Merhaba dostlarım Svart Crown’dan sonra sizlere bir albüm incelemesi
daha yazıp kısa bir süreliğine daha buralarda olmayacağımı söylemiştim. İşte
albüm Metal dünyasında belki de en çok eleştirilen ve en çok yerin dibine
sokulan albümlerin başında gelen St. Anger dostlarım. Metallica’nın zıvanadan
çıktığı bir albüm özelliği taşıyan St. Anger’a gelin birlikte göz atalım.
Metallica albümlerinin kritiğini yazmak benim için ayrı bir olay dostlarım. Bir zamanlar ölüp bittiğim grubun aslında öyle çokta ölüp bitilecek bir grup olmadığının farkına varıyorum albüm incelemelerinde. İlk 4 albüm için saygı ile eğilirim grup karşısında. Fakat… And Justice For All’dan sonra Thrash Metal’in üzerine 50 kürek kum atmaları Metallica’ya olan sevgimi de haliyle törpüledi. Evet, Black Album ve sonrasında yayınlanan diğer albümleri de dinledim ve hala da dinliyorum. Sorun zaten o albümlerin dinlenemez olması değil, sorun Metallica’nın Thrash Metal diye bir Metal türünü yaratıp bir süre sonra ona kurşunu sıkmasıdır. Her grup çizgisini bozmadan yoluna devam etmeli midir? Bu cevaplanması zor bir soru. Çünkü birçok grup yeni şeyler denemek istiyor haklı olarak. Müziklerini daha da genişletmek ve farklı tınıların da tadına bakmak istiyorlar. Fakat Metal dünyasında bir çağ açan grup iseniz bu farklı yönelimler sizin başınıza bela da açabiliyor. Load ve Reload Metallica’nın tarzının 180 derece değiştiği albümler olarak grubun tarihine geçti. Black Album’de de bunun sinyalleri verilmişti ama o albümün özellikle Heavy Metal için oldukça değerli bir albüm olmasından dolayı insanlar sineye çekmişlerdi. Load ve Reload ise Metallica’nın Hard Rock ile kucaklaştığı albümler oldu. Sonrasında gelen Garage Inc.’i saymıyorum. Sonuçta Metallica’nın yarattığı tek şarkının olmadığı bir albümü de değerlendirmek saçma olacak. Yıl 2003 gösterdiğinde Metallica St. Anger ile geldi. Emin olun dostlarım hiçbir geliş bu kadar rezil ve vasat olmamıştır.
St. Anger öncesinde Jason ile sorunlar yaşayan Metallica, Jason’ı da gruptan ihraç ettikten sonra hepten saçma sapan bir sürece girdi dostlarım. 2001 yılından 2003 yılına kadar kayıt altına alınan “Some Kind of Monster” belgesellerinde de görüldüğü üzere grup resmen bataklığa saplanmış bir balıkçı kuşu gibidir. Herkesin egosunun tavan olduğu, kişilerin menfaatlerinin grubun menfaatlerinden daha baskın olduğu bir süreçte albüm kaydetmek sadece amatör bir grubun veya paraya tapan bir grubun tercih edeceği bir olgudur. Metallica’nın da amatör bir Metal grubu olmadığını da düşünürsek durum açıkça ortadadır. St. Anger böylesine yerden yere vurulması gereken bir albüm mü yahu? Diye hep sorguladım kendimi dostlarım. Her dinlediğim de albüme bir şans daha verdim. Fakat gel gelelim bütün yazılan çizilen o olumsuz şeylerin %95’nin doğru olmasından dolayı her defasında kahroldum. Bazılarınız henüz bu albümü dinlememiş olabilir ve böylesine sivri dille bir albümün eleştiriliyor olmasına da karşı çıkıyor olabilirsiniz. Haklısınız. Bu albümü eleştiren naçizane benin St. Anger’ı abartısız 40 defa baştan sona dinlediğini de hesaba katmanızı rica edeceğim dostlarım bir sonraki paragraftan ibaret.
