Harika sıcak yaz günleri geldi çattı dostlarım. Harika dediğim için
birçoğunuz “abi şaka mısın sen” diyorsunuzdur illa ki. Fakat sıcak havayı ve
yazı seven biri olarak bu havalara harika demem kadar normal bir durum yoktur
diye düşünüyorum. Benim için tek sorun siteye yazı yazmak istediğim zaman
bilgisayarımın sıcaklığının yaz mevsiminin verdiği bu harika sıcaklıktan dolayı
daha da artması oluyor. Fakat bu duruma da ayak uyduruyorum bir şekilde
elbette. Elimi yakmadığı sürece sorun yok. Evet, böylesine sıcak ve samimi bir
girişten sonra isterseniz sizlere bahsetmek istediğim konuya geçeyim. Iron
Maiden.
Oldukça sıkı bir Metal Müzik dinleyicisi olduğum herhalde artık soru
işareti uyandırmaz diye düşünüyorum. Sonuçta dinliyorum, izliyorum,
araştırıyorum ve yazıyorum. Metal Müzik'te kendimi geliştirdiğim kadar bir başka
müzik türü olan Klasik Müzik'te de kendimi geliştirme çabası içine girdim. Tabi
ki henüz yolun çok başındayım fakat bu konudaki gerekli adımları yavaş yavaş
atacağım dostlarım. Kim bilir belki ilerleyen yıllarda bu tür ile ilgili bir
blog sitesi bile açabilirim. Olamaz mı? Klasik Müzik ile Metal Müzik’in
kardeşliğinden sürekli bahsedip duruyorum dostlarım. Aynı kalitede iki müzik
türünün bir birlerine çok benzediklerini söylediğimde birçoğu bana “abi biri
gürültü öbürü şey” diyerek mükemmel bir eleştiri getiriyorlar. Evet, Metal
Müzik’in gürültülü bir yanı olduğunu biliyorum. Metal, içinde barındırdığı
asiliği ve bazı temaları nedeniyle zaten o gürültü olmak zorunda dostlarım.
Fakat bu eleştiriyi getiren insanlar o “gürültü”nün derinliklerine pek inmeyi
tercih etmiyorlar. Bir nebze haklılar tabi ki sonuçta kendilerini pek de
ilgilendiren bir müzik değil. İşte tam bu noktada devreye Birleşik Krallığın en
gurur verici müzik topluluklarından biri olan Iron Maiden devreye giriyor. Yeni
İngiliz Metal Akımını başlatan bu adamlar Metal müziği bambaşka bir noktaya
taşıdı. Gürültü dedikleri Metal Müzik’in melodik ve bir o kadar da zekice
yaratılan gitar rifflerinin varlığını balyoz gibi indirdi ahalinin başına.
Strauss dinleyen biri için Iron Maiden dinlemek çokta bir farklılık
göstermeyecektir. Beethoven’ın gerginliğini, Handel’in kutsal tınılarını ve
Bach’ın asiliğinin hepsini Iron Maiden’ının yarattığı şarkılarda buluyorsunuz
dostlarım.
2001 Iron Maiden Rock In Rio Konseri Kalabalığı
Dünya'da var olan en büyük Metal gruplarının başında hiç şüphesiz
Maiden geliyor dostlarım. Metal Müzik yaratıldığından beri en büyük ve en
görkemli güncellemesini Maiden ile almıştır. İlk defa bir Metal grubu 3 gitarist
ile sahnelerde boy göstermeye başlamıştır. 3 gitarist, 1 basçı, 1 vokal, 1
davul ile adeta küçük bir senfoni orkestrası olmuştur Iron Maiden. Harika
virtüözler ve mükemmel bir tenor ile Metal camiasının adeta kalite kokan
adamları olmuşlardır. Böylesi bir grubun beni etkilememesi gibi bir durum
olabilir miydi sizce dostlarım? Elbette hayır! Iron Maiden ile ilk tanışmam
YouTube’da (360p’nin yüksek kalite olduğu zamanlarda) o efsane Rio konserine
denk gelmem ile oldu dostlarım. Ben o zamana kadar hiç öyle bir konser
izlememiştim dostlarım. Öylesine görkemli, öylesine tüyleri ürpertici bir
konserdi ki benim için bugün bile hala Rio konseri bambaşka bir yerdedir.
