3) Yazılan Sözler ve Özümseyen Kitle


Artık hayatımızın her anında müziğin varlığını hissediyoruz. Hissetmekten ziyade duyuyoruz, görüyoruz ve zevk alıyoruz. Melodilerin bizlere hissettirdikleri duyguları artık yaşıyoruz. Sadece his dünyamızda değil fiziksel yaşantımızda da bu ses cümbüşünü yaşıyoruz. Müzik, bizim için en büyük devrimlerden biridir. Müzik ile beraber birçok düşünce melodilerle anlatılmaya çalışıldı ve bu anlatma durumu günümüzde de hala devam ediyor. Çünkü müziğin diğer sanat dallarına göre çok büyük bir avantajı var. Müzik, bütün sanat dallarını kapsayıcı bir özelliği barındırıyor bünyesinde. Örneğin; sanatın bir başka güzide dalı olan resmi ele alalım. Benim için müzikten sonra en derin sanat dalıdır. Herhangi bir sanatçının her hangi bir resmini incelediğinizi düşünün. Sessiz bir odada karşınızda devasa bir tablo ile baş başasınız. Bu resim ile bu odada 1 saat geçirdiğinizi düşünün. Resme her bakışınızda size hissettirdikleri ve sizde yarattığı duygusal zenginlikler paha biçilemezdir. Sessizliğin içinde incelediğiniz bu tablo size; karanlık bir çukurun içinde debelenen ve aydınlığa ulaşmak isteyen birinin varlığını düşündürebilir. Belki de tabloda kullanılan yoğun siyah rengi size mutluluğu da çağrıştırabilir. Gecenin karanlığını düşündürtebilir ve bu da sizin en çok huzur duyduğunuz şey olabilir. Peki ya bu odada resim, siz ve Vivaldi’nin “Concerto In G- Moll” adlı eseri olsaydı? İşte o zaman her şey çok daha farklı olabilir. Böyle bir odada geçireceğiniz 1 saat, sessizlik içinde geçirdiğiniz 1 saatten oldukça farklı olacaktır. O tablonun size hissettirdikleri ve düşündürttükleri değişecektir. Karanlık bir çukur yerine belki de o karanlığı yarıp size ulaşmak isteyen ışığın varlığını göreceksiniz tabloda. Ya da tabloda var olan siyahlık sizin için insan evladının kötülüğünü temsil edecek. Bunlar gibi bir sürü düşüncelere sizi gark edecektir şüphesiz. İşte bu yüzdendir ki müzik diğer sanatlarını kapsar. Elbette, diğer sanat dalları müziksiz varlıklarını pekala sürdürürler. Fakat müziğin etkileşimini asla ret edemezler.

Ünlü müzisyenlerin yazdıkları parçaların bizler üzerindeki etkisi hiçbir duygu ile kıyaslanmayacak kadar yoğundur. Ünlü müzisyenler derken elbette klasik müzik sanatçılarından bahsediyorum dostlarım. Günümüzdeki müzisyenlerden bahsetmek için henüz daha erken. Zaten günümüz müzisyenlerinden bahsedecek olursam da bunlar Metal müzik üstatları olacaktır. J.S. Bach’ı ele alalım isterseniz. Bu adamın yaşadığı dönem günümüz kadar rahat bir dönem değildi. Yaşadığımız dönem rahat mı ki? diye soracak olursanız da ülke olarak bakmamanız gerektiğini söylerim. Düşünsenize Bach’ın yaşadığı dönemdeki meslek seçme alternatifi hemen hemen yok denecek kadar azdı. Neden mi? Çünkü babanız bir din adamı veya dinine düşkün bir insansa siz de otomatikman kilise adamı olmak durumunda kalıyorsunuz. Bach da zaten birçok klasik müzik sanatçısı gibi hünerlerini ilk olarak kilise de sergilemeye başlamıştır. Daha sonra ise dünyanın en önemli müzik dehalarından biri olarak tarihe geçmiştir. Bach ve diğer klasik müzik sanatçılarının yarattıkları besteler öylesine komplike bestelerdir ki, bu bestelerin üzerine söz yazmak her zaman plan dışı kalmıştır. Çünkü yarattıkları muhteşem eserlerin melodik yoğunluğu ile her insanda farklı duygular bırakmak istemişlerdir. Öyle ki birçok klasik müzik eserinin adı dahi yoktur. Bu ne gönlü bolluktur böyle? Tabi günümüz insanı için bu durumu anlamak oldukça zor olsa da o sanatçının amacı hiç şüphesiz yine isim koyma işini de dinleyene bırakmaktır. Bunun bizler için şöyle bir dezavantajı oluyor, kimin hangi şarkısını dinlediğimizi pek aklımızda tutamıyoruz haliyle.

