4) Modern Sesler, Çalgılar ve Fırtına


Her şey yeryüzünün şekillenmesiyle başlamıştı hâlbuki. Yeryüzünün geçirdiği o devasa değişikliklerin ardı arkası kesilmedi. İlk oluşumdan günümüze kadar olan süreçte birçok evre yaşadı Dünya. Yaşamaya devam ediyor ve edecek de. İlkel Dünya’dan çıkan seslerle modern Dünya’dan çıkan sesler arasında artık sayılamayacak kadar fazla fark vardır. Fakat ikisinin ortak özelliği sestir. Ses dediysem de öyle düzensiz çıkan bir ses değil elbette. Bahsedilen ses artık melodinin ta kendisidir. İlkel dönemde de melodiler yaratılıyordu, günümüzde de yaratılmaya devam ediliyor. Sadece melodiyi yaratan araçlar artık farklı. İlkel dönemde araç-gereçleri müzik aletine çevirme fikri oldukça zor görünse de günümüzde müzik aletlerini yapmak ve çoğaltmak artık oldukça kolay. Fabrika devletleriyiz bizler artık ve o fabrika bacalarının bir kısmı da işte bu müzik aletlerini yapmak için varlar. Bizlere modern seslerin aletlerini üretmek için varlar. Modern sesleri duyurmak ve o ses cümbüşünden haz almamızı sağlamak için varlar. Bu fabrikalar bizlere müzik aletlerinin yanında, bu müzik aletlerini üreten markaları da duyurdular. Zamanın enstrüman yapım ustalarının isimleri bugün markalaşmış durumda. Bizler de o markaların birer hayranı konumundayız. Tüketim toplumuyuz. Fakat müzik konusunda bu tüketim çılgınlığımız sekteye uğruyor. Neden mi?

Modern Zamanlar filminden.
Dünya üzerinde birçok etnik toplum yaşıyor. Sayı veremem size dostlarım çünkü o derece çok bir etnik kökenden bahsediyoruz. Bu toplumların çoğu modern insanın yaşayış tarzını benimsemiş durumda. Yani çoğumuzun yaşadığı hayatları yaşamaktadırlar. Bu hayatlar kısaca şöyledir; sabah erken kalkar, kahvaltı yapmaya fırsat bulabilirse kahvaltısını yapar, aracına veya toplu taşımaya biner, işine veya okuluna doğru yoluna koyulur, 8 ila 10 saat arası bir mesai sonrası tekrar aynı vasıtalar ile yola çıkar. Eğer çok yorgun değilse belki bir akşamı sosyalleşmeye harcar ve sonra eve döner yatar uyur. Yani bir makinenin dişlileri gibiyiz. Hani Charlie Chaplin’in “Modern Zamanlar” filminde olduğu gibi. Kanlı canlı robotlar halindeyizdir aslında. Kültürel yönümüzü geliştirmek için kendimize harcadığımız zaman o kadar dar ki, ne biz gelişebiliyoruz ne de bizler için var olan sanat dalları kendilerini bizlere tam olarak ulaştırabiliyorlar. Herkesin çocukluktan beri hayali olan bir enstrüman öğrenip çalma olayı bile artık yok oldu diyebiliriz. Eskiden bu arzudan dolayı birçok müzik insanı yetişebiliyormuş. Fakat “yeni nesil” olarak adlandırılan çoğu çocuk ne yazık ki enstrüman öğrenmeyi ellerine tutuşturulan cihazlara değişiyorlar. Bundan dolayı müzikle ilgisi sadece “mp3 nasıl indirilir?” saçmalığına takılıp kalıyor. Elbette bu durum her toplum için geçerli değildir. Avrupa ve İskandinav Yarımadası eğitim düzeyi oldukça yüksek insanlardan oluştuğu için, çocuklarını daha bilinçli yetiştirebiliyorlar. Tabi ki bu sadece eğitim düzeyi değil aynı zamanda o ülkenin refah seviyesinin yüksekliğinden de kaynaklanmadır. Aslına bakarsanız yine eğitim seviyesinin yüksekliği refahı sağlayandır. Bu yüzden yukarıdaki sorunun cevabı şudur; tüketim toplumlarının yöneldikleri çılgınlıklar çok farklıdır. En iyi yemekleri yeme, en iyi giysileri giyme, en iyi evlerde oturma, en son teknolojiye sahip olma, en iyi kozmetiği kullanma derken sanata eğilime bir bütçe harcanmıyor. Sanat’ı elde etmek için para şart mı peki? Evet. Çünkü bugün o sanatı sergileyen güzide insanların var olabilmesini istiyorsak o paralar şart. Yukarıdaki tüketim çılgınlıklarına harcanan paradan dolayı kişi müzik ile uğraşmaya eğilim göstermiyor. Uğraştığı müzik ile ilgili bir çalgı aleti almak istediğinde ona pahalı gelecek ve bunu gereksiz bulup, diğer çok gerekli harcamalarına devam edecektir. İşte bu yüzdendir ki müzik konusunda tüketim çılgını değiliz.

