken de sanatın var olması ve sesinin yükselmesi için elinizden ne geliyorsa yapın. Lakin yapmazsanız, gri bir dünyanın kapılarını açmış olursunuz. Sanatın sesi yerine, sanatsız seslerin lakırdısını işitirsiniz. Hepiniz sevgi ile kalın.

* Deneme 1-2-3 yazı serisine göstermiş olduğunu güzel ilgiden dolayı teşekkür ediyorum. Naçizane düşüncelerimi sizlerle paylaştım. Sanatı seven sizlerin hep var olması dileğiyle...



Yorumlar