O dönemlerde besteler için söz yazmak diye bir kavram hemen hemen yok denecek kadar azdı. Bunun gerekliliği konusu dahi tartışılmıyordu. Fakat günümüzde artık yaratılan şarkıların muhakkak bir adı ve sözleri oluyor. Bu demek değildir ki günümüzde yazılan besteler insanlarda herhangi bir duygu uyandıramıyor ve bu yüzden şarkı sözleri yazılıyor (en azından birkaç müzik türü için demek değildir). Bu durum tamamen edebiyat ile müziğin sevişmesinden kaynaklıdır. Önceden edebi eserlerin müzikle olan bir ilişkisi yoktu. Bir şiir, bir roman, bir öykü, bir piyes veya bir tiyatro eseri için müzik düşünülmezdi. Fakat bu süre oldukça kısa sürdü. Çünkü yazılan bir eserin vermek istediği düşüncelere yönelik besteler yapılmaya başlandı ve bu oldukça etkili oldu. Düşünün dostlarım bugün her hangi bir tiyatro oyununa gittiğiniz zaman aldığınız birçok duygunun arkasında müzik vardır. Örneğin; ana karakterin çocuğunun ölmesi anında yükselen ağıt şarkısı ile birlikte gözlerinizde biriken gözyaşlarınız kendisini serbest bırakıyor. Ya da bir şiirin arka planda bir şarkı çalmadan okunması ile şarkılı okunması arasında oldukça etkileyici farklar vardır. İşte edebiyatın, yani yazının, yani sözlerin müzik ile buluşmasından sonra her şey daha da farklılaşmaya başladı.

Birçok müzisyen bu defa da edebi yönlerini göstermeye başladılar. Çünkü besteledikleri şarkılara yazılacak sözleri de yine kendileri yapıyorlardı (en azından bir süre öyleydi, özellikle pop müzik için böyle bir zorunluluk kalmadı. Çünkü mukaddes söz yazarlığı diye bir meslek var!). İşler giderek daha da zorlaşıyordu anlayacağınız. Fakat insan evladı her daim işin kolay yolunu bulmuştur. Peki, bu kolay yol ne? Tabi ki yaratılan bestelerin sürelerinin oldukça aşağıya çekilmesidir. Yani, yarım saatlik şarkılardan bahsetmek artık neredeyse imkânsız dostlarım. O yarım saat sürelik besteler yerini 3-10 dakika arasında değişen bestelere bıraktı. Bu besteler ise artık sözlere sahiplerdi. Fakat söz yazmak ile de işler bitmedi. Yazılan bu sözleri elbette bir düz yazı gibi okumamaları gerekiyordu. Bu defa da yazılan sözler için güfteler yapıldı ve sonunda günümüz modern şarkılarının temel atma töreni tamamlanmış oldu.

Günümüzde bir sürü müzik türü var dostlarım. Tabi, ben birçoğunun müzikten uzaktan yakından alakası olmadığını düşünüyorum. Çünkü malumunuz günümüzde sadece bilgisayarı kullanarak ve hiçbir enstrüman çalmayarak kendilerince müziğe katkı yaptığını düşünen yüzbinlerce insan var. Elbette bunların yarattıkları şeyleri ben müzik türleri içine alamam dostlarım. Bu konuda oldukça kalın çizgim var. Biz insanlığa faydası dokunmuş müzik türlerini ele alıyoruz elbette bu konuda. İnsanlığa nasıl faydası dokunduğu da elbette değişkendir. Bir beste yaratırken aklımızda olan melodileri birleştiririz. Önce bu melodileri hangi enstrümanlarla çalacağımıza karar veririz. Daha sonra karar aşaması bittikten sonra parçalar birleşir ve bestemiz ortaya çıkar. Bu besteyi oluştururken de bizde yarattığı duygulara göre sözler yazarız. Sözleri yazarken de belli bir tema üzerinden giderek konu bütünlüğü sağlamış oluruz. Eğer şarkı sözü yazmaya biraz kabiliyetimiz var ise bunu başarabiliriz. Ortaya bir şarkı sözü çıkarır ve bunu yaratılan beste ile birleştiririz. Peki, sizce bu yeterli mi? Bence değil dostlarım, hem de hiç değil. Günümüzde şarkı sözü yazma işi iyice tiksindirici bir hal almıştır bazı müzik türleri için. Bunun en büyük nedeni eğitim seviyesi düşük insanların bir şekilde şöhreti yakalamasından kaynaklıdır. Aşk teması üzerine yazılmış milyonlarca şarkı sözü vardır dostlarım. Bakın milyonlarca diyorum ve bu, emin olun hiç de abartı bir rakam değil. Fakat gelin görün ki anlam olarak “gerçek müzik dinleyicisini” tatmin edeni bunun onda biri kadardır. Gerçek müzik dinleyicisi derken neyi kastettim peki? Yazılan bu sözleri beyin süzgecinden geçirip hangi şarkıların dinlemeye ve anlamaya değer olduğunu özümseyecek kişileri kastettim.