The Gran Teatre del Liceu / Barcelona
1600'lü yıllarda var olan müzik aletlerinin tamamı akustik yapıdadır. Yani çalgı aletinin kendisi ses çıkarmak için müzisyene ihtiyaç duyuyor. Müzisyen de bu aletin ricasını kırmayarak onu olabildiğince güzel bir şekilde kullanıp ortaya güzel melodiler çıkarıyor. 1600’lü yıllarda var olan müzik bildiğiniz üzere Klasik Müzik’tir dostlarım. O zamanlar elbette bir fabrikasyon süreci de yok. Yani bir keman yapmak belki de yıllarını alıyordu bir Luthierin (enstrüman yapan kişiye luthier denir). O yüzden her yapılan enstrüman neredeyse bir servet değerindedir dostlarım. Elbette o servet değerindeki enstrümanların çoğu kraliyet tarafından satın alınıp müzisyenlerin emrine sunulduğu için, müzisyenlerin bu aletler için para harcadığını (en azından servetler döktüğünü) söylemek zor. Bir konser vermek için çalgıların mükemmel bir tınıya sahip olması ve salonun da yine mükemmel bir akustiğe sahip olması gerekmektedir. Dünyaca ünlü konser salonları bugün hala Avrupa’da yerlerini korumaktadırlar. 16. Yüzyıldan kalma salonların bütün ihtişamını koruyup hala oralarda Klasik Müzik konserleri verilmektedir. Sonra hayatımıza elektrik girdi. Elektrik bütün icatların en önemlisidir belki de. İnsan evladının karanlık dünyasını aydınlatan bir icattır elektrik. Bütün olmayan şeylerin günümüzde var olmasını sağlayan bir Tanrı’dır elektrik. Hayatımızı kolaylaştıran ve modern insanın esas yaratıcısıdır. Elektrik; ışık oldu bizi aydınlattı, ısı oldu bizi ısıttı, ses oldu kulaklarımıza kadar geldi, görüntü oldu gözlerimizin içine girdi, aş oldu, ulaşım oldu, ilaç oldu, çare oldu. Kısacası günümüzün tek Tanrı’sı “ELEKTRİK” oldu. İşte bu Tanrı’nın varlığı ile artık sadece akustik seslerin darlığına kalmayacaktı müzik. O hırçın yönünü bizlere gösterme zamanı gelmişti. Birçok enstrümanın elektrikli olan varyasyonları yapılmaya başlandı. Bu enerjiden sonuna kadar yaranılması gerekiyordu ve bizlerde onu yapıyoruz. Gitarlara elektriğin verilmesiyle birlikte gelmiş geçmiş en farklı müzik türü olan Rock müzik ortaya çıktı. Birçok gitar virtüözü kendini bu elektrikli asi çalgılarla gösterme fırsatı yakaladı. Bu virtüözler bir araya gelerek güzel grupların oluşmasını sağladılar ve bizler de bu müziğin keyfini çıkarıyoruz. Rock müzik de elbette evrim geçirmeye devam etti. Günümüzde yüzlerce türü vardır artık bu elektrikli müziğin.