Mükemmel sahne tasarımı ve enerjileri hiç bitmek bilmeyen müzisyenler topluluğu
gözlerimi ve kulaklarımı dumura uğratmıştı adeta. Zaten o konserden sonra Iron
Maiden’ı araştırmaya ve albümlerini birer birer sindirmeye başladım. Dinledikçe
hayranlığım bir üst seviyeye tırmandı ve bugün benim en çok hayran kaldığım
gruplardan biri oldu.
Iron Maiden'ın Maskotu "EDDIE"
Iron Maiden'ın her albümü mükemmeldir demek isterdim ama ne yazık ki bu
konuda 2 albüm yüzünden bunu diyemiyorum dostlarım. Bunlardan birincisi “The X
Factor” dostlarım. Bruce’un gruptan ayrılışından sonra çıkan ilk albümleri
olmuştur The X Factor. Bruce’un gidişinin Maiden’ı ne hale getirdiğinin en
büyük örneği niteliğindedir adeta. Bir diğer albüm ise The X Factor’den sonra
çıkan “Virtual XI”dir. Adrian Smith ve Bruce olmadan piyasaya çıkan son Maiden
albümü olmuştur ve aynı zamanda Maiden tarihinin gelmiş geçmiş en başarısız
albümlerinden bir olma unvanını da elde etmiştir. Bundan dolayı kocaman
tebrikleri ben de buradan iletiyorum kendilerine. Bu iki kötü albümün ardından
yuvaya dönen Smith ve Dickinson ile Maiden tarihinin en büyük patlama yapan
albümlerinden birine imza atıldı. Brave New World gelmiş geçmiş en iyi Metal
albümlerinden biri oldu dostlarım. Benim için de çok özel bir albüm olan Brave
New World’deki her şarkı adeta birer mükemmelliğin temsilcileri olmuştur. Zaten
bu albümü dinleyen her hangi biri için Maiden çok şey anlam ifade etmeye
başlar. Neden bu grubun böylesine göklere çıkarıldığının en büyük kanıtı
niteliğindedir.
Yıl 2015’i gösterdiğinde ise Maiden bu defa öyle bir albümle
geldi ki her birimiz küçük dilimizi yuttuk. Şahsen ilk dinlememde çok
beğenmediğim The Book of Souls albümü şu an benim için adeta kutsal bir kitap
niteliği taşımaktadır. Yok yok böyle olmadı ne de olsa kutsal kitaplar benim
için bir şey ifade etmiyor. Şöyle diyeyim o vakit, The Book of Souls benim için
adeta temiz hava niteliği taşıyor. Dinlediğim de nefes alabildiğim ve nefes
aldıkça kendimi iyi hissettiğim bir albüm niteliği taşıyor. Iron Maiden, sadece bir Müzik grubu olmadı Metal dünyası için. Hatta tüm
müzik dünyası için… Maiden başlı başına bir kültür oldu dostlarım. Yaşadığımız
dünyaya yarattıkları sanat eserleri ile güzellikler vermiş bir grup oldu ve
olacakta. Ben daha çok fazla Maiden şarkıları duymak istiyorum. Bu virtüözlerin
daha neler yaratabileceklerini çok merak ediyorum. Powerslave şarkısını Maiden’dan
başkası bize veremezdi, The Book of Souls’u da öyle. Benim için çok fazla şey
ifade eden bu mükemmel gruba ne kadar teşekkür etsem azdır. Onlar hep var
olsunlar ve sanatlarını hep icra etsinler. Ölümsüzlük iksirini bu abilere
içirsinler eğer varsa. Hoşça kalın dostlarım!
Yorumlar
Yorum Gönder