Rihanna / That La, La La şarkı sözleri.
Müzik ile uğraşan insanların kesinlikle kafalarının içinin belli bir konu ile dolmuş olmamalıdır. Hatta öyle “müzisyenler” var ki o kafalarını doldurması gereken bir konunun bile yarısına sahipler. Bu maalesef çok acı bir tablo dostlarım ve günümüz popüler müzik kültüründe böylesi insanlara oldukça fazla rast gelebilirsiniz. Eğer bir insan müzik ile uğraşıyorsa bilim, felsefe, sosyoloji, psikoloji, antropoloji, tarih, mitoloji, botanik, zooloji, din, politika ve adını sayamadığım daha birçok dal ile de ilgili olmalıdır. Çünkü dünya sadece aşk temasından ibaret değil. Günümüzde belli başlı müzik türleri yukarıda saydığım dallardan en az 2 tanesini şarkı sözlerinin kaynağı olarak kullanıyorlar. Özellikle Metal Müzik bu müzik türlerinin başında geliyor. Benim Metal Müziği sevme nedenlerimden bir diğeridir bu yazılan şarkı sözleri. Çünkü her hangi bir şarkıyı dinlerken bana neler anlatmak istediğini merak ediyorum. Kulak verdiğimde ise gerçekten beni çok memnun edici şeyler duyuyorum. Hiç bilmediğim bazı konularda aydınlanıyorum. Beni böylesine bilgilendiren ve aynı zamanda da melodiler ile duygularımı okşayan bir müzik türü dinlediğim için çok mutlu oluyorum.

Deathspell Omega / Abcission şarkı sözleri
Yazılan bu tür anlam yüklü şarkı sözleri o besteyi daha da özel kılıyor elbette. Hatta öyle albümlerle karşılaşıyorum ki gerçekten hayran kalmamak elde değil. Grup üyeleri ortak bir kitap okuyor ve okudukları bu kitaptan etkilendikleri kısımları ve onlar için hissettirdiklerini 10 şarkılık bir albümle bizlere de sunuyorlar. Bu, gerçekten en değerli paylaşımlardan biridir dostlarım. Fakat günümüzde bu şarkı sözlerinin hitap ettiği kitle öylesine azaldı ki… Zaten her birimiz her şeyi hızlı tüketme derdindeyiz ve bu hızlı tüketme tutkumuz ne yazık ki müzik için de geçerli dostlarım. Bir şarkıyı dinlerken artık insanlar sadece kendilerini ya mutlu etsin istiyorlar ya da hüzne boğsun istiyorlar. Bu iki duygu dışında diğer bütün duygulara kapalılar. Eğer eğlenmek istiyorsa popüler müzik zaten onun bir tık ötesinde duruyor. Eğer depresif bir durumdaysa ve bu durumunu daha da pekiştirmek istiyorsa o da yine bir tık uzağında duruyor. Peki, bu mutlu eden veya mutsuz eden şarkı sözlerinde ne diyor? Hangi durumların mutluluğundan veya hangi durumların mutsuzluğundan bahsediliyor? Elbette aşkın! Öylesine mükemmel şarkılar besteleniyor ve bu şarkılara yine öylesine muazzam sözler yazılıyor ki neredeyse bu kitlenen hiç ama hiç umurunda değil. Çünkü kültürlenme ihtiyaçları hiç olmuyor bu kitlenin. Hiçbir şekilde yukarıda saydığım 2 duygu dışında duygu kabul etmiyorlar. Zaten düşüncelere ise kapılarını kapatalı baya oluyor. O yüzdendir ki dünyadaki birçok kesim “budala” bir şekilde hayatlarına devam ediyor. Kapılarını anlamlı olan, bir şeyler hissettiren, düşündüren her şeye kapatmış durumdalar. Ne yazık ki bu durum uzunca bir süre daha devam edecek gibi duruyor.

İlkel dönemde ki müzik ile günümüzde var olan müzik arasında fersah fersah fark var. Böyle bir farkın olması da gayet normaldir. Dünya değişiyor ve bizler de haliyle değişiyoruz. Ya da bizler değişirken dünyayı da kendi bitmek tükenmek bilmeyen arzularımıza göre değiştiriyor, şekillendiriyoruz. Açgözlüyüz! Müzik, artık kuşların melodisinden ibaret değil. Gerçi o kuşlara yaşayacak yer bırakmadık bizler, muhteşem varlıklar, tanrının siluetleri! Zekâ seviyesi düşük toplumlar olma yolunda hızla ilerliyoruz. Okumuyoruz, sanata ilgi duymuyoruz, bilimle alakamız yok ve en önemlisi düşünmüyoruz. Düşünmediğimiz içinde önümüze sürülen her şeyi ahmak gibi kabul ediyoruz. Anlamıyoruz. Anlamaya çalışmıyoruz. Çünkü anlamaya çalışmak demek o güzide beynimizi çalıştırmak demek. Ne sanat için bunu yapıyoruz ne de felsefe için. Modern insanlarız bizler artık. İlkel dönemle hiç alakamız kalmadı. Belki birkaç kabile kaldı modernlikten uzakta yaşayan. Müziği kendimize göre şekillendiriyoruz artık. Duygusuz ve ruhsuz birçok şarkıya maruz kalıyor kulaklarımız. Ses tecavüzü değil de ne bu! Fırtına yaklaşıyor. Güzel bir esinti ile başlayan müzik artık bizler için fırtına etkisi yaratıyor. Fırtınayı yaratan müzik mi yoksa kendini müzisyen sanan ahmak ordusunun insanları etkisine altına alıp ordularını genişletmesi mi?

Yorumlar