Metallica çok garip bir grup dostlarım. Yani öküz gibi parası olan, öküz gibi yetenekli insanlardan oluşan devasa bir grup olmasına rağmen adamların albümlerinin kayıt kaliteleri genellikle ortalamada veya ortalamanın altında oldu hep. Bunun nedenini inanın yıl 2017 oldu ben hala çözemedim. Arkadaş sizdeki kulaklarda mı bir sorun var yoksa bizdeki kulaklarda mı? Benim için Justice en iyi prodüksiyonu olan albümdür dostlarım. Ne acıdır ki onda da bas gitarın sesini duyana tam altın veriyorlar. St. Anger ise Metallica’nın prodüksiyon açısından en rezil olduğu albümüdür dostlarım. Yahu insaf! Kulağınıza kuş mu pisledi hiç mi duymadınız bu albümdeki rezil kaydı. Özellikle Lars’ın o kendini bilmiş tavırları gözümün önüne geliyor albümü dinlerken. Arkadaşım senin çaldığın davul zaten ortalama bir düzeyde bir de bunu iğrenç bir davul sesi ile taçlandırman bu albüm için yapılacak en büyük saçmalıklardan biri olmuş. Trampet yerine kötü kedi Tom’un yiyecek aradığı metal çöp tenekesini ters çevirmişte ona vuruyormuş gibi bir ses duyuyorsunuz. Bir de mahallenin delisi gibi ölümüne vuruyor. Albümün prodüktörlüğünü üstlenen Bob Rock zaten benim için kaile alınmaması gereken adamlardan biri. Black Album’den bu yana Metallica’nın kendine musallat ettiği bu adam St. Anger ile o muhteşem kariyerini de sonlandırmış oldu grupta. Genellikle standart akort ile şarkılarını kaydeden Metallica bu albümle birlikte daha tok bir sound benimsemiş. Ben benimsedikleri bu soundu sevdim. En azından albümde en kabul edilebilir şey zaten bu oldu benim için dostlarım. Fakat öylesine kötü riffler yazmış ki James abimiz bu akort da ne yazık ki havada kalmış dostlarım. Bu adam Justice’i yazan, Ride’ı yazan adam dostlarım varın gerisini siz düşünün. Nasıl bir buhran yaşadın sen ya? Evet, belgeselde görüyoruz James alkolik pisliğin tekine dönüşüyor. Rehabilitasyon merkezine yatıyor falan filan ama sırf bu yüzden böylesine yeteneksiz bir şekilde şarkı yazması biraz bizdeki Yeşilçam sendromuna benzemiyor mu? Hani Cüneyt Arkın efsane bir doktordur ama bir buhran geçirir kendini içkiye verir ve artık ameliyat yapamaz tedavi olmasına rağmen. Bunun gibi bir sendroma girmiş James Hetfield’da.
Şarkı sözlerinin saçmalıktan bas bas bağırdığı ve James’in gelmiş geçmiş en vasat vokal performanslarından birini sergilediği bir St. Anger albümünü dinlemek ne kadar zevk verebilir ki? Peki ya Kirk’ün soloları? Yok öyle bir şey. Kirk’ün “wah” ile süslenmiş sololarını bile aratıyor bu albüm dostlarım. Tek düze rifflerden oluşan, yaratıcılığın zerre uğramadığı bir Metallica albümü olmuş St. Anger. Bas konusunda ise söylenecek çok bir şey yok Bob Rock’ın çaldığı basgitardan ne kadar umutluysanız o kadar işte. Albüm toplam 11 dakikadan oluşuyor ve albümün süresi 75 dakika dostlarım. Metallica albümlerinin süresi genellikle uzun olur ve sıkıcı bir Metallica albümü dinledim demezsiniz genellikle. Thrash Metal olsun olmasın St. Anger’a kadar yayınladıkları her albümde birçok riffin çoştuğu ve gitar sololarının kol gezdiği Metallica albümleri dinledik. St. Anger ise uzun şarkılardan oluşan ve sonuna kadar sıkıcı bir albüm dostlarım. Albümde bütün bu rezilliklere rağmen benim dinlerken daha az sıkıldığım 3 şarkı var dostlarım, “Dirty Window, Shoot Me Again ve Sweet Amber”. Bu şarkılar benim için diğerlerine nazaran daha iyi bulduğum şarkılar dostlarım. Kötünün iyisi dedikleri durum var ya işte bu o.
St. Anger, Metallica’nın tarihinde gerçekten kara bir leke olarak kaldı dostlarım. Yayınlanmaması gereken bir albümü yayınladılar. Metallica zaten 5-6 yılda bir albüm yayınladığı için süreyi biraz daha uzatıp adam akıllı bir albüm çıkarmaları daha mantıklı olurdu diye düşünüyorum. Öyle ya da böyle St. Anger Metallica’nın diskografisinde var dostlarım. Henüz dinlemeyenleriniz var ise dinleyip bu yazıyı bir daha okusunlar. Bir sonraki yazıda görüşene dek hoşça kalın!