Nikola Tesla
Elektrik ile birlikte artık bizler modern sesleri duymaya başladık. Bu modern sesler bize öylesine haz verdi ki etkisinden kurtulamadık. Kurtulmak da istemedik. Neden isteyelim ki zaten? Bizi böylesine mutlu eden bir şeyin bizden uzak olmasını istemek oldukça saçma olurdu. Fakat bu modern sesler öylesine büyüdü ki sonunda var olması gereken “sanat” kabının içinden taştı. Taşınca da hiç olmadık yerlerde kendi varlığını sürdürmeye başladı. Yeryüzünde kendine müzisyen diyen fakat müzik ile alakası ne yazık ki olmayan milyonlar türedi. Bu modern sesleri fırsat bilen ve sanattan taşan o modernliğe çamurlu ellerini bulaştırdılar. Onların yapmaya çalıştıkları şey tamamen “piyasa müziği” (ki burada bile müzik kelimesinin kullanılması beni oldukça irite ediyor) denilen, akıl ve duygu gerektirmeyen şeylerdi. Elektriğin peygamberi olan Bilgisayar sağ olsun ki bu tür düşünce yapısına sahip milyonlara “gelin bakalım” diyerek onları ihya etti. Çamurlu ellere sahip bu insanlar sanat adına hiçbir şey üretmemeye yemin etmişler gibiydi. Amaç sadece para olunca haliyle ortada bir sanat kaygısının olmasına da gerek yoktu. Bu çamurlu eller bir şeyin çok iyi farkına varmışlardı. Günümüzdeki tüketim çılgınlığının! İşte bunun farkında olan bu kan emici yarasalar hiçbir müzik enstrümanına gerek duymadan yaptıkları “şeyleri” insanlara sundular. Nitekim de haklı çıktılar. Popüler kültürün ağına düşmüş insanlar bu “şeyleri” dinlediler ve buna müzik dediler. Modern sesler artık bu yavanlıklar anlamına gelmekteydi. Hâlbuki modern seslerin kapsadığı alanda kesinlikle bu saçma şeylere yer yoktu.

Zeng Fanzhi / Degenaration Tablosu
Böylesine müzik yıkımının içinde, gerçek müziği sevenler ve sanatı önemseyenler ne yazık ki azınlıkta kaldılar. Çok acı değil mi? Ahlaksız bir modernliğin içinde sanat kapalı kapılar ardında bırakıldı. Bu karanlıkta kalmış sanatı yalnız bırakmayan azınlıklar ise günümüzde “marjinal, entel” gibi sanki hakaret kelimeleri gibi laflarla ötekileştirilmeye devam edilmektedir. Ne oldu peki? Müziği esinti olarak kabul eden, o esintinin her daim var olmasını isteyen ve bizlerin ruhunu okşamaya devam etmesini isteyen bizler için “Modern Sesler” adı atında üretilen iğrençlikler fırtınaya dönüştü. Bu fırtına ne yazık ki sadece marjinal (toplumda türdeş bir kümenin içine girmeyen, onun en ucunda yer alan, aykırı kimse), entel, esasen entelektüel, (Bilim, teknik ve kültürün değişik dallarında özel öğrenim görmüş (kimse), aydın, münevver.) insanları yıkıma uğrattı. Uğratmaya da devam ediyor. Fakat bu güzide insanlar hep var olacaklar ve var oldukları sürece de bu tür modernite adı altında sergilenen saçmalıkların karşısında duracaklar. Sanatın sesini asla kesemeyecek bu sanatsız sesler. Yaşasın müzik! Yaşasın sanat!

Yorumlar