Albüm Puanı: 4/10
Metallica albümlerinin kritiğini yazmak benim için ayrı bir olay dostlarım. Bir zamanlar ölüp bittiğim grubun aslında öyle çokta ölüp bitilecek bir grup olmadığının farkına varıyorum albüm incelemelerinde. İlk 4 albüm için saygı ile eğilirim grup karşısında. Fakat… And Justice For All’dan sonra Thrash Metal’in üzerine 50 kürek kum atmaları Metallica’ya olan sevgimi de haliyle törpüledi. Evet, Black Album ve sonrasında yayınlanan diğer albümleri de dinledim ve hala da dinliyorum. Sorun zaten o albümlerin dinlenemez olması değil, sorun Metallica’nın Thrash Metal diye bir Metal türünü yaratıp bir süre sonra ona kurşunu sıkmasıdır. Her grup çizgisini bozmadan yoluna devam etmeli midir? Bu cevaplanması zor bir soru. Çünkü birçok grup yeni şeyler denemek istiyor haklı olarak. Müziklerini daha da genişletmek ve farklı tınıların da tadına bakmak istiyorlar. Fakat Metal dünyasında bir çağ açan grup iseniz bu farklı yönelimler sizin başınıza bela da açabiliyor. Load ve Reload Metallica’nın tarzının 180 derece değiştiği albümler olarak grubun tarihine geçti. Black Album’de de bunun sinyalleri verilmişti ama o albümün özellikle Heavy Metal için oldukça değerli bir albüm olmasından dolayı insanlar sineye çekmişlerdi. Load ve Reload ise Metallica’nın Hard Rock ile kucaklaştığı albümler oldu. Sonrasında gelen Garage Inc.’i saymıyorum. Sonuçta Metallica’nın yarattığı tek şarkının olmadığı bir albümü de değerlendirmek saçma olacak. Yıl 2003 gösterdiğinde Metallica St. Anger ile geldi. Emin olun dostlarım hiçbir geliş bu kadar rezil ve vasat olmamıştır.
St. Anger öncesinde Jason ile sorunlar yaşayan Metallica, Jason’ı da gruptan ihraç ettikten sonra hepten saçma sapan bir sürece girdi dostlarım. 2001 yılından 2003 yılına kadar kayıt altına alınan “Some Kind of Monster” belgesellerinde de görüldüğü üzere grup resmen bataklığa saplanmış bir balıkçı kuşu gibidir. Herkesin egosunun tavan olduğu, kişilerin menfaatlerinin grubun menfaatlerinden daha baskın olduğu bir süreçte albüm kaydetmek sadece amatör bir grubun veya paraya tapan bir grubun tercih edeceği bir olgudur. Metallica’nın da amatör bir Metal grubu olmadığını da düşünürsek durum açıkça ortadadır. St. Anger böylesine yerden yere vurulması gereken bir albüm mü yahu? Diye hep sorguladım kendimi dostlarım. Her dinlediğim de albüme bir şans daha verdim. Fakat gel gelelim bütün yazılan çizilen o olumsuz şeylerin %95’nin doğru olmasından dolayı her defasında kahroldum. Bazılarınız henüz bu albümü dinlememiş olabilir ve böylesine sivri dille bir albümün eleştiriliyor olmasına da karşı çıkıyor olabilirsiniz. Haklısınız. Bu albümü eleştiren naçizane benin St. Anger’ı abartısız 40 defa baştan sona dinlediğini de hesaba katmanızı rica edeceğim dostlarım bir sonraki paragraftan ibaret.
Metallica çok garip bir grup dostlarım. Yani öküz gibi parası olan, öküz gibi yetenekli insanlardan oluşan devasa bir grup olmasına rağmen adamların albümlerinin kayıt kaliteleri genellikle ortalamada veya ortalamanın altında oldu hep. Bunun nedenini inanın yıl 2017 oldu ben hala çözemedim. Arkadaş sizdeki kulaklarda mı bir sorun var yoksa bizdeki kulaklarda mı? Benim için Justice en iyi prodüksiyonu olan albümdür dostlarım. Ne acıdır ki onda da bas gitarın sesini duyana tam altın veriyorlar. St. Anger ise Metallica’nın prodüksiyon açısından en rezil olduğu albümüdür dostlarım. Yahu insaf! Kulağınıza kuş mu pisledi hiç mi duymadınız bu albümdeki rezil kaydı. Özellikle Lars’ın o kendini bilmiş tavırları gözümün önüne geliyor albümü dinlerken. Arkadaşım senin çaldığın davul zaten ortalama bir düzeyde bir de bunu iğrenç bir davul sesi ile taçlandırman bu albüm için yapılacak en büyük saçmalıklardan biri olmuş. Trampet yerine kötü kedi Tom’un yiyecek aradığı metal çöp tenekesini ters çevirmişte ona vuruyormuş gibi bir ses duyuyorsunuz. Bir de mahallenin delisi gibi ölümüne vuruyor. Albümün prodüktörlüğünü üstlenen Bob Rock zaten benim için kaile alınmaması gereken adamlardan biri. Black Album’den bu yana Metallica’nın kendine musallat ettiği bu adam St. Anger ile o muhteşem kariyerini de sonlandırmış oldu grupta. Genellikle standart akort ile şarkılarını kaydeden Metallica bu albümle birlikte daha tok bir sound benimsemiş. Ben benimsedikleri bu soundu sevdim. En azından albümde en kabul edilebilir şey zaten bu oldu benim için dostlarım. Fakat öylesine kötü riffler yazmış ki James abimiz bu akort da ne yazık ki havada kalmış dostlarım. Bu adam Justice’i yazan, Ride’ı yazan adam dostlarım varın gerisini siz düşünün. Nasıl bir buhran yaşadın sen ya? Evet, belgeselde görüyoruz James alkolik pisliğin tekine dönüşüyor. Rehabilitasyon merkezine yatıyor falan filan ama sırf bu yüzden böylesine yeteneksiz bir şekilde şarkı yazması biraz bizdeki Yeşilçam sendromuna benzemiyor mu? Hani Cüneyt Arkın efsane bir doktordur ama bir buhran geçirir kendini içkiye verir ve artık ameliyat yapamaz tedavi olmasına rağmen. Bunun gibi bir sendroma girmiş James Hetfield’da.
Şarkı sözlerinin saçmalıktan bas bas bağırdığı ve James’in gelmiş geçmiş en vasat vokal performanslarından birini sergilediği bir St. Anger albümünü dinlemek ne kadar zevk verebilir ki? Peki ya Kirk’ün soloları? Yok öyle bir şey. Kirk’ün “wah” ile süslenmiş sololarını bile aratıyor bu albüm dostlarım. Tek düze rifflerden oluşan, yaratıcılığın zerre uğramadığı bir Metallica albümü olmuş St. Anger. Bas konusunda ise söylenecek çok bir şey yok Bob Rock’ın çaldığı basgitardan ne kadar umutluysanız o kadar işte. Albüm toplam 11 dakikadan oluşuyor ve albümün süresi 75 dakika dostlarım. Metallica albümlerinin süresi genellikle uzun olur ve sıkıcı bir Metallica albümü dinledim demezsiniz genellikle. Thrash Metal olsun olmasın St. Anger’a kadar yayınladıkları her albümde birçok riffin çoştuğu ve gitar sololarının kol gezdiği Metallica albümleri dinledik. St. Anger ise uzun şarkılardan oluşan ve sonuna kadar sıkıcı bir albüm dostlarım. Albümde bütün bu rezilliklere rağmen benim dinlerken daha az sıkıldığım 3 şarkı var dostlarım, “Dirty Window, Shoot Me Again ve Sweet Amber”. Bu şarkılar benim için diğerlerine nazaran daha iyi bulduğum şarkılar dostlarım. Kötünün iyisi dedikleri durum var ya işte bu o.
St. Anger, Metallica’nın tarihinde gerçekten kara bir leke olarak kaldı dostlarım. Yayınlanmaması gereken bir albümü yayınladılar. Metallica zaten 5-6 yılda bir albüm yayınladığı için süreyi biraz daha uzatıp adam akıllı bir albüm çıkarmaları daha mantıklı olurdu diye düşünüyorum. Öyle ya da böyle St. Anger Metallica’nın diskografisinde var dostlarım. Henüz dinlemeyenleriniz var ise dinleyip bu yazıyı bir daha okusunlar. Bir sonraki yazıda görüşene dek hoşça kalın!
Albüm Puanı: 4/10
Yorumlar
Yorum